Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Genel Başkanı(MÜSİAD) ve Albayraklar Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Koordinatörü Dr. Ömer Bolat ; Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme, Uİluslararası Ekonmik İlişkiler Bölümü mezunu olup, yüksek lisansını; Hollanda Amsterodam Üniversitesi ,Avrupa Enstitüsü Avrupa Bütünleşmesi Bölümü ile Almanya Kiel Üniversitesi Dünya Ekonomisi Uluslararası Ekonomik Politika Araştırmaları ve Uluslararası İşletmecilik bölümünde tamamlamıştır.Doktorasını ise Marmara Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Avrupa Topluluğu Enstitüsü-Uluslararası İktisat Avrupa Topluluğu Entegrasyonu bölümünde yapmıştır.
“MÜSİAD Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat; genç, kararlı ve istikrarlı, prensib sahibi, disiplinli, mütevazı kişiliği herkesin takdirini kazanan , ekonomik anlamda da tüm eğitimini alarak AB ve dünya ekonomisini iyi bilen, ülke sorunlarını ve çözüm yolları konusunda ilginç fikirleri, çözüm önerileri sunan, Türkiye’nin gelişmesi ve büyümesi için büyük gayret sarf eden, çalışkan bir iş adamımızdır. MÜSİAD Genel Başkanı Dr Ömer Bolat; MÜSİAD ve Türkiye konulu yaptığımız röportajda şunları söyledi;
Bir yapı ve misyonu temsil ediyoruz
” Türkiye ekonomisinde 1980 yılından sonra serbestleşme , dışa açılma ,büyüme modelinde, özellikle Anadolu’da aile şirketlerinin hızla büyümesi ile birlikte bir yapı ortaya çıktı. MÜSİAD bu kesimi, KOBİ’leri Anadolu sermayesinin temsilcisi olarak 1990 yılında kuruldu ve hızla büyüdü. Anadolunun 28 vilayetine genişledi.Yurt dışında 30 ülkede kardeş kuruluşlarla irtibat kurdu.Toplam 2700 üyesi ve 10.000 şirketi olup,Türkiye ekonomisinde çok önemli bir misyonu ve katkısı vardır.Türkiye’de bir yapıyı ve misyonu temsil ediyoruz.Başarılı bir sivil toplum örgütü olarak öncü olmuştur.Birçok kuruluşun da MÜSİAD’tan sonra kurulmasına vesile olmuştur.Ticaret Odaları ve Sanayi Odaları yarı resmi kuruluşlardır.Bu kuruluşlara üyelik zorunludur.Aidat ödemek zorunludur. MÜSİAD ise gönüllü bir sivil toplum kuruluşudur.Üyelik mecburi değildir.Mecburi üye olmayan kişide aidat ödemek zorunda değildir.MÜSİAD; Sanayi ve Ticaret Odalarının yerine getiremediği, iş adamlarına destek nedeniyle bu odalara olumlu katkı sağlamıştır. Ticaret ve Sanayi Odalarında hizmet kalitesi de giderek yükselmektedir.
” Türkiye ekonomisinde 1980 yılından sonra serbestleşme , dışa açılma ,büyüme modelinde, özellikle Anadolu’da aile şirketlerinin hızla büyümesi ile birlikte bir yapı ortaya çıktı. MÜSİAD bu kesimi, KOBİ’leri Anadolu sermayesinin temsilcisi olarak 1990 yılında kuruldu ve hızla büyüdü. Anadolunun 28 vilayetine genişledi.Yurt dışında 30 ülkede kardeş kuruluşlarla irtibat kurdu.Toplam 2700 üyesi ve 10.000 şirketi olup,Türkiye ekonomisinde çok önemli bir misyonu ve katkısı vardır.Türkiye’de bir yapıyı ve misyonu temsil ediyoruz.Başarılı bir sivil toplum örgütü olarak öncü olmuştur.Birçok kuruluşun da MÜSİAD’tan sonra kurulmasına vesile olmuştur.Ticaret Odaları ve Sanayi Odaları yarı resmi kuruluşlardır.Bu kuruluşlara üyelik zorunludur.Aidat ödemek zorunludur. MÜSİAD ise gönüllü bir sivil toplum kuruluşudur.Üyelik mecburi değildir.Mecburi üye olmayan kişide aidat ödemek zorunda değildir.MÜSİAD; Sanayi ve Ticaret Odalarının yerine getiremediği, iş adamlarına destek nedeniyle bu odalara olumlu katkı sağlamıştır. Ticaret ve Sanayi Odalarında hizmet kalitesi de giderek yükselmektedir.
Türk ekonomisine %10-15 katkımız var
MÜSİAD üyelerinin Türk ekonomisine % 10-15 arasında katkısı vardır.Yaklaşık 10 milyar dolar ihracat gerçekleştiriyorlar ve milli gelirde ise 40 milyar dolar katma değer meydana getiriyorlar. MÜSİAD’ın 700.000 civarında bir istihdamı vardır.10.000 kadar da şirketi temsil ediyoruz. Dünyada 200 milyar dolar sermayeyi temsil eden Arap İşadamları bu yıl yaptığımız MÜSİAD Fuarına geldiler.Bu fuarda çeşitli projeler konuşuldu ve çeşitli ortaklıklar yapıldı. En önemlisi de ihracat bağlantıları yapıldı.MÜSİAD Fuarı Türk ekonomisine büyük katkı sağladı.Ayrıca ülke tanıtımı adına da büyük hizmet gördü. Fuarı El-Cezire televizyonu naklen yayınladı.Yurt dışından 60 kadar gazeteci geldi. Fuarı tanıtmak için 25 ülkeye geziler yapıldı.Bu sırada ben 7 ülkeyi gezdim.Türkiye tanıtımı, ihracat adına, yatırım adına büyük katkıları olan büyük bir organizasyondur. AB ülkelerinden en çok Almanya, Fransa, Hollanda’ya ihracat yapıyoruz. Bunun yanında Suudi Arabistan Suriye, Cezayir, İran’a ihracat yapıyoruz.Türkiye-Suriye Serbest Ticaret Antlaşması yürürlüğe girdi.Bu antlaşma Suriye-Türkiye ekonomik ilişkilerinin en az iki ve üç katına çıkmasını bekliyoruz.
Türkiye ekonomisi iyi gidiyor
Türkiye ekonomisi iyi gidiyor. Türkiye bundan dört yıl önce uçurumun içindeydi. Ekonomi dibe vurmuştu.Siyasi kaos en üst düzeydeydi.Siyaset tıkanmıştı.Vatandaşın psikolojisi öve güveni de dibe vurmuştu.Geçen beş yıllık süre içerisinde güven ortamı, siyasi ve ekonomi istikrar sağlandı. Artık yüksek enflasyon, yüksek faiz, özelleştirmenin yapılamaması, kamu borçlarının döndürülememesi, bütçenin sürekli açık vermesi, ihracatın durması sorunlardan söz edilmiyor.Bankacılık sistemi iflas etmişti.Oda artık ayaklarının üstünde durabiliyor.Kamu maliyeti döndürülebiliyor. Finansal sektör rehabilite edildi .Özel sektörde son beş yılda büyüme ,üretme, ihracat atağı içindedir. Bundan sonrası içinde; buna makro istikrar dersek, Türkiye için bundan sonra mikro istikrar gerekir. Mikro istikrar dediğimiz hasta adam ayağa kalktı.
Koşan bir Türkiye istiyoruz
Türkiye artık koşmak zorundadır.Biz koşan bir Türkiye istiyoruz.İşletmelerinin üzerindeki kamu yüklerinin azaltılacağı,işletmelerin üretim, yatırımlarının dünya rakipleriyle eşit hale getirileceği ve siyasal ve ekonomik istikrarı sürdürecek bir Türkiye hayal ediyoruz. 22 Temmuz 2007 seçimleri; güçlü bir hükümet ve tek parti hükümet modeli ile Türkiye’de arzu edilen neticeyi sağlar.
Ekonomide istikrar var
Türkiye’de bugün ekonomik istikrar varsa, iki unsur çok önemlidir.Bunlardan birincisi kamu maliyeti düzeltildi..Bütçe açığı artık büyük bir problem değildir. İkincisi ise ihracat sürekli artışla dört yılda % 140’lık artışla, bu yılda ilk beş ayda % 25 artış var.Türkiye’nin döviz probleminin kazaya uğraması riski azaltıldı. Üçüncü hususta yüksek oranlı büyümedir. Son beş yılda % 43, yıllık ortalama % 7,5 büyüme hızı ile Türkiye büyüme ve karlılık açısından bir cazibe merkezi konumuna geldi. Bunun için iç ve dış yatırımlar arttı.Bu üç unsur AKP dönemindeki ana başarılardır. Enflasyonun ve faizlerin düşürülmesi, özelleştirilmenin hızlandırılması, iç ve dış yatırımların artması diğer başarı unsurlarıdır.
İşsizliğin ve cari açığın azaltılması gerekir
Şu anda Türkiye’de iki önemli problem vardır. Bunlardan birincisi işsizliğin azaltılmasıdır.Bunu 2,5 milyonun altına düşürmektir. İkincisi de cari açığın azaltılmasıdır.Cari açık şu anda yabancı sermaye girişleri ile kapatılıyor ama Türkiye’nin dış ticaret açığının azaltılarak, ihracatın ithalatı karşılama oranının bugünkü % 65’ten % 70 bir üstüne getirilmelidir. Bunu yaparsak, dış ödemeler dengesinde kaza riski çok azalır.Diğer taraftan dış ticaret ve cari açığı azaltmanın üç tane yolu vardır. Birincisi enerji ithalatımızın, ithalata bağlılığımızın azaltılması.Termik, hidrolik, yenilenebilir enerji kaynakları yerli tedarikin artırılması gerekir. İkincisi :Çin ve Ortadoğu’dan olmak üzere dış ticarette bir satıp 13,15 ithal ettiğimiz ülkelerle dengesizlik büyük ölçüde giderilmesidir.
Tarife dışı engelleri kullanmamız gerekir
Bunun da yolu ihtisas gümrükleri, anti dantik vergileri, refarans fiyatı uygulamaları, asgari ithal fiyatı uygulamaları, teknik şartnameler gibi engelleyici, zorlayıcı tarife dışı engelleri kullanmamız gerekir. Üçüncüsü de; başta makine, ithalat sektörü olmak üzere girdi üretimin, yerli üretimin ihracatının desteklenmesi gerekir. Bu üç unsur başarılabilirse, Türkiye’nin cari açığı ve dış ticaret açığı büyük ölçüde azaltılacaktır.
Değişim unsuruna siyasi partiler kayıtsız kalmıyor
Her seçim döneminde siyaset kazanı kaynar.Herkes şansını denemek ister. Siyaseti Türkiye’de aktif yapanlar içinde, siyaseti takip edenler içinde çok popüler bir cazibe merkezidir.Her seçim döneminde siyasette yaşadığımız hızlanmayı , kaynamayı bu dönemde de görüyoruz. Partiler arasında birleşme çabaları, bunun yanında çok sayıda partinin seçime girmesi demokrasilerde bunları olgunlukla karşılamak gerekir.Türkiye’de her şeyin birden silinip, yeni bir anlayışın, yeni bir vizyonun doğması mümkün değildir.Türkiye 2002-2007 döneminde daha olgun, daha çalışkan bir parlamentoya sahipti.Yeni dönemde tüm partilerde yeni yüzlerin ortaya çıkarıldığını görüyoruz. Bu da Türkiye’de değişim unsuruna siyasi partilerin kayıtsız kalmadıklarını gösteriyor.”