Pazartesi, Aralık 22, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 182

Rize-İkizdere Kaymakamı Abdil Koç: “İkizdere’nin geleceği turizmde”

0

HaberRöportaj: İlker ÇAKAN

  Rize- İkizdere Kaymakamı Abdil Koç İkizdere konulu yaptığı açıklamada şunları söyledi; “İkizdere ilçemiz, merkez nüfusu 1600, toplam nüfusu da 5400 civarında olan küçük bir ilçedir. Arazi anlamında ise Rize’nin en büyük ilçesidir. Bunun farklı yansımaları vardır. Köy yolu ağımız oldukça geniştir. Resmi kayıtlara göre 700 km civarındaki köy yolu ve 300 km civarındaki yayla yolu ile birlikte toplam 1000 km’lik yol ağına sahibiz. 1 beldemiz (Güneyce) ve 28 tane köyümüz mevcuttur. Beldemiz önümüzdeki yerel seçimlerle birlikte köy olarak bize katılacak, böylece köy sayımız 29’a çıkacaktır. Köylerimize devletimizin bize verdiği imkânlar doğrultusunda Köylere Hizmet Götürme Birliği vasıtasıyla hizmet götürmeye çalışıyoruz. 2013 yılında İkizdere için ayrılan 2.300.000 TL’lik ödenek ile içme suyu ve yol standartlarını geliştirme kapsamında yoğun çalışmalar gerçekleştirdik.

  İkizdere her ne kadar küçük bir ilçe olsa da bir takım potansiyellere sahip olması hasebiyle önemli bir ilçedir. Bunu şundan söylüyorum. İkizdere’nin inşaat alanında çok büyük işler yapan müteahhitleri vardır. Bunların bir kısmının hayırseverlik anlamında İkizdere’ye çok büyük katkıları olmuştur. 2005-2006 yıllarında Sayın Başbakanımızın oluşturduğu furyayla birlikte ilçemizde bir yatırım havası oluşmuştur. İkizdere’nin hayırseverleri ilçeye ciddi anlamda yatırımlar bırakmışlardır. Bu yatırımların büyük çoğunluğu kamu binalarıdır. Örneğin hastanemiz, öğretmenevimiz, lise binamız, kültür merkezi binamız, sağlık personeli ile öğretmen lojmanları, şehir stadı hayırsever işadamlarımız tarafından yapılıp vatandaşlarımızın hizmetine sunulmuştur. Bu insanlar biz talep ettiğimiz zaman ister sosyal sorumluluk projeleri olsun ister kamunun diğer ihtiyaçları olsun desteklerini bizden esirgemiyorlar. Devlet olarak talep ettiğimiz zaman bizleri geri çevirmiyorlar. Bu da bizi çok memnun ediyor. Fırsat buldukça onlara devlet adına teşekkürlerimizi iletiyoruz.

 
                                     
                                                              İkizdere Ovit Yaylası
 
  İkizdere insanının nasıl geçindiği konusuna gelince, bazı köylerimiz çaycılık ile geçimini sağlamaktadır. İlçemizde diğer ilçeler kadar yoğun bir çay üretimi gerçekleşmese de İkizdere çayının diğer yerlerden farklı olduğunu söyleyebilirim. Burada çay tarımı yaklaşık 400 metre rakımlarda yapılmaktadır ve bu sebeple çayın üzerine her kış muhakkak kar düşmektedir. Üzerine kar düşen çayın ise daha kaliteli olduğu söylenir. Geçtiğimiz yıl ilçemizde çay tarımını destekleyecek bir gelişme yaşandı. İkizdere havzası olarak tüm çaycılarımız organik çay üretimine geçtiler. Bunun yansıması olarak da ÇAYKUR Genel Müdürlüğü ilçemizde organik çay fabrikası yapma kararı aldı.

  Çay dışında vatandaşlarımız tarafından karalâhana, fasulye, patates, mısır gibi sebzelerin üretimi gerçekleştirilmektedir. Ancak bunların hiçbiri gelir elde etmeye yönelik değildir. Çünkü iklim ve arazi koşulları yoğun bir üretime müsaade etmemektedir. Küçükbaş ve büyük baş hayvan yetiştiriciliği ile uğraşan vatandaşlarımız da mevcuttur. Bu vatandaşlarımız süt, tereyağı, peynir, yoğurt, kaymak üretimi ile gelir elde etmeye çalışmaktadır. Bu ürünler tamamen doğal koşullarda üretildiği için alıcıları tarafından özellikle aranıp talep edilmektedir.

  Tabi bir de balımızdan bahsetmek gerekir. Bal denilince akla Anzer Balı gelir. Meşhur Anzer Yaylasında üretilen bu bal, takdire şayan bir şekilde markalaşmayı başarmıştır. Yıllık maksimum 1000 kg üretilebilen balın kilosu 600-700 TL civarında bir fiyata satılmaktadır ve hiç pazarlık şansınız bulunmamaktadır. Çünkü yoğun talep söz konusudur. Sayın Başbakanımızın dahi Anzer Balından aldığı söylenir. Balı özel kılan yayladaki çiçek çeşitliliğinin geniş olması ve balın mineral değerinin yüksek olmasıdır. Laboratuarda testten geçen bal mühürlenir ve satışa hazır hale getirilir. Kimisi şifa niyetine de talep eder bu balı.
  Diğer köylerimizde ve yaylalarımızda da bal üretimi gerçekleştirilmektedir. İçlerinde en az Anzer Balı kadar lezzetli ve kaliteli ballar da vardır. Ancak onlar markalaşamadığı için daha ucuz fiyatlardan satılır.

  Bunların haricinde ilçemizde önemli bir potansiyele sahip alanlardan bir tanesi de turizmdir. Ben şahsen İkizdere’nin kalkınmasının turizmle olabileceğini düşünüyorum. İlçemiz devasa sanayi yatırımlarını çekebilecek bir arazi yapısına sahip değildir. Belki de buna ihtiyaç da yoktur. Çünkü sahip olduğumuz tabiat sanayi yatırımlarını değil turizm yatırımlarını gerektirmektedir.

  Bu alanında farklı turizm kollarını bünyemizde barındırıyoruz. Bunların başında yayla turizmi geliyor. İkizdere kesinlikle yaylaları ile ön plana çıkabilecek bir potansiyele sahiptir. İlçemiz sınırları içerisinde bulunan Çağırankaya Yaylamız Rize’nin en büyük yaylasıdır. Ovit Yaylası ve Anzer Yaylası da İkizdere’nin bilinen yaylalarıdır. Bu yaylalarımızı turizme açmak istiyoruz.

  Bunun haricinde doğa turizmi kapsamında değerlendirilebilecek vadilerimiz mevcuttur. Anzer Yaylasına ulaşımı sağlayan Anzer Vadisi ve Cimil Vadisi muazzam bir şekilde bitki örtüsüyle, havasıyla, suyuyla, şelaleleriyle bakir kalabilmiş nadir vadilerimizdendirler. Bu vadilerimiz doğa turizmi kapsamında yürüyüş yapılabilecek, gezip görülebilecek, bisiklet sürülebilecek, piknik yapılabilecek yaz kış eşsiz güzelliğe sahip ender yerlerimizdendir. Bakir kalmış olması da bizim için sevindirici bir durumdur. Ancak bu şekilde kalması da turizm için yetersizdir. Buralara bazı tesislerin yapılması lazımdır. Turist geldiği zaman konaklamak ve bir takım ihtiyaçlarını gidermek isteyecektir. O anlamda doğaya zarar vermeyecek şekilde, doğayla bütünleşecek tesislerin yapılması gerekmektedir. Bu yönde devlet ve özel girişimciler kanalıyla gerçekleştirilebilecek bir takım projeler geliştirmeye çalışıyoruz.

 

                                     
                                                                İkizdere Ovit Yaylası
 
  Yayla ve doğa turizmi dışında kış turizmi potansiyeline de sahibiz. Kış turizmi denince akla ilk gelen yerlerden birisi Ovit Yaylasıdır. Bu yaylanın kış turizmine açılmasını istiyoruz. Buranın kış turizmi sahası olarak tescili sağlandı. Bu noktadan sonra artık burası yatırım bekliyor. Karlı gün sayısı, arazi yapısı açısından buranın kış turizmi için son derece elverişli bir konuma sahip olduğu tespit edilmiştir. Burada şimdilik heliski denilen aktivite yapılmaktadır. Onun haricinde kış turizmi açısından değerlendirebileceğimiz yeni adı Meşeköy eski adı Petran olan bir köyümüz var. Burası da her yıl kayak şenliği yapılan, muazzam bir manzaraya sahip bir köyümüzdür.

  Bir de ilçemizde ılıca turizmi diyebileceğimiz turizm çeşidi mevcuttur. Bunun için de şimdiye kadar bir otel yatırımı gerçekleştirilmiştir. Dört yıldıza sahip olan bu otel güzel ve konforlu bir konaklama tesisidir. Otelin ayrıca konferans ve toplantı gerçekleştirmeye elverişli salonu da mevcut. Sendikalar ve sivil toplum örgütleri zaman zaman toplantılarını burada gerçekleştiriyor. Bu vesileyle geçen sene burada bakan, milletvekili ve büyük işadamları gibi ağır misafirler ile yurt içinden ve yurt dışından gelen pek çok konuğu ağırladık.

  İkizdere için hala çok ciddi anlamda turizm yatırımı yapılması gerekiyor. İkizdere’nin geleceğini turizmde görüyoruz. İkizdere hareketlenecekse, canlı bir şehir haline gelecekse bu kesinlikle turizm ile olacaktır. İlçemizi bir Uzungöl, bir Ayder gibi turizmde öncü bir ilçe haline getirmeyi hedefliyoruz.

  Son olarak da Ovit Tüneline değinmek istiyorum. Rize’yi Erzurum’a bağlayan karayolu ilçemizden geçmektedir. Ancak bu yol Ovit Dağı’nın rakımının yüksek olması nedeniyle her yıl kar yağışı ile birlikte ulaşıma kapanmakta ve 5-6 ay kapalı kalmaktadır. Ulaşımın 12 ay kesintisiz devam edebilmesi için Sayın Başbakanımızın özel inisiyatifleri ile Ovit Tüneli Projesi hayata geçirilmiştir. Tıpkı Marmaray gibi Osmanlı Devleti yıllarından beridir yapımı düşünülen tünel, tamamlandığında Türkiye’nin en uzun tüneli, dünyanın ise ilk beşte yer alacak tünellerinden birisi olacaktır. 2015 yılı sonu itibarıyla bitirilmesi hedeflenen tünel 14 km uzunluğundadır. Rize’yi Erzurum’a oradan da Güneydoğu ve Ortadoğu’ya bağlayacak önemli bir yatırımdır. Ulaşımı kolaylaştırmasının yanı sıra sadece İkizdere’nin değil geçtiği güzergâhtaki tüm şehirlerin ekonomisine önemli bir katkıda bulunacağı öngörülmektedir.”

Giresun Valisi Hasan Karahan: “Turizmin gelişmesi için alt yapı ve yetişmiş elaman”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Giresun Valisi Hasan Karahan “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi” ve Karadeniz’de turizm” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Her yönüyle kaliteli bir gazete olduğu aşikardır

  “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi olarak bizi ziyaretinizden dolayı memnun oldum. Yayın hayatınızda başarılar diliyorum. Her yönüyle kaliteli bir gazete olduğu aşikardır. Giresun’umuz Karadeniz’de  turizm ve diğer hizmetler anlamında gelişen ve büyüyen bir ilimizdir. Gürcistan’da buraya gelen, ilgi duyan diyalog halinde olan isimler ve kişiler vardır. Bu karşılıklı alışverişlerin ve gidiş ve gelişlerin artması tabii ki iki ülkenin ve iki şehrin menfaatine olmasını gerektiriyor. Sizde bu konuda aracısınız. İki dilde yayın yapmak zordur. Ama bunu bugüne kadar taşıdığınıza göre gerekli donanıma sahipsiniz. Tebrik ediyoruz ve başarılarınızın devamını diliyoruz.

 
                                            
                                              Giresun Valisi Hasan Karahan
 
Arap turisti açısından oldukça cazip bir bölgedir

  Turizmin gelişmesi için hem alt yapı ve hem de o konuda yetişmiş elaman lazımdır. Hepsinden önemlisi turizm yatırımcısı gereklidir. Maalesef bu konuda eksikliklerimiz var. Bölgemiz bakir bir bölgedir. Güneyde ve Egede turizmde belirli bir doygunluk var. Karadeniz bölgesi özellikle Arap turisti açısından oldukça cazip bir bölgedir. Bu nedenle turizm yatırımcılarının istikbal açısından bu bölgeyi iyi değerlendirecekleri kanaatindeyim.”

MÜSİAD Rize Şube Başkanı Mahmut Dabak: “İki ülkenin tarih ve gönül birliği”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği(MÜSİAD) Rize Şube Başkanı Mahmut Dabak; “Türkiye- Gürcistan ilişkileri ve Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi ” konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

Toplumum çıkar ve menfaatleri devamlı pozitif yönde gelişir

  “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin kıymetli sahibini bugün MÜSİAD’da ağırlamanın mutluluğunu yaşadım. Her gazete iyi niyetlerle yaşadığı topluma katma değer  katması amacıyla başlar ve yoluna devam eder. Kimisi bu hayırlı yolda devam ederken, birileri de hakikat çizgisinden sapar ve yaşadığı toplumum dinamiklerini kaybetmesine vesile olur. Ben inanıyorum ki İlker Bey’in olduğu bir yerde toplumum çıkar ve menfaatleri devamlı pozitif yönde gelişir.

 
                                                 
                                   MÜSİAD Rize Şube Başkanı Mahmut Dabak
 
Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi Türkiye-Gürcistan kardeşliğine katkı sağlayacak

  Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi Türkiye-Gürcistan (Karadeniz) kardeşliğine katkı sağlayacağını, var olan ilişkilerin daha da artarak devam edeceğine ümidim sonsuzdur. Tarih boyunca aynı coğrafyada yaşayan halkların; derdi, tasası sevinci, kederi hep aynı olmuştur. Bundan sonra bu kader birliği ülkelerin kardeşliğine, ülkelerin birlik ve beraberliğine hizmet edeceği kanaatini devamlı canlı tuttuk ve tutmaya devam edeceğiz. İki ülke arasında ticari ilişkilerin komşu olmamız hesabiyle daha fazla olması, daha sağlıklı olması gereklidir. Karşılıklı ilişkilerin devam etmesi gerekir. Bu düşüncelerle Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi ailesine hayırlı hizmetlerde uzun ömürler dilerim. İki ülkenin tarih ve gönül birliği içerisinde yaşamasını temenni ediyorum.”

Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Bakanlar Kurulunun 2014/5916 karar sayılı 16.02.2014 tarihli resmi gazetede yayınlanan kararnamesine göre Şanlıurfa Valiliğine Karabük Valisi İzzettin Küçük atandı. Vali İzzettin Küçük 11.11.1964 tarihinde Erzurum İli Tortum ilçesinde doğmuş olup evli ve iki çocuk babasıdır. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olduktan sonra Sakarya Üniversitesi’nde master yapmıştır. İyi derecede ingilizce bilmektedir. Mesleki kariyeri; sırasıyla Yenice, Pehlivanköy ve Eflani Kaymakamlığına vekâleten görev yaptıktan sonra Abana, Aydıntepe Kaymakamlığı, Siirt Vali Yardımcılığı, Pamukova, Safranbolu ve Üsküdar Kaymakamlığı görevlerinde bulunan Vali İzzettin Küçük Bakanlar Kurulunun 11.05.2010 tarihli ve 2010/407 sayılı kararı ile Karabük Valliğine atanmıştı. Yaklaşık  4 yıldır Karabük Valiliği görevini yaptı.

  Bakanlar Kurulunun 2014/5916 karar sayılı kararnamesi ile  Şanlıurfa Valiliğine atanan Vali İzzettin Küçük; devlet yönetiminde engin tecrübeleri olan, samimi, içten davranış ve söylemleri ile devlet adamı duruşu sergileyen,  görev yaptığı yerlerin turizm yönünden kalkınması için yaptığı çalışmalar ve bu çalışmaları turizmcilerle beraber yürüttüğü için, yöre halkının takdirini ve sevgisini kazanmıştır.

Valiler kararnamesi yayınlandı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  İçişleri Bakanlığının 13/2/2014 tarihli ve 5319 sayılı yazısı üzerine, 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile 23/4/1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre, 16.02.2014 tarihli resmi gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun 2014/5916 karar sayılı kararnamesine göre yeni valiler kararnamesi şöyledir;

 

ADI VE SOYADI                    ESKİ GÖREVİ                     YENİ GÖREVİ

 Selami Altınok                                       Aksaray Valisi                                  Merkez Valisi

 İbrahim Özçimen                                   Bolu Valisi                                        Merkez Valisi

 Halil İbrahim Akpınar                             Bilecik Valisi                                     Merkez Valisi

 Veysel Yurdakul                                   Bitlis Valisi                                        Merkez Valisi

 Ahmet Pek                                            Iğdır Valisi                                        Merkez Valisi

 Mehmet Ufuk Erden                              Uşak Valisi                                       Merkez Valisi

 Şeref Ataklı                                           Hukuk Müşaviri                                Aksaray Valisi

 Ahmet Hamdi Nayir                               İçişleri Bakanlığı

                                                              Müsteşar Yardımcısı                        Bilecik Valisi

 Orhan Öztürk                                        Küçükçekmece Kaymakamı             Bitlis Valisi

 Ahmet Zahteroğulları                            Aile ve Sosyal Politikalar

                                                              Bakanlığı Müsteşarı                         Bolu Valisi

 Davut Haner                                         Kayseri Vali Yardımcısı                    Iğdır Valisi

 Orhan Alimoğlu                                     Merkez Valisi                                   Karabük Valisi

 İzzettin Küçük                                        Karabük Valisi                                 Şanlıurfa Valisi

 Seddar Yavuz                                       Gaziosmanpaşa Kaymakamı            Uşak Valisi

Türkiye ortak sınır kapısı modeline geçiyor

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Gümrük ve  Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız, Türkiye’deki ilk ortak sınır kapısı uygulamasının önümüzdeki yıldan itibaren Sarp Sınır Kapısı ile başlayacağını bildirdi.

Altunyaldız, geçtiğimiz günlerde Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e gittiğini, bu ülkede gümrük idaresi başkanları toplantısına katıldığını ve burada önemli kararlar alındığını söyledi.

  Türkiye’nin Gürcistan’ın en büyük dış ticaret partnerlerinden biri olduğunu, Türkiye’nin Gürcistan’ın ithalatında yüzde 18 pay ile ilk sırada, ihracatında ise yüzde 6 pay ile 5. sırada yer aldığını ifade eden Altunyaldız, “Ekonomik ilişkilere bakıldığında ülkemizin Gürcistan’da yatırım yapan yabancı yatırımcılar arasında 3. sırada yer alıyor. Bugüne kadar, Türk müteahhitlik firmaları Gürcistan’da 2,7 milyar dolar tutarında 159 proje üstlendi” dedi.

  Gürcistan sınırındaki Sarp Kara Hudut Kapısı’ndan 2013 yılının ilk 9 ayında yaklaşık 1 milyon araç ile 6 milyon yolcunun giriş çıkış yaptığını anlatan Altunyaldız, Gürcistanlı yetkililerle gerçekleştirdikleri görüşmelerde Sarp Sınır Kapısının kapasitesinin genişletilmesi yönünde anlaşmaya vardıklarını bildirdi. Aldıkları en önemli kararlardan birisinin de “Kara Hudut Kapılarının Ortak Kullanımı Projesi”nin hayata geçirilmesi olduğunu belirten Altunyaldız, şöyle konuştu:

  “Bu amaç doğrultusunda kara hudut kapılarının ortak kullanımı bir gereklilik haline geldi. Mevcut durumda Sarp Sınır Kapısına bir tır geldiğinde bize beyanda bulunuyor, biz kontrol ediyoruz, ihracata izin veriyoruz. Ardından büyük ölçüde aynı bilgileri karşı taraftaki Sarpi Kapısındaki yetkililer alıyor ve kontrol ediyor. Yeni sistem buradaki mükerrerliği ortadan kaldıracak. Çıkışta muayene olmaması bu sistemin en önemli özelliği olacak, zira kontroller sırasında esas zamanı kaybettiren muayene. Bu muayene fiziksel de olabilir, belgeüzerinde de olabilir. Biz çıkışta kontrolü yapacağız, bilgilerini alacağız ama muayene etmeyeceğiz. Karşı taraf da bu bilgileri bizden alacak. Onların pasaport ve eşyaya ilişkin bilgileri tekrar tekrar almaları gerekmeyecek. Biz elektronik ortamda onlara göndereceğimiz için zaten ekranda olacak. Dolayısıyla gerek görülürse muayene yapılacak ve sonucu bize bildirilecek. Onlardan bize gönderilen eşya için de tam tersi geçerli olacak. Bu şekilde iki iş bire indirilecek. Riskli gördüğümüz durumlarda yine muayenelerimizi yapabileceğiz. İthal eden ülke muayenesini yapmak isterse yapacak ve sonucunu karşı tarafa bildirecek.”

  Altunyaldız, ortak gümrük kontrolleri ve kara hudut kapılarının ortak kullanımı çalışmalarının Gürcistan ile hayata geçirilmesi yönünde anlaşmaya varıldığını, projenin 2014 yılının ilk çeyreğinde faaliyete geçirileceğini bildirdi. Dünyada ortak kapı modeli örneklerinin İsviçre – Fransa, Bosna Hersek – Hırvatistan, ABD – Kanada, Rusya – Beyaz Rusya, Tunus – Libya arasında uygulandığını anlatan Altunyaldız, şöyle devam etti:

  “Dünyadaki uygulamalardan farklı olarak biz, çıkışta beyan girişte kontrol esasına ve bilgi değişimine dayalı daha ileri bir model geliştirdik. Bu modelde iki ülke sınır kapılarının ortak kullanımıyla gümrük işlemlerinde mükerrerlik önlenecek, işlemler ve veri girişi bir kere yapılacak, bekleme süreleri azaltılacak, gümrük işlem ve maliyetleri yüzde 40 azalacak. Bu sayede ticaret kolaylaşacak ve hızlanacak. Diğer taraftan, beyanın ve kontrolün farklı yerlerde yapılacak olması ve bilgilerin veri değişimi yoluyla aktarılacak olması ülkeler arasında güvene dayalı bir işbirliği gerektirmektedir. Bu durum da Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerinde güven tesis etmek ve işbirliğini artırmak hususunda kararlılığını yansıtmaktadır.”

Türkiye’nin en yüksek barajı Yusufeli Barajı

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Artvin Valisi Kemal Cirit, yapımı tamamlandığında kemer barajı sınıfında Türkiye’nin birinci, dünyanın en yüksek üçüncü barajı olacak Yusufeli Barajı ve HES inşaatında 895 metre uzunluğundaki derivasyon tünelinin kazı çalışmalarının tamamlandığını belirterek, beton kaplama çalışmalarının ise aralıksız olarak sürdürüldüğünü söyledi.

 Deriner Barajı gibi çift eğrilikli ince kemer tipinde inşa edilecek olan Yusufeli Barajı temelden 270 metre gövde yüksekliği ile kendi sınıfında Türkiye’nin en yüksek dünyanın en yüksek 3.barajı olacak. Yapımı tamamlandığında ise ülke ekonomisine yılda yaklaşık 330 milyon liralık önemli katkı sağlayacak.

  Orman ve Su İşleri Bakanlığı DSİ Genel Müdürlüğü’nce yaptırılan, Yusufeli Barajı ve HES projesinin temeli Yusufeli ilçe merkezinde 26.02.2013 tarihinde düzenlenen törende, Sayın Başbakanımız Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından AK Parti TBMM Grup Toplantısında video konferans yöntemiyle verdiği startla atılmıştı.

  Artvin Valisi Kemal Cirit, yaptığı açıklamada, Çoruh Nehri’nin Türkiye’nin en çok sediment taşıyan nehirlerinden biri olduğunu belirterek, Yusufeli Barajı’nın yapımının tamamlanmasıyla, nehir üzerindeki Deriner, Borçka ve Muratlı Barajları’nın ekonomik ömrünü de uzatacağını söyledi.

  Çoruh Nehri üzerinde kurulan ve 29 Mayıs 2018 yılında hizmete açılması planlanan Yusufeli Barajı Türkiye’de üretilen hidroelektrik enerjinin yüzde 2,4’ünü karşılayacağını ifade eden Vali Cirit, ” Toplam gövde hacmi 2 milyon 350 bin metreküp olan barajda, 2.2 milyar metreküp su depolanacak. Çoruh Nehri ana kolu üzerindeki kilit barajlardan birisi olan Yusufeli Barajı ve HES 540 megavat kurulu güce sahip olacak ve yıllık 1 milyar 827 milyon kilovat saat enerji üretilmesi planlanıyor.” diye konuştu.

 Cirit, Yusufeli Barajı ile HES sayesinde yaklaşık 650 bin kişinin yıllık elektrik ihtiyacı karşılanacağını ve barajın yapımında bugün itibarı yaklaşık 650 kişi istihdam edildiğini söyledi.

  Baraj gövde ve baraj işletme ulaşım yollarının yapımı 486 milyon 875 bin lira bedelle ihale edildiğini belirten Vali Cirit, barajın, gerek üreteceği enerji gerek sağlayacağı istihdam açısından bölge ve ülke ekonomisine büyük katkıda bulunacağını kaydetti.

Baraj inşaatında çalışmaların aralıksız bir şekilde yürütüldüğünü ifade eden Vali Cirit, “Şu ana kadar Yusufeli Barajında 895 metre uzunluğundaki derivasyon tünelinin kazı çalışmaları tamamlanmış olup, beton kaplama çalışmaları devam etmektedir. 2014 yılı Şubat ayında nehir derivasyon işleminin yapılması hedeflenmektedir. Şantiye içerisindeki sağ ve sol sahilde ulaşım yolları çalışmaları devam etmektedir. Şantiye içi yollarda toplam 4 bin 29 metre uzunluğunda 8 adet tünel bulunmaktadır. Şantiye içi yolların 2014 yılı içerisinde bitirilmesi hedeflenmektedir” dedi.

  Yusufeli Barajı ve HES inşaatında 2013 yılı sonuna kadar 91 milyon lira harcanarak barajda % 16 fiziki geçekleşmenin hedeflendiğini dile getiren Vali Cirit,” Yusufeli Barajı ve HES inşaatından başka Yusufeli Barajı geçici bağlantı yolları inşaatı işinde toplam uzunluğu 5.900 metre olan karayolunun yapımı da devam etmektedir. Bu iş kapsamında 5 adet tünel (3 bin 917 m) ile 3 adet köprü (231 m) bulunmaktadır” diye konuştu.

 Baraj inşaatının Artvin–Erzurum Karayolundan etkilenmemesi için öncelikle geçici bağlantı yollarına ağırlık verildiğini bu kapsamda tünel ve köprülerin tamamlanarak 22.10.2013 tarihinde karayolu trafiğe açıldığını anımsatan Vali Cirit, “Yusufeli ilçesi yeniden yerleşim yerinden geçecek olan karayolunun imar planı alanlarını daha az etkilenecek şekilde alternatiflerle ilgili çalışmalar neticelenme aşamasına geldi. Karayolları Genel Müdürlüğü ve TOKİ üst yöneticileri ile Kasım 2013 tarihinde toplantı yapılmış ve yol koordinatları Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından TOKİ’ye verilmiştir. Ayrıca Yusufeli Barajı ve HES projesi kapsamında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak olan 76 km’lik karayolunun proje ihalesi yapılmıştır.  Proje çalışmaları tamamlanınca Karayolları Genel Müdürlüğünce yapım işi 4 parça olarak ihale edilecektir” diye konuştu.

  Vali Cirit, Yusufeli Barajı ve HES ile ilgili olarak barajdan etkilenecek bölgelerde kamulaştırma işlemlerine 2014 yılı içerisinde ağırlık verileceğini ve yeni Yusufeli yerleşim alanlarıyla ilgili sahada çalışmaların başlayacağını kaydetti.

Aydın

0

  Aydın ekonomisinde kültür ve turizm varlıkları önemli yer tutmaktadır. Aydın ilinde  Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı 5, (Aydın Müzesi ve buna bağlı Yörük Ali Efe Etnografya Müzesi, Afrodisias Müzesi ve buna bağlı Karacasu Etnografya Müzesi, Milet Müzesi), belediyelere ve Adnan Menderes Üniversitesine bağlı 3 (Çine Kuka-i Milliye Müzesi, Çine Arıcılık Müzesi ve Nazilli Etnografya Müzesi) olmak üzere 8 müze ile 21 önemli ören yeri mevcuttur.

958 kültür varlığı tescillidir.

  Aydın ilinin önemli ören yerleri: Afrodisias (Karacasu), Alabanda (Çine), Alinda (Karpuzlu), Apollon Tapınağı (Didim), Gerga (Çine), Harpasa (Nazilli), Magnesia (Germencik-Ortaklar), Mastaura (Nazilli) ,Milet (Didim), Nysa (Sultanhisar), Priene (Söke), Tralleis (Aydın-Merkez)’dir.

  Aydın ilinin tarımdan sonraki ikinci önemli gelir kaynağı turizmdir..150 km’lik sahil şeridine sahip olan Aydın’da, Kültür ve Turizm Bakanlığında işletme ve yatırım belgeli 84 tesiste 25.217 yatak, Belediye Belgeli 392 tesiste 34.124 yatak olmak üzere; toplam 478 tesiste 59.341 yatak kapasitesi mevcuttur. Yılda 2.400 gemi kabul kapasiteli Kuşadası Limanı yolcu sayısı ve gemi adedi bakımından ülkemizin en önemli Kurvaziyer limanıdır. 2012 yılı içerisinde 474 kurvaziyer gemi ile 608.023 turist Kuşaadası Limanına gelmiştir. Didim Hudut Kapısından ise 1.600 turist giriş yapmıştır. Kuşadası Yat Limanı, 525 tekne kapasitelidir.

  Karada 600, denizde 580 tekne kapasiteli Didim Yat Limanı 400 ton ile Türkiye’nin en yüksek kapasiteli tekneleri sudan çıkarmaya yarayan vincine sahiptir. Didim Yat Limanında, her biri kendi alanında uzman 36 teknik atölye hizmet vermektedir. Ayrıca Kuşadası ilçesinde 54.000, Didim ilçesinde 42.000 ikinci konut olmak üzere, toplam 96.000 ikinci konut mevcuttur. Dilek Yarımadası Milli Parkı, Kuşadası ve Didim plajları önemli turizm varlıklarımızdır.

  Büyük Menderes ırmağının suladığı bereketli ovalar üzerinde 800.700 ha alanda kurulu Aydın’ın  % 49’unda yani 395.494 hektarında tarım yapılmaktadır. Aydın’ın toprak, iklim, topoğrafik yapı ve ekolojik özellikleri ile polikültür tarıma elverişlidir. Tarımın her kolunda yüksek bir potansiyele sahiptir.

  Aydın ilinin sahip olduğu 395.494 hektarlık tarım arazisi içinde 201.888 ha ve % 51 pay ile zeytin ve meyvelikler en geniş alanı kaplar. Geriye kalan arazilerin 314.766 hektarı orman, 24.705 hektarı çayır-mera, 14.271 hektarı göl-bataklık, 51.464 hektarı tarım dışı arazilerdir.

Arap Baharı, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye yansıması

0

  Arap Baharı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Arap ülkelerinde (Tunus, Mısır, Yemen, Suriye, Libya) gerçekleşen ayaklanmalara devrimlere verilen ad. Aslında Türkçe’de Arap devrimlerine Arap Baharı denme nedeni, İngilizce’de Arabian Spring denmesinden kaynaklanıyor. Yani direk İngilizce bir kelimenin Türkçe’ye pek de uygun olmayan bir şekilde tercüme edilmiş hali. Doğu Avrupa’da soğuk savaşın sonu itibarıyla yaşanan demokratikleşme hareketleriyle başlayan dönüşüm sürecinin Ortadoğu’ya ulaşabilmesi için 20 yıldan fazla zaman geçmesi gerekti. Yaşanan değişimler renkli isimlerle anıldı. Orada yaşananlarla ulaşılmak istenen politik hedefler farklıydı, ancak halk kitlelerini harekete geçiren şey benzer demokrasi talepleriydi.  Görülen o ki, Amerika İslam ülkeleri ve Türkiye’de belli bir ölçek üzerinde büyüklük ifade eden her topluluk, etnik yapı, cemaat, kuruluş kurum, yapı, bünye, ve derneğin kapısını çalmakta ve “Büyük Ortadoğu Projesi” için işbirliği teklif etmektedir. Ortadoğu ülkelerinde üç temel eksikliklerden söz ederek bu eksikliklerin giderilmesi gerektigini ileri sürüyor. Bunlar,

  – Temel özgürlükler,

  – Eğitim,

  – Kadın haklarından ibarettir.

  Dünya enerji kaynaklarının yüzde 70′ i geniş ya da genişletilmiş Ortadoğu’da bulunmaktadır. İşte B.O.P Projesi gerçeği: proje, enerji ve su kaynaklarının güvenliği ve emperyalist güçler için tekelleştirilmeye çalışılmasıdır. Oyunun adı BÜYÜK ORTADOĞU. Gerçi ilk bakışta Amerika patentli büyük Ortadogu projesi serbest seçimler, demokratik partiler, kadın özgürlükleri, bağımsız medya kurumları, okulların geliştirilmesi, iktisadi reformlar ve dünya ticaret örgütüne üyelik gibi çok ince ve zarif konulara temas ediyor, ama gerçekte bu proje Ortadogu bölgesinin milletleri veya ülkelerinin yararına olmaktan ziyade Amerika’nin askeri ve iktisadi alanlardaki hayati çıkarlarını güvenceye almaktadır. Amerika’nın bölgedeki hayati çıkarları bu bölgede istikrarın sağlanması ile iç içedir ve Amerika ve  İsrail rejiminin stratejistlerine göre dünya genelinde terörle mücadelenin esas arenası büyük Ortadoğu bölgesindedir.  

  Bunun ilk adımlarıda Afganistan ve Irak’ın işgalleri ile atılmıştır. İkinci hedef enerji kaynaklarının ele geçirilmesidir. Daha şimdiden bölge petrollerinin % 40’ı olan Irak petrolleri, Afganistan’daki zengin uranyum kaynakları fiilen olmak üzere el değiştirdi.Bu durum dünya bor tuzlarının % 75 ine sahip bulunan ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir. Enerji: Ortadoğu günümüzün en önemli enerji hammaddesi sayılan petrol bakımından son derece önemli bir coğrafyadır. Buradaki   petrol hem çok, hem kaliteli hem de yüzeye yakın olduğu için çıkarması maliyet bakımından düşük değerlere denk geliyor. Saddam döneminde hiçbir Amerikan ve İngiliz şirketi Irak’a sokulmamış ve bu tam 10 sene sürmüştü  Bu da savaşı hazırladı..

  A.B.D. ile İsrail arasındaki organiğe yakın bağlar, Ortadoğu’da yalnızlaşan İsrail’e bu bölgede kalıcı destek sağlanması konusunda önemli dinamiklerdir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, dünya ekonomik üretiminin yarısına yakınını gerçekleştiren Amerika, açık farla dünyanın en önemli ekonomik gücü idi. Bu durum, 1990’lara gelindiğinde artık geçerli değildi. Amerikan kapitalizmi bu aradaki zamanda büyümüştü, fakat Avrupalı  Japon rakipleri ondan daha fazla büyümüştü.  Gelişmiş ülkelerden üç kat daha hızlı büyüme oranına sahip olan Çin, Amerika’yı yakalamaya başlıyordu.

  Ortadoğu’daki milletler tarihsel olarak akrabadırlar ve aralarındaki farklılıkları inanç temellidir. Millet olarak Türkler ve Farslar, Araplardan farklı sayılabilirler. İnanç temelinde İsrail en farklı gruptur . Ortadoğu’nun petrol zengini ülkeleri  bir dünya politikası geliştirememişlerdir. Hatta entelektüel olarak Arap dünyasının liderliğini yapabilecek Mısır ABD ve İsrail’le belirli bir statüko üzerinde anlaşmış, Arap-İsrail çatışması dağınık Filistinli çabalarıyla bir parlayan bir sönen bir şekilde devam ede gelmiştir. Ortadoğu ve yakın coğrafyasının büyük bölümü 20. yüzyılın ilk yarısında bölgesel ihtiyaçlar ve yerel güçlerden ziyade emperyal ihtiyaçların karşılanması doğrultusunda, emperyal güçler tarafından şekillendirilmiştir. Bu şekillendirme sadece coğrafi sınırları değil aynı zamanda yönetim şekillerini de kapsamaktadır. Bu ön kabulün doğruluğuna göre yapılacak değerlendirme sağlıklı olacaktır

  Ortadoğu’nun demokratik devrimlerinin ekonomik ayağında ise petrolün otoriter liderler aracılığıyla batıya ucuza pazarlanmasının sona erdirilip, petrolün geniş halk kitlelerinin yararına kullanılmasına geçilmesi ve muhtemelen fiyatların artması beklenmelidir. ABD’nin buna ön ayak olmasındaki çelişki ise petrolün gözden çıkarılan bir enerji kaynağı olduğunu düşündürmektedir. Yaşanan demokratik devrimler petrol devriminin işareti olabilir.  Alternatif enerjiler yakın zaman içinde petrolün yerini alabilir. Buhar gücünün yerini alan içten yanmalı motorlar, tahtı elektrik motorlarına bırakabilirler. Böylesi bir gelişme durumunda Ortadoğu’da kısa zamanda kendine yeterli ekonomilerin temelinin atılması gerçekleşmelidir. Böyle bir ekonomik gelişme arayışı çatışma ortamında sağlanamayacağına şüphe yoktur. Ortadoğu’yu soğuk savaş benzeri bir gerginlik ve paktlaşma bekliyor olabilir. Zira gerçek çatışmalarda harcanan her an ve her kuruş Arap halklarının geleceğinden çok şeyler götürebilir, batıya aşırı bağımlı yapabilir. Mülteci sorunu Batı Avrupa’da gittikçe artan bir sorun olmaya devam etmektedir. Avrupa’da kendine yeterli bir Ortadoğu’ya muhtemelen karşı gelmeyecektir.

  Türkiye’nin böyle bir kurgudaki rolü ise, alışık olduğu barışçı, gerginlik ve çatışma üstü bir konumda yol gösterici ve taraflara eşit mesafede olmanın sağladığı aracılık rolü olabilir. Her iki taraf içinde de olmaz ama iki tarafla da olan ilişkilerinin sağladığı aracılık gücünden fayda sağlayabilir. İran’ı uluslararası camiada kolladığı yönünde oluşturduğu, izlenimi, aynı zamanda Mısır hareketinde halkın yanında olduğu yönündeki mesajlar bu rolün varlığını destekler nitelik Suriye krizinin Türkiye-Suriye ilişkilerinde uzun dönemde ciddi etkileri olacağı açıktır. Krizin uzun sürmesi durumunda ilk etapta ekonomik ve insani alanda kendisini göstermeye başlayacaktır. Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan kapısı olan Suriye’deki ticari alanın kapanması hem Suriye hem de bölgeyle ticaret yapan bir çok kesimi olumsuz etkileyecektir

  ABD’nin Kuzey Afrika’dan Pakistan’a kadar 22 ülkeyi kapsayan coğrafyada siyasal, askeri ve ekonomik yapıyı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden tanımlaması. NATO’nun, ABD’nin müttefiklerini hem denetleyerek hem de onları kullanarak Ortadoğu’ya hakim olabilmek için yeni tehdit kavramlarına göre  yapılandırmaı. BOP ile bölgede ABD düzenini tesis edebilmek için tüm dünya seferber edilecek. Bu proje yeni bir proje değil. Projenin temelleri 1. Körfez Krizi’nden sonra 6 Mart 1991’de Bush’un yaptığı “Yeni Dünya Düzeni” başlıklı konuşmada atılmıştır. Bu konuşmaya göre:

  Bölgedeki kitle imha silahları kontrol edilecektir Siyasal sistemler demokratikleştirilecektir

Bölgenin güvenliği için NATO çatısı altında oluşturulacak bir güç bölgeye her an müdahale edebilecek duruma getirilecektir. Ortadoğu ülkelerinde yaşanan demokratik hareketlerin arka planındaki destekçinin ABD olduğu, Obama’nın sürece müdahil olmasıyla ortaya çıkmış oldu. Ancak bunu neden yaptığı konusunda fikirler net değil. Biz burada bunu neden yaptığını  açıklamaya gayret ettik. İnsanlık için erdemli ve faydalı olan demokrasinin Ortadoğu halkları için ulaşılabilir bir hedef olması için neden bu zamana kadar beklenmişti? Şimdi değişen neydi?

Derin Ven Trombozu

0

  Vücudumuzda çok büyük bir damar ağı bulunmaktadır. Bunlardan, kanı dokulardan alıp kalbe getirenlere “toplardamar” yada tıp dilinde “ven” adı verilir.Toplardamarların büyük olanları vücutta genellikle daha derine gömülü haldedir.Bu büyük ve derin toplardamarlar içerisinde kanın pıhtı denilen tortuyu oluşturması ve bu pıhtının kan akışını tamamen veya kısmen kesmesiyle oluşan rahatsızlığa “Derin Ven Trombozu” denir ve sıklıkla bacaklardaki toplardamarlarda görülür.

  Derin ven trombozu ileri seviyelerde akciğerlerdeki damarların pıhtı sebebi ile tıkanmasınnın neden olduğu akciğer embolisine sebep olabileceği için çok tehlikeli olabilmektedir. Derin ven trombozunu oluşturabilecek risk faktörlerinden bazıları ise şunlardır;

  Yaş

  Obezite

  Sigara içmek

  Gebelik

  Kanser

  Hormon tedavileri ve doğum kontrol hapları

  Ailede derin ven trombozu hikayesi

  Kalıtımsal pıhtılaşma bozuklukları

  Hareketsizlik, felç ve uzun süreli yatak istirahati

  Ortopedik cerrahi girişimler

  Damarlarda oluşabilecek zedelenmeler ve büyük yaralanmalar

  Derin ven trombozu genelde etkilenen bölgede ağrıya, şişmeye ve ciltte renk değişikliğine sebep olur fakat eğer kişide nefes darlığı, göğüs bölgesinde şiddetli ağrı, nadir olarak kanlı öksürük varsa akciğer embolisi akla gelmelidir.

  Derin ven trombozu  ultrason ve venografi gibi çeşitli teknikler ile teşhis edilmektedir. Tedavide esas amaç; kanın pıhtılaşmasını azaltmak ve oluşmuş olan pıhtıyı küçültmektir. Bunun içinde antikoagülanlar denilen pıhtılaşmayı önleyen ilaçlar,pıhtının erimesini sağlayan trombolitikler ve bazende cerrahi teknikler uygulanır.Derin ven trombozu riskini azaltmaksa ;sigara içmemek,düzenli egzersiz,sağlıklı ve dengeli beslenme ile mümkündür.

  Sağlıklı ve mutlu günler dilerim…

error: Content is protected !!