Cumartesi, Aralık 20, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 249

Megalo İdea ve Enosis

0

  Bu siyaset ve tutumun,   hiç şüphesiz Kıbrıs sorunu bakımından küçümsenemeyecek bir önemi vardır. Çünkü bu yargı gerçekçi bir temele dayanmaktadır. Şöyle ki: Kıbrıs’taki iki halk kendilerini anavatanlarına bağlı ve adada bu iki milletin (Türk ve Yunan) birer uzantısı olarak görmüşler ve Kıbrıs’ta varlıklarını bu temele bağlamışlardır.

Kıbrıs devletinin doğuşu da bu temel yargıdan etkilenerek nasibini almış ve Türk ve Rum halkları ortak cumhuriyeti olarak yaratılmıştır.

  O halde, bugünkü Kıbrıs sorununa bir azınlık -çoğunluk meselesi olarak bakmak ve soruna bu açıdan bir çözüm bulmaya çalışmak hiçbir esasa dayanmayan çok yanlış bir değerlendirme olacaktır.

  Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs’ta hukukî ve politik açıdan hiçbir surette azınlık olarak nitelendirilemez. “Çünkü azınlık, ancak bir milletin içinde yaşayan ve o milletten olmayan, o milletin bağımsızlığa kavuşmasında rolü olmayan unsurdur”. Kıbrıs Türk halkı ise Kıbrıs’ın bağımsızlığını sağlamış iki ana halktan biridir.  Bu gerçek Rumların yapmaya çalıştığı gibi bir yana bırakılsa bile, Kıbrıs’taki iki halkı Türkiye ile Yunanistan’ın uzantısı olduklarına göre azınlık-çoğunluk meselesinde Türkiye ve Yunanistan da birlikte dikkate alınacaktır. O zaman da Kıbrıs’taki Türk halkının yine bir azınlık olmadığı ortaya çıkacaktır.

  Bugünkü haliyle Kıbrıs sorunu ortak toplumlardan birinin (sayıca çok Rum toplumunun)   diğer ortak toplumun   (Türk toplumunun)   haklarını gaspederek bağımsız, genç Kıbrıs Cumhuriyetini yıkmak ve onu Yunanistan’a bağlayarak yeniden koloni idaresi altına sokmak gayretin den neş’et etmiş bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.

  Rum toplumunun hiçbir esasa dayanmayan bu talep ve faaliyetlerinin temelini biraz geriye giderek bulmak ve açıkça ortaya koymak, bugün Kıbrıs sorunu   etrafında   yer   alan   gelişmelerin   doğru   ve   gerçekçi   bir   açıdan değerlendirilebilmesi için şart olmaktadır.

Megalo İdea ve Enosis

  1821’de Mora Yarımadası’nda küçük Yunanistan’ın doğuşu, arkasından kendilerince büyük ve Megalo İdea dedikleri bir de rüyayı getirmiştir.  “Bu rüya, Rum bulunan her yerin, dünyanın neresinde olursa olsun, ana Yunanistan’a bağlanacağı esasına dayanmaktadır.”

Bu rüyayı gerçekleştirecek eleman ve ajanlar kilisede yetiştirilmeye başlanmıştır. Bunların görevi Megalo İdea’yı halk tabanlarına indirmek olmuştur.

  1878’de Kıbrıs’ın, Osmanlı İmparatorluğu tarafından İngiltere’ye icar edilmesi ile Kıbrıs’ta da ayni gaye uğruna çalışmalar başlamıştır. Yunanistan’da yetiştirilip Kıbrıs’a gönderilen din adamları, öğretmenler ve avukatlar halka inerek Megalo İdea’yı Kıbrıs için “Enosis” şeklinde formüle ederek faaliyete geçmişlerdir.

  Osmanlı İmparatorluğu’nun sıkışık durumundan istifade ederek 1878’de Kıbrıs’a a el atan İngilizler ise her zaman olduğu gibi kendi çıkarları uyarında bir Kıbrıs siyaseti uygulamışlardır. (Bu her zaman çıkar yönünde bir siyaset olagelmiştir.)…

Yanlıştan dönmedikçe-1

0

  BM Genel Sekreteri Temmuz’da üçlü konferans öngörüyor. Maksat Kıbrıs meselesine “adil ve kalıcı” bir çözüm bulmak. Formülü de 1977-79’da benimle Makarios ve Kipriyanu arasında varılan anlaşma, yani, iki toplumlu, iki kesimli federasyon!

  Her iki taraf da bu formülü papağan gibi tekrarlamakta fakat 34 yıldır görüşülmekte olan bu “adil ve kalıcı” uzlaşma formülü Rumlar tarafından istenmediği için, görüşmeleri devam ettirme oyununa ivme kazandırmaktan başka bir işe yaramamakta ve sahte “Kıbrıs Hükümeti” ünvanı altında seyreden Rum idaresinin Kıbrıs’a sahip çıkma eksersizini desteklemektedir.

  BM Genel Sekreterinin bu konuya el atıp tarafları üçlü toplantıya davet etmeden önce 34 yıldır masada duran ve her yönü ile görüşülmüş olan “iki toplumlu, iki kesimli federasyon” formülünün niye sonuç vermediğini sorması gerekirdi. ABD ile garantör İngiltere’nin 1964’de aldırtmış olduğu Güvenlik Konseyi Kararının “adil ve kalıcı” bir anlaşmaya engel teşkil ettiğini Genel Sekreter halâ göremiyorsa, kendi prestijini ve inanırlığını ayaklar altında atıyor demektir. Hugo Gobi’nin el kitabını okusa, bu acı gerçeği teslim edecek ve belki rota değiştirecektir. Bizim görevimiz kendisine yardımcı olmaktır. Bu nedenle şu gerçekleri tekrarlayacağız:

  1960 Antlaşmaları BM’de kayıtlı, geçerli Antlaşmalardır. Bunlar, bir ortaklık devleti, fonksiyonlar açısından fonksiyonel federatif bir devlet meydana getirdi. Bu Enosis ile taksim (yani Yunanistan ile Türkiye) arasında  bir uzlaşmaydı. Bunun kalıcı olabilmesi için iki NATO ülkesini savaşın eşiğine getirmiş olan kavgayı ve içte kendilerini Yunanistan’ın uzantısı olarak gören Rumlarla, kendilerini Türkiye’nin bir parçası olarak gören Türkler arasındaki boğazlaşmayı kalıcı şekilde önlemek için bu durum üç ülke tarafından garantilenmişti.

  Kıbrıs meselesi, Rum-Yunan ikilisi; ortaklık devletinin  kuruluşun üçüncü yılında garantilerden kurtulup Enosis’in yolunu açmak için silaha sarılınca ortaya çıktı. 1964’de Güvenlik Konseyinde alınmış olan karar Rumlar açısından “hedefe varış” olarak kabul edildi. Rum liderliğinin uğraşı ve o gün, bu gündür şaşmayan beklentisi Kıbrıs Türklerinin garantilerden vazgeçerek, Rum idaresini meşru hükümet olarak benimsemesidir.

  1977-79’da, “iki kesimli, iki toplumlu federasyon” kararı çerçevesinde yapılan görüşmelerde, zemin, bağlantısızlıktı; garantiler gündemde yoktu ve olamazdı; Kıbrıs, bir bütün olduğunda bile, Türkiye’nin üye olmadığı bir birliğe üye olamazdı; gündemde tek yanlı AB üyeliği ve buna dayanarak garantilerin ortadan kalkması yoktu. Federal Kıbrıs’ın merkezi idaresi, iki eşit egemen birimin mutabakatla merkezi hükümete verecekleri yetkilerle donatılacak, geriye kalan yetkiler, iki tarafa ait egemenlik yetkileri olacaktı.

  Bu zemin, BM’nin ABD ile Garantör İngiltere’nin baskıları altında tamamen değişmiş ve Rum tarafının iştahını açmıştır. Rum’un uzlaşmaya ihtiyacı kalmamıştır çünkü o, “meşru Kıbrıs Hükümeti” olarak kabul görmesini adil ve kalıcı bir sonuç olarak değerlendirmektedir.

                                                                                                           (Devam edecek)

Toplumun sorunu güvensizlik mi?

0

  İnsanlığın doğuşundan, günümüze kadar hep güven sorun olmuştur. Toplumları bir arada tutan önemli değerlerden biriside karşılıklı güven, saygı ve sevgidir. Toplumumuzun tarihine baktığımızda toplum katmanlarında güven azaldığında, hep o dönemler sıkıntılı geçmiştir. Günümüzü geçmişe göre değerlendirdiğimizde; insanlar arasındaki samimiyet zamanla değer kaybetmiştir. İnsan ilişkileri arasındaki ticari ve her türlü soysal ilişkilerde samimiyet ve güven önemlidir. Bugünü geçmişe göre değerlendirdiğimizde, samimiyet ve insanlar arasındaki güven bunalımı gittikçe azalmaktadır. Tabii ki bu güven bunalımını kamuoyundaki olumsuz gelişmeler de artırmaktadır. Güven bunalımı yaşayan ülkeler, hep sıkıntılı evreler geçirmiştir. Toplum olarak; insanlar arasında güvenli, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı soysal diyalogların gelişmesini artırıcı tedbirleri almak zorundayız.

  Günümüz toplumunda bunu asgariye indirdiğimizde şöyle bir bakın; insanlar birbirlerine şüphe ile bakıyorlar ve bana bir zararı olur mu? diye düşünüyorlar. Bu düşünce karşılıklı ilişkilerde samimiyetsizliğe ve güven bunalımına götürüyor. Bu durumda toplum katmanlarında ekonomik yönden karşılıklı ticari ilişiklerde olumlu netice alınamıyor. İnsanların artık karşılıklı güven duygularının gelişmesinde; günümüz anlayışında da artık ön yargılar değişti. İnsanlar artık bir araya geldiklerinde karşılıklı olarak birbirlerini maddi özelliklerine göre değerlendiriyorlar.

  Siz ne kadar dürüst olursanız olun, konumunuz, eğer sizin maddi durumunuz iyi değilse? kaliteli ve toplumda saygın insan olarak değerlendirilmiyorsunuz. Aslında bizim kültürümüzde insan özelliğini değerlendirirken, bunun kriterleri mevcuttur. Ama günümüzde bu değerlendirme göz önünde bulundurulmuyor. Ekonomik durumu ve konumu iyi olmayan insanlar ile maddi durumu, konumu iyi olan insanlar günümüz toplum anlayışı nedeniyle karşılıklı olarak birbirlerine güvenmiyorlar.

  Bunu toplumda iş yaptıran ve sözü geçen insanlarla, toplumda sözü geçmeyen ve iş yaptıramayan insanların birbirlerine karşı düşünce anlayışlarını da örnek verebiliriz. Vatandaş diyor ki ben a şahsı gibi düşünmediğim için o bana güvenmiyor ve benim işimi yapmaz diyor. Böylece bunun değişik örneklerini çoğaltabiliriz. Örnek verecek olursak; bir vatandaş bir yere gidiyor, işinin yapılması konusunda söz alıyor. Aradan zaman geçtikten sonra ilgili bürokrat veya siyası verdiği sözde durmuyor. Bu örnekler toplumda yaygın olarak görülmektedir.

  Toplumuzda şu insan çok dürüsttür, samimidir ve sözünde durur diyen insanlara da bakıyoruz veya görüyoruz, bu insanlar da sözünde durmuyorlar. Kendisine güvenilmiyor. Acaba ben yanılıyorum mu? Diye sokaktaki halka ve insanlara soruyorum. Toplumuzun yapısı nasıldır diyorum? Halk diyor ki; “Günümüzde paran varsa ve iş yaptırmak için siyasi gücün varsa toplumda değerin vardır. Yoksa ne kadar dürüst olursan ol, bu özelliklerin yoksa toplumda değerin ve saygınlığın yoktur. Dürüst, sözünde duran, mert, samimi insanların sayısı parmakla gösterilecek kadar azaldı.” deniliyor. Gerçekten bu düşüncenin toplumda yaygın şekilde dile getirilmesi, hiç de hoş değildir. Bu nedenle günümüz toplumunun genel olarak insan değerlendirilmesinde temel kültürümüze ters bir bakış açısı oluştuğundan dolayı, insanlar bir araya gelip, ülkemiz ekonomisine katkı yapacak bir iş yapmıyorlar ve karşılıklı dostluk kuramıyorlar.

  İşte günümüz toplumunun yapısı böyledir. Artık günümüzde; kaliteli, dürüst, samimi, sözüne güvenilir insanların sayısı gittikçe azalmaktadır. Günümüzde insanlar birbirlerine kültürümüz gereği dostluktan ziyade, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir dostluk modeli izlemektedir. Bu da kişiler arasında güven bunalımı yapmakta, gayri samimi dostluklar kurulmasına neden olmaktadır. Bu anlayış değişmediği sürece, ülkemizdeki insanların birbirlerine karşı güvensizliği gittikçe çoğalır. Bu durumun önüne geçmek gerekir.

  Ülkemiz insanlarının günümüzde karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir güven modelini benimsemiş olmalarına; siyasi olsun veya olmasın, herkesin vebali vardır. Bu nedenle ülkemize hizmet eden ve edecek olan her kesimin toplumda güven ortamını sağlayacak tedbirleri almaları gerekir. İnsanların birbirlerine güvenmeden, gayri samimi olarak yaşamaları, toplumda sıkıntılara neden olmaktadır. Özellikle toplumuzdaki insanlar arasındaki karşılıklı güven bunalımının giderilmesi eğitimle olur düşüncesindeyim. Toplumun sorunu güvensizlik mi?

Ermenistan’ın Azerbaycan’a toprak iddaaları ve saldırganlık politikası

0

  Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin dağlık bölümüne XIX yüzyılda aktarılan Ermenilere 1923 yılı Temmuz 7’de muhtar vilayet statüsü verildi ki, bu da Sovyet Rusyasının himayesi ve desteği ile gerçekleştirildi . Bu olay sadece Azerbaycan’ın idari-toprak bölgüsünün ihlali değil, aynı zamanda Ermenilerin ülkemize karşı gelecek toprak iddiaları için bir araç oldu.

Sovyet döneminde Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin dağlık kısmında yaşayan Ermeni toplumu tüm siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel konuları içeren muhalefete sahip olsa da, Ermenistan kendi toprak iddialarını birkaç kez ortaya atmış, ancak isteğine ulaşamamıştır.

Fakat, buna karşılık 23 Aralık 1947 yılında SSCB Bakanlar Sovyeti’nin “Ermenistan SSC’den kolhozcu ve diğer Azerbaycanlı nüfusun Azerbaycan SSC’nin Kür-Aras ovasına aktarılması hakkında” kararına göre 1948-53 yıllarında Azerbaycanlıların tarihi topraklarından, özellikle de Erivan ve çevre bölgelerinden toplu sınırdışı edilmesi sonucunda 150 bine yakın soydaşımız şiddete maruz kalarak Azerbaycan’ın aran (düzlük) rayonlarına aktarılmıştır .

XX yüzyılın 80’li yıllarının ikinci yarısında Ermeniler kendilerinin yakın ve uzak yurtdışındaki hamilerinin yardımlarıyla “Büyük Ermenistan” fikrini hayata geçirmek için açıklık ve demokrasiyi kullanarak yeniden Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesine dair toprak iddiaları ileri sürdüler.

  SSCB’nin çöküşü sırasında Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilere Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan birleşmeyin zorunluluğu fikrini yapay olarak kabul ettiren saldırgan devlet buna ulaşmak için Dağlık Karabağ’dan 50 bin Azerbaycanlını soykırım ve tecavüze maruz bırakıp göçe maruz koymuş, ayrıca Ermenistan’dan 250 bin Azerbaycanlını tarihsel yaşadığı topraklardan şiddetli bir şekilde sınırdışı etmiştir.

  Ayrıca, eski SSCB yönetiminin hamiliyi sayesinde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesine dair toprak iddiasında bulunan Ermenistan Meclisin gizli talimatına göre, iki hafta içinde, 1988 yılı 22 Ekim ‘den 7 Aralığa kadar olan süre içinde Azeriler yaşayan 22 rayonda 170 sırf ve 94 karışık (Ermenilerle) yerleşim yerleri boşaltılmış, sonuçta 200 bin Azeri nüfus Azerbaycan’a kovulmuştur. Sonuçta, Ermenistan’ı Azerbaycanlılardan temizlemek talimatı  uygulanarak, 216 Azerbaycanlı vahşice katledilmiş, binlerce kadın, çocuk ve ihtiyar vücut hasarı görmüş, on binlerce ailenin emlaki yağma edilmiştir .

  Mono-etnik devlet yaratmayı başaran Ermenistan silahlı kuvvetleri ona hamilik eden devletlerin yardımından yararlanarak, Dağlık Karabağ bölgesinin (4,4 bin km ²) sınırları dışında bulunan ve onun arazisinden 4 kez büyük olan Laçin, Kelbecer, Ağdam, Füzuli, Cebrail, Kubatlı ve Zengilan bölgelerini işgal ettiler. Tüm bu bölgeler Ermeniler tarafından etnik temizlemeye maruz kalmıştır. Öyle ki, Ermenistan’ın toprak davası nesnesi olan Dağlık Karabağ’ın 120 bin kişilik Ermeni toplumunun kendi kaderini tayin etmek girişimi gibi kaleme verdiği bu süreç Azerbaycan’ın işgal altındaki bölgelerinden 1 milyondan fazla nüfusun (toplam nüfusun 15%-i) kendi toprağında göçmesine neden oldu .

  Halihazırda Azerbaycan topraklarının 20% ‘den fazlası Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgali altındadır. İşgal sonucunda 900`e yakın yerleşim birimi, 22 müze ve 4 resim galerisi, tarihi önemi olan 9 saray, ender tarihi önemli  40 bin müze serveti ve ekspanatı, 44 tapınak ve 9 cami yıkılmış, yağmalanmış ve yakılmıştır. Ayrıca, 927 kütüphanede 4,6 milyon kitap ve değerli tarihi-elyazmalar imha edilmiştir.

  Aynı zamanda, devlet terörizmi ve soykırım politikası yürüten Ermenistan ve işgal altındaki ülkelerdeki ayrılıkçı rejim tarafından genel, çeşitli yollarla (yolcu otobüslerinde, yolcu ve yük trenlerin, Bakü metrosunda, hava ulaşımında, yolcu taşıyan deniz feribotunda, yerleşim birimlerinde, sivil ve devlet binalarında) 373 saldırılar hayata geçirilmiştir kii, sonuçta 1200 kişi ölmüş, 1705 kişi yaralanmıştır.

  Bütün dönemlerde olduğu gibi Ermenilerin gerçekleştirdiği bu işgalcilik siyaseti toplu katliamlarla beraber hayata geçmiştir. Öyle ki, 1988-1993 yıllarında Ermenistan’ın askeri saldırısı sonucunda 20. 000 Azerbaycanlı hayatını kaybetmiş, 100. 000 kişiden çoğu yaralanmış, 50 000 kişi ise çeşitli derecede hasar alarak özürlü olmuştur. Çatışma döneminde 4853 kişi kayıp düşmüş, onlardan 1357si esirlikdən azad edilmiş, 783 kişi ise halen Ermenistan’da esir durumunda kalmaktadır. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin verilerine göre 439 kişi esirlikte ölmüştür .

  XX yüzyılın sonunda ermenilerin Hocalı’da yaptıkları bu soykırımı tüm insanlığa karşı yöneltilmiş en ağır suçlardan biri olarak değerlendiriliyor. Dünya tarihinde Hocalı faciası tarihin hafızalardan hiç silinmeyen Xatın, Hiroşima, Nagazaki, Sonqmi, Ruanda, Srebrenitsa ve Xolokost gibi korkunç facialardan hiç de geri kalmıyor. Adı geçen olaylar savaşlar tarihine sivil halkın soykırımı olarak dahil olmuş ve tüm dünyada geniş yankı doğurmuştur.

  Bu soykırım sonucunda, resmi rakamlara göre, 613 kişi öldürülmüştü ki, onlardan 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i  ise yaşlılar vardı. 8 aile tamamen yok edilmişti. 76’sı çocuk olmakla 487 kişi sakat edilmişti. Ayrıca, 1275 kişi esir alınmış, 150 kişi kayıp düşmüştür .

Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu korkunç soykırımın asıl mahiyeti sadece ulusal lider Haydar Aliyev 1993 yılında siyasal iktidara yeniden döndükten sonra açıklanmış, Şubat 1994 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi Hocalı soykırımına politik-hukuki değer vermiştir. Ayrıca Azerbaycanlılara karşı zaman zaman işlenmiş soykırım ile ilgili ulusal lider Haydar Aliyev’in 26 Mart 1998’de imzaladığı kararnameyle 31 Mart Azerbaycanlıların Soykırım Günü ilan edilmiştir .

  Ayrıca, ulusal liderin “1948-1953 yıllarında Azerilerin Ermenistan SSC topraklarındaki tarihi-etnik topraklarından kitlesel biçimde çıkarılması hakkında” 18 Aralık 1997 tarihli fermanı Ermenistan SSC arazisinden Azerilerin çıkarılmasının kapsamlı araştırılması, bu cinayete hukuki-siyasi değer verilmesi ve onun uluslararası kamuoyuna ulaştırılması açısından önem arz etmektedir. Bu fermanlar sadece tarihimizin kanlı sayfalarının öğrenilmesi ve hafızalarda kazınması değil, aynı zamanda ermeni şovinizmi ve terörizminin ifşa edilmesi açısından da önemlidir.

  Halihazırda bu süreç Azerbaycan’ın dış politikasının temel yönlerinden biri olarak belirlenmiştir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in başarılı dış politikası sonucunda artık bir takım uluslararası kurumlar kabul ettiği bir takım belgelerde Ermenistan işgalci devlet gibi gösterilmiştir.

Uluslararası hukuka göre soykırım barış ve insanlık aleyhine yönelen ameldir ve en ağır suç olarak algılanıyor. Bu konuda BM Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 yılı tarihli 260 (III) sayılı kararı kabul edilmiş ve 1961 yılından yürürlüğe giren “Soykırım cinayetinin önlenmesi ve cezalandırılması” sözleşmede soykırım cinayetinin hukuki dayanağı tespit edilmiştir.

  Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı saldırısı sırasında bu sözleşmede tespit edilmiş soykırım suçuna giren tüm ameller Azerbaycanlılara karşı uygulanmıştır. Bu işgalci devletin yürüttüğü saldırganlık politikası 20 yıldan fazladır ki, dünya kamuoyunun gözü önünde yaşanıyor. Bu nedenle devletimiz bu sözleşmeyi gözönünde tuturak, Ermenistan Cumhuriyeti’ne karşı BM Uluslararası mahkemesinde dava kaldırmak için tüm yasal hukuklara sahiptir.

 __________________________

  1  Mahmudov Y., Şükürov K., Karabağ. Gerçek Tarih, olgular, dokümanlar. Bakü, 2005, s.77

  2 Azerbaycanlıların soykırımı ile ilgili Azerbaycan Cumhuriyyetinin Cumhur başkanının fermanı, 26 mart 1992 – Azerbaycanlıların soykırtımına dair (8 dilde). Bakü, 1998, s.8; Ermeni terörist gruplarının insanlığa karşı cinayetleri (XIX-XXI asır.).  Bakü, 2002, s.157-160.  

  3 Arzumanlı V., Mustafa N. Tarihin kara sayfaları. Sınırdışı. Soykırım. Göçgünlük. Bakü, 1998, s.68.

  4 Ermenistan devletinin Azerbaycan Cumhuriyyetine karşı saldırısı. Bakü, 1994, s.4-6.

  5 Aynı yerde, s.157

  6 Aynı yerde, s.284-286.

  7 Azerbaycanlıların soykırımı ile ilgili Azerbaycan Cumhuriyyetinin Cumhur başkanının fermanı, 26 mart 1992 – Azerbaycanlıların soykırtımına dair (8 dilde). Bakü, 1998, s..8.

Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan Kılıçlı Köyünün çeyrek asırlık sorunu çözdü

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Giresun-Piraziz ilçesine bağlı Kılıçlı Köyünde 30 yıldır geçit vermeyen, bir çok kazanın meydana geldiği, pek çok yakınma ve şikayetlere konu olan kavşak problemi çözüme kavuşturuldu. Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan tarafından başlatılan çalışma neticesinde viraj-dönüş alanında, yolun üst kısmındaki arazi sahibi ikna edilerek genişletme çalışması yapıldı. Arkasından istinat duvarı çekildi ve zemin betonla kaplandı.

  Köylüler, muhtar ve ihtiyar heyeti teşekkürlerinin sembolik ifadesi olarak adı gecen alana “Kaymakam Ali Hamza Pehlivan Kavşağı” adını verdi. Köydeki çalışmaları incelemek için giden Kaymakam Ali Hamza Pehlivan tabelayı görünce “Bilgim olsa isim vermenize gerek yok derdim, zira biz görevimizi yaptık. Ancak böyle bir teveccüh göstermiş olmanızdan dolayı onur duydum, Kılıçlılı kardeşlerimize çok teşekkür ederim. Dışarıdan bakan birisi için küçük bir iş gibi görülebilir ancak yıllardır sıkıntısını çeken köylülerimiz için önemli bir hizmet olduğunun farkındayız, yolunuz hayırlı olsun” dedi.

 
                                           
                                                Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan
                                Kılıçlı  Köyünün çeyrek asırlık sorunu çözdü
 
  Ziyaret programı çerçevesinde Kılıçlı Köyünün Ferit ve Emine Karakılıç tarafından arsası verilen ve köyün hayırsever sakinlerinden Şerif… katkılarıyla inşa edilen mezarlık önü ile Mescit ve Kaymakamlığımızın katkılarıyla çamurdan kurtarılıp beton alana dönüştürülen, cenaze törenlerinin de icra edildiği meydan kullanıma açıldı. Kılıçlı halkının yoğun katılım gösterdiği ziyarette Muhtar Mustafa Çavuş Kaymakam Ali Hamza Pehlivan’a hizmetlerinden dolayı teşekkür plaketi sundu. Kaymakam Ali Hamza Pehlivan da Muhtar Çavuş’a takdirname, hayırsever  Şerif…’e de teşekkür plaketi verdi.

Sheraton Hotel Casino Müdürü Tunç Ökkan’a müşteri övgüsü

1

Haber: İlker ÇAKAN

  Gürcistan-Batum Sheraton Hotel-Peace LLC Casino Müdürü  Tunç Ökkan, edinilen bilgilere göre gerek yerli, gerekse yabancı müşterilerinin takdirini topluyor.Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan Peace LLC Casino Müdürü  Tunç Ökkan şunları söyledi; “Batum’un en büyük casinolarından birisiyiz.Hedefimiz müşteri memnuniyeti olduğu için gelen müşterilerimize en iyi hizmeti veriyoruz. Batum’un önümüzdeki yıllarda bölgenin turizm merkezi haline geleceğini düşünüyorum. Bu amaçla elimizden gelen bütün özveriyi sarf ediyoruz.”

 

                                               

                                            Batum Sheraton Hotel-Peace LLC
                                                 Casino Müdürü  Tunç Ökkan 

 

Amasya her dönemde önemini korumuştur

0

  Amasya tarihi ve doğal güzelliği ile ünlü şehirlerimizden birisidir. Tarih kokan şehzadeler şehrinin kısaca tarihinden bahsetmek istedim.  Amasya’nın tarihi M.Ö. 4000 yıllarına dayanır. Bir zamanlar Pontus Krallığına merkezlik yapan Amasya, konumu nedeniyle her dönemde önemini korumuştur.

Abbasiler devrinde özellikle Mütevekkil (847-861) zamanında Amasya-Niksar arasında bulunan Bizans şehir ve kasabaları büyük tahribata uğratılmıştır. Bugünkü görülen büyük kaleler bu savaşlar sonunda harabe haline gelmiştir.

  1071 Malazgirt savaşı yenilgisinden sonra Erzurum ve Şebinkarahisar üzerinden Amasya’ya gelen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes Selçuklu Sultanı Alparslan’a kurtuluş akçası olarak Amasya’dan topladığı 200 bin altın, içinde değerli taşlarla bezenmiş altın bir leğen, ibrik ve tabak bulunan 70 bin altın değerindeki mücevheratı, sultana verilmek üzere, kendisiyle birlikte gelen iki Selçuklu hacibine teslim etti.

  Amasya, 1080 yılında kurulan Danişmendli Türk Beyliği’nin eline geçmiştir. Bu beyliğin ilk hükümdarı olan Ahmet Gâzi, Türkiye Selçuklu Hükümdarı I. Kılıç Arslan’la birlikte 1101 yılında Türkiye’ye gelen yeni Haçlı ordularını Amasya-Merzifon arasında ağır bir yenilgiye uğratmıştır (5 Ağustos 1101).

  Amasya, 1175 yılında Türkiye Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan tarafından Selçuklu topraklarına katılmıştır. 1555 yılında Amasya’da Kanuni Sultan Süleyman ile İran Şahı Tahmasp arasında antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşmayla iki devlet arasında savaş geçici olarak durmuştur.

  Amasya, 1335 yılında kurulan Eretna Beyliği zamanında bu beyliğin on yıl hâkimiyetinde kalmıştır. 1381 yılında ise Kadı Burhaneddin Emirlerin sonuncusu Hacı Şadgeldi’yi yenerek Amasya’yı almıştır.

  1392 yılında Osmanlı Devleti hükümdarı I. Bâyezid Amasya üzerine yürüyerek burayı almıştır. Böylece Amasya, Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. II. Murat zamanında Osmanlı Devletinin Amasya Beyi Lala Yörgüç Paşa’dır.

Osmanlı Devleti zamanında, hükümdarlar Amasya’ya özel bir ilgi göstermişlerdir. Şehzadeler devlet yönetimi tecrübesini burada kazanmışlardır. Bu yüzden Amasya “Şehzadeler diyarı” olarak anılmaktadır. Osmanlı Sultanlarından II. Murat, Yavuz Sultan Selim Amasya’da doğmuştur.

  Amasya, Osmanlılar döneminde Anadolu’nun kültür merkezlerinden birisi olmuştur. Fransız yazar J. Perrot “Küçük Asya’da Bir Seyahatin Anıları” isimli kitabında Amasya’dan “Anadolu’nun Oxfordu” diye bahsetmektedir.

   Amasya’ya Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman devamlı gelmiştir. Fatih Sultan Mehmed sekiz yaşındayken Amasya Valisi olmuştur. Sultan II. Bâyezid şehzade iken Amasya’da valilik yapmıştır.

  Amasya yakın tarihimizde de önemli rol oynamıştır. 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, yurdumuzun tehlikede olduğunu, istiklâlimizi milletin azm ve kararının kurtaracağını bildiren Amasya Tamimini 21-22 Haziran 1919’da Amasya’da neşretmiştir.

ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu: Yurt dışı tanıtımlara ağırlık vereceğiz”

0
Haber: İlker ÇAKAN

  ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu Çaykur’un yurtiçi tanıtım çalışmalarına önem verdiklerini belirterek yurt dışı tanıtım çalışmalarına da ağırlık vereceklerini söyledi.

Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan’dan eğitimcilere konferans

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Giresun-Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı ile Giresun Milli Eğitim Müdürlüğü koordinasyonluğunda Giresun Turizm Otelcilik Lisesi Uygulama Otelinde düzenlenen “Stratejik Yönetim ve Planlama Semineri” kapsamında yurt genelinden değişik il ve ilçelerden gelen Milli Eğitim Müdürleri ve Okul Müdürlerine konferans verdi. Milli Eğitim Şube Müdürü Kemal Gürgenci’nin ilettiği davet üzerine beş günlük programın ikinci gününde gerçekleşen konferans söyleşi havasında geçti.

 
                                        
                                       Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan
                              Milli Eğitim ve Okul Müdürlerine konferans verirken
 
  Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan  “Yönetim ve İnsan, İnsani Değerler ve Yönetim” ana temasını işlediği sunumunda mesleki birikim, tespit ve değerlendirmelerini de paylaştı. Altmış beş katılımcının yer aldığı konferansın ardından memnuniyetlerini dile getiren Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı yetkilileri ve müdürler, Kaymakam Ali Hamza  Pehlivan’ı Piraziz’de de ziyaret ederek teşekkürlerini iletti. Piraziz Kaymakamı Ali Hamza Pehlivan da “Böylesi seçkin bir topluluğa hitap etmek benim için de büyük bir mutluluktu, ben de sizlere teşekkür ediyorum” dedi.

Hopa Kaymakamı Abdullah Akdaş resim sergisini gezdi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Artvin-Hopa Kaymakamı Abdullah Akdaş Geleneksel Hopa Festivali Programı  çerçevesinde  Hopa parkında açılan resim sergisini gezdi. Resim sergisini ilgiyle gezen Kaymakam Abdullah Akdaş  gezi sırasında vatandaşlarla ve ressamlarla sohbet etti.

 
                  
                         Hopa Kaymakamı Abdullah Akdaş resim sergisini gezerken ve
                                                   vatandaşlarla sohbet ederken
error: Content is protected !!