Cuma, Kasım 22, 2024
tr
Ana Sayfa ODA - BORSA - SENDİKA BAŞKANLARI TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar: Türkye strateji geliştirmelidir"

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar: Türkye strateji geliştirmelidir”

Haber: İlker ÇAKAN

    Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında, gıda güvencesinin önemini ve gıda güvencesinin sağlanabilmesi için yapılması gerekenleri anlatarak şunları söyledi;

     “Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), 16 Ekim 1945 yılında, insanların beslenme düzeylerini ve yaşam standartlarını yükseltmek, tarımsal üretimi arttırmak ve kırsal kesimde yaşayan nüfusun koşullarını iyileştirmek amacıyla kurulmuştur. FAO’nun kuruluş günü olan 16 Ekim tarihi her yıl Dünya Gıda olarak kutlanmaktadır. Tüm dünyada yapılan bu Dünya Gıda Günü etkinliklerinin asıl amacı, toplumların ve yetkililerin dikkatini gıda temini ve insanların beslenmesinde yaşanan sıkıntılara çekmektir.

     Ancak, maalesef FAO tarafından son yapılan açıklamalara göre, bugün dünyada 1 milyardan fazla (1.02 milyar) insan açlık sınırında yaşamakta ve yetersiz beslenmektedir. Sadece 2009 yılında bu sayı 105 milyon artış göstermiştir. Alınan bütün tedbirlere rağmen, dünyadaki aç insan sayısı artmaya devam etmektedir.

     Dünya genelinde yaşanan ve acil olarak tedbir alınmadığı takdirde, gelecekte daha da kötüleşeceği bütün bilim adamları tarafından kabul edilen “iklim değişikliği” sonucunda, gıda temininde ve gıdaya erişimde yaşanan sıkıntılar büyüyecektir. 2007 yılında yaşanan kuraklık ve diğer bazı küresel etkiler sonucunda, 2008 yılında dünya genelinde temel gıda fiyatlarında çok büyük artışlar yaşanmış ve bu durum “dünya gıda krizi” olarak kayıtlarda yerini almıştır.

    Temelde gıda fiyatlarındaki artışın birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlar kısaca;

– Küresel ısınma ve bunun getirdiği kuraklığa bağlı olarak ürün arzında yaşanan sorunlar,

– Petrol fiyatlarındaki artışların üretim girdileri ve nakliye gibi maliyet unsurları üzerindeki olumsuz etkileri,

– Biyo-yakıtların üretiminin dünya piyasalarında yarattığı gıda dışı ürün talebi,

– Gelişmekte olan piyasalara sahip ülkelerde hızlı büyümeden kaynaklanan refah artışı ve bunun getirdiği hububat, et ve süt talep artışı ve dolayısıyla yem bitkilerine olan talebin artması,

– Mali piyasalarda ürün borsalarına giren sermayenin yarattığı spekülatif etkiler ve

– İhracatçı ülkelerin ticareti kısıtlayıcı tedbirler uygulamaları seklinde sıralanabilir.

    30 Eylül 2009 tarihinde FAO tarafından yayınlanan raporda, iklim değişikliğinin dünya gıda üretimi üzerindeki olumsuz etkileri vurgulanmaktadır. Buna göre 2050 yılında şu andaki dünya nüfusu 6,8 milyar kişiden 9,1 milyar’a ulaşacak ve ortaya çıkacak 2,3 milyarlık ek nüfusun gıda güvencesi için dünya çiftçilerine görev düşecektir. Bu da tarımda bu dönem içerisinde %70’lik, hatta gelişmekte olan ülkelerde % 100’lük bir üretim artışı gerektirecektir. Önümüzdeki dönemlerde küresel gıda krizlerinin tekrarlanması göz ardı edemeyeceğimiz bir olasılıktır. Türkiye doğal kaynaklar bakımından zengin, tarım alanlarının elverişliliği ve ürün çeşitliliği ile gıda arzı ve sürekliliğini sağlama açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Biz de ülkemizde bu potansiyeli sürdürülebilir bir şekilde kullanarak, olası krizlere karşı gıda güvencesini sağlamak zorundayız.

    Rapora göre, gelişmekte olan ülkelerde küresel ısınmanın bir sonucu olarak, toplam tarımsal üretim potansiyelinde %9-21 arasında düşüşler gözlenebilecektir.

İklim değişikliğinin, yüksek sıcaklıklar, yüksek karbondioksit konsantrasyonu, yağış miktarındaki değişimler, artan yabancı otlar, zararlılar ve hastalıklar yoluyla tarım ve ormancılık sistemlerini etkilemesi beklenmektedir. Kısa dönemde kuraklık, sıcak hava dalgaları, su baskınları ve şiddetli fırtınaların artması beklenmektedir.

FAO raporu, iklim değişikliğinin gıda güvencesini 4 boyutuyla etkileyeceğini belirtiyor:

Bulunabilirlik, ulaşılabilirlik, kullanabilme, istikrar.

    Bulunabilirlik açısından bakıldığında, atmosferdeki CO2 oranın artması, birçok üründe üretim üzerinde olumlu etki yapması beklenmektedir. Ürünlerde bu üretim artışına paralel bir kalite artışı ise beklenmemektedir. Olumsuz iklim olaylarının ortaya çıkış sıklığının artması, tüm alanlarda tarımsal üretimin değişkenliğini artıracaktır. En fakir bölgeler, gıda üretim dengesizliğine en fazla maruz kalacak bölgeler olacaktır. 2050 yılına kadar, ortalama gıda fiyatlarında, artan sıcaklık derecesine paralel olarak, makul derecede artışlar beklenmektedir. 2050 yılından sonra, sıcaklıklardaki daha fazla artışa bağlı olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki tarımsal üretim potansiyelinde belirgin düşüşler ve fiyatlarda büyük oranda artışlar beklenmektedir. Rapora göre, Afrika’da çok sayıdaki ülkenin gıda ithalatına bağımlılığı artacaktır. 2080-2100 yıllarına doğru Afrika’nın tarımsal üretim potansiyelinin, %15-30 oranında düşeceği tahmin edilmektedir.

Gıdaya erişimin  maliyeti çok yüksek olacaktır

   Dünyadaki tüketim taleplerinin karşılanabilmesi ve fiyat artışlarından en asgari düzeyde etkilenmemiz için, ülke olarak geleceğe yönelik üretim hedeflerimizi belirleyip bu hedeflerin gerekleştirilebilmesi amacıyla uygun politikaları ortaya koymalıyız. Başka bir ifadeyle tarımsal üretimi artırmak ve üreticileri desteklemek zorundayız. Aksi halde gıdaya erişimin bile maliyeti çok yüksek olacaktır. Gerek beş yıllık planlar da gerekse orta vadeli planlarda  “Gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanması ile doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı gözetilerek örgütlü ve rekabet gücü yüksek bir tarımsal yapı oluşturulacaktır” ifadesi yer almaktadır. O halde bu amacın gerçekleşmesinin gereği yerine getirilmelidir.

Hayvan sayısı korunsa bile üretim talebi karşılayamayacaktır

    Hayvancılık konusunda da geleceğe yönelik tedbirlerin vakit geçirmeden biran önce alınması gerekmektedir. Son aylarda dünyada ve ülkemizde, kırmızı et fiyatlarında yaşanan artışlar, bu yönde alınması gereken tedbirlerin aciliyetini ortaya koymaktadır.

Yapılan projeksiyonlar; hayvan varlığı korunsa bile 2013 yılında ülkemizde 164 bin ton civarında bir et açığı olacağını yani, üretimin talebi karşılayamayacağını göstermektedir. Yine aynı şekilde sütte de üretim–talep arasındaki farkın açılacağı,  2013 yılında yaklaşık 2.5 milyon ton bir açığın ortaya çıkacağını göstermektedir. Yani ” Hayvan sayısı korunsa bile üretim talebi karşılayamayacaktır.

En kısa zamanda bu yönde gerekli tedbirleri alması gerekmektedir

    ” Ancak hayvan başına verim artırılırsa ve sığır koyun sayısı her yıl % 2 artırılırsa bu açık önemli oranda kapanabilecektir. Ülkemizin en kısa zamanda bu yönde gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.  Bunun yanı sıra; hayvan hastalıkları ile etkin mücadele, düzgün işleyen üreticiyi koruyucu piyasa düzenleyici politikaların hayata geçirilmesi, istikrarsızlıktan kaynaklanan kayıpların önüne geçmesi açısından önem arz edecektir. Ülkemizde de doğal kaynakların yoğun olarak kullanıldığı tarımda verimliliği artırmak için bu kaynakların korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir kullanımı konusunda hızla hareket etmek zorundayız. Bu kapsamda arazi toplulaştırılmasının hızla tamamlanması ve halen sulamaya açılması beklenen 3,32 milyon hektar arazinin sulamaya açılması, ülkemizin gıdaya olan ihtiyacı ve gıda güvencesinin sağlanmasında en önemli hususları oluşturmaktadır.

Ükemizde de gıda güvencesi tehlikeye düşebilecektir

     Elbette, sulamaya açılması beklenen arazilerimizin yanında şu ana kadar sulamaya açılmış alanlarda etkin sulama sistemlerinin kullanılması ve tasarrufun artırılarak, sulama verimliliğinin daha yüksek oranlara taşınması için çalışmalar büyük bir gayretle sürdürülmelidir. İklim değişikliğinden kaynaklanan havzalardaki yağış ve dolayısıyla su rejiminin değişmesi, Türkiye’nin nüfus ve endüstriyel faaliyetlerin fazla olduğu bölgeler başta olmak üzere, çoğu bölgede “su sıkıntısından” kaynaklanan sorunları gündemin ilk sıralarına taşımaktadır. Önümüzdeki senelerde yaşanacak olası kuraklık durumunda, yeraltı ve yer üstü su kaynaklarının azalması sonucu ülkemizde de gıda güvencesi tehlikeye düşebilecektir.

Azalan tarım arazilerimizin varlığı hepimiz için acı bir gerçektir

    Yanlış toprak ve bitki yönetimi sonucu tarım alanlarının hızla tuzlulaşması da ayrıca tarım topraklarını tehdit eden faktörlerin başında gelmektedir. Türkiye genelinde ülkesel toprak etütlerine göre 2,78 milyon ha arazide tuzluluk ve drenaj, 1.5  milyon hektarında ise çoraklaşma problemi vardır ve çoraklaşan bu arazi toplam işlenen tarım arazilerinin % 5.48’ine eşdeğer büyüklüktedir. Diğer taraftan işlemeye elverişli 26.6 milyon hektar arazinin %75’inde yani, yaklaşık 20 milyon hektarında çeşitli derecelerde erozyon sorunu bulunmaktadır. Ayrıca amaç dışı kullanılan ve aşırı ve/veya dengesiz sulamanın yarattığı tuzluluk ve taban suyu yüksekliği nedeniyle elden çıkan yada verimliliği azalan tarım arazilerimizin varlığı hepimiz için acı bir gerçektir. 2030 yılına kadar ülke nüfusumuzun 100 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu süre içerisinde bu nüfusun gıda güvencesine sahip olabilmesi için çiftçilerimizin verimliliklerini artırarak, sürdürülebilir tarımı devam ettirmesi gerekmektedir. Bu çerçevede doğal kaynakların korunarak gelecek nesillere güvenli bir şekilde bırakılması için:

Modern sulama yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır

     Sulamaya açılan alanlarda eksik yatırımlar bir an önce tamamlanarak bu yatırımlar ekonomiye kazandırılmalıdır, sulu tarım yapılan bölgelerde drenaj sistemleri acilen kurulmalı, sulama oranları ve sulama randımanları yükseltilmeli, tarımsal sulamada kullanılan suyun daha etkin kullanımını sağlayacak modern sulama yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır.

GAP’tan sonra ülkemizin en büyük sulama projesi yatırımı olma özelliklerini taşıyan ve DSİ tarafından uygulanmaya başlanan Konya Ovası Sulama Projesinin bir an önce tamamlanması ve ayrıca KOP tarım eylem planının yatırım programına girmesi ve uygulanmaya başlaması gerekmektedir. Bütün bölgelerimizde arazilerin parçalı olması, sulama çalışmalarının zamanında bitirilmesini engellemekte ve bitirilen şebekeler çok pahalıya mal olmaktadır. Bu nedenle, arazi toplulaştırma çalışmalarının bir an önce tamamlanması gerekmektedir.

Büyük emek ve para karşılığında ortaya çıkan sulama sistemlerinden beklenen yararın sağlanması, bu sistemlerden faydalanabilecek çiftçilerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi mutlak önem arz etmektedir. Dolayısı ile çiftçilerin sulama bilincine erişmeleri, bir araya gelerek örgütlenmeleri ve katılımcı sulama yönetimini sahiplenmelerinin sağlanması, su kaynaklarının verimli kullanılmasında gereken en önemli faktördür.

Toprak etütleri tamamlanmalı ve ülkesel arazi kullanım planı yapılmalı

     Her sene 2-3 metre azalan yeraltı su kaynakların korunması için kaçak su kullanımı önlenerek, kaçak kuyulara dair yaptırımların artırılması, izleme ve denetim mekanizmalarının etkinleştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca suyun geri dönüşümünü ve yeniden kullanımını sağlayarak su israfının azaltılması mümkündür.  Özellikle sahil kesimlerinde 1. ve 2. sınıf tarım alanları imara açılarak, tarım dışına çıkarılmak istenmektedir. Alınan tüm yasal önlemlere rağmen bu durum engellenememiştir. Bu sebeple öncelikli olarak ayrıntılı toprak etütleri tamamlanmalı ve ülkesel arazi kullanım planı yapılmalı, bu kapsamda tarım, turizm ve sanayi alanları belirlenmelidir. Toprak Kanunu, tavizsiz ve kararlı biçimde uygulanmalı ve tüzük uygulanır hale getirilmelidir.

Üretim politikası ihtiyaca uygun olarak yenilenmelidir

   Yasanın etkin bir biçimde uygulanabilmesi için, Toprak Koruma Kurullarına önemli görevler düşmektedir. Tarım topraklarının tarım dışı kullanımının önlenmesi amacı ile kurulan Toprak Koruma Kurullarında kamu personellerinin çoğunlukta olmasından dolayı yeterince etkin ve amacı doğrultusunda çalışamamaktadır. Bu sebeple koruma kurullarındaki üye sayılarının tekrar düzenlenerek, çiftçi kuruluşlarının ve diğer sivil toplum örgütlerinin etkinliğinin artırılması gerekmektedir. Tarımsal girdiler yeterli ve doğru kullanılmalıdır. Bunun için çiftçilerimizin eğitimine ve tarımsal yayıma daha fazla önem vermeliyiz.

 Üretim politikası ihtiyaca uygun olarak yenilenmelidir. Küresel gıda krizi, biyoyakıt üretiminden kaynaklanan yeni talepler ve hayvancılık üretimi de dikkate alınarak, hem bu ihtiyaçların karşılaması hem de gıda güvencesinin sağlaması amacıyla üretimi artırmak üzere yeni teşvik politikaları uygulanmalıdır. Üretimin artırılması ve girdi maliyetlerinde rekabetçi bir yapı oluşturulabilmesi için tarımsal destekleme bütçesi, en az Tarım Kanunu ile öngörülen seviyeye çıkarılmalıdır.

Türkiye bu günü yaşamamalı, gelecek için strateji geliştirmelidir

    Bunun dışında Türkiye yalnız bu günü yaşamamalı, gelecek için strateji geliştirmelidir. Bu strateji sadece uyum yükümlülüğü üstlendiğimiz AB Ortak Tarım Politikası karşısında Türk tarımının durumu ve tam üyeliğin etkilerinin araştırıldığı etki analizleri ile de sınırlı kalmamalıdır. Türkiye iklim değişikliğinin ulusal güvenliğini nasıl etkileyeceği hakkında araştırmalar yapmak, bu alanda bilgi toplamak, gelecek için üretim kapasitesini belirlemek, olası doğal tehditlere karşı korunma olanaklarını geliştirmek, kriz ve anlaşmazlıklara karşı hazırlıklı olmak zorundadır. Bunun getireceği mali yük hakkında da çalışmalar yapılmalıdır. Bütün bunlar ise araştırma-geliştirme bütçesinin artırılmasını gerektirir. Araştırmalar, analizler, tespitler sadece tarım alanında değil, kaynak varlığı, enerji, çevre, sosyo-ekonomik gelişme beklentileri, altyapı ve ekonomik varlıkları tehdit edici gelişme ve olasılıklar üzerinde de yapılmalıdır.

Orta ve uzun vadede kırsal alanda istihdam yaratıcı yatırımlar

    Türkiye kısa ve orta vadede yoksulluk sınırında veya altında olan kitlelere sosyal korunma, gıdaya erişebilmeyi sağlama açısından da bir strateji geliştirmelidir. Burada alınacak önlem herhalde gecekondulara gıda yardımı yapmak olmamalıdır. Bu politika bile kırsal alandan göçü özendirebilir. Aksine kırsal alandan göçleri, kırsal alanda yatırım yaparak önlemek, köye dönüşü özendirmek ve tarımı geliştirmek gerekir. Sosyal devlet sadece altyapı, eğitim ve güvenlik fonksiyonlarını üstlenerek, ekonomiyi piyasanın insafına terk eden devlet demek değildir. Orta ve uzun vadede kırsal alanda istihdam yaratıcı yatırımlar kadar, tarımda bilim ve teknolojinin gelişmesi ve bunun üreticiye ulaştırılması, üreticilerin ürünlerini olabildiğince tek elden pazara ulaştırarak emeklerinin karşılığını almaları gerekir.

Eski düzen artık geride kalmıştır. Zamanımızı kaybetmemeliyiz

    Tarım sektörünün iklim değişikliğine uyumu çok pahalı ama gıda güvencesi, fakirliğin azaltılması ve ekosistemin muhafazası için hayatidir. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan Dünya Bankası ve IMF toplantıları sırasında, gündemin ilk sırasındaki konulardan bir de “gıda krizi ve bu konuda alınacak tedbirler” olmuştur. Dünya Bankası Başkanı bu toplantıların son gününde yaptığı konuşmada Küresel Kriz sonrasında yapılması gerekenleri sayarken: “Eski düzen artık geride kalmıştır. Zamanımızı kaybetmemeliyiz ve sorumlu küreselleşmenin temelini atarak yeni bir düzen oluşturmalıyız” demiştir. Bu amaçla alınmasını önerdiği tedbirleri sayarken: “Tüm gıda zinciri boyunca, gıda güvenliğini sağlamaya ve sürdürülebilir tarım sistemleri oluşturmaya yönelik yenilikçi çabaları daha iyi destekleyebiliriz” demiştir. Dünya Bankası, AB ve diğer finans liderleri bugüne kadar tarımın desteklenmesi ve üretimin artırılması konusunda, özellikle gelişmekte olan ülkeleri engellemeye çalışıyorlardı. Bu son açıklamalar tarımın ve gıda üretiminin gelecekte en çok ihtiyaç duyulan ve en çok kazandıracak bir sektör olacağı beklentilerini güçlendirmektedir.

Dünya’da ortaya çıkacak olası gıda krizlerinde Türkiye’nin kendi gıda güvencesini sağlaması, bu krizlerin fırsata dönüştürülmesine katkıda bulunacaktır. Bu vesile ile gıda arzının sağlanması için en büyük katkıyı sağlayan toprak ve su yönetimi konularında çiftçi eğitiminin son derece önemli olduğuna inanmaktayız. TZOB olarak bu amaç doğrultusunda çiftçilere mesleki eğitim vermek üzere, TKB ile işbirliğine gidilmiş ve halihazırda TAGEM ile bir protokol imzalanmıştır. Bakanlığa bağlı TEDGEM ve TİGEM ile de çiftçi eğitim protokolleri imza aşamasına gelmiş olup, önümüzdeki günlerde eğitimlere başlamayı planlamaktayız.

Tarım ürünleri gıda fiyatları artık dünyada da yüksektir

     “Bizim maliyetimiz yüksek, yurt dışında fiyatlar daha düşük, üretmemiz şart değil, gerekirse ithal edelim” zihniyetinde olanlar için, şunu hatırlatmak gerekir: Tarım ürünleri gıda fiyatları artık dünyada da yüksektir. Kriz dönemlerinde gıda maddelerini üreten ülkelerin, kendi halkının ihtiyacı olduğunu öne sürerek ihracatı yasaklamaları nedeniyle, yüksek fiyatlarla bile gıda temininin ne kadar zor olduğunu, 2008 yılında yaşayarak gördük.

Türkiye’nin en büyük meslek ve çiftçi örgütü olarak gıda güvencesinin sağlanmasında, üzerimize düşen sorumluluğun bilinci ile çalışmalarımızı büyük bir gayretle yürütmekteyiz.

Ülkemizin tarımsal alt yapılarının tamamlandığı, tarım topraklarının ve sularımızın en iyi şekilde korunduğu ve değerlendirildiği, üreticilerimizin alın teri dökerek elde ettikleri ürünlerinin değerini bulduğu, refah seviyesinin yükseldiği, gıda güvencesinin sağlandığı, açlık sorunun olmadığı bir Türkiye ve dünya dileğiyle.”

 

 

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

SON HABERLER

Ticaret Bakanlığı’nın; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimleri

Ticaret Bakanlığı; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimlerine başladı.Ticaret Bakanlığı’nın konuya ilişkin yazılı açıklaması şöyledir; “Perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri,...

Gürcistan-Acara “Gandagana” Festivali

Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Başkenti Batum’da Avrupa Meyanında 22-23 Kasım tarihleri arasında “Gandagana" Festivali düzenlenecektir. İki gün boyunca Acara köylerinin varlığı ve yaşamı misafirlerin önünde...

Erdoğan Hristodulidis görüşmesi

Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde,Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum...

SON YORUMLAR

error: Content is protected !!