Cumartesi, Aralık 27, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 144

Darbeye darbe yaptık…

0
  Milletimiz tarih yazıyor! Demokrasi için! Milli irade için! İstiklal ve istikbalimiz için meydanlardayız! Demeden önce o 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan vahim geceyi kısaca hatırlayalım… 15 Temmuz akşamı saat 21:45 civarında, İstanbul’dan bir arkadaşım aradı, köprüyü askerlerin kestiğini söyledi. Televizyonu açıp haberlere baktığımda gayet herşeyin normal bütün kanallar yayın akışına devam ediyorlardı. İçim içime sığmıyor acaba arkadaşım bana şakamı yapıyor.
  Böyle çirkin bir şaka olmaz. Herşey normal iken bu nereden çıktı? Çok sürmedi kanallar arasında zapping yapar iken İki kamyon jandarma köprüyü sadece tek taraflı trafiğe kapatmışlardı.Haberlerde başkaca bir gelişme de yoktu. “Herhalde büyük bir terör saldırısı ihbarı var, köprüyü koruma görevi olan jandarma da görevini yapıyor” diye düşündüm. O sırada darbe endişesiyle arayan bir arkadaşıma da böyle söyledim ve ekledim: “Böyle bir şeye kalkışırlarsa sonları idam olur”.
  Kendimi dışarı atmışım o heyacanla sokaklarda herşey normaldi. Evime yakın jandarma bölge komutanlığın önüne gittiğimde o an aklıma ilk gelen arabamı önüne çektim. İndim nöbet tutan asker arabamı çekmemi istedi ama ben de çekmeyeceğimi ne oluyor? Diye sorduğumda garibim askerin birşeyden haberi olmadığını gördüm. Bana gülümseyerek beyefendi ayağınıza bakarmısınız dediğinde ayağımda şortla sokağa çıktığımı o an fark ettim. Eşimi aradım sağ olsun eşofmanımı getirdi. Bu arada gelenlerin sayısı bayağı artmıştı. Artık cep telefonunlarımızdan nete girerek;
  Başbakan’ımızın “bir kalkışma girişimi” beyanı geldi. Bir süre sonra da Cumhurbaşkanı’mız , CNN’e görüntülü telefonla bağlanarak olayı teyit etti ve halkı meydanlara ve havaalanlarına çağırdı. Başkomutanımızın çağrısına rağmen kimsecikler yoktu. Radyoda ise açık bir darbe girişiminin acı haberleri arka arkaya verilmeye başlanmıştı. Bir süre sonra bir sürü insan birikmişti ve sadece iki slogan atıyorlardı: “Recep Tayyip Erdoğan” ve “Ya Allah Bismillah, Allah’u Ekber”. Kimsenin yüzünde maskeler, elinde taşlar, sopalar, sapanlar, molotoflar yoktu. Sadece Türk bayrakları vardı. Kimse ne cam çerçeve indiriyor, ne bankamatiklere, mağazalara saldırıyor, araçları ters çevirip yakıyor, ne de duvarlara küfürlü sloganlar yazıyordu. On binler sadece “Allahu Ekber” nidalarıyla ve liderlerinin ismini haykırarak, büyük bir inanç ve kararlılıkla, ellerinde Bayrağımızla darbeye karşı yürüyordu. Başörtülü teyzeler, cübbeli sarıklı dedeler, mahallelerden bildiğimiz sıradan abiler, ablalar, genç kızlar, delikanlılar; bakkal, manav, kasap, dar gelirli işçi…
  Kısaca yıllardır makarna-kömür edebiyatıyla aşağılanan AK Parti tabanıydı sokaktaki kalabalık.Bozkurt işareti yapan epeyce ülkücü genç de vardı ama kahir çoğunluk Rabia işareti yapan, Erdoğan diye feryat eden bu tabandı. Gezi ayaklanmasında gördüğümüz profili ise tanklar sokağa inip halka ateş açarken ortada göremedik. Güya özgürlük için ve “otoriterleşmeye karşı” sokakları yakıp yıkan kitleden, otoriterliğin şahı tepemizde savaş jetlerini uçururken ses çıkmadı. Cumhurbaşkanı kaldığı otelde bordo berelilerce öldürülmek istendi, kamu binalarına, belediyelere, sivil halka helikopterlerden ateş açıldı.
 Tanklar insanları ezdi, sivillere top atışı yaptı, darbeci askerler halkı taradı. Meclis bombalandı, meclis! Ama başkanlık sistemine karşı parlamenter sistemi savunanlar buna bile ses etmedi. Oysa işgal yıllarında düşman orduları bile bunu yapmamıştı. Sinema salonu kapanıyor diye ortalığı ayağa kaldıran sanatçılar bir tweet bile atmadı darbeye karşı. Kurşunlanan halka otel kapılarını açan olmadı. Ücretsiz wi-fi şifreleri, ihtiyaç listeleri sosyal medyadan yayınlanmadı, “Yeryüzü Sofraları” kurulmadı. BBC, CNN International filan gelip darbeye direnen halkı öven tek bir yayın yapmadı.
  Gezi’deki gibi 7-8 değil, birkaç saat içinde 161 kişi katledildi, 1.500 kişi yaralandı da bir baş sağlığı bile dilenmedi. Oysa tarihimizdeki en kanlı darbe girişimiydi bu. 12 Eylül’ün vahşetinde bile, darbe anında bu yapılanlar yapılmamıştı.(İronik olansa bu kadar kan döken cuntanın kendisine Yurtta Sulh Konseyi ismini vermesi). Kimse kusura bakmasın, darbeye karşı “Türkiye tek yürek” falan olmadı. Kuaförlü saçlarıyla “Cumhuriyet kadınları”, tiyatrocular, mankenler, afili isimler uydurup birleşen sol gruplar, yılların güya insan hakları aktivistleri filan yoktu sokakta. Oysa insanların birçoğu hangi taraf baskın gelecek veya camlarından bakıp hangi taraf hakim olur ise onların bayraklarını alıp taraflarını belli etmek için beklediler.
  Asgari ücretliler bu vatana birkez daha sahip çıkmışlardı. Dahada acısı şenzloglarında yatıp ara ara haberlere bakıp veya eş dostlarını arayarak son durum Nasıl olacak? Duruma göre vazife almaya çalışan guruplarıda unutmamak lazım. Yine demokrasi meydanların da bol bol poz vererek saf belli etmek ve birşeyleri ispat etmeye çalışanları da unutmayacağız. Aksine, evlerinde oturup bunun Erdoğan’ın mizanseni bir tiyatro olduğunu yayıyorlardı sosyal medyadan. Hatta (inanılır gibi değil ama) ömrünü “T.C. ordusu darbecidir, Kürdistan’da işgalcidir” söylemiyle geçiren insan hakları aktivisti Eren Keskin, “mağdur olan” darbeci askerleri İHD’ye başvurmaya davet etti!
  Sol örgütler darbeye karşı sokağa çağrı yapmadı. Kılıçdaroğlu meclisteki olağanüstü toplantıda karşı çıktı ama darbenin püskürtülmesini (ne alakaysa) parlamenter demokrasinin zaferi ilan etti. CHP tabanını darbeye kitlesel bir karşı koyuşa çağırmadı. Demirtaş ve Yüksekdağ meclise bile gitmedi. Yerlerine konuşan İdris Baluken, yine yalan söyleyerek, darbe girişimini “Hükümetin 7 Haziran sonrası Kürtlere karşı başlattığı savaşa” bağladı. En ufak olayda Kürtleri sokağa dökülmeye çağıran HDP, aynı Kürtlere “darbeye direnin” bile demedi.
  Şimdi hepsi bir olmuş yok Erdoğan’ın mizanseni, yok tiyatro diyerek, çıplak elleriyle tankları durduran halkın direnişini itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Hasan Cemal gibiler de “askeri darbe durduruldu ama şimdi Erdoğan darbesi geliyor” yazıları döşenmeye başladı bile. Apaçık darbeye direnmedikleri gibi arsızca, yüzsüzce homurdanıp mızıldanmaktan başka bir işe yaramadılar.
  Türkiye’nin siyasi tarihinde hepsi birer utanç vesikası olacaklar.
Oysa; beğenmedikleri makarnacılar daha ilk anda, 81 vilayette yüzbinlerle, sabahlara kadar sokaklara dökülüp onların da, demokrasinin de geleceğini kurtardı.Bir başka değişle, söz konusu vatan olunca milyonlar meydanları doldurdu. Sağı solu bir olduk.Şucu bucu Türk’ü Arab’ı kürdü lazı tek yürek olduk. Bir ve diriyiz. Darbeye hayır!!! Diye haykırdık canlarımızı ortaya koyduk…Ben ise 15 Temmuz Devrimi’nde darbeye karşı yürüyen bu yüzbinlerin arasında bir damla olmaktan onur duyuyorum. Ve darbeyi ilk duyduğunda “Bizim askerlerimiz mi yapmış baba?”diye ağlayan oğluma, makarna (askeri ücretlilerin, eli nasırlı, gerçek vatan sever, milliyetçi) devrimcileriyle o gece kazandığımız zaferi ömrüm boyunca anlatacağım.
   Artık Türkiye her onbeş yirmi yılda darbe yapılacak bir ülke değil. Artık Türkiye eski Türkiye değil! Tek bayrak! Tek vatan! Tek devlet! Tek millet!!!! Şehitlerimize Allah’tan rahmet Gazi yaralılarımıza acil şifalar. Yüce Türk milletimiz inşallah böylesine vahim ve elim bir olay tekerrür etmez. Malazgirt’ten, İstanbul’un fethinden, Çanakkale geçilmez derken!!! Dış güçler ise karşıların da Türk milletinin gücünü bir kez daha görmüş oldu. Akılların başlarına alırlar umarım…Darbeye darbe yaptık…
  Kalınız sağlıcakla…

Türk halkı demokrasiye sahip çıktı

0
  2023 yılında kuruluşunun 100. yılını kutlamaya hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti’nde, uluslararası standartlarda yapılan seçimlerde, kullanılan oyların yarısından fazlasını alarak göreve gelmiş bir Cumhurbaşkanı, yine oyların yarısına yakınını alarak seçilmiş bir hükümet ve seçmenin kullandığı oyların tamamına yakınının yansıdığı parlamento işbaşındayken, dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alan, dünyanın en fazla turist çeken 6. ülkesi konumunda bulunan, 3 milyonun üzerinde Suriyeliye kucak açan, dünyada donör ülkeler arasında milli gelire göre ilk sırada yer alan ve her alanda atılım içinde bulunan Türkiye’de 15 Temmuz gecesi bir darbe girişimi yaşandı.
 Darbeciler Türk askerinin üniformasını giyiyorlardı, Türk ordusunun uçaklarını, tanklarını ve silahlarını kullanıyorlardı ama bu bir askeri darbe girişimi değildi. Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarının desteklemedikleri, emir komuta zinciri dışında gerçekleşen bu kalkışmada asker üniforması giymiş bir grup terörist, tatbikat yapıldığı yalanıyla harekete geçirdikleri askerlerle Türkiye tarihinde eşine rastlanmayan bir ihaneti yaşattılar bizlere. Türk ordusunun çoğunluğunun, halkın, devlet kurumlarının, hiçbir siyasi partinin ve basın kuruluşlarının desteklemediği darbe girişimi başarısızlığa mahkumdu ve öyle de oldu.
  Darbe girişiminin ilk saatlerinden itibaren sokaklara çıkan Türk halkı Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla daha da artan sayıyla darbecilere karşı durdu. Hiçbir silahı olmayan halk tankların önüne yattı, üstüne çıktı ve silahlara göğsünü gerdi; televizyon kanalları aralıksız olarak yaşananları ekranlarına taşıdı; tatilde olan parlamento toplantı, yetkililerden ve siyasi parti liderlerinden ardı ardına darbe karşıtı mesajlar geldi. Türkiye’nin çıkarını düşünerek darbe girişimi yaptığını ileri sürebilecek bir grubun bunlar üzerine derhal geri çekilmesi beklenirdi, ancak böyle olmadı.
  Tüm dünyanın gözleri önünde, Türk halkının ödediği vergilerle ülke savunması için alınmış tanklar savunmasız Türk vatandaşlarının üzerinden geçti; kuyruğunda Türk bayrağı olan jetler, helikopterler Türk demokrasisinin kalbi olan parlamentoyu, Cumhurbaşkanlığını, emniyet ve istihbarat birimlerini ve sivil halkı bombaladı; Türk ordusunun üniformasını giymiş teröristler kadın, erkek ve çocuk ayırt etmeden Türk halkını kurşun yağmuruna tuttu; Cumhurbaşkanına suikast düzenlemeye çalıştı, televizyon kanallarını ve resmi kurumları bastı.
  Peki, kendi halkını göz kırpmadan öldürecek kadar gözü dönmüş olan bu darbeciler kim?
  Türkiye’yi yakından takip eden herkes ilk anından itibaren darbe girişiminin arkasında Fettullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) olduğunu anlamıştı. Yakalanan darbecilerin ifadeleri bu tespitin üzerinden olabilecek şüpheleri tamamen kaldırdı. 40 yılı aşkın süredir ılımlı dünya görüşüyle eğitim kurumları üzerinden örgütlenen FETÖ’nün devleti ele geçirme planları esasen bir süre önce açığa çıkmıştı ve bu örgütün devlet kurumlarından temizlenmesine yönelik çalışmalar yapılıyordu. 40 yıllık emeklerinin boşa gitmekte olduğunu gören FETÖ mensupları son bir hamleyle devleti ele geçirmeye çalıştı ve kendi terörist başının daha önce yandaşlarını uyarmak için söylediği gibi ” kuluçkadan erken çıkarak” perişan oldular.
  Türk halkı 15 Temmuz gecesini Türkiye sokaklarında yaşanan sayısız kahramanlık hikayeleriyle aydınlık bir sabaha dönüştürmeyi başardı. 170’i sivil 240 vatandaşımız şehit, 2195 vatandaşımız gazi oldu. O gece meydanlara çıkan halk, 10 Ağustos’a kadar aralıksız her gece ülkenin her şehrinde meydanları doldurarak demokrasi nöbeti tuttu.
  Bu nöbetlerin en büyüğü 7 Ağustos 2016 günü İstanbul’da gerçekleşti. Çeşitli siyasi görüşlerden; erkeği kadını, genci yaşlısı; ilkokul mezunu, profesörü; sanatçısı esnafı, kısacası Türk toplumunun tüm renklerinden yaklaşık 5 milyon kişi Türk bayrağının altında birleşti. Aynı anda Türkiye’nin diğer 80 ilinde aynı saatlerde meydanları dolduran vatandaşlarımızı da düşündüğümüzde o gün tüm Türkiye ayaktaydı dersek abartılı bir ifade kullanmamış oluruz.
  Türkiye Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakanı, Muhalefet Partilerinin Liderleri ve Genelkurmay Başkanının hitap ettiği topluluğun tek mesajı vardı: Bizi yönetecek kişileri biz belirleriz, bize kimse zorbalıkla dayatmada bulunamaz.
  Darbe girişiminin ardından hükümetimiz FETÖ üyelerinin kamu kurumlarından temizlenmesine ve bu terör örgütünün tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik bir süredir yürüttüğü çalışmaları artırdı. Hukuk çerçevesinde alınacak tedbirlerin zamanlıca hayata geçirilebilmesi amacıyla 3 aylık süreyle sınırlı olmak üzere Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. Türkiye anayasası çerçevesinde uygulamaya alınan ve gerekli çalışmalar tamamlanır tamamlanmaz sona erdirilecek olan OHAL vatandaşlarımızın günlük hayatı etkileyecek unsurlar içermiyor. Esasen, birçok ülke çeşitli şartlar altında OHAL sürecini işletiyor. En son olarak Belçika ve Fransa yönetimleri ülkelerinde meydana gelen terör saldırılarının ardından OHAL ilan ettiler. Fransa 2015 Kasım ayında ilan ettiği OHAL’i Nice saldırısının ardından 2017 Ocak ayına kadar 4. kez uzattı.
  Türkiye ekonomisi darbe girişiminden en az seviyede etkilenerek yoluna devam ediyor. Vatandaşlarımız darbe girişiminin ardından yaklaşık 12 milyar Dolar bozdurarak Türk Lirasına geçti ve böylece Liranın Dolar karşısında değer kaybının önüne geçmiş oldu. Bu dönemde ihracatımız ve ülkemize doğrudan yabancı yatırımlar arttı, ekonominin tüm göstergeleri olumlu bir seyir izledi.
  Geride bıraktığımız bu zor dönemde dostlarımızın desteği oldukça önemliydi. Sayın Gürcistan Başbakanı 19 Temmuz’da beraberinde Bakanlarıyla birlikte ülkemize resmi ziyaret gerçekleştirerek, darbe girişimi sonrası ülkemizi Başbakan seviyesinde ziyaret eden ilk lider oldu. Gürcistan-Türkiye dostluğunun güzel örneklerinden biri olarak tarihe not düşülen bu ziyaret iki ülke ilişkilerinin her alanda daha da ileriye taşınmasına yönelik birçok kararın da alınmasıyla ayrıca önem arzediyor.
  Sonuç olarak, tarihinin en büyük ihanetini yaşayan Türk halkı demokrasisine sahip çıktı ve bugün Türkiye 15 Temmuz’dan çok daha güçlü bir ülke.
 
 
    
 
    
 
                          
 
                          

Yavuz Sultan Selim (1470-1520)

0
  Kahramanmaraş’ın havasından mı? Suyundan mı? Şairi bol, yazarı bol, Serhat yiğidi bol, evliyası eren’i bol, yiğit anası bol, ticaret erbabı has ahileri bol, saymakla bitiremeyiz. Ata’mız Elbistan’ın Kahramanmaraş’ın evladı Yavuz Han. Osmanlı imparatorluğunun yiğit mi yiğit. Gözü pek gözü kara. 
Mekke ve Medine Fatih’i Yavuz Sultan Selim hanı biraz tanıyalım…
  Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur. Gülbahar Hatun Dulkadiroğulları beyliğindendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı.
  Babası Sultan İkinci Bayezid, padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim’i Trabzon Sancağı’na tayin etti. Şehzade Selim, Trabzon’da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi’nin derslerini takip ederdi. Trabzon’u çok güzel idare eden Şehzade Selim’in bu arada komşu devletler de ilişkisi oldu. Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular.
Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Çok mütevazi bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı. Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi.
  Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti:“Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Humayun benim mührümle mühürlensin.”Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz’un mührüyle mühürlendi.
  Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara “Sakalımı ele vermemek için kesiyorum” dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520’de “Aslan Pençesi” denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti. Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii’nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim’i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.
Çaldıran Savaşı
  Yavuz Sultan Selim, babası Sultan İkinci Bayezid ve kardeşleri ile taht mücadeleleri vererek tahta çıktığında, Osmanlı Devleti sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı dönemin en büyük sebebi Doğu’daki Şii-Safevi Devletiydi. Bu devletin ortadan kalkmasıyla huzur sağlanacak ve Türkistan yolu Osmanlılara açılacaktı. Yavuz Sultan Selim’in en büyük amacı doğudaki bütün Türk-İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılı baharında ordusuyla birlikte İran seferine çıktı. Osmanlı kuvvetleri, Erzincan’dan Tebriz’e doğru yürüyüşüne devam etti. Çaldıran’da 23 Ağustos 1514’te yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri büyük bir zafer kazanırken, Safeviler bozguna uğradılar. Şah, kaçarak hayatını zor kurtardı.
  Yavuz yoluna devam ederek Tebriz’e girdi. Şehirdeki birçok sanatçı ve ilim adamı İstanbul’a gönderildi. Bu zafer sonucunda Şah İsmail eski prestijini kaybetti. Bu sayede Doğu Anadolu’da Osmanlılar için bir tehlike kalmamış oldu. 15 Eylül 1514’te de Tebriz’den Karabağ’a hareket eden Yavuz’un amacı, kışı orada geçirip, baharda İran’ı tümüyle almaktı. Ancak şartlar müsait olmadığı için Amasya’ya gidildi. Çaldıran Zaferi’nden sonra, Erzincan, Bayburt kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Kemah kalesi alındı. 12 Haziran 1515’de kazanılan Turnadağ zaferi ile Dulkadiroğlu beyliğine son verildi. Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı hakimiyetine girdi. Böylece Anadolu’da Türk birliği sağlanmış oldu.
Mercibadık Zaferi
  Fatih Sultan Mehmed devrinden kalan anlaşmazlık ve İran Seferi, Mısırlıların ve Safevilerin ittifak yapmalarına neden oldu. Yavuz Sultan Selim, bu ittifakın yapılacağını öğrenince Mısır seferine karar verdi. Yavuz Sultan Selim, 5 Haziran 1516’da Mısır seferine çıktı. 27 Temmuz günü Osmanlı Ordusu Mısır sınırına dayanmıştı. Mısır Sultanlığına bağlı Antep (18 Ağustos 1516) ve Besni (19 Ağustos 1516) kaleleri birer gün arayla teslim oldular. Ancak asıl savaş 24 Ağustos 1516’da Mercidabık’da oldu. Mısır Ordusu Osmanlıların ezici top ateşi karşısında fazla dayanamadı. Mısır hükümdarı Gansu Gavri ölü olarak bulundu. Kazanılan Mercidabık zaferi sonunda Suriye’nin kapıları Osmanlılara açılmış oldu.
Memlükler ve Ridaniye Zaferi
  28 Ağustos 1516’da Halep’e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karşılaşmadan şehri teslim aldı. Hama (19 Eylül 1516), Humus (21 Eylül 1516) ve Şam (27 Eylül 1516) aynı şekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul ettiler. Yoluna devam eden Yavuz 30 Aralık 1516’da Kudüs’e, 2 Ocak 1517’de Gazze’ye girdi. Mercidabık Savaşı’ndan sonra Mısır’ın başına Tumanbay geçti. Tumanbay Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi, barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini öldürmüş ve Venediklilerden top ve silah alarak Ridaniye’de kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte, ilkçağdan beri hiçbir komutanın cebren geçemediği Sina çölünü 13 günde geçerek, Ridaniye’de Mısır Ordusu ile karşılaştı. Mısır Ordusu’na, El-Mukaddam Dağının etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Mısır Ordusunun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirdi. 22 Ocak 1517’de Ridaniye Zaferi kazanıldı. Bu zaferle birlikte Memlük Devleti tarihe karıştı.
Halife Yavuz Sultan Selim
 24 Ocak 1517’de Kahire alındı. 4 Şubat 1517’de Yavuz büyük bir törenle Kahire’ye girdi ve Mısır Memlüklerine bağlı Abbasi halifeliğine son verdi. Yakalanan Tumanbay idam edildi. Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı hakimiyetine girdi. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katıldı. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçti. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı Hazinesi doldu. 6 Temmuz 1517’de Emanet-i Mukaddese (Mukaddes Emanetler) denilen ve aralarında Hz.Muhammed’in (S.A.V) hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz’dan Yavuz Sultan Selim’e gönderildi.
  29 Ağustos 1516’da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlı Soyuna geçti. Yavuz Sultan Selim, Ayasofya Camii’nde yapılan bir törenle, son Abbasi halifesi Üçüncü Mütevekkil’den (kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn) Haremeyn-i Şerifeyn, yani Mekke ve Medine’nin hizmetkarı ünvanını devraldı ve böylece bütün Müslümanların dini ve siyasi lideri oldu. Rivayete göre, Üçüncü Mütevekkil kürsüye çıkıp, Halifeliği Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han’a devrettiğini açıkladı. Sırtındaki cübbeyi Yavuz’a elleriyle giydirdi.
  Halifelik nişanlarından sayılan kılıcı elleriyle Yavuz’un beline bağladı. Yavuz Sultan Selim, o andan itibaren Müslümanların dini ve dünyevi lideri oldu. Artık yalnız padişah olarak değil, “halife” olarak da anılacaktı ve ondan sonra gelen tüm padişahlar aynı zamanda halife de olacaklardı. Yavuz Sultan Selim, tahtı devraldığında 2.375.000 km.kare olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 6.557.000 km.kareye çıkarmayı başardı. Devletin gelişmesi için de bir çok faaliyeti oldu. Çok düzenli çalışan bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede ülke içinden ve dışından istediği bilgileri alan Yavuz Sultan Selim’in adam seçiminde büyük bir isabet yeteneği vardı.
İmar çalışmaları(Mimari)
  Yavuz Sultan Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan Haliç Tersanesini kapasite olarak arttırdı. Medreselerin yanında, sosyal ve ticari alanda hizmet verecek birçok bina inşa ettirdi. Hayatı yoğun savaşlarla geçen Yavuz Sultan Selim, Diyarbakır Fatih Paşa, Elbistan Ulu Camii, Şam Salihiye’de Muhyiddini Arabi’ye Camii, İmaret ve Türbesi gibi hayır eserleri de yaptırmaya fırsat bulmuştur. Ayrıca temelini attırdığı İstanbul Sultan Selim Camii’ni bitirmeye ömrü yetmemiş, bu eser oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır.
  İşte Yavuz Sultan Selim Hanın bir tarafı Kahramanmaraş’lı Ata’mızı ceddimizi iyi tanıyalım.
  Kalınız sağlıcakla…

Hepimiz birer öğrenciyiz…

0
  Nefes alıp verdiğimiz sürece öğrenmeye aç her defasında yeni birşey öğrenmenin mutluluğunu tattığımız sürece öğrenen bireyler olarak.
  Okumanın veya bir başka değişle öğrenmenin yaşı yoktur!
  “Hepimiz birer öğrenciyiz…”
  Sloganıyla…
  Saygıdeğer Veliler, Kıymetli Öğretmenler, Sevgili Öğrenciler,
  Her eğitim öğretim yılı, yeni gelişmelere, yeni ufuklara, yeni arayışlara açılan bir kapıdır. Bu nedenle sevgi, heyecan ve coşku doludur.
  Her eğitim kuruluşunun yeni eğitim ve öğretim yılına başlaması ise daha özel, daha farklı, daha ayrıcalıklı bir coşku ve anlam içerir. Bu coşku ve heyecan, her biri birer ufuk olan öğrencilerimizi geleceğimize hazırlamanın coşkusu ve heyecanıdır.
İşte bu coşkuyla, bu heyecanla, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyor; 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılının Ülkemize eğitim-öğretim camiasına, velilerimize ve öğrencilerimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
  Bir öğretim yılı boyunca sürecek olan uzun yoğun çalışmalarımızda başta öğretmen arkadaşlarımız olmak üzere öğrencilerimize, okul aile birliklerimize, çalışmalarına destek veren çok değerli velilerimize, eğitimin paydaşları il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde görev yapan isimsiz kahraman olan şefinden memuruna, şoföründen hizmetlisine kadar tüm çalışma arkadaşlarımıza teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum.
  Vatandaş ve insan olmamızın gereği, üretmektir; üretken Türkiye’nin oluşumuna katkıdır. Çünkü üretilen ülkemizin ve şehirlerimizin yaşamıdır. Bunu başarmanın yolu ise, her zaman, ama her zaman daha iyi yapabileceğimize inanmamız, sorumluluk duymamız, kendimize güvenmemiz ve çok çalışmamızdan geçmektedir. Görevimiz, bu düşünme sisteminin bir yaşam biçimi olduğunun bilincini edinmektir. Edindirmektir.
İşte bunları başardığımız gün, daha gelişmiş ve aydınlık bir Türkiye’nin eğitim problemlerini aşmış, şehirlerimizin mutluluğunu ve zaferini hep beraber paylaşacağız.
Bende bir öğretmen eşi, bir öğrenci babası, veli ve eğitim gönüllüsü olarak.
  Bu duygu ve düşüncelerle tüm saygıdeğer öğretmen arkadaşlarımıza, çok kıymetli anne-babalara, sevgili öğrencilerimize 2016-2017 Eğitim ve Öğretim yılının sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum…
  Kalınız sağlıcakla…

Artvin Valisi Ömer Doğanay

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Artvin Valiliğine atanan Vali Ömer Doğanay, 25.01.1963 tarihinde Afyon’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Afyon Şuhut’ta tamamladı. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. 1986 yılında Kastamonu Kaymakam Adayı olarak mesleğe başladı. Aydın Yenipazar Kaymakam vekilliği yaptı. İngiltere – Bournemouth ve Torguay’da yurtdışı stajını yaptı. Kaynarca, Nazimiye ve Reyhanlı‘da Kaymakamlık, Siirt’de Vali Yardımcılığı yaptı.1997 yılında Bakanlık Hukuk Müşavirliğine atandı. 2008 yılında itibaren Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğüne 20.07.2013 tarihli kararname ile Genel Müdür oldu.10 Eylül 2016 tarihli ve 29827 sayılı Resmi Gazete yayınlanan Valiler Kararnamesine göre Artvin Valisi Muhterem İnce’nin İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığına atanmasından sonra Artvin Valiliğine İçişleri Bakanlığı Mahalli Genel Müdürü Ömer Doğanay atandı.

 

Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin 48. sayısı

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da 2011 tarihinden itibaren yayın hayatına başlayan ve yayın hayatının altıncı yılına giren, Türkiye temsilciliğini de Habergünebakış Sitesinin yaptığı(www.habergünebakis.com) Karadeniz Bölgesinin Türkçe-Gürcüce dilinde onbeş günlük olarak yayınlanan tek gazetesi olan ve Gürcistan-Batum, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun’un Ordu, Samsun illerinde dağıtımı yapılan uluslararası “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi”nin 48. sayısı çıktı. Kuşe kağıda baskılı, onbeşgünlük tirajı 4.000 ve 8-4 sayfa renkli olarak yayınlanmaktadır.
         
                           1- http://i.hizliresim.com/7AN4zv.jpg
                           2- http://i.hizliresim.com/WbQd5L.jpg
                           3- http://i.hizliresim.com/ZYE0bZ.jpg
                           4- http://i.hizliresim.com/znBbP6.jpg

                                      
                                          Haberci Gazetesi 1.sayfa        Haberci Gazetesi 2.sayfa
 
                                      
                                           Haberci Gazetesi 3.sayfa        Haberci Gazetesi 4.sayfa

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gürcistan Başbakanı Giorgi Kvirikashvili görüşmesi

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Gürcistan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı için Ankara’da bulunan Gürcistan Başbakanı Giorgi Kvirikashvili ile Beştepe’de bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Anayasa Mahkemesi üyesi Dr. Recai Akyel

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Anayasa Mahkemesi üyesi Dr. Recai Akyel; 25 Haziran 2009 tarihinde TBMM’nin 110. birleşiminde Sayıştay Başkanlığı’na seçilmiş ve 1 Temmuz 2009 – 30 Haziran 2016 tarihleri arasında beş yıl birinci başkanlık görevini sürdürmüştür. Her görev döneminde başarılı olan ve halkın takdirini kazanan Eski Sayıştay Başkanı Recai Akyel’i Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Başdanışmanı olarak atadı. 25 Ağustos 2016 tarihinde ise  Anayasa Mahkemesi üyesi olarak atanmıştır.
  Sayıştay Başkanlığına seçildiği dönemde Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi ve www.habergunebakis.com internet haber sitemiz olarak kendisini ziyaret ettik.Ziyaret sırasında gazetemizi ve sitemizi beğeniyle takip takip ettiğini belirterek “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi” ile ilgili olarak şunları söylemişti; “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi Türkçe ve Gürcüce olarak iki ülke dilinde yayınlanan tek gazete olduğu için iki ülkenin dostluk köprüsü konumundadır. Bu nedenle Türkiye-Gürcistan arasındaki dostluk bağları daha da güçlenecektir. Bunun sonucu olarak da iki ülke arasındaki; ticari, kültürel, ekonomik ilişkilerde artış olacaktır.”
  Tokat Valisi iken Sayıştay Başkanlığına seçilen görev süresi bittiğinde de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak atanan ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen Dr. Recai Akyel 1965 Erzurum-Şenkaya doğumlu olup, İlk ve orta öğrenimini Kırşehir’de tamamladı. 1987 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi yüksek lisansı olan Recai Akyel, doktorasını ise Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı’nda yaptı. İçişleri Bakanlığı tarafından yabancı dil ve mesleki bilgi edinme programı çerçevesinde bir yıl süreyle İngiltere’ye gönderilen Dr. Recai Akyel, Japonya’da da bir ay süren ve afet yönetimi konusunda düzenlenen eğitime katıldı.
  17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinde ilçedeki yaşananları “Gölyaka’da Deprem” başlıklı kitabında yayınladı. Pozantı, İscehisar, Çamoluk, Solhan, Gölyaka, İmamoğlu, Kızıltepe ve Elbistan ilçelerinde kaymakam olarak görev yapan Akyel, Elbistan Kaymakamı iken 13 Nisan 2007’de Tokat Vali Vekili olarak görevlendirildi ve 22 Eylül 2007 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Tokat Valisi olarak atandı. Dr. Recai Akyel, 2008 yılında düzenlenen ve 14 bin 217 kişinin oyları ile katıldığı “Bürokrat, Belediye Başkanı, Siyaset, Sanat ve Spor Dünyasının En’leri” anketi sonucunda yılın valisi seçildi.
  2009 yılında ise Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) tarafından düzenlenen ve 13 kategori ve 12 alt kategoride toplam 130 projenin yarıştığı 8.Altın Pusula Halkla İlişkiler Ödülü Kamu Kuruluşları dalında “Tokat Üretiyor, Bir Ulusal Üretim Seferberliği Projesi” ne verildi. 25.06.2009 tarihinde TBMM’nin 110 uncu birleşiminde Sayıştay Başkanlığına seçildi.
   Dr. Recai Akyel Tokat Valisi olarak görev yaparken; konusuna oldukça hakim,ülke sevdalısı, çalışkan valilerimizden birisiydi. Yaptığı çalışmalarla Türkiye’de örnek bir yöneticilik sergilemiştir. “Bir ilin kalkınması için topyekün çalışmak gerek, kalkınma kırsal alandan başlar. Köyü ve köylüyü yerinde zenginleştirmek gerekir. Tokat ilini daha ileri seviyeye çıkarmak için elimizden gelenin daha fazlasını yapmak durumundayız. Yatırımcıları Tokat’a yatırım yapmaya davet ediyorum.” diye söylemişti.(www.habergunebakis.com- Tokat Valisi Dr. Recai Akyel: “Tokat üretiyor”-Kaymakam ve valilerin başarısı). Valilik yaptığı dönemde yaptığı çalışmalarla yılın valisi seçilen Vali Recai Akyel; devlet- vatandaş diyaloğunda ve yönetim anlayışında herkese örnek teşkil edecek bir devlet yönetim modeli uygulamıştı.Sayıştay olduğu dönemde da devlet- vatandaş işbirliği ilkesine özen göstermiştir. Bununla ilgili www.habergunebakis.com sitesinde Sayıştay Başkanı Dr. Recai Akyel’den vatandaş sevgisi” konulu köşe yazısı yayınlanmıştı
  “Tokat eski Valisi şimdiki Sayıştay Başkanı Dr. Recai Akyel kişiliği ve sosyal davranışları ve örnek devlet duruşu ile herkesin takdirini kazanmış önemli bürokratlarımızdan birsidir. Tokat Valiliği sırasında yayınladığı vatandaşa yönelik valilik genelgesi halk arasında hala konuşulmaktadır….. Ülkemizde ve modern yönetimlerde yönetim anlayışı artık değişerek insan odaklı yönetim anlayışları uygulanmaya başlandı. Kendi vatandaşlarından kopuk yönetim anlayışlarının başarılı olamayacağı aşikârdır. Bu konuda önce yöneticilerin örnek olarak halkla samimi diyolog kuran bir tavır sergilemeleri gerekir. İnsanımız samimi ve dürüst olan idarecilerimizin her zaman yanında olmuştur ve ondan desteğini esirgememiştir.”(15.03.2011-www.habergunebakis.com-İlker Çakan-“Sayıştay Başkanı Dr. Recai Akyel’den vatandaş sevgisi” köşe yazısı)
 
                
 
                                  
                                       (Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi-28.11.2011)
  

Batum 2016 World Misss Bikini Universe After Party

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Gürcistan-Batum’da 2016 “World Misss Bikini Universe After Party” yarışması düzenlendi. Jüri üyeleri yarışmaya katılan birbirinden güzel yarışmacıları derecelendirmede zorluk çektiler. Gürcistan’nın başkenti Tiflis’te faaliyet gösteren Model Iraklion firması tarafından Batum’da düzenlenen organizasyona ilgi yoğun oldu.
 
       
              
 
           
 
          
 
               
 
              

Rize yaylaları

0
  Kaçkar Dağları’nın eteklerinde kalabalıktan uzak kalıp, doğanın eşsiz güzellikleriyle baş başa kalmak için ideal çok sayıda yayla bulunur. Handüzü, Çağrankaya, Vaşa, Petran, Demirkapı(Homeze), Sivrikaya, Anzer, Ovit, Gölyayla, Sal, Pokut, Hazindağ, Samistal, Golezana, Palovit, Elevit, Amlakit, Çat, Verçenik, Hacivanak, Aşağı Kavron, Yukarı Kavron, Ambarlı, Kito. Yayla hayatı Haziran ayının başından Eylül ayının ilk haftasına kadar sürüp giden üç aylık bir dönemi kapsar. Yaylalar insanların birbirini, bereketi simgeleyen gülsuyu ile ıslatması anlamına gelen ve coşkuyla kutlanan bağbozumu bayramı “Vartavor” şenlikleriyle ünlüdür. Horon ve sisli manzaralar, yayla yaşamının vazgeçilmezlerindendir.
  Ayder Yaylası : Rize’nin en popüler merkezi durumunda olan Ayder, Çamlıhemşin ilçesi’nin 19 km güneydoğusunda konumlanır. 1.218 m rakıma sahip, Fırtına Deresi’nin sesi içinde metrelerce yüksekten akan Gürgendibi ve Gelintülü Şelalaeri’ne yürüyüş mesafesinde ve diğer görülmeye değer pek çok yerin geçiş noktası konumundadır. Kaçkar Dağları’na kuzey yönünden yapılan tırmanışların başlangıç noktasıdır. Yaylada bungalovdan tipik yayla evi konseptine, aile pansiyonundan otele pek çok konaklama seçeneği mevcuttur. Her Türlü alt yapı hizmeti tamamlanmış olan yayla, tatail kasabası görünümündedir. Zengin flora ve faunasının yanısıra kaplıcası da ünlüdür, çam ormanları ve Kaçkar manzarasının tam ortasındadır. Ayder Balı’da yaylada tadına bakılması gereken lezzetlerdendir.
  Anzer (Ballıköy) Yaylası : İkizdere ilçesinde 2105 m yüksekliktedir. Kent merkezine 85 km. mesafede bulunan yaylaya İkizdere ilçesinden ulaşım sağlanır. Ballıköy adı ile de anılan Anzer bir taraftan Çoruh nehri ve Bayburt kentine diğer taraftan Trabzon Uzungöl Turizm Merkezi’ne bağlanır. Bir geçiş bölgesinde olmasının getirdiği kültürel etkilerin yanısıra Meles, Petran, Kabahor, Garzavan yaylalarıyla çevrili konumuyla geleceğin önemli turizm merkezlerinden biri olma yolundadır. Kırklardağı eteklerinde yer alması bir yayla merkezi niteliğindedir. Yeme – içme ve konaklama imkanı bulunmaktadır. Dünyaca ünlü Anzer balı yaylalarının bin türlü çiçeğinden damıtılır. Yaz aylarında yeşilin farklı tonlarına ve kış aylarındaysa sarı ve kırmızı ağırlıklı renklere bürünerek yaprak döken ağaçlarıyla özellikle doğa yürüyüşü ve fotoğrafçılığı için de cezbedicidir.
  Pokut Yaylası : Çamlıhemşin ilçesi’nin güneyinde, Fırtına ve Hala derelerinin oluşturduğu vadiler arasında yer alan yayla, orman üst sınırı civarında 2.032 m. Yükseklikte yer alırlar. Doğa yürüyüşü yapmak ve dinlenmek için ideal bir ortam sergileyen yaylalar, zengin biyolojik çeşitliliklerinin yanı sıra emsalsiz bir sivil mimari yapıya sahiptir. Çamlıhemşin İlçesi’ne 15 km mesafede bulunan yayla özgün mimarisiyle ilgi çekicidir. Sisli manzaraları ve otantik ahşap evleri yaylaya masalsı manzaralar sunar. Yaylada pansiyon olarak hizmet veren yayla evlerinde konaklama imkanı bulunmaktadır.
  Palovit Yaylaları : Çamlıhemşin ilçe merkezine araç ile 4 saat mesafede bulunan Palovit Yaylasının yüksekliği 2.338 m’dir. Geleneksel taş yayla evleri dikkat çeken Palovit Yaylası Kaçkar Dağları’nın kuzeybatı yamacında, bir yanı tümüyle ormanlarla kaplı, diğer yanı ise dağ yamacına dayalı Karadeniz’in en güzel yükseltilerinden biridir.
error: Content is protected !!