Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 222

AKRİTAS Planının son safhası

0

  Esasen bugünkü ihtilâfta da yeniden açıkça ortaya çıktığı gibi Millî Muhafız Ordusu Yunanistan’a bağlıdır ve bu ordu vasıtası ile girişilecek bir hareket Yunanistan’ın müdahalesi anlamına gelir. Bu ise Türkiye’ye de fiili ve barışçı bir müdahalede bulunma olanak ve hakkını verir.

  Olaylar ve ihtilaf yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız nedenlerden dolayı ortaya çıkmıştır. Bundan sonra üzerinde durmamız gereken husus bu gelişmelerin Türk halkı  üzerinde etkilerinin ne olacağı hususudur. Bu olay ve gelişmeler acaba halkımızı  yine bir Bizans oyunu ile karşı karşıya mı bırakacaktır? Yoksa önceden tahmin edilen bir takım neticeleri mi doğuracaktır?

  Bu hususlar tabii ki olayları değerlendirme ve yorumlama sonunda açıklanabilecek hususlardır. Buna rağmen olaylar sonunda elde edilebilecek neticeler şöyle sıralanabilir;

  A- Makarios, Cuntanın bütün  isteklerini    kabul  eder dolayısıyla Millî Merkez olarak    Yunanistan’ın liderliğini kabul etmiş olur veya

  B- Makarios, Yunanistan tarafından    hazırlanan fiili bir darbe ile bertaraf edilir. Cuntanın istediği ve desteklediği bir hükümet kurulabilir.

  Bu neticelerden hangisi meydana gelirse gelsin Yunanistan’ın adaya fiili bir müdahelesi niteliğinde olacaktır. Bu takdirde Türkiye derhal hakkını kullanmalı ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlamalıdır.

   C- (A) ve (B)  neticeleri hilâfına Makarios Cuntaya karşı direnir, fiili bir darbe yapmak için Cunta gerekli olanağı bulamayabilir ve dolayısıyla Rumlar arasında bir iç savaş başlayabilir. Bu takdirde halkımız için tehlike çanları yine çalmaya başlayacaktır. Çünkü eninde sonunda Rum toplumu arasındaki birliğin sağlanması için müşterek düşman olarak Türk halkına çarpışmaların sıçratılması kaçınılmaz olacaktır.

  D- Eğer bu netice meydana gelmez, Makarios Cunta’ya karşı diretir ve Cunta mağlûbiyeti   kabul ederse yine halkımız açısından  tehlikeler bahis konusudur. Makarios son silahlarla Adayı bir silah deposu haline getirmiştir. Kıbrıs’ta zaten bozuk olan   Türk-Rum silâh dengesi bir o kadar daha bozulmuş olacaktır.    

  Zaten yegane emeli Enosis olan Makarios’un bu kuvvet üstünlüğü sayesinde     müsait gördüğü  bir  anda halkımıza  karşı taarruz emrini vermesi ve 1963 Aralık ayındaki  gibi yeni bir jenosit hareketi denemesine girişmesi beklenebilir. Unutmayalım;  AKRİTAS Plânı’nın son safhası (askeri darbe) Türklerin 8-12 saat zarfında (yani Türkiye müdahale etmek imkanını bulamadan) fiili bir durum yaratılacak şekilde bertaraf edileceği esasına dayanmaktadır.    

  1963-67devresinde bu neticeyi alamayan Makarios adaya yaptığı silah yığınağı ile, gelecekte,  herhangi  bir zamanda  bu  neticeyi  alacağı  hesabını yaparsa   120 bin Türk’e saldırmaktan çekinmeyecektir…

Tarihi ve doğal güzelliği ile ünlü turizm cenneti Göksun

0

  1908 yılında Kahramanmaraş iline bağlı ilçe olan Göksun, çok eski bir yerleşim merkezi olup, tarihinin Prehistorik (tarih öncesi) devirlere dayandığı yapılan kazılar ve buluntulardan anlaşılmaktadır. Göksun adı bilinen en eski kaynaklara göre “Kokusus”, “Cocussus” tur. Kokussus buranın Roma dönemindeki adı olup, Bizanslılar döneminde “Kokson”; Ermeniler zamanında da “Koksen” olarak anıldığı bilinmektedir. Türk – İslam kaynakları ise, bu yer adını “Köksün” veya “Göksün” şeklinde kullanmaktadır.

  Mama Krallığı, Asur, Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılardan günümüze kadar ipek yolu ve askeri harekat yolu olarak kullanılan Göksun-Kahramanmaraş devlet karayolu Çukurova‘nın yanı sıra Suriye başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleriyle Doğu Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Kafkasya’yı birbirine bağlayan en kısa, en güvenilir ve en ucuz güzergahtır. Göksun tarihi ve doğal güzellikleri ile ünlü bir şehrimizdir. İlçenin turizm yönünden gelişmesi müsaittir. Bu konuda Göksun Belediye Başkanı Ramazan Hurç’un ilçenin turizm yönünden gelişmesi için başlattığı turizm planı takdire şayandır. Aynı zamanda Göksun doğal şartları yönünden safari turları için de uygun bir mekandır. Göksun’a geldiğinizde kaleye çıkıp ilçeyi kuşbakışı tepeden seyretmek insana ayrı bir güzellik veriyor. Belediye Başkanı Ramazan Hurç, kaleye çevre düzenlemesi ile birlikte insanın sosyal ihtiyaçlarını giderecek alt yapı hizmetleri yaptırmıştır.

  Göksun Kalesinden çıkıp, Göksun Belediyesi doğal parkına geldiğinizde bu parkta dinlenmek insana ayrı bir ferahlık veriyor. Burada suların doğal akışı seyrinde şelaleden akmaları parka ayrı bir güzellik katmıştır. Kısaca bu parkta su şarıltısı altında yemek ve istirahat etmek insanı doğal olarak rahatlatıyor. Göksun’da kiraz yetiştiriciliği de önemli yer tutar. Diğer bölgelerde kiraz bittiği sırada bu aylarda Göksun’da kiraz üretimi başlar. Göksun Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan’ın yoğun gayretleri sonucu uygulamaya konulan “Çiftçinin Emeği, Göksun’un Çileği Projesi” kapsamında çilek üreticiliği önemli ölçüde teşvik edilmiştir. Gelecekte yöre halkı için önemli kazanç getireceği düşünülmektedir.  Doğal güzelliği ile bölgenin yıldızı ve turizm cenneti Göksun’u gezmenizi ve görmenizi öneririm. 

Sanat ve sanatçı üzerine görüşler

0

  Genel olarak bakıldığında dünyanın her tarafında sanat ve sanatçıya ayrı bir önem verilir. Sanatçıya değer verilen ülkelerde ise doğal olarak sanatta büyük gelişmeler görülür.

  Maksat mukayese etmek değil,sanata duyulan ilgi ve önem vurgulamaktır. Bu da kısa bir yazı ile olmaz. Uzun bir araştırma yapılması gerekir. Kısa da olsa önemli olan satır başlarının üzerinde durulması, bazı konuların daha iyi hatırlanmasını sağlar.

  *Yabancıların sanat ve sanatçı üzerine görüşleri ise şöyledir :

  -“Sanat, kâinatın içindedir. Sanatkâr bunu oradan çıkarabilendir”.

                                                                                              Albercht Durer

  -“Sanatçının vazifesi, tabiatı kopya etmek değil, tabiatı ifade etmektir”.

                                                                                              Balzac

  -“Sanat, taklidin bittiği yerde başlar”.

                                               Oscar Wild

  Türkiye’de sanata değer verildiğinde, sanatçı da nefes almaya başlar. Sanatçının emeği olan telif ödendiğinde ise sanat da gelişmeye başlar görüşündeyim. Bugüne kadar sanatçıların pek çok sorunları olduğu bir gerçektir. Sanatın korunması ise sanatçının telif haklarının adil biçimde ödenmesi ile olur. İçinde yaşadığımız bilgi çağında toplum, telif hakkının, sanatçının emeğinin karşılığı olduğunu bilmelidir. Bu konunun, eğitimin her kademesinde öğrencilere gayet net olarak anlatılmasında büyük fayda görülür.

  *Önemli bir konu, sanatçının yazılı izni olmadan;

  Yağlı boya resim,

  Kuru boya resim,

  Kara kalem resim veya tüm sanat ürünlerinin çoğaltılması, kopya edilmesi, CD  gibi taşıyıcılarla yayınlanması, filme alınması, fotoğrafla çoğaltılması, satılması gibi pek çok olumsuz olay sanatçıya saygısızlıktır. Bunlar kesinlikle yasak olmalıdır.

  Bu yasağa eseri alan da, satan da uymalıdır. Bazı sanatçılardan tarafımıza yansıyan şikayetlerin çokluğundan anlaşılacağı üzere, sanatçılara ait telif haklarının korunması için önemli ölçüde sadra şifa (düzenleyici) tedbirler alınmadığı görüşündeyim. Orijinal eserlerden izinsiz kopyalama ve yayınlanmanın durdurulması maksadıyla her esere ayrı bir numara verilmelidir.

  *Sanatçının telif haklarının korunabilmesi için; kimlik uygulamasına geçilmeli, her eserin dört kopya kimliği olmalıdır. Sanatçı, eserini kayıtlı olduğu Meslek Birliğine getirip kayıt yaptırmalı.

  Esere ait kimliğin birinci sayfası T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde eser kimlik dosyasında korunmalıdır.

  Esere ait kimliğin ikinci sayfası Meslek Birliğinde dosyalanmalıdır.

  -Esere ait kimliğin üçüncü sayfası ise eseri yapan sanatçıda bulunmalıdır.

  Son kopya ise eserin üzerinde ve görünmeyen  yerinde olmalıdır. Eser satış yoluyla el değiştirdiğinde üzerindeki kimlik işlemi görülmelidir. Kimlik üzerinde yapılacak işlem, kesin olarak Meslek Birliğinde ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde yapılmalıdır. Satışlardan Meslek Birliği % ……… pay almalı.

 Eser Kimliğinde : Sanatçının adı soyadı, Meslek Birliği numarası, eserin adı, tablonun ölçüleri, ne tür malzeme ile üretildiği, ilk satış bedelinden itibaren eserin satış bedelleri yazılmalıdır. Her satış sonrası satış bedelinin % 10’u kadar  sanatçıya telif hakkı ödenmelidir. Sanatçının haklarını koruyan bilgiler Eser Kimliğinde kesin olarak yer almalıdır.

  Güzel Sanat Eserlerine kimlik verilme işlemi Meslek Birliğinden başlamalı, Meslek Birliğine kayıtlı olan üyenin üyelik numarası + esere verilecek numara yazılmalı..,

Yabancı eserlere numara Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından verilmeli..,

 Anonim eserler kayıt altına alınmak isteniyorsa eğer, Meslek Birliği eserin anonim olduğunu açık olarak  yazmak kaydıyla kayıt işlemi yapabilir. Bu işlem Orijinal eserlerin korunmasında fayda sağlar.

  Eser satış yoluyla veya açık arttırma usulüyle el değiştirdiğinde, ,eserin üzerindeki kimlik mutlaka işlem görmelidir. Bu işlemin düzenli olarak yürümesi için sanatçı, Meslek Birliği ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sorumlu taraflar olarak ortak çalışması gerekli ve önemlidir. Bu konunun üzerinde duyarlılıkla durulmasının sanatçıya ve sanat hayatımıza faydalı olacağı kanaatindeyim.

  Güzel sanatlar alanında faaliyet yapan sanatçının haklarının korunması ve güzel sanat eserlerinin kopyalanmasının önlenmesi için sanat eserlerine kimlik uygulanması hususunda makaleler yazdım. Bu yazılar uzun süre yazılı basında yer aldı.  Yazar  olsun, sanatçı olsun herkes eserinin altına imza koymalı. Fabrikasyonun ürünü markalı olduğundan üretici firma malın veya fabrikasyon üretimine dayalı olan güzel sanat ürünlerinin Garanti Belgesi ile satışa sunar. Sanatçı da  orijinal eserini kimlik belgesi ile sanat sevenlere sunması uygun olur. Kimlik uygulaması sanatçıya saygı ve  güzel sanat eserine güven sağlar.

  Güzel Sanatlar literatüründe kimlik uygulaması önemli sorunları çözecektir. Yargının bu alanda daha hızlı karar vermesine ışık tutacaktır. Güzel Sanatlar camiasında bu konuya önem verildiğinde; Literatüre göre, bu konu hakkında yazmış olduğum yazıların tamamı, sanat değeri yüksek olan orijinal güzel sanat eserlerinin veya sanatla edebi eserin ortak üretilmesi gibi eserlerde kimlikle korunması  vurgulandı.  “Neden kimlik? Satış belgesi, sertifika değilde” diye düşünenler olabilir. Güzel Sanat eserleri medeniyetin, Türk Kültür varlığının en önemli temsilcileridir. Bu eserler, kendilerine özgü kimlikle tanıtılmalı ve Güzel Sanat eseri kimliği ile yaşatılmalıdır.

  Güzel Sanat Fakültelerinde, Mimarlık Fakültelerinde, Konservatuar, Güzel Sanatlar alanında eğitim yapan Meslek Yüksek okullarında ve Eğitim Fakültelerinin Güzel Sanatlarla ilgili bölümlerinde: Sanatçı haklarını koruyan 5846 sayılı Kanun ders olarak okutulmalı. Güzel Sanatları veya herhangi bir sanatı kendisine meslek edinen sanatçılar, sanatları ile ilgili hukuksal hakkının ne olduğunu  bilmeli görüşündeyim.

  5846 Sayılı Kanuna göre güzel sanat eserlerindeki yetki eser sahibinindir.

  Örneğin, bir ressamın, tüm çalışmaların yer alacağı bir katalog çekimi veya basımı için elinde fotoğrafı bulunmayan bir tablosunun malikinden çekim için geçici olarak yararlanmayı talep edilmesi mümkündür.

  Örneğin, bir resmin mülkiyetini alan kişinin bu resim üzerinde değişiklik yapması ya da bir müzik eserinin mali haklarını devralmış kişinin eser üzerinde değişiklikler  yapabilmesi mümkün değildir.

  T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği  aşağıda yazıl olan sanat dallarını kabul eder.

  Kostümcü, Terzi, Dekoratör, Dekoratör Yardımcıları, Afiş Grafikeri, Jenerik Ressamı, Halı, Kilim vb. Sanatçıları; Yazma, İşletme, Oya, Nakış Sanatçıları, Oymacılar (Ağaç, Taş), Mermer, Sanatçıları;Tezyinatçılar, Kakma Sanatçıları,Ressam, Grafiker, Fotoğraf Sanatçısı (sanatsal özelliği olan); Heykeltıraş, Heykel Dökümcüsü, Tekstil, Sahne Tasarımcısı, Tiyatro Dekoratörü, Sinema ve TV. Tasarımcısı, Mimar (iç mimar), Seramikçi, Teknik Ressam, Karikatürist, Konvervatör, Restoratör, Ciltçi, Sedefkâr, Hat Sanatçısı-Tezhip Sanatçısı, Minyatürcü, Ebru Sanatçısı, Çömlekçi, Çini-Seramik,Endüstriyel Sanatlar Tasarımcılar diye sıralanmaktadır.

  Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Sanatın önemini şu sözleri ile açıklıyor.

   “Bir millet ki resim yapamaz,

    Bir millet ki heykel yapamaz,

    Bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapamaz; itiraf etmeli ki, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.” (M.Kemal Atatürk)

   Büyük önderin müzikle ilgili görüşleri.

   “Bir memleketin milli kültür içinde büyük yeri olan milli müziği, o memleket halkının benimsediği ve zevkle dinlediği müzikdir. O ülke halkı bu müzik de kendini bulur.” (M.Kemal Atatürk)

   Ülkemizde Cumhuriyetin kurulması ile beraber ülke yönetim biçimi, siyasî gelişmesinde değişme olur. Ayrıca sağlık, ekonomi, tarım, sanayi alanlarındaki sorunlar zaman içinde çözülürken sanat alanında da önemli girişimlerin yapıldığı görülür.

   Dünya da ve Türkiye de  zaman zaman patlak veren kriz dönemlerinde önce sanatçılar etkileniyor. Tüketici olan insanlar, öncelikle geçim derdine düştüğü için, sanat eserlerinin satın alınmasını geri plana koyar. Bu itibarla siyasi veya ekonomik olan krizlerden sanat ve sanatçı doğrudan etkilenir. Sanatçı bu gibi kriz dönemlerinde hazırlıklı olmalıdır.

Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin onikinci sayısı çıktı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da 05.07.2011 tarihinde yayın hayatına başlayan ve Batumi-Georgia Network Medya Grup tarafından çıkarılan, Türkiye temsilciliğini de Habergünebakış Sitesinin yaptığı (www.habergünebakis.com) Karadeniz Bölgesinin Türkçe-Gürcüce dilinde haftalık olarak yayınlanan tek gazetesi olan Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin onikinci sayısı çıktı.”Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi” nin kağıdı kuşe, haftalık tirajı 8.000 olup, 8 sayfa renkli olarak yayınlanmaktadır.

           

              Haberci Gazetesi  1. sayfa : http://d1209.hizliresim.com/11/6/cr5tk.jpg

              Haberci Gazetesi   2. sayfa: http://f1209.hizliresim.com/11/6/cr5v1.jpg

          Haberci Gazetesi 3.sayfa: http://f1209.hizliresim.com/11/6/cr5xf.jpg

             Haberci Gazetesi    4. sayfahttp://f1209.hizliresim.com/11/6/cr5yx.jpg

          Haberci Gazetesi 5.sayfa: http://c1209.hizliresim.com/11/7/cr7ly.jpg

          Haberci Gazetesi 6.sayfa: http://e1209.hizliresim.com/11/6/cr642.jpg
          Haberci Gazetesi 7.sayfa: http://e1209.hizliresim.com/11/6/cr66f.jpg
          Haberci Gazetesi 8.sayfa: http://e1209.hizliresim.com/11/6/cr61w.jpg

                   
                
         Haberci Gazetesi 1.sayfa   Haberci Gazetesi 2.sayfa  Haberci Gazetesi 3. sayfa
 
             
         Haberci Gazetesi 4. sayfa  Haberci Gazetesi 5. sayfa  Haberci Gazetesi 6. sayfa
 
                                
                              Haberci Gazetesi 7. sayfa  Haberci Gazetesi 8. sayfa

Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’ndan Haberci’ye övgü

0

Haber: İlker ÇAKAN

  12-22 Haziran 2012 tarihleri arasında Amasya’da kutlanan Uluslararası Atatürk, Kültür ve Sanat Festivali nedeniyle Amasya’ya gelen Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Gazetemiz “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi” Genel Yayın Yönetmeni İlker  Çakan’ la görüşerek, gazetemiz Haberciyi beğendiğini ve iki dilde yayınlanmasının önemli olduğunu belirtti.

Göksun Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan: “Çiftçinin emeği, Göksun’un çileği”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Kahramanmaraş-Göksun Kaymakamı  Ali Hamza Pehlivan  “Göksun  ilçesi” konulu yaptığı açıklamada şunları söyledi;

1.5 milyon fidan dikeceğiz

  “Bir insanın ömrü hayatında vatanı milleti için hiç bir şey yapamıyorsa ve sadece bir fidan dikse, belki de en değerli, en anlamlı hizmetlerden birini yerine getirmiş olur.Çünkü fidanların çoğalarak ormana dönüşmesine vesile olur. Hem ülke ekonomisine, hem çevresine ve sadece ülkenin değil ,bütün dünyanın geleceğine yatırım yapmış olur.Ben yeşil bir çevrede doğmuş ve büyümüş birisi olarak; Ağacın, ormanın, yeşil bir doğanın ne kadar önemli olduğunu iyi bilirim. Bu sene inşallah 1.5 milyon fidan dikeceğiz ve bu sayı katlanarak daha da artacak. Sevgili gençler; ilerleyen dönemlerde hangi işi yapıyor olursak olalım, çevre; Muhakkak aklımızın bir köşesinde sürekli var olmalı.

  Çünkü yaşam devam ettiği ve nefes aldığımız sürece, o doğaya her zaman ihtiyacımız var. Ekonomik olarak da, sağlık açısından da ihtiyacımız var.Ama bunu yaparken de, bilinçli yapmamız gerekiyor. Sadece istatistiksel olarak biz şu kadar ağaç diktik demekten ziyade, biz şu kadar ağaç diktik, yeşerttik, ve yaşattık da dememiz lazım. Bir yandan var olanı koruyacağız, bir yandan da her geçen gün ona yenilerini ekleyeceğiz dedi ve herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet etti.

 

                                         
                                      Göksun Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan
 
Göksun elması artık beynelmilel olma yolunda

  Ekonomilerdeki krizleri avantaja dönüştürme tabiri vardır. İklimin sertliğini bir nevi kriz olarak kabul edersek bunu da avantaja çevirebileceğimize inanıyorum. Çünkü güneyde 40 derecede insanlar sıcakta yanarken bizler burada serin esen rüzgarın olumlu etkisi altındayız.Kış mevsiminde oluşan dezavantajlar bahar ve yaz mevsiminde avantaja dönüşmektedir.İklimin sert olduğu yerlerde tarım ve hayvancılık faaliyetleri belki çok meşakkatli olmaktadır ama bu sayede Göksun gibi yerlerde yetişen tarım ürünleri çok da dayanıklı olmaktadır.Örneğin hayvancılık çok sıcaktan olumsuz etkilenebilir ama çok soğuk iklimden o kadar etkilenmez. Rakımı yüksek olan yerlerde Meyve ve sebze yetiştiriciliği zaman ve emek ister ama ürünü daha dayanıklı ve uzun ömürlü olur. Biz bu tespitlerden hareketle ilçede çilek üretimini teşvik etmek amacıyla bu projeyi hazırladık. Göksun elması artık beynelmilel olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Kendi kulvarında inşallah bundan sonra çok daha profesyonel bir şekilde üretim ve pazarlanmaya devam edecektir.     

 
 
         
 
Çiftçinin emeği Göksun’un çileği projesi

  Bunun yanında çilek gibi diğer ürünlerinde teşvik edilmesi hususunda neler yapabileceğimiz hususunda arkadaşlarımızla değerlendirmelerde bulunduk. Sezona yetiştirilmek üzere bu projenin startını verdik ve bir buçuk ay gibi bir süre zarfında uygulama aşamasına getirdik.  Kendisine özgü leziz aromaları ve zengin vitamin içerikleri nedeniyle üzümsü meyveler içerisinde en önemli yeri tutan çilek, turfanda yetiştiriciliğe uygun, ihracat ve iç satış imkanları iyi, otsu fakat çok yıllık bir meyve türü oluşu ve ayrıca üzerinde yapılan çok sayıdaki ıslah çalışmaları sayesinde dünya üzerinde yaygınlığı gün geçtikçe artan bir türdür. Anavatanı Güney Amerika’nın Şili ülkesi olan çilek; bugün itibariyle 20’den fazla türde dünyanın pek çok ülkesinde üretilmektedir. Dünya çilek üretiminde ülkemiz de önemli bir rol oynamakta olup, giderek artan bir üretim ve pazarlama trendine sahiptir.

Dünyada 4 milyon tonun üzerinde çilek üretilmektedir

  Bugün dünyada 4 milyon tonun üzerinde çilek üretilmektedir. 2010 rakamları 4.130 bin tondur. Son on yılda yapmış olduğu üretim atağıyla Türkiye dünyada ölçeğindeki % 3’lük üretim payını % 7’lere çıkarmıştır. Ülkemiz 300 bin ton çilek üretimiyle dünyada (ABD’nin ardından ) 2. sıraya yükselmiştir. Peki nedir çilek üretiminin ticari avantajları? Çilek yetiştiriciliği özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmeler için önemli bir ziraat koludur. Bu meyve için yapılan yatırımlar kısa sürede geri döndüğünden, küçük aile işletmeciliğine de uygundur. Pazarda taze meyvenin az olduğu dönemde olgunlaşması nedeniyle iyi bir pazar avantajına sahiptir. Birim alandan elde edilen gelir diğer ürünlere göre daha yüksektir.

  Çilek üretiminde Göksun’u önemli bir noktaya taşımayı hedeflliyoruz. Bu ve benzeri yatırım faaliyetleri devam edecektir.Göksun’lu çiftçilerden toprak sahiplerinden bu tür projelere sahip çıkmalarını istiyoruz. Projemizin adını, tarımın emek ve sabır isteyen bir sektör alan olmasından hareketle “Çiftçinin Emeği, Göksun’un Çileği” olarak belirledik. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı kaynaklarından yararlanarak İlçe Tarım Müdürlüğümüzün işbirliği ve koordinasyonuyla geri ödemeli gelir getirici proje formatında hazırladık.

  Bu kapsamda, ilk etapta bir çiftçiye ortalama 3000 metrekare, toplamda yaklaşık 23000 metrekare alanda 4’ü Kınıkkoz, 2’si Ericek ve 1’i de Kanlıkavak’da olmak üzere 7 çiftçimizle sözleşme imzaladık ve damlama sulama ve damlama gübrelemeli, seddeli, ihatalı  modern bahçelerin kurulumunu gerçekleştirdik. Bu vesileyle SYDV Mütevelli Heyet Üyelerimize, İlçe Tarım Müdürlüğü çalışanlarımıza, işbirliği yapan çiftçilerimize, sivil toplum ve özel sektör kişi ve kuruluşlarına teşekkür ediyor, bu çalışmaların çiftçilerimize, ilçemize hayırlı ve bereketli olmasını, bol kazançlar getirmesini diliyorum.

 
      
 
Dünya elma üretim klasmanında 2.3 milyon ton ile dördüncü sırada

  Son yıllarda ihracatını artırmaya çalışan ülkemizde elma ihracatının diğer sebze meyve ihracatı içerisinde yüzde 11’lik bir paya sahiptir. Dünya elma üretim klasmanında 2.3 milyon ton ile dördüncü sırada olan ülkemizde bu oranın çok düşüktür. Dünyamızda bu gün itibari ile yaklaşık 65 milyon ton elma üretimi vardır. Bu üretimin birinci sırasında 27 bin tonla Çin Halk Cumhuriyeti gelmektedir. Ülkemiz ise dünya elma üretim klasmanında 2.3 milyon ton ile dördüncü sıradadır. Son yıllarda ihracatını artırmaya çalışan ülkemizde sebze meyve ihracatı sadece yüzde 11’lik bir paya sahiptir. Ancak dünya üzerinde 150 çeşit değişik sebze ve meyve türünün yüzde 80’inin ülkemizde üretilmesine rağmen, bu yüzde 11’lik dilim içerisinde elmanın yeri sadece yüzde 2’dir. Demek ki biz standartlara uygun ne kadar fazla üretirsek, ne kadar fazla bahçeyi bu ağın içerisine katarsak uluslar arası pazarda da yerimiz daha büyük olacaktır.Toplam sebze meyve ihracatı içerisinde elmanın yüzde 2 gibi düşük bir rakam olmasının temel nedenini geleneksel şartlarda üretimdir.

 
 
     
 
Elma fidan ırklarımızı çok iyi seçmek sorundayız

  Ürettiğimiz elmanın kapılardan geri dönmesi standart dışı olduğundan dolayı o yüzden şunu vurgulamak istiyorum. Biz bu gün ve bundan sonra yapacağımız yatırımları modern tekniklerle yapmak zorundayız. Kapama bahçeler tesis etmek zorundayız. Fidan ırklarımızı çok iyi seçmek sorundayız. Zararlılarla ve hastalıklarla çok iyi mücadele etmek zorundayız. Verimi en yüksek ırkları tercih etmek zorundayız. Ve üretimimizi pazara ve kazanca yönelik yapmak zorundayız. Bunu yaptığımız takdirde inanıyorum ki, ilçemizin elma üretimi birçok il ile eşdeğer durumda belki de önlerine geçecek duruma gelecektir. Dağıtacağımız fidanlar ile birlikte ilçemizdeki elma ağacı sayısı bir milyon beş yüz bin civarında olacaktır.

  Elma antioksidan içeriği sayesinde başta prostat ve akciğer olmak üzere birçok kanser türünün önlenmesinde, bağırsakların düzenli çalışmasında, kalp ve damar rahatsızlıklarına karşı mücadelede, kolesterol’e karşı, strese ve akıl bozukluklarına karşı faydalarının olduğuna tesbit edilmiş olan bir üründür.”

MADO’nun Göksunda büyükbaş hayvancılık yatırımı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Kahramanmaraş MADO’nun Göksun için planladığı yatırım için; MADO Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kanbur, Yaşar Dondurma ve Gıda Maddeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Atila Kanbur, MADO İnsan Kaynakları Müdürü Ünal Yıldırım Göksun Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan’ı makamında ziyaret etti. Ziyaret esnasında ilçede gerçekleşecek yatırım için karşılıklı imzalar atıldı. Göksun Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan, dondurma firması Mado Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kanbur’u kabulünde, son yıllarda ülke genelinde tarım ve hayvancılık yatırımının arttığını ve Göksun’un da bu yönde çalışmalara başlandığını belirtti. Mado’nun Göksun’a planladığı yatırımı çok önemsediklerini dile getiren Kaymakam Ali Hamza Pehlivan şunları söyledi;

  “Şu anda fizibilite çalışmaları devam ediyor.İlk etapta yaklaşık 500 dönüm bir arazi üzerinde bu yatırımı gerçekleştirecekler. İlçenin büyükbaş hayvan yatırımı için potansiyele sahiptir. İnşallah ilçemiz yeni yatırımlarla daha da gelişecektir. Bizler yatırım yapmak isteyen müteşebbislerin sorunlarını çözmek için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Dünya çapında tanınan firmamızı ilçemizde görmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz.”

  Mado Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kanbur’da yaptığı konuşmada şunları söyledi;  “Yaklaşık 500 dönüm alan üzerine kurmayı planladıkları  yatırımla doğal ve organik üretim yapmayı amaçlıyoruz. Çalışmaların devam ettiğini ve ilk etapta 500 büyükbaş hayvanla işe başlayacağız.”

Acara Özerk Cumhuriyetinin turizm bölgesi Shuakhevi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Shuakhevi Bölgesi deniz seviyesinden 1200-1600m yüksekliğinde bulunmaktadır;
Toplam Alan: 58800h, 36373h ormanlar dahil; Nüfus: 22800 insan; Yıllık orta sıcaklık: 11,40C; İklim: astropikala yakın;  Bölge Merkezi: Shuakhevi ilçesi; Bölge nispeten daha az nem ile belirtilmektedir. Acharistskali Vadisi boyunca Akdeniz tipi astropikal iklim var. Yazın sıcak ve kurak, kışlar oldukça sıcak. Bölgenin büyük bir kısmı dağlıktır. En yüksek olanlar Kheva (2812m) ve Taganuri (2662m) dağlarıdır.Shuakhevi Bölgesinin 42km boyunca Türkiye ile sınırı var. Batumi-Akhaltsikhe ulusal karayolu Bölgeden geçer.
  Yerel sanayinin ana branşı hidro teknik potansiyelinin gelişmedir. İlgili uzmanlar tarafından yapılan hesaplamalara göre, toplam 50mgwt kapasitesi olan 10 üzerinde küçük hidroelektrik santraller bölgesel nehirler üzerine inşa edilebilir. İlgili taslak iş projeleri başlatıldı.
Ön çalışmalara göre, bakır, sülfat, alüminatlar ve altının büyük kaynakları var. Burada özellikle Zevara-Gudna ve Chirukhistskali Vadisi’nde cevherleri belirtilmelidir.
  Maglakelidzeebi andezit cevher ve ayrıca Akhladzba ve Tsinareti inert taş madenleri, Brill tın araştırılmıştır. Bunlar yüksek kaliteli kaynak malzemeleridir ve tuğla dönük kaliteli üretimi sağlayabilir. Uchamba, Babanuri, Bogili, Tomasheti, Tskallampara Mineral kaplıcaları pozitif tıbbi özellikleri ile karakterize edilmektedir. Şu anda Uchamba, Bogili ve Babanuri maden suların az miktarda şişelenmeleri gerçekleştirilmektedir. Shuakhevi ve Tomasheti termal suları için hamam inşa edilmesi planlanmaktadır. Hemen hemen bütün köylerin ve alpin bölgenin (Chirukhi, Jinali, Tomasheti, Saghoria, Ghoma) turizm ve tatil için büyük bir potansiyeli var.Uygun altyapı gelişimi orada turistleri büyük sayıda çekecektir. Doğal iklim koşulları, kaplıca ve termal sular, tarihi ve kültürel anıtlar, alpin bölge ve vahşi doğa orada aile turizmi ve dağcılık, kayak için mükemmel koşullar yaratmaktadır.

 

                                
                            Acara Özerk Cumhuriyetinin turizm bölgesi Shuakhevi
 
  Kış turizminin belli alanlarda geliştirilmesinin de orada büyük umutları vardır. Bölgenin merkezinden 7km uzaklığında bulunan Gomarduli köyünde, deniz seviyesinden 1430m yüksekliğinde kayak sporu geliştirmek için mükemmel ortam bulunmaktadır. 400h alan üzerinde turist tesisleri inşa edilebilir. Modern tesis ve altyapıya sahip baz turistleri bütün yıl boyunca çekebilir.
  Tarım bölgede yaygın bir şekilde gelişmiştir. KDV yüzde 80 tarımsal kökenli. Tarım alanları 16.540h kaplamaktadır. Ana ürün mısır, patates, fasulye, sebze ve meyvelerdir. Aziz George Kilisesi inşaatı yakında köy Gamonatlevi’de tamamlanacaktır. Bölgede 9 cami vardır.

Mimari anıtları arasında Okropilauri Darchidzeebi, kale Nigazeuli, Takidzeebi, Khichauri (Kaviani) kale kalıntılarından bahsetmeliyiz ve Varjanauli ve Furtio kemer köprüleri orta çağlara kadar uzanmaktadır.

  Shuakhevi flora ve faunası Kırmızı Kitaba dâhil edilmiştir. Burada karaca nadir türleri, Kafkas ayı, Suriye ayı, dağ keçisi, pamukçuk, bülbül, guguklu, kaplumbağa, güvercin, ibibik, ağaçkakan, karaçam, meşe, kavak, porsuk ağacı, kırmızı meyve, vb bulunur. Shuakhevi ormanları nadir endemik türler açısından zengin ve benzersiz biyolojik çeşitlilik ile karakterize edilir. Bölge, çam ormanları açısından Gürcistan’ın en zenginidir. Mini turizm kompleksi “Khertvisi” 2005 yazında açılmıştır. Karmaşık tur operatörleri için önemli merkezi haline gelmiştir. Doğal çevre, bakir orman, park ve yollar ve bölgenin doğal kaynakları, ilgili proje ve yatırımlar için bekliyor.

Tarihi ve doğal güzelliği ile ünlü turizm cenneti Göksun

0

Haber: İlker  ÇAKAN

  1908 yılında Kahramanmaraş iline bağlı ilçe olan Göksun, çok eski bir yerleşim merkezi olup, tarihinin Prehistorik (tarih öncesi) devirlere dayandığı yapılan kazılar ve buluntulardan anlaşılmaktadır. Göksun adı bilinen en eski kaynaklara göre “Kokusus”, “Cocussus” tur. Kokussus buranın Roma dönemindeki adı olup, Bizanslılar döneminde “Kokson”; Ermeniler zamanında da “Koksen” olarak anıldığı bilinmektedir. Türk – İslam kaynakları ise, bu yer adını “Köksün” veya “Göksün” şeklinde kullanmaktadır.

  Mama Krallığı, Asur, Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılardan günümüze kadar ipek yolu ve askeri harekat yolu olarak kullanılan Göksun-Kahramanmaraş devlet karayolu Çukurova‘nın yanı sıra Suriye başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleriyle Doğu Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Kafkasya’yı birbirine bağlayan en kısa, en güvenilir ve en ucuz güzergahtır. Göksun tarihi ve doğal güzellikleri ile ünlü bir şehrimizdir. İlçenin turizm yönünden gelişmesi müsaittir. Bu konuda Göksun Belediye Başkanı Ramazan Hurç’un ilçenin turizm yönünden gelişmesi için başlattığı turizm planı takdire şayandır. Aynı zamanda Göksun doğal şartları yönünden safari turları için de uygun bir mekandır. Göksun’a geldiğinizde kaleye çıkıp ilçeyi kuşbakışı tepeden seyretmek insana ayrı bir güzellik veriyor. Belediye Başkanı Ramazan Hurç, kaleye çevre düzenlemesi ile birlikte insanın sosyal ihtiyaçlarını giderecek alt yapı hizmetleri yaptırmıştır. Göksun Kalesinden çıkıp, Göksun Belediyesi doğal parkına geldiğinizde bu parkta dinlenmek insana ayrı bir ferahlık veriyor. Burada suların doğal akışı seyrinde şelaleden akmaları parka ayrı bir güzellik katmıştır. Kısaca bu parkta su şarıltısı altında yemek ve istirahat etmek insanı doğal olarak rahatlatıyor. Göksun’da kiraz yetiştiriciliği de önemli yer tutar. Diğer bölgelerde kiraz bittiği sırada bu aylarda Göksun’da kiraz üretimi başlar. Göksun Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan’ın yoğun gayretleri sonucu uygulamaya konulan “Çiftçinin Emeği, Göksun’un Çileği Projesi” kapsamında çilek üreticiliği önemli ölçüde teşvik edilmiştir. Gelecekte yöre halkı için önemli kazanç getireceği düşünülmektedir.  Doğal güzelliği ile bölgenin yıldızı ve turizm cenneti Göksun’u gezmenizi ve görmenizi öneririm. Göksun ilçesinin geçmişten günümüze tarihine kısaca bir göz atalım;        

 
           
 

     Göksun tarihinin, tarih öncesi çağlara kadar uzandığı anlaşılmış, hâlen su deposu olarak kullanılan Göksun merkezindeki höyükte yapılan araştırmalarda “Bakır Çağı” na ait M.Ö. 2500 yıllarında yapıldığı anlaşılan çanak ve çömlekler bulunmuştur. Yine bu döneme ait “Göksun Yazıtı” ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’ nde bulunmaktadır. Göksun yöresindeki resmî veya kaçak kazılar sonucu ele geçmiş olan çeşitli antik eserlerin bazı illerdeki müzelerde sergilendiği de bir gerçektir.  XIX. yüzyıl sonlarında bazı yabancı bilim adamları inceleme ve araştırma yapmak üzere Göksun yöresine gelmiştir. Bunlardan Hogorth (İngiliz), Sterett (Amarikalı), Kiepert ve Hugo Grothe (Alman) isimli bilim adamları, Göksun ve çevresinde bir dizi inceleme ve kazılarda bulunmuşlardır. Fakat elde ettikleri bulgular hakkında pek bilgi vermemişlerdir. 1949 yılında Arkeolog Prof. Dr. Bahadır Alkım da yörede bir takım kazı ve araştırmalarda bulunmuş, Taşoluk kasabasındaki yüzey araştırmaları sonucunda taştan yontulmuş bıçak, balta ve kazma benzeri aletler elde etmiştir. 1956-59 yılları arasında Prof. Dr. İ.Kılıç Kökten’ in Döngel köyündeki Döngel Mağaraları’ nda yaptığı arkeolojik çalışmalarda bölge tarihinin Prehistorik (tarih öncesi) Çağ’lara kadar uzadığını göstermiştir.

  Göksun’ un yerleşim alanı içindeki höyükte, yapılan kazılar sonucu elde edilen çanak, çömlek ve tabletlerin Irak’ ın Musul şehri civarında bulunan aynı cinsten arkeolojik verilerle benzerlik gösterdiği, bilim adamlarınca, saptanmıştır. Musul’ da ele geçen eserlerin, Mezopotamya medeniyetlerinden biri olan Asurlular’ a ait olduğu bilgisinden hareketle, Göksun’ un Asurlular’ a bağlı bir ticaret kolonisi veya bir konaklama merkezi olduğu söylenebilir. Asurlular, Kayseri (Kültepe)’ deki ticaret kolonilerine giderken o zamanlar Kayseri’ ye en yakın yol güzergahında bulunan Göksun’ dan geçtikleri anlaşılmaktadır.

    Asurlular zamanında Orta Anadolu’ ya ve Anadolu’ nun büyük bir kısmına sahip olan Hititler (Etiler) ve bunlardan önce aynı coğrafyada hüküm süren Hattiler de Göksun’ da yaşamış ve bir takım izler bırakmışlardır. Hattiler’ in bölgede kurdukları Mama Beyliği’nin merkezinin Göksun, Elbistan veya Şar (Komana) olması gerektiği, Prof.Dr Kemal BALKAN tarafından belirtilmektedir.

  Skyth-İskit adları ile de anılan Saka Türkleri, Kafkasya yöresinde etkili olmaya başlayınca Kimmerler daha fazla tutunamayarak, Göksun’ un da içinde bulunduğu İşkuzay bölgesine sığınmışlardır. Kimmerler’ den çekinen Urartular, İskitlerle bir takım antlaşmalar yapmışlar ve İskitler, Kimmerler’ i bu bölgeden de çıkartmışlardır. Neticede, Göksun yöresinde Kimmerler’ den sonra İskitler gelmiştir. Bu iki medeniyetin, Göksun yöresinde ne gibi izler bıraktığı pek bilinmemektedir.  Roma dönemi öncesinde, Göksun yöresine hakim olan medeniyetler arasında Medler ve Persler de önemli bir yer tutmaktadır. Bu yöredeki bazı eski yer adları, Medler ve Persler ile ilgili olabilir. Nitekim, Göksun’ a çok yakın mesafede bulunan Kayseri’ nin Sarız (Soros / Sarus) ilçesinin adı Med Kralı Keyaksaros (Keykhustrev) ile ilgili olabilir. Keza Göksun’ un Roma dönemindeki adı da benzer bir nitelik taşıyabilir.

      
 
  Makedonya Kralı Büyük İskender’ in Doğu Seferi sırasında M.Ö. 333 tarihinde İskenderun’ un doğusunda, İssos (Ayas) ovasında son Pers Kralı III. Darius’ u mağlup etmesi ile Torosların doğusunda yer alan Güneydoğu Anadolu şehirleri ile birlikte Kahramanmaraş ve havalisi de Makedonyalılar’ ın hakimiyetine girmiştir. Büyük İskender Kahramanmaraş, Göksun, Afşin ve Elbistan üzerinden İran’ a yürümüştür. Özellikle Afşin ve Göksun’ un ova köylerinde Hellenizm uygarlığının izleri görülmektedir. (Kahramanmaraş il Müzesi’ nde bu devre ait eserler yer almaktadır.)

  Roma, Bizans ve Ermeniler zamanında Göksun’ nun, Kayseri – Elbistan ve Elbistan – Maraş yol güzergahında bir konaklama beldesi olarak kullanıldığı, Roma gezginlerinden “Antonius” un “İtinerarum Antonium” adlı eserinden anlaşılmaktadır. Bu esere göre Göksun’ un önemli ticaret yolları üzerinde bulunduğu ve Göksun’ a gelen başlıca yolların şunlar olduğu görülmektedir: 1. Kayseri – Saimbeyli – Göksun  2. Güneyden Anavarza – Kozan (Sisium) – Saimbeyli – Göksun 3. Meryemçil – Mazgeç yolları izlenerek Adana’ ya ulaşılırdı (Kilikya ile bağlantıyı sağlayan ara yollar da mevcuttur).  Göksun’ un Roma dönemindeki şehir merkezinin yeri, yapılan bütün çalışmalara rağmen tesbit edilememiştir. Hatta bu döneme ait mimari eserlerin kalıntılarına bile doğru dürüst ulaşılamamıştır. Urfalı Mateos, bunun sebebini o zamanlar bu yörede yaşanan büyük sel ve deprem felaketlerine bağlamaktadır.

  Göksun, M.S. 395 – 1030 yılları arasında Bizans hakimiyet sahası içerisindedir. Kayseri – Kilikya arasındaki en kısa yolun Göksun’ dan geçmesi, Bizans döneminde bu kasabaya özel önem verilmesine sebep olmuştur. Bu amaçla hem askerî hem de siyasî bakımdan bu kısa yolun güvenliğini sağlamak için güçlü kaleler inşa etmişlerdir.

Bizans devrinde Göksun’ un, aynı zamanda, sürgün hayatı geçirmeye mahkûm papaz ve rahiplere sürgün yeri olduğu rivayetler arasındadır.

 

      
 
   Hz. Ömer devrinde İslam orduları, Bizans İmparatorluğu’ na baskılar yapmış, böylece Elbistan’ a kadar olan yerler Müslümanlar’ın hakimiyetine girmiştir. Avasım adı verilen bu uç bölgedeki İslam hakimiyetine Göksun’ un da dahil olup olmadığı hususunda açık bir bilgi yoktur. Buradaki Bizans hakimiyeti 1071 Malazgirt zaferi’ nden sonra sona ermiştir.

Abbasiler döneminde Halife Emin’in, Tahir Bin Hüseyin tarafından katledilmesi sonunda, Halifelik makamına Me’mun oturmuştur. Emin’in öldürülmesine karşılık yönetime tepki gösteren Göksun sakini Nasır Bin Şit isyan etmiş, Göksun ve civarını ele geçirmiştir (H.199). Dönemin Vezir-i Âzam’ ı olan Fazıl İbn-i Sehl, Nasır’ ın isyanını bastırmakla Tahir Bin Hüseyin’ i görevlendirmiş, mükafat olarak Göksun ve çevresini vaat etmiştir. Nasır üzerine yürüyen Tahir Bin Hüseyin, Göksun civarındaki mücadeleyi kaybetmiştir. Bu dönemde Irak havalisinde çıkan karışıklıklar, Abbasi devletini uğraştırmaktadır. Bu karışıklıktan faydalanan Nasır’ ın Göksun’ dan hareketle, Maraş ve Urfa’ yı fethettiği, Harran’ ı kuşattığı bilinmektedir.

  H.205 senesinde, Halife Me’mun tarafından Horasan’ a Tahir Bin Hüseyin Vali tayin edilmiştir. Bu defa Nasır’ ı etkisiz hale getirmekle Vali’ nin oğlu Abdullah Bin Tahir görevlendirilmiştir. H. 209 senesinde Göksun’ a giren Abdullah Bin Tahir Nasır’ ı yenmiş ve Göksun Kalesini yıkmıştır.  H. 215 senesinde Halife Me’mun’ un gaza amacıyla Rumlar üzerine çıktığı seferden bir sene sonra Göksun’ a geldiği, buradan Şam ve Mısır’ a geçtiği bilinmektedir. Abbasiler döneminde Göksun ve civarında yaşanan bu mücadelelerin yörenin yıpranmasına ve dönemine ait eserlerin zarar görmesine sebep olduğu anlaşılmaktadır.

  Anadolu’ ya yönelik Türk akınlarından keşif amaçlı ilk seferler, Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’ in kardeşi Çağrı Bey döneminde başlamıştır. Tuğrul Bey’ in ordunun başında sefere çıktığı,. 1048 Pasinler Savaşı’ ndan itibaren Anadolu’ ya adım atmış olan Selçuklu Kumandanları, Anadolu’ daki fetihlerini Sultan Alparslan döneminde sistemli bir biçimde gerçekleştirmişlerdir.  1071 Malazgirt Savaşı öncesi, Anadolu’ daki Türk akınlarına karşı Bizans İmparatoru, bizzat ordusunun başında, Türkler’e karşı mücadeleye geçmiştir. 13 Mart 1068′ de İmparator’ un güneye doğru yöneldiği görülmektedir. Ancak Türk ordularının Niksar (Neocesarca)’ ı fethettiğini öğrenmesi ile Kayseri üzerinden Sivas’ a geçmiştir. İmparator doğuya doğru ilerlerken Divriği’ de Türkleri yenmiş, geri dönerken Göksun ve Maraş vadilerini geçerek Suriye’ ye girmiştir.

 

                                  
                                        Göksun Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan-
                                    Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam-
                                       Göksun Belediye Başkanı Ramazan Hurç
                                               
  Göksun, 1071 Malazgirt Savaşından sonra Türklerin eline geçmiştir. Sultan Alparslan’ ın gözde komutanlarından Çavuldur Bey ve Afşin Bey, içinde Göksun’ un da bulunduğu Sarros  Meraş (Sarız / Maraş) bölgelerinin fethini sağlamışlardır.  Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ ın ölümünden sonra, Büyük Selçuklu Devleti’nin zayıflamasını fırsat bilen Ermeniler, Bizanslılar’ ın da desteği ile Maraş Ermeni Krallığı’ na bağlı olarak Göksun’ daki prensliklerini yeniden kurmuşlardır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın emirlerinden Boldacı (Buldacı) tarafından,1085 tarihinde Ceyhan ırmağı yöreleri, Göksun, Raban şehir ve kaleleri fethedilip, Anadolu Selçuklu sınırlarına dahil edilmiştir. I.Haçlı Seferi’ ne kadar Türkler’ in elinde kalan Göksun ve civarı, 1097’de Hıristiyanlar’ ın istilasına uğramıştır. Haçlılardan bir kol Toroslar’ dan Antakya’ya doğru ilerlerken,bir kol da Kayseri-Sarız –Göksun üzerinden Maraş’a ve buradan da Urfa ve Antakya’ya doğru yayılmışlardır. Haçlılar ve Bizans arasındaki antlaşmaya göre,1098’de bölge yeniden Bizans’a teslim edilmiştir. Ermeni asıllı Bizans valileri idaresinde Maraş’a yerleşen Ermeniler,bir süre sonra Adıyaman ve Rumkale şehirlerini ele geçirmişlerdir. Maraş’ın kuzeyindeki Elbistan,Afşin ve Göksun ise kısa bir Türk hakimiyetini müteakip,1103’de yeniden Haçlıların idaresine geçmiştir. Haçlıların yöreyi ele geçirmesi sadece Türkleri değil, Ermenileri de rahatsız etmiştir.

  1105 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıçarslan tarafından Afşin, Elbistan ve Göksun yeniden fethedilmiş ve Vezir Ziyaeddin Muhammed’e ikta edilmiştir.Ancak iki yıl sonra I.Kılıçarslan’ın ölümü ile bölge yeniden Haçlıların eline geçmiştir.Burada bir senyörlük kurmuşlardır.Dönüşümlü olarak Selçuklu – Haçlı eline geçen Göksun,Ermeniler ile Haçlılar arasındaki mücadelelerden faydalanan Danişmentli Melik Muhammed tarafından 1136’da fethedilmiştir. Ancak Bizans İmparatoru’nun Haçlılara yardım etmesiyle,bir süre sonra Melik Muhammed bölgeden geri çekilmek zorunda kalmıştır.

  Bu arada Anadolu’daki üstünlük bir süre Danişmentliler’ e geçmiştir. Anadolu Selçuklu Sultanı I.Mesut,Danişmentli Melik Muhammed’in ölümüyle, Anadolu’da üstünlüğü yeniden kurmuştur.1144’te Elbistan, 1149-1150’de Maraş, Göksun, Behisni, Ayntab ve Dülük şehirleri, I.Mesut tarafından Anadolu Selçuklu topraklarına katılmıştır. Sultan Mesut, bölgenin idaresini Maraş merkez olmak üzere oğlu Kılıçarslan’a vermiştir.

  I.Mesut’un ölümüyle 1155’te tahta çıkan II.Kılıçarslan, ilk yıllarında taht iddiasında bulunan kardeşlerinin isyanı ile uğraşmıştır. Bu iç karışıklık döneminde Selçuklu vassalı olan Ermeni Prensi Toros’un kardeşi Stefan, Selçuklu şehirlerinden Maraş ve Göksun’u ele geçirmiştir. II. Kılıçarslan, Ermeni Stefan’ın üzerine yürümüş, Maraş ve Göksun’u ele geçirmiştir. Şehirden sürülenleri getirtip,mal ve mülklerine kavuşturmuştur.

Bu dönemde II.Kılıçarslan ile Selçuklu şehirlerine saldıran Musul Atabeyi Nurettin Mahmut Zengi arasında uzun süren bir mücadele dönemi başlamıştır.1173-1174 tarihlerinde Göksun Nurettin Mahmut Zengi’nin eline geçmiştir. Nurettin Mahmut Zengi’nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Melik Sahih ile II. Kılıçarslan arasında bir antlaşma yapılmış ve Göksun tekrar Selçuklu Sultanına bağlanmıştır. I.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında 1206’da, Vassal Çukurova Ermenileri Göksun ve Elbistan’a baskınlar yapmakta ve Türkiye (Anadolu) -Suriye kervan yolunun güvenliğini bozmaya başlamışlardır. Bu sebeple I.Gıyasettin Keyhüsrev Çukurova Ermeniler’i üzerine harekete geçmiş ve Ermeni Prensi Leon itaat altına alınmıştır.

  Safavi Hükümdarı Şah İsmail’in Dulkadiroğulları topraklarına yönelik saldırılarından,1507’deki mücadelede de Göksun mevkiinde sıcak anlar yaşanmıştır. Alaüddevle Bey, Şah İsmail’e karşı koyabilecek güçte olmadığından, bu mücadelede geri çekilmiş ve Turna dağına sığınmıştır.

Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in yardımları ile tahtı ele geçiren Alaüddevle Bey’in, II.Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde, Osmanlı’ya karşı izlediği iki yüzlü politikaları yüzünden, Osmanlı – Dulkadirli ilişkileri bozulmuştur. Dulkadiroğlu Beyliği, Yavuz Sultan Selim Zamanında, 1515 yılındaki Turnadağ Savaşı ile Osmanlı sınırlarına katılmıştır. Turnadağ Savaşı Göksun’da yapılmış olup, rivayete göre Alaüddevle’ nin kesik başı Göksun’da Padişah’a sunulmuştur.

  Dulkadiroğulları Beyliği’ne ait “Şahsuvar Oğlu Ali Bey Zaviyesi”, Kanlukavak (Kanlıkavak) köyünde olduğu bilinmektedir. Kars-ı Maraş Defteri’ ne göre 16. yüzyılda Kanlıkavak, Göksun nahiyesine bağlı Kanlıkavak cemaatinin yerleştiği, 129 vergi nüfuslu, 33 haneli, Şeyh Selman Halife dervişlerinin bulunduğu bir köydür. Aynı kaynağa göre Göksun ise Göksunlu cemaatinin ziraat ettiği 72 vergi nüfuslu bir yerleşim yeridir.

Göksun’un Osmanlı Devleti’ne bağlanması, yükseliş döneminde Yavuz Sultan Selim Han’ın saltanatı zamanına rastlamaktadır.1515 yılına kadar Göksun ve çevresi, Dulkadiroğulları (Zülkadirliler) Beyliği toprakları içerisinde yer almaktadır. 16.yüzyıldan itibaren, Göksun bütünüyle Osmanlı idaresine geçmiştir.

  Osmanlı İmparatorluğu’nda, yükseliş dönemi sonlarında baş gösteren, duraklama ve dağılış dönemlerinde şiddet ve hızlarının arttığı görülen Anadolu isyanlarından,Göksun da olumsuz etkilenmiştir. Tarihe Anadolu İsyanları olarak geçen bu isyanlar, ilk olarak Celal adında birisi tarafından başlatıldığı için bundan sonra Anadolu’daki tüm isyanlar “Celalî İsyanları” olarak anılmıştır. Osmanlı Devleti’nin, özellikle Orta ve Doğu Anadolu’daki Celaliler ile mücadelesi sırasında, isyancıların ormanlık araziye sahip Göksun’a geldikleri ve buralarda barınmaya çalıştıkları bilinmektedir.

 
                                
                                                  Beritdağı Büyük Mağara
 
 Göksun’un sarp ve ormanlık bölgelerini kendilerine üs edinen Celaliler’ den birisi de Kalenderoğlu’ dur. İsyanı bastırmakla görevlendirilen Kuyucu Murat Paşa’nın, Kalenderoğlu ile yaptığı mücadelenin bir bölümünün Göksun’da geçtiği bilinmektedir. 1607-1608 senelerinde kışı Halep’te geçiren Kuyucu Murat Paşa, Kalenderoğlu üzerine yapacağı mücadelenin hazırlıkları ile uğraşırken, Kalenderoğlu’nun karşı harekete geçtiği haberini almıştır. Bunun üzerine Kuyucu Murat Paşa tüm kuvvetlerin toplanmasını beklemeden, elindeki kuvvetlerle önce Maraş sonra Göksun taraflarına gelmiştir. Kuyucu Murat Paşa’ ya Göksun halkından da katılanlar olmuştur. Bu arada Adana civarında Kalenderoğlu, Musli Çavuş’u kendi tarafına çekme çabalarındadır. Bu haberi alan Sadrazam, Kalenderoğlu üzerine yürümüş ve muharebe başlamıştır. Kalenderoğlu, Murat Paşa’nın yolunu kesmek için Göksun Boğazı’nı kapamak istediyse de, Sadrazam bu durumu haber alarak daha evvel hareket etmiş ve Göksun Boğazı’nı tutmuştur. Göksun’daki Kalenderoğlu – Kuyucu Murat Paşa mücadelesi Osmanlı kuvvetlerince kazanılmıştır. Kalenderoğlu doğuya doğru kaçmış,1608’de Bayburt’ta bozguna uğratılmıştır. Kalenderoğlu dışında, bu dönemlerde görülen ünlü Celaliler, Dağlar Delisi Süleyman, Kara Sait, Ağaçta Piri,Kekeç Mehmet’tir. Bu güne kadar Göksun tarihi ile ilgili geniş çaplı bir araştırma yapılmamış olması, yöre ile ilgili tatminkar bilgilere ulaşmayı zorlaştırmaktadır  

  Akdeniz iklim kuşağında yer almasına rağmen Toroslar’ın olumsuz etkisi ve yükseltiden dolayı, Göksun’ da deniz etkisi görülmez. İlçede yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve kar yağışlı olan Akdeniz yakını dağ iklimi görülür. İlçemizde Akdeniz yağış rejimi görülür. En fazla yağışı kış ve ilkbahar mevsimlerinde, en az yağışı ise yaz mevsiminde alır. Göksun ilçe sınırları içerisindeki hâkim bitki örtüsü steptir. Göksun İlçesinin Batı kısımlarında, Akdeniz’ e bakan yüksek dağ yamaçlarına yıllık yağışın çok olduğu yerlerde (1500-2000 mm) Karadeniz ikliminin etkisi görülür. Buralarda yaz kuraklığı pek olmaz. Karadeniz’ e özgü bitki türlerinden porsuk, kayın, gürgen, kızılağaç, mürver benzeri bitkiler bu alanlarda doğal olarak yetişmektedir.

Pazarcık’ta SODES kapsamında beş okula basketbol sahası

0

Haber: İlker  ÇAKAN

  Kahramanmaraş-Pazarcık ilçesinde SODES Projesi kapsamında  Yavuzselim, Atatürk, Eğrice, Ufacıklı ve Karagöl İlköğretim Okulları olmak üzere toplam  5 okulda basketbol ve voleybol sahası yapıldı. Kaymakam Mustafa Sarıkaya yapılan sahaları yerinde inceledi.

 

error: Content is protected !!