Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye konulu yaptığım röportajda şunları söyledi; – Türkiye’de madencilik politikasını ve madenlerin yabancılara satışını nasıl değerlendiryorsunuz?
Türkiye’nin önce bir maden envanterinin çıkarılması gerekir Madenler milli bir servettir. Milli bir anlayışla milli bir politikayla milletin yararına kullanılacak şekilde değerlendirilmesi gerekir. Dolayısıyla bu madenler günlük hayatımızda yer eden, birçok endüstriyel ürünün hammaddesi olarak kullanıldığı gibi bir kısmı stratejik madenlerdir. Bunlar çok daha önemlidir. Bu itibarla Türkiye’nin önce bir maden envanterinin çıkarılması lazım. Bu madenlerimizin türev ve rezervlerinin envantere dönüştürülmesi, türev ve rezervlere göre temel değerlerinin çıkartılması lazımdır. Bu değerlere göre de madenlerimizin işletmeye açılması sonra bunun pazara sunulması endüstriye dönüştürülmesi ve mamul madde haline getirilmesi safhalarında milli menfaatlerinden ödün verilmemesi gerekir. Cenab- Allah Türk dünyasının göğsüne bir altın kolye takmıştır Şimdi öyle madenlerimiz var ki imtiyaz hakkı çok önceden emperyalistlere ülkenin çeşitli zorluklarından istifade ederek verilmiştir. Şimdi bunların bir çoğuna dokunamadıklarımız var. Ege sahillerinden başlayıp Karadeniz’e oradan Kafkaslar üzerinden Kırgızistan’a kadar ulaşan bu çizgide Cenab-ı Allah Türk dünyasının göğsüne bir altın kolye takmıştır.Bu çizgide altın madenlerimiz var. Ama Bergama’daki altının tartışmalarını yabancılar yapıyor, biz sadece seyirci pozisyonundayız. Kaz Dağlarında ormanlık alanlarda altın madeni çıkartılıyor, biz sadece tartışmayı seyrediyoruz. Gümüşhane altın madenlerinin halen işletilmediğini biliyorsunuz. Bir altın rezervinin işletilmesi için bir ton cevherden 1,5 gr ile 4 gram arasında altın üretilebiliyorsa, o altın madeni işletilebilir kabul ediliyor, temel değeri itibariyle yeterli sayılıyor. Bugün Gümüşhane altın madenlerinin tonunda 25 gramdan 200 grama kadar değişen ölçüde değere sahip olduğunu düşünün, böyle bir imkanın kullanılabilmesi için sermaye lazımsa devlet yeter ki garantörlük yapsın. Londra borsasında 1 milyar sterlinin üstünde hisse sattılar Bu sermayede bulunur. Manisa Çaldağında İngilizler platin madeni buldular ve daha bir kazma vurmadan Londra borsasında 1 milyar sterlinin üstünde hisse sattılar. Rezerv tespitinden sonra bunu yaptılar. Halbu ki bizim Kayseri Sivas arasındaki Uzun yayla mevkiinde bundan çok daha fazla platin madeni var. Ülkemizin her köşesinde madenlerimiz var. Bunlar içerisinde en önemli iki tanesi Bor ve Toryum’dur. Bor 280 endüstri alanında kullanılıyor. Yani beyaz eşyadan görünmez uçaklara kadar, borcam diye ifade ettiğimiz dayanıklı mutfak eşyalarından füze yakıtlarına kadar 280 endüstriyel üründe ana ve ara madde olarak kullanılıyor. Eğer uç ürünler olarak ifade ettiğimiz ileri teknoloji gerektiren imalatlarla ilgili kendi vatan toprağımızda işlemek suretiyle değerlendirirsek, biz deriz ki sana 99 yıllığına kiralık olarak arazi veriyorum altyapısını yapıyorum ve çok ucuza bu cevherimizi sana veriyorum ama şartım ileri teknoloji üreteceksin yani bilgisayar çipleri gibi iletişim çubukları gibi uzay teknolojisi gibi bu yatırımı Türkiye’de yapacaksın istihdamı teknik adamlar hariç Türkiye’den yapacaksın şirketin merkezi Türkiye’de olacak ve başka ülkelere ihraç edeceksin. -Türkiye’de tarım politikası, İsrail’den geni değiştirilmiş tohum alımını
ve bu nedenle dışa bağımlılık konusunda görüşünüz nedir? Dışarıdan her şeyi alır hale geldik Tarımda kendi kendisine yeten 7 ülkeden biri olarak övünüyorduk şimdi maalesef dışarıdan her şeyi alır hale geldik. Köylü köylülüğün gereğini yapamıyor, tarım alanları daralıyor, yaylalar boşalmış durumda, girdi maliyetleri çok yüksek, çiftçi ürettiğinin karşılığını alamıyor ve girdileri karşılayamadığı için çiftçilikten vazgeçer hale geldi. Tabii ki bizim bu alanda da tarım envanteri çıkartmamız lazım ve organize tarım bölgeleri kurmalıyız. Organize tarım bölgelerinde tarım ürünlerine dayalı endüstri kurmalıyız ve bunların entegrasyonunu sağlayarak pazar alanına kadar giden bir süreçte tarım stratejisi tarımsal endüstriyel bir strateji ortaya koymamız lazım. Yani bir yerde mısır pancar üreteceksiniz bunun slajını yapacaksınız, yem bitkisi olarak kullanacaksınız, şeker fabrikasını buna bağlı olarak kullanacaksınız, hayvancılığı bunun yanında yapacaksınız, süt üretimini yapacaksınız, sütü işleme ve paketlemesini yapacaksınız. Yani bu Organize Tarım Bölgesi olacak. Maalesef Türkiye bu tür birbiriyle entegre olan birbiriyle ilişkili olan süreci oluşturacak bir politika geliştirmedi. Milli yapımızı bozacak şekilde, gen yapımızla oynuyorlar Şimdi biz mevsimlerine göre gerekirse Türki Cumhuriyetlerdeki arazileri de kullanarak kendi tohumumuzu kendimiz yetiştirmemiz lazım. Bugün İsrail’in ürettiği ve bize dayattığı domates ve diğer tohumlarda genleriyle oynandığı için tohumu bir kere alıyorsunuz, bir daha orda tohum üretemiyorsunuz. Eskiden biz domates tohumu üretirdik, şimdi İsrail’den alıyoruz bir daha kullanamıyoruz. Bu sadece ekonomik bağımlılığımızı getirmiyor, milli karakterimiz, milli yapımızı bozacak şekilde gen yapımızla oynuyorlar. Aslında tohumlarda oynanan genleme insanların ve hayvanların yapısını da bozuyor. İnsan sağılığı, hayvan sağlığından, hayvan sağlığı bitkilerden geçiyor. Sebze de meyvede ve yem bitkilerinde yaptığınız genlerle oynama biyolojik olarak bütün unsurları etkiliyor. Bugün TBMM’de çıkartılan yasalar bunun önünü açtı. Şu an TBMM’de tohumlarda yapılan oynama ile ilgili bunun önünü açacak bit takım yasalar çıkartılmak isteniyor bunun önü açılmamalı. -Türk Dünyası ile ekonomik kültürel-sosyal konularda mevcut hükümetin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetin AB politikası hakkında görüşünüz ve hükümetin
AB görüşünü destekliyor musunuz? Türkiye’nin ve Türklerin kızıl elması Avrupa Birliği değildir Bir defa biz Avrupa Birliği sürecine karşıyız. Avrupa Birliği bir hayal sürecidir. Uzun vadede geleceğimizi bağlayacağımız geleceğimizi ipotek altına sokabileceğimiz sağlıklı bir proje olduğu kanaatinde değilim. Zaten şimdiden bu yapı değişmeye başladı. Türkiye’nin ve Türklerin kızıl elması Avrupa Birliği değildir, Büyük Ortadoğu Projesi hiç değildir. Bu bakımdan biz kendi projelerimizi geliştirmeliyiz. Türkiye kendi ekseninden hareket ederek Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Asya’nın derinliklerine uzanan bir milli interlant çizmeli ve bu interlantta öncü rolü üstlenmelidir. Şu anda Avrupa Birliği treninin arkasına ite kaka takılmak yerine, kendisi lokomatif olmalıdır. Hazar Ortak Pazarını kurmalıyız Enerji üreten ve tüketen ülkelerin tam ortasındayız. Bu avantajımızı iyi kullanmalıyız. Biz AB ve BOP’a karşı HOP diyebileceğimiz yani Hazar Ortak Pazarını kurmalıyız. Hazar havzasındaki devletlerle biz ekonomik sosyal ticari işbirlikleri geliştirmeliyiz. Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi Doğu Akdeniz ülkeleriyle yapabiliriz. Bir de Avrasya coğrafyası ilgili Türkiye kendi merkezinden hareketle, çok unsurlu, çok yönlü ekonomik, sosyal politika takip edilebilir. Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Söylenen ama yapılamayan alfabe birliğini, dil birliğini sağlamalıyız. İş birliğini geliştirmeliyiz. Kendi aramızda bir bartır sistemi kurmalıyız yeni bir bartır yasası çıkartarak karşılıklı takasa dayanan, bir ekonomik model geliştirmeliyiz. Rusya’yla ve Türk Cumhuriyetleriyle Swap anlaşması yaparak, karşılıklı paralarımızı merkez bankalarına koymak suretiyle, kendi paralarımızla alışveriş yapabilecek bir düzen getirmeliyiz. Yani bu Amerikan dolarına bağımlılığı ortadan kaldırmalıyız. Nasıl bir bağımlıyla mücadele ediliyorsa Amerikan dolar bağımlılığıyla da öyle mücadele etmeliyiz.
-30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesindeki anlaşma gereği İngiltere- Fransa ve İtalya gibi ihtilaf devletleri o tarihlerde haberleşme sistemimize el koymuştur. Bugün haberleşme sistemimiz olan Türk Telekom 5.5 milyar dolara satılmıştır ve Türk Telekomu alan bu şirketin kazancıyla alış parasının taksitlerini ödememektedir. Bu durumun Mondros Mütarekesi ile farkı var mı? Türkiye belli kazanımlarını emperyalistlere devretmiştir Tabii ki hukuki bakımdan belki bazı farklılıkları olabilir ama neticesi itibariyle bakıldığında devletlerin bağımsızlığını sağlayan bir kaç tane unsur vardır. Bunlar; iletişim, demir çelik ve bir diğeri enerjidir. Eğer siz iletişimde, demir çelikte ve enerjide dışa bağımlıysanız bağımsız olduğunuzu söyleyemezsiniz. Maalesef Türkiye belli kazanımlarını emperyalistlere devretmiştir. İçeride de haraç mezat belli açıkları kapatmak için bu özelleştirmeleri yapmıştır. Bu özelleştirme mantığının da doğru olmadığını düşünüyorum. Bir devlet kendi vatandaşıyla rekabet etsin demiyorum, kendi vatandaşıyla rekabet ederek, et süt yumurta satıp üreterek piyasayı kontrol altına alıp tekelcilik yapsın demiyorum. Elbette Türk teşebbüsünün önü açılmalı, özel teşebbüsün üretmesine imkan verilmeli, onların ihracatının önünü açmalıyız. Ama tekel niteliği taşıyan stratejik alanların bu şekilde böyle yabancıların ya da onların egemen olduğu ortaklıkların eline bırakılması doğru değil. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu
politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
nedir? Başbakanın İsrail’in Gazze’ye saldırması ile ilgili yaptığı açıklamaları ili ilgili olarak düşünceleriniz nedir?
Sizce bu bir çözüm müdür?
Asıl olan, insanlarımızın çalışarak kazanmasını sağlamaktır