Perşembe, Kasım 21, 2024
tr
Ana Sayfa CUMHURBAŞKANLARI-BAŞBAKANLAR - BAKANLAR - MİLLETVEKİLLERİ BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu: "Hazar Ortak Pazarını kurmalıyız"

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu: “Hazar Ortak Pazarını kurmalıyız”

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

 Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;                        – Türkiye’de madencilik politikasını ve madenlerin   yabancılara satışını nasıl değerlendiryorsunuz?
Türkiye’nin önce bir maden envanterinin çıkarılması gerekir                                                                           
  Madenler milli bir servettir. Milli bir anlayışla milli bir politikayla milletin yararına kullanılacak şekilde değerlendirilmesi gerekir. Dolayısıyla bu madenler günlük hayatımızda yer eden, birçok endüstriyel ürünün hammaddesi olarak kullanıldığı gibi bir kısmı stratejik madenlerdir. Bunlar çok daha önemlidir. Bu itibarla Türkiye’nin önce bir maden envanterinin çıkarılması lazım. Bu madenlerimizin türev ve rezervlerinin envantere dönüştürülmesi, türev ve rezervlere göre temel değerlerinin çıkartılması lazımdır. Bu değerlere göre de madenlerimizin işletmeye açılması sonra bunun pazara sunulması endüstriye dönüştürülmesi ve mamul madde haline getirilmesi safhalarında milli menfaatlerinden ödün verilmemesi gerekir.                                                                                                                                                     Cenab- Allah Türk dünyasının göğsüne bir altın kolye takmıştır                                                                            Şimdi öyle madenlerimiz var ki imtiyaz hakkı çok önceden emperyalistlere ülkenin çeşitli zorluklarından istifade ederek verilmiştir. Şimdi bunların bir çoğuna dokunamadıklarımız var. Ege sahillerinden başlayıp Karadeniz’e oradan Kafkaslar üzerinden Kırgızistan’a kadar ulaşan bu çizgide Cenab-ı Allah Türk dünyasının göğsüne bir altın kolye takmıştır.Bu çizgide altın madenlerimiz var. Ama Bergama’daki altının tartışmalarını yabancılar yapıyor, biz sadece seyirci pozisyonundayız. Kaz Dağlarında ormanlık alanlarda altın madeni çıkartılıyor, biz sadece tartışmayı seyrediyoruz. Gümüşhane altın madenlerinin halen işletilmediğini biliyorsunuz. Bir altın rezervinin işletilmesi için bir ton cevherden 1,5 gr ile 4 gram arasında altın üretilebiliyorsa, o altın madeni işletilebilir kabul ediliyor, temel değeri itibariyle yeterli sayılıyor. Bugün Gümüşhane altın madenlerinin tonunda 25 gramdan 200 grama kadar değişen ölçüde değere sahip olduğunu düşünün, böyle bir imkanın kullanılabilmesi için sermaye lazımsa devlet yeter ki garantörlük yapsın.                        Londra borsasında 1 milyar sterlinin üstünde hisse sattılar                                                                                         Bu sermayede bulunur. Manisa Çaldağında İngilizler platin madeni buldular ve daha bir kazma vurmadan Londra borsasında 1 milyar sterlinin üstünde hisse sattılar. Rezerv tespitinden sonra bunu yaptılar. Halbu ki bizim Kayseri Sivas arasındaki Uzun yayla mevkiinde bundan çok daha fazla platin madeni var. Ülkemizin her köşesinde madenlerimiz var. Bunlar içerisinde en önemli iki tanesi Bor ve Toryum’dur. Bor 280 endüstri alanında kullanılıyor. Yani beyaz eşyadan görünmez uçaklara kadar, borcam diye ifade ettiğimiz dayanıklı mutfak eşyalarından füze yakıtlarına kadar 280 endüstriyel üründe ana ve ara madde olarak kullanılıyor. Eğer uç ürünler olarak ifade ettiğimiz ileri teknoloji gerektiren imalatlarla ilgili kendi vatan toprağımızda işlemek suretiyle değerlendirirsek, biz deriz ki sana 99 yıllığına kiralık olarak arazi veriyorum altyapısını yapıyorum ve çok ucuza bu cevherimizi sana veriyorum ama şartım ileri teknoloji üreteceksin yani bilgisayar çipleri gibi iletişim çubukları gibi uzay teknolojisi gibi bu yatırımı Türkiye’de yapacaksın istihdamı teknik adamlar hariç Türkiye’den yapacaksın şirketin merkezi Türkiye’de olacak ve başka ülkelere ihraç edeceksin.                -Türkiye’de tarım politikası, İsrail’den geni değiştirilmiş tohum alımını
  ve bu nedenle dışa bağımlılık konusunda görüşünüz nedir?   
                                                                     Dışarıdan her şeyi alır hale geldik                                                                                                                           Tarımda kendi kendisine yeten 7 ülkeden biri olarak övünüyorduk şimdi maalesef dışarıdan her şeyi alır hale geldik. Köylü köylülüğün gereğini yapamıyor, tarım alanları daralıyor, yaylalar boşalmış durumda, girdi maliyetleri çok yüksek, çiftçi ürettiğinin karşılığını alamıyor ve girdileri karşılayamadığı için çiftçilikten vazgeçer hale geldi. Tabii ki bizim bu alanda da tarım envanteri çıkartmamız lazım ve organize tarım bölgeleri kurmalıyız. Organize tarım bölgelerinde tarım ürünlerine dayalı endüstri kurmalıyız ve bunların entegrasyonunu sağlayarak pazar alanına kadar giden bir süreçte tarım stratejisi tarımsal endüstriyel bir strateji ortaya koymamız lazım. Yani bir yerde mısır pancar üreteceksiniz bunun slajını yapacaksınız, yem bitkisi olarak kullanacaksınız, şeker fabrikasını buna bağlı olarak kullanacaksınız, hayvancılığı bunun yanında yapacaksınız, süt üretimini yapacaksınız, sütü işleme ve paketlemesini yapacaksınız. Yani bu Organize Tarım Bölgesi olacak. Maalesef Türkiye bu tür birbiriyle entegre olan birbiriyle ilişkili olan süreci oluşturacak bir politika geliştirmedi.                                                                                                                                                                       Milli yapımızı bozacak şekilde, gen yapımızla oynuyorlar                                                                                       Şimdi biz mevsimlerine göre gerekirse Türki Cumhuriyetlerdeki arazileri de kullanarak kendi tohumumuzu kendimiz yetiştirmemiz lazım. Bugün İsrail’in ürettiği ve bize dayattığı domates ve diğer tohumlarda genleriyle oynandığı için tohumu bir kere alıyorsunuz, bir daha orda tohum üretemiyorsunuz. Eskiden biz domates tohumu üretirdik, şimdi İsrail’den alıyoruz bir daha kullanamıyoruz. Bu sadece ekonomik bağımlılığımızı getirmiyor, milli karakterimiz, milli yapımızı bozacak şekilde gen yapımızla oynuyorlar. Aslında tohumlarda oynanan genleme insanların ve hayvanların yapısını da bozuyor. İnsan sağılığı, hayvan sağlığından, hayvan sağlığı bitkilerden geçiyor. Sebze de meyvede ve yem bitkilerinde yaptığınız genlerle oynama biyolojik olarak bütün unsurları etkiliyor. Bugün TBMM’de çıkartılan yasalar bunun önünü açtı. Şu an TBMM’de tohumlarda yapılan oynama ile ilgili bunun önünü açacak bit takım yasalar çıkartılmak isteniyor bunun önü açılmamalı.                                                                                                                                             -Türk Dünyası ile ekonomik kültürel-sosyal konularda   mevcut   hükümetin  politikasını nasıl  değerlendiriyorsunuz?    Hükümetin AB politikası hakkında görüşünüz ve hükümetin 
  AB  görüşünü destekliyor musunuz?                                                                                                             
Türkiye’nin ve Türklerin kızıl elması Avrupa Birliği değildir                                                                                          Bir defa biz Avrupa Birliği sürecine karşıyız. Avrupa Birliği bir hayal sürecidir. Uzun vadede geleceğimizi bağlayacağımız geleceğimizi ipotek altına sokabileceğimiz sağlıklı bir proje olduğu kanaatinde değilim. Zaten şimdiden bu yapı değişmeye başladı. Türkiye’nin ve Türklerin kızıl elması Avrupa Birliği değildir, Büyük Ortadoğu Projesi hiç değildir. Bu bakımdan biz kendi projelerimizi geliştirmeliyiz. Türkiye kendi ekseninden hareket ederek Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Asya’nın derinliklerine uzanan bir milli interlant çizmeli ve bu interlantta öncü rolü üstlenmelidir. Şu anda Avrupa Birliği treninin arkasına ite kaka takılmak yerine, kendisi lokomatif olmalıdır.                                                                           Hazar Ortak Pazarını kurmalıyız                                                                                                                                 Enerji üreten ve tüketen ülkelerin tam ortasındayız. Bu avantajımızı iyi kullanmalıyız. Biz AB ve BOP’a karşı HOP diyebileceğimiz yani Hazar Ortak Pazarını kurmalıyız. Hazar havzasındaki devletlerle biz ekonomik sosyal ticari işbirlikleri geliştirmeliyiz. Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi Doğu Akdeniz ülkeleriyle yapabiliriz. Bir de Avrasya coğrafyası ilgili Türkiye kendi merkezinden hareketle, çok unsurlu, çok yönlü ekonomik, sosyal politika takip edilebilir. Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Söylenen ama yapılamayan alfabe birliğini, dil birliğini sağlamalıyız. İş birliğini geliştirmeliyiz. Kendi aramızda bir bartır sistemi kurmalıyız yeni bir bartır yasası çıkartarak karşılıklı takasa dayanan, bir ekonomik model geliştirmeliyiz. Rusya’yla ve Türk Cumhuriyetleriyle Swap anlaşması yaparak, karşılıklı paralarımızı merkez bankalarına koymak suretiyle, kendi paralarımızla alışveriş yapabilecek bir düzen getirmeliyiz. Yani bu Amerikan dolarına bağımlılığı ortadan kaldırmalıyız. Nasıl bir bağımlıyla mücadele ediliyorsa Amerikan dolar bağımlılığıyla da öyle mücadele etmeliyiz.  
-30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesindeki anlaşma gereği  İngiltere- Fransa ve İtalya gibi ihtilaf devletleri o tarihlerde   haberleşme  sistemimize el koymuştur. Bugün haberleşme sistemimiz  olan Türk Telekom 5.5 milyar dolara satılmıştır ve  Türk  Telekomu alan bu şirketin kazancıyla alış parasının  taksitlerini  ödememektedir. Bu durumun Mondros Mütarekesi ile farkı var mı?                                                                                                       Türkiye belli kazanımlarını emperyalistlere devretmiştir                                                                                           Tabii ki hukuki bakımdan belki bazı farklılıkları olabilir ama neticesi itibariyle bakıldığında devletlerin bağımsızlığını sağlayan bir kaç tane unsur vardır. Bunlar; iletişim, demir çelik ve bir diğeri enerjidir. Eğer siz iletişimde, demir çelikte ve enerjide dışa bağımlıysanız bağımsız olduğunuzu söyleyemezsiniz. Maalesef  Türkiye belli kazanımlarını emperyalistlere devretmiştir. İçeride de haraç mezat belli açıkları kapatmak için bu özelleştirmeleri yapmıştır. Bu özelleştirme mantığının da doğru olmadığını düşünüyorum. Bir devlet kendi vatandaşıyla rekabet etsin demiyorum, kendi vatandaşıyla rekabet ederek, et süt yumurta satıp üreterek piyasayı kontrol altına alıp tekelcilik yapsın demiyorum. Elbette Türk teşebbüsünün önü açılmalı, özel teşebbüsün üretmesine imkan verilmeli, onların ihracatının önünü açmalıyız. Ama tekel niteliği taşıyan stratejik alanların bu şekilde böyle yabancıların ya da onların egemen olduğu ortaklıkların eline bırakılması doğru değil.                                     BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu

-Kopenhag kriterlerinin başlangıç maddeleri gereği  toprak  satışı yapılıyor. Hükümetin toprak satışı 
 politikasını nasıl  değerlendiriyorsunuz?
Toprak satışında da dünya da bizim ki kadar kolay toprak satan ülke yok
   Toprak satışında da dünya da bizim ki kadar kolay toprak satan ülke yok. Arazi satmak doğru değildir ama konut satabilirler. Bunu  birbirinden ayırmak lazım. Eğer yatırım yapmak istiyorsa o zaman toprak kiralamak suretiyle yapmalıdır. Sadece bu iktidar değil, bundan önce ki iktidarlardan başlayan bir toprak satış politikası takip edilmiştir. Dört tane yasa çıkartılmıştır. Bunların ikisi DSP-ANAP-MHP koalisyonunda çıkmıştır. İki tanesi de AKP hükümeti tarafından çıkartılmıştır.
– Azınlık vakıfları hakkında görüşünüz ve bu vakıfların   mülk edinmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
   Azınlık vakıfları ile ilgili çıkartılmış olan yasa maalesef mütekabiliyet haklarımızı elimizden almış, onlar batı Trakya’daki Türk mallarını vakıf mallarını en kötü şekilde kullanarak, oradaki haklarımızı görmezden gelerek,  Türkiye’de biz tam tersine, geçmişin derinliklerine inerek, her türlü azınlığın artık üzerinde binalar yapılmış, değişmiş olan yerleri almalarını sağlayacak imkanlar getirtilmiştir. Yani önümüzdeki dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yapılan bir takım müracaatlarla, Türkiye çok sıkıştırılacak diye düşünüyorum. Bunun çıkartılmaması için zamanında çok mücadeleler verdik, ancak neticede AKP çoğunluğuyla bu yasaları çıkarttı.
-Türkiye’deki devlete ait bankaların yabancılara satılmasını,   milli egemenlik ilkesine aykırılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
% 60 ile bankalar yabancıların eline geçmiştir
   Bankaları da sattılar. Hatta Vakıfbank ve Halk bankası ve Ziraat Bankası’ nı da eğer tepkiler olmasaydı satıyorlardı. Halen satılmasına yönelik altyapı oluşturmaya çalışıyorlar. Halbuki Ziraat Bankası devletin çiftçi kesiminin finans kaynağını sağlamak için kurulmuş, Halk Bankası esnaf kesimimizin finans kaynağını sağlamak için kurulmuş, Vakıfbank’ta bir devlet kuruluşudur. Bunların satışı kesinlikle engellenmelidir. Yoksa zaten % 60 ile bankalar yabancıların eline geçmiştir. Türkiye bir sıcak para cennetine dönüştürülmüştür. Daha önce sıcak para dışarı kaçıyordu. Şu an neden kaçamıyor? Çünkü mortgage (morgıc) krizinden sonra dünyada özel bankalar çok sıkıntıya girdi. Türkiye’de mevduatını yabancılar çekip nereye götürecekler? Türkiye’de devlet bankaları olduğu için, her halükarda devlet garantisi olduğu için, Türkiye’de bu mevduatı tutuyorlar. Ziraat Bankası, Halk bankası ve Vakıfbank devlet bankası olduğu için Türkiye bu krizi belki ucuz atlatmış oluyor.
– ABD’de bilgisayar programlarında seçmen sayısı iktidara gelecek partiler lehine değiştirilerek seçimlerin iktidara gelecek  parti lehine değiştirildiği şüpheleri Türk kamuoyunda yazılıp söylenilmektedir. Son olarak 6 milyon seçmenin normal seçmen sayısından fazla olması hakkında görüşleriniz nedir?
   Bir ülke daha seçmen listesini doğru dürüst yapamıyorsa neyi çözecek? Bu iktidarın sorumluluğunda olan bir şeydir. Her şeyde olduğu gibi, bunu da ellerine yüzlerine bulaştırdılar ve tartışmalı hale getirdiler. Geriye dönük olarak tartışılır hale geldi. Burada sağlıksız bir hazırlık yapıldığı anlaşılıyor ve güven vermiyor. Öncelikle demokrasinin olmazsa olmazı hür seçimdir ve sandıktır. Eğer hür seçimi ve sandığı doğru kullanacaksanız, seçmen kütüklerinin yazılımını doğru yapacaksınız. Yani gömleğin birinci düğmesi yanlışsa, hepsi yanlıştır.
 – İsrail’in Filistin’de Gazze’ye saldırmasını nasıl  değerlendiriyorsunuz?  Bu konuda görüş ve önerileriniz 
   nedir? Başbakanın İsrail’in Gazze’ye saldırması ile ilgili  yaptığı  açıklamaları ili ilgili olarak düşünceleriniz nedir?
Sadece kınamak ve bir takım tepkiler ortaya koymak değil, anlaşmaları askıya almamız lazım
   Tabii son saldırılardan sonra gerek Cumhurbaşkanı gerekse Başbakan tarafından yapılan açıklamaların diğer müslüman ülkelere göre daha anlaşılır tepkiler ortaya koyduğunu kabul etmek gerekir. Başbakan’ın Ortadoğu da bir takım girişimlerde bulunmasını takdirle karşılıyorum. Ama bütün bunlar yeterli değildir. İsrail’le şu anda ne gibi anlaşmalarımız var, bunların hangisini askıya alırız, diplomatik ilişkilerimiz ne durumda, İsrail’in ürettiği kaç kalem malı Türkiye’de askerimiz kullanıyor, Türkiye ekonomisindeki payı nedir? Bütün bunları açıklaması gerekir. Bunları doğru tespit etmeden, hükümetin politikalarının yeterli, yetersiz olduğu hakkında kanaat getiremeyiz. Sadece kınamak ve bir takım tepkiler ortaya koymak değil, anlaşmaları askıya almamız lazım. İsrail mallarını boykot etmemiz lazım. Türkiye’nin İsrail’le yaptığı anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerini tekrar gözden geçirmesi lazım. Bunları yapmadığınız sürece söylemleriniz sadece sözde kalır.
– Mahalli İdareler Seçiminin 30 Mart sabahı Türkiye’ye  vereceği mesaj nedir?
  30 Mart sabahı uyandığında Türkiye milletin mevcut iktidarı ikaz ettiğini görecek. Dün iktidar olmuş partilerin, halen yanlışlarının unutulmadığı mesajını verecek. Ama öbür tarafta demokraside çareler tükenmez, hiç bir zaman alternatifsizlik diye bir şey yoktur ve Büyük Birlik geliyor diyecektir.
-2009 yılı Türkiye ekonomik anlamda nasıl gelecek? Bu yıl   Türkiye’de ekonomi nasıl olacak? Görüş ve önerileriniz nedir?
Türkiye’de derin bir kriz yaşanıyor
   Küresel krizin Türkiye’yi teğet geçtiği gibi iddialar ortaya atıldı. Bu çerçevede de tartışmalar oldu. Bence Türkiye’de derin bir kriz yaşanıyor. Tabii 2001 yılında bir kitapçık fırlatılmasından hareketle, bizatihi iktidarda olan koalisyonun kriz var diye bağırmış olmasından dolayı  %50 devalüasyon yaşadığımız ve belli kesimler hariç, sabah uyandığında her vatandaşımızın kaybettiğini öğrendiği bir kriz oldu. O zaman ki iktidarın kriz var diye bağırması ne kadar yanlışsa, şimdiki iktidarın kriz yok demesi de o kadar yanlıştır. Tabi ki siyasi iktidarların paniğe meydan vermemesi, psikolojik olarak krizi arttırıcı davranmaması gibi sorumluluğu var. Bütün bunlar ekonominin kırılganlığını görmezden gelmeyi gerektirmiyor ve ciddi bir kırılganlık olduğu da açıktır. Her kesimiyle Türkiye sıkıntı yaşıyor. Biz bunu çok iyi hissediyoruz. Gezdiğimiz yerlerde görüyoruz. Çiftçi girdi maliyetlerinin altında ezilmiş durumda. Tarlasını toprağını terk ediyor. Küçük ve orta işletmeler tabii ki sıkıntı yaşıyorlar.
Vatandaşımız hükümetle değil kendi kendine kriz yönetimini sağlamaya çalışıyor
   Hükümetin can suyu adı altında çıkarttığı yasalar KOBİ’lerimizin canını kurtarmadı. Çünkü hükümet herhangi bir şey vermiyor. Siz ölün intihar ederseniz de seyrederim diyor. Ben sadece ayakta olanlara, yürüyenlere koşanlara vereceğim diyor. Komaya girmiş olanlar ölebilir diyor. Hasta yatağında olanlarda intihar edebilirler ben karışmıyorum diyor. Maalesef böyle bir anlayış var. Şimdi çeki senedi yazılmayan kalmamış. Çeki senedi yazılmayan kalmadıysa siz çeki senedi yazılmamış esnafı iş adamını nereden bulacaksınız. Siz can suyunu yatakta olana komada olan verirsiniz, ayağa kalksın yürüsün kurtarayım diye. Bunlar böyle yapmıyorlar.
Özel sektörümüzün dinamizmi en büyük avantajımızdır
   Tabii ki ekonominin 2009 da biraz daha zor bir dönem yaşayacağı kanaatini taşıyorum. Ama en büyük avantajımız geçmişte krizler yaşadığımız için bağışıklık kazanır hale geldik. Vatandaşımız hükümetle değil kendi kendine kriz yönetimini sağlamaya çalışıyor. Tasarrufa gidiyor. Dışarıya açılıp yeni yatırım alanları arayıp buluyor. Özel sektörümüzün dinamizmi en büyük avantajımızdır. Milletimizin sabrı, komşunun komşuya hak gözetmesi ve komşusu aç iken tok yatan bizden değildir emrine riayet eden on binlerin milyonların bu ülkede varlığı büyük bir avantajdır. Eğer Türkiye bir Arjantin bir Arnavutluk olmuyorsa bunun sebebi bizim milli kültürümüzdür.
-Türkiye’de son işten çıkarmalar hakkında görüşleriniz nedir?
Çok büyük bir tehlike görüyorum
    En ciddi sorun işsizlik sorunudur. İşsizlik varsa, yoksulluk var, açlık var. Yoksulluk ve açlık varsa o zaman ahlaki çöküntü vardır. Bunlar birbirlerini tetikleyen şeylerdir. Bugün işsizlik ciddi boyutlara ulaşmıştır. İşsiz olan bir derece sorunludur ama işi olup ta işten çıkartılan daha büyük sorundur. Çünkü maaşı ücreti vardı. Ona dayanarak ev eşyası düzenledi, borçlandı, çocuğunu evlendirdi. Bunu da maaşından karşılayacağını düşünüyordu. İşten çıkartıldığında, borçlarını ödeyemeyecek. Bu kez sosyal patlamalar devam edecek. Onun için çok büyük bir tehlike görüyorum.
                
                               
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu
 
-Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarından geçim  zorluğu yaşayan insanlara yardım dağıtılıyor. 
 Sizce bu bir çözüm müdür?
Asıl olan, insanlarımızın çalışarak kazanmasını sağlamaktır
   Bu çözüm değil, elbette bu sosyal devlette değil. Sosyal devlet ne yapması gerekiyorsa onu yapıyoruz diyorlar. Asıl olan insanlarımızın çalışarak kazanmasını sağlamaktır. Eğer ciddi bir planlama yaparsanız kaynakları doğru olarak kullanırsanız yeni istihdam alanları oluşturursunuz. Amerika’da 1929 yılındaki büyük kriz nasıl atlatılmıştır? Çalışanların alım gücünü artırmış, işsizlerine ise birine al bu çukur eş, öbürüne şu çukuru kapat ve bu iş karşılığında ücret vermiş, git manavdan, bakkaldan alışveriş yap, bu şekilde devlete KDV olarak geri dönmüştür. Bu bakımdan insanları fitreye muhtaç hale getirip, arkasından çadırlara toplayıp, birbirleriyle boğuşturarak sosyal ihtiyacı olan bir varlık olarak tutmak, bir acımasızlık ve insafsızlıktır. Bizim şeffaf süreç büyük aile projemizde bunlar var. Biz iddia ediyoruz ki Türkiye çok kısa bir sürede işsizi olmayan bir ülke haline gelecek.
Hiç kullanılmayan hazine arazileri var
   Biz yaşlımıza kimsesimize ve çalışamayacak durumda olan vatandaşlarımıza sahip çıkmayı sosyal devletin bir gereği ve boynumuzun bir borcu olarak görüyoruz. Evine hemşire göndererek, onlara sahip çıkmak, ilgilenmek devletin işidir. Bütün dağlar kıraç ve boş. Bu ülkede daha çok ağaç dikmeye ihtiyaç var. Hiç kullanılmayan hazine arazileri var. Bütün buralarda vatandaşımıza üretmeyi öğreteceğiz. Çalışarak kazanıp, mutlu yaşamasını sağlayacağız. İşsizlik fonunda birikmiş, çok ciddi bir para var. Bunu neden tutuyorlar? Hükümetin bunu kullandığını, muhalefetinde sıradan eleştiriler yaptığını düşünüyorum.”
 

Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: Ali KOPLAY, 06.01.2009 10:19:45:
Değerli İlker ÇAKAN beyin Sayın Yazıcıoğluyla gerçekleştirdiği Türkiye konulu yaptığı röportaj gerçekten Türkiye’yi kılcal damarlarına kadar anlatmış. İlker beyin nice güzel ve anlamlı röportajlarını daha çok okumak dileğiyle….. www.alikoplay.org

Yorumu gönderen: kutlusevdam, 05.01.2009 21:07:13:
Allah yolunuzu ve bahtınızı açık eylesin.Yiğit Adam,sizi Amasyada misafir etmekle onurlandık.TOHUM SAÇ BİTMEZSE TOPRAK UTANSIN….SELAM VE DUA İLE
.

 
 
 

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

SON HABERLER

Ticaret Bakanlığı’nın; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimleri

Ticaret Bakanlığı; döner, iskender, hamburger’de gramaj bilgisi denetimlerine başladı.Ticaret Bakanlığı’nın konuya ilişkin yazılı açıklaması şöyledir; “Perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri,...

Gürcistan-Acara “Gandagana” Festivali

Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Başkenti Batum’da Avrupa Meyanında 22-23 Kasım tarihleri arasında “Gandagana" Festivali düzenlenecektir. İki gün boyunca Acara köylerinin varlığı ve yaşamı misafirlerin önünde...

Erdoğan Hristodulidis görüşmesi

Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde,Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum...

SON YORUMLAR

error: Content is protected !!