Öfke odunlarını nefretin tutuşturduğu, ateşe atılan İbrahim hürmetine, kıramadığımız putların gölgelediği düşlerimiz adına gel bana!.. “Ey ateş! İbrahim’e serin ve selamet ol” diye buyuran Rabbim; Aşk ateşinden kurtar, Mihrace’me kavuştur, cennetine al beni!.. Gönülden bir teslimiyetle sonsuzluk kervanına katıldım. Ya Rabbenâ; ateşle suyun özü birdir bilirim. Bilirim ki; ateşin de suyun da sahibi Sensin. Aşk ateşi sardı tüm hücremi. Suyun sırrını ateşe sormalı, ateşin sırrını pervaneye. Ya pervanenin sırrını kime sormalı? Sana doğru durmadan, yorulmadan dönmek olsa gerek. Yıldızlar, güneşler gibi döne döne yanmak bu sırlı âlem içinde. Ve budaklı kamıştan çıkan ney sesiyle sema etmek, semazenler gibi Hâk yolunda
Kim bilir kaç kez diz çöktüm önünde, kaç kez sabahladım aşkınla. Secdelerde el açtım Hâk Teâlâ’ya. Gözyaşlarım dualarıma karıştı, duymadın sesimi Mihrace! Ey sonsuzluğun sahibi! Ey özüme binlerce kıvılcım salan, ateş dokulu yürek! Ey soluğuyla içime bahar dirilişi sunan! Yitik cennetimi avuçlarıma koyan güzel; Gel!.. Elmas kalem sahibi, yetim ve öksüz çocuklara döndüm sayende; Gel!.. Virane yüreğimin semâlarına kanat çırpan, asil prensesim; Gel ki ebedi bitsin bu ayrılık. Mahşerin cennetinde bir olalım seninle. Sonsuzlukta cennetinle müjdele beni. Kınalı bir bahar gibi, umudum olmanı isterim sevgili
Gökyüzünün yanağından süzülen gözyaşıyım ben. Ey yâr; Senin diyarında bülbül oldu dilim, ikliminde açan gül oldu yüreğim. Gözyaşlarımda duaları, dualarımda ise yalnız Seni diledim Rabbimden. Ufukta kaybolan kuşların tâ kendisiyim ben. Toprağın sıcak bağrında yetişen bir meyve ağacıyım bazen. Toprağın sinesi parça parça olduğu demde kucakla beni ey sevgili. “Ölümden öte yol yok” bilirim. Ölümün ötesinde, senin olman ne güzel. Sen ateşler yakıyorsun ya içimde, bense külünden şiirler yazıyorum sana. Yüreğimde sancı, yüreğimde hâr. Vuslatın için ağıtlar yakıyorum, senin için yanıyorum yâr. Bir dua sonrası hicran avuçlarıma aktı, bana dualar bile yetmez oldu yâr.