Cumartesi, Aralık 27, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 143

Dünya Basın Konseyleri Birliği Başkanı Şule Aker

0
Haber: İlker ÇAKAN
   Kıbrıs Türk Basın Konseyi Başkanı Şule Aker, önceki gün yapılan genel kurulda Dünya Basın Konseyleri Birliği Başkanlığı’na seçildi. Dünya Basın Konseyleri Birliği’nin (WAPC) çeşitli ülkelerden üyelerin katılımıyla Acapulco Otel’de yapılan 17’nci Olağan Genel Kurulu’nda Şule Aker oyların yüzde 70’ini alarak başkan seçilirken, Kenya’dan Haron Muwangi ve Nepal’den Kishor Shretta da başkan yardımcısı oldu.

KKTC üniversitelerinde denklik şartı kaldırıldı

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Türkiye’de, Türkiye ile KKTC arasında üniversitelerin karşılıklı tanınmasına ilişkin anlaşmaya ek olarak, KKTC’deki üniversitelerde okuyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının üniversite diplomalarına denklik getirilmesi zorunluluğunun kaldırılmasına ilişkin madde onaylandı.
  Ankara’da 13 Ekim 2015 tarihinde imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC Hukukuna Göre Kurulmuş Olan Üniversitelerin Karşılıklı Tanınmasına Dair Milletlerarası Anlaşma'”nın onaylanması, TC Dışişleri Bakanlığı’nın 23 Ağustos 2016 tarihli yazısı üzerine, Bakanlar Kurulu’nca kararlaştırıldı. Resmi Gazete’de yer alan karara göre, 16 Ocak 2009 tarihinde imzalanan söz konusu anlaşmaya ek anlaşma imzalandı.
Söz konusu ek anlaşmada “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup, lise öğrenimini kesintisiz olarak KKTC’de örgün eğitim veren bir eğitim kurumunda tamamlayarak mezun olan ve KKTC hukukuna göre kurulmuş olan üniversitelerin ön lisans ve lisans programlarına Yüksek Öğretim Kurulu’nun uygun görüşü ve üniversitenin kendi belirlediği kurallar çerçevesinde yerleşmiş olanların da diplomaları denklik işlemlerine tabi tutulmaksızın Türkiye Cumhuriyeti’nde geçerlidir” ifadesine yer verildi.

Karadenizin güzide turizm ve tatil kenti Batum

0
  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin  başkenti olan Batum; Karadeniz kıyısındaki güzel bir tatil liman kentidir. Nüfusu 190,000 (2013 sayımı) olan Batum, önemli bir liman ve ticaret merkezi olarak hizmet vermekte olup, subtropikal bir bölgede yer almaktadır. Özellikle narenciye ve üzüm elma gibi tarımsal ürünler bakımından zengindir. Son zamanlarda turizm sektöründe marka oteller Batum’a yatırım yapmıştır.
  İnşaat sektöründe ise yapılaşma önemli bir ivme kazandı. 2016 ylı turizm sezonunda Batum’da büyük yoğunluk yaşadı. Otellerde yer bulmak ve kiralık ev bulmak oldukça zordu. Bu yıl turist olarak gelen ülkelerin başında Rusya ve Ukrayna vatandaşları ön sırada yer aldı. Gürcistan’da çok çeşitli turizm hizmetleri sunulmaktadır. Batum’da Gürcistan yöresel yemeklerinin dışında her ülke yemek kültürünü de bulmanız mümkündür. Bu nedenle bu yıl yaşanan yoğunluk nedeniyle otelcilik sektöründe yeni otellerin yapılacağı ve konut yapımına daha çok ağırlık verileceği söylenmektedir.
  Batum; Transkafkasya Demiryolu’nun ve Bakü petrol boru hattının son bulduğu önemli liman ve ticaret merkezidir. Türkiye sınırına 20 kilometre uzaklıktadır. Meyve sebzeler doğal olup, herçeşit sebze ve meyveyi bulmanız mümkündür. Üzüm çeşidi yönünden oldukça zengindir. Batum halk pazarında çok çeşitli üzüm üretimini görmeniz mümkündür. Batum’a gelen turistlerin en çok ilgi gösterdikleri konular deniz ve dağ turizmi, Botanik Parkı gezisi ve Teleferikle havadan Batum şehir gezisi ve teleferikin son nokta tepesinde Batum’u temaşa etmek ve Batum’u gezisini fotoğraflarla hatıralandırmak. Kısaca Batum her yönüyle güzel bir turizm kentidir. Petrol rafinerisi ve gemi yapımcılığıyla da tanınmıştır.Türkiye’yi karayoluyla Gürcistan ile Azerbaycan ‘a ve Orta Asya Cumhuriyetlerine bağlayan Sarp Sınır Kapısı Batum’a açılır.
  Batum önemli bir liman kentidir. Aynı zamanda önemli bir tatil merkezi olan kent, botanik bahçeleri ve tropik bitkileri bakımından zengindir. Bunların dışında şehrin görülmeye değer yerleri arasında; Osmanlı döneminden kalma Orta Cami, Acara Devlet Müzesi, Roma döneminden kalma Apsaros Kalesi, Gürcistan mimari karakterini yansıtan Eski Postane Binası, Karadeniz kıyısındaki Batum Devlet Parkı, Akvaryum Parkı, Yunus Balıkları gösterisi sayılabilir. Ayrıca; Batum Bulvarı, Piazza Meydanı, Tiyatro Meydanı, Avrupa Meydanı ve Medea Heykeli, Chacha Tower diğer görülecek yerler arasında yer alır.
  Batum’da subtropikal iklim egemendir. Kentte ve çevrisinde subtropikal bitkiler yetişir. Batum’da ortalama sıcaklık 14 °C’dir. En soğuk ay olan Ocak ortalaması 6 °C olarak ölçülür. En sıcak aylar olan Temmuz ve Ağustos ortalaması ise 22 °C olarak gerçekleşir. Batum’da en düşük sıcaklık olarak -7°C ve en yüksek sıcaklık olarak da 40°C kaydedilmiştir.
  Türkiye’de yaptığı havalimanlarıyla tanınan TAV’ın yeniden inşa ettiği Uluslararası Batum Havalimanı 2007 yılında açıldı. Batum, Mahincauri istasyonundan başlayan demiryoluyla da Tiflis’e bağlanır.Sarp Sınır Kapıs’ndan Gürcistan’a açılan karayolu Batum’dan geçer.
  THY 2008 yılından itibaren İstanbul-Batum uçuşlarını başlatmıştır. Türkiye vatandaşları pasaport ve vize aranmaksızın Batum Havaalanı’na inerek Artvin-Hopa ilçesine gelebilmektedirler. Ayrıca Trabzon’dan her gün Batum’a karayoluyla otobüs seferleri düzenlemektedir.

Taraf olmayan ber taraf olur…

0
  Ne hale geldik? Ne hallere getirildik? İlla bir gruba illa bir cemaate dahil olmamız farz gibi şart gibi olduk. “Taraf olmayan ber taraf olur” sözünü aynen doğrularcasına hep işin kolayına kaçıyoruz.
Güç sahibi, mevki-makam edinebilmek için, nefsimize esir olmuş. Herşey mübah herşey helal kendimizce…Oysa ki; Yüce yaradan Rabbimiz bize kılavuz olarak. Peygamber efendimiz (sav) aracılığı ile Kur’anı Kerim’i göndermiş ve ilk ayeti “İkra” okudur. Elçisi yani resulümüzüden almıştır. Aracı sadece ve sadece kitabımız Kur’anı Kerim kalmıştır…
  Neyse fazla uzatmayayım… Hepimiz, bu her şeyi ben yarattım diyen cemaatlerin dinsel kibirlerine, neden ve nasıl boyun eğdi? Geldiğimiz içine doğduğumuz dünyayı bile sahiplenmişler, dini ahlakı elimizden alıp, tapuları gibi üstüne oturmuşlar. Ve bizler bu dünyayı ya da bu dini hak etmek için onlara sürekli kira ödeyeceğiz! Bu cemaat ve tarikatların ezberimize almamız gereken o kadar hurafe ve efsaneleri var ki, bu hafıza doluluğu yüzünden, yaşadığımız gerçek dünyaya yer kalmıyor. Ve hala yüzbinlerce insan, intihar etmek yerine, bu boş inançlarına kapılıp, intiharlarını uzun süren bir çürümeye dönüştürüyorlar ve göz göre göre hep sessiz kalıyoruz, ülkelerimiz coğrafyalarımız bir bir elimizden çıkıyor.
  İnanç duyguları kuvvetlidir, öldürmeye kadar. İnancın kuvvetini öldürmeye varacak bir yere taşıyan kimler, bu inancı öldürmeye varmadan durduracak kimlerdir? Ama hiç değilse insanların cemaat halinde tek bir bedende canavarlaşmasının önüne geçebiliriz. Ayı kelimesi, her zaman aynı etkiyi bırakmaz, Artvin Şavşat yolundaysanız ‘ayı’ kelimesi tehlikelidir alarm haline gelirsiniz, çünkü ayı gerçektir birazdan omzunuzu kek gibi kopartabilir, ancak, TV seyrederken ‘aaa ayı’ dediğinizde karşınızda sevimli mutlu sizi eğlendiren bir ayı vardır. Hayretim odur ki, İslam aydınları cemaatleri hala ‘sevimli mutlu eğlenceli’ buluyor.
  Bir mümin müslümanın içinde yaşadığı topluma saygısı olmalı. Bakıyoruz! Fakir bir Peygamber’imizin hayatını anlatarak servetine servet katan hocalar türemiş. Akabinde benim gittiğim yoldan gitmeyin ama söylediklerimi tutun diye müfteriler boy göstermektedirler!
Ne yazık ki vay halimize vay…
Dini bahane eden katil ve sapıkların yuvası
  Cemaat, sosyal anlamıyla, ‘topluluk’ demektir, hepimiz bir cemaat içinde yaşarız, ancak, son yıllarda bir başka tür cemaatleşme zuhur etmiştir, ve sanki, dini bir emir ve zorunlulukmuş gibi, bu organize örgütlenme kabul görmüştür.Ve gözümüzün önünde bir cemaat örgütlenmiş ve kanlı bir hain darbeyi yönetmiştir. Cemaat’in suçüstü yakalanmasına rağmen bir çok İslam aydını alimi ‘cemaat’ kelimesine sahip çıkmış ve ‘cemaatleşmenin’ nasıl bir örgütlenme ve neden bir örgütlenme ihtiyacı olduğu konusunda suskun kalmıştır. Şüphesiz cemaat kelimesinin ‘dini’ kullanımından rahatsız olmuşlar.
  Cemaatlerin çok zamandır dini bahane eden katil ve sapıkların yuvası olduğu çok açıktır, oysa cemaatin, dini ve sosyolojik ve tarihsel olarak neyi ifade ettiği şüphesiz herkesin bilgisindedir.
Şu hale bakın, Müslümanların çoğu artık nerdeyse Allah’tan çok ‘cemaatlerine’ inanıyor, tehlike buradadır, İslam aydını hala bu tehlikenin farkında hiç değilmiş gibi susuyor.
Allah’a inanan Allah’a güvenir, cemaate bağlanmalarının sebebi, varlık ve güvenlerini ancak cemaatle ayakta tutabileceklerine olan inançlarıdır. Bu cemaatlerle yeniden örgütlenme Osmanlı’nın çöküşüyle birebir alakalıdır. Cemaatle örgütlenme, İslam ülkelerinde Halifeliğin kaldırılmasından sonra ‘yol olmuştur’.Çünkü içinde yaşadıkları devlete ve içinde yaşadıkları hukuka güvenmedikleri için cemaatçi oluyorlar.Ve kendilerini hukuk’un değil cemaatin otoritesine emanet ediyorlar.
  Cemaati, bir nevi İslam’ın kaybettiği ‘devletin’ yerine ikame, geçici bir yapı olarak görüyorlar ve bunu bilmeyen yazmayan yoktur. En küçüğünden en büyüğüne cemaatlerin hepsi varolan otorite karşısına ikinci bir otorite inşa ediyor. Ve, iç savaşları hazırlayan ve tetikleyen hazırlığın bu ikinci otoritenin yapısında gizli olduğu gerçeği ortadadır.
  Yani İslam ülkelerinin büyük çıkmazı ‘hiyerarşidir’, Müslümanlar yaşadıkları ülkelerde henüz ‘hiyerarşiye’ bir karar verebilmiş değildir, devlet mi, cemaat mi, konusu bütün İslam ülkelerinde iç savaş halindedir. Şimdi bizler devlete mi sığınacağız cemaate mi, bu konu bütün İslam ülkelerinde kaos düzeyindedir. Şayet devletin kontrolü (iktidar) İslamcılar’ın elinden çıkarsa birden yeniden ‘cemaatçi’ olur, devlet bizimse hem devletçiyiz ama cemaatleri de bir kenarda tutmak lazım, çünkü iktidardan düşersek, bu cemaatler bize yine ‘lazım olabilir.’Cemaatleri ikinci yedek otorite olarak bir kenarda besleyip tutmak devlet için ‘karanlık ve kör’ noktadır. Ve cemaatleri iyi-kötü diye ayıklamak, bizden-bizden değil diye sınıflandırmak, tehlikeli-değil diye kodlamak zorunda kalırsınız, yani, cemaatlere karşı taraflı, mezhepçi ve adil ve eşitlikçi olmayan, ve hatta kendi müslüman kardeşini dahi hain ilan eden bir yola girersin.
  Ki, cemaatleri tehlikeli-değil sınıflandırma yapmak zorunda kalışımızla, ülkemizde, iki ay içinde müslüman sayısı iki milyon birden azalmıştır. Şu anda, Fetö mensubu, bir-bir buçuk milyon insanın ‘müslümanlığı’ düşmüş, mürted, haçlı, kafir ve vatan haini olmuşlardır.
Cemaat dışında kalanlar “Helak olacaklar”sınıfına koydular
  Her müslümanın kalbi inancı temizdir, ancak, kalbinin temiz olmadığı milyonlarca cemaatçiyle karşılaştık. Şimdi de hem hukuki hem dini olarak acaba hangisinin ‘kalbi temiz’ diye ikinci bir ‘ayıklama’ içindeyiz, bu hukukun ve vicdanımızın değil, Allah’ın bileceği bir şeydir, bakın, birden hepimiz mahşeri hazırladık ve haşa Allah gibi yargılamaya başladık. Nedense tek tek bireylerin müminliği Müslümanlığı İslamcıları hiç ilgilendirmedi. Tek tek Müslümanların kendileri ve imanı, İslamcılar’a hiç cazip gelmedi.
  Hatta sıradan insanların tek başına Müslümanlığı, şeytana uyanlar, olarak görüldü, cemaat dışında kalanlar ‘helak olacaklar’ sınıfına koydular. Oysa İslam alimleri cemaat-cemaat bütünden kopan ayrılan sapıklaşan yapıları gördükçe, tek tek insanların Müslümanlığına daha çok önem vermeliydi. Mesela bir sapıklık ya da yolsuzluk hadisesi bir cemaati tümüyle rezil ediyor, oysa, ferdiyetçi bir Müslümanlıkta, ki iman tam da böyle bir şeydir, sapıklığı kim yapmışsa günahı boynuna kalır. Ve kim yolsuzluk yapıyorsa suç günah onundur.
  Mümin müslüman iman etmek için bir organizmayla birlikte düşünmek bir organize teşkilat-örgüt kurmak zorunda değildir. İbadet dediğiniz şeye dünyanın bütün ev kaldırımları açıktır ve Cuma için dünyanın her yerinde bir araya gelmek hiç de büyük zorluklar oluşturmaz. Ve bugün, bir cemaatçinin ya da tarikatın, terör örgütü olan İŞİD’e sapık demek hakkı da yoktur, çünkü İŞİD de Kur’an’da yazılan ayetleri kendince yorumlayıp eyleme geçtiğini söylüyor. İŞİD’e karşı olunacak şey İŞİD’in farklı ve çok gaddar bir yorum getirmesi değil, İŞİD’in ikinci bir otorite kurmasıdır.
İslamcılar’ın ikinci bir otorite kurulmasına karşı duracak güçleri yoktur, ikinci bir yorum’a karşı duracak güçleri yoktur, ikinci bir cemaatleşmeye karşı duracakları güçleri yoktur, bunun için İŞİD yapılanma türlerini öldürerek ve kendilerine müslüman diyen bu yapıları soykırımdan geçirerek, bu büyük yangını durdurmaları mümkün değildir. İŞİD gaddarlık yapıyor ama İŞİD’lilerin akılları yerinde, İslam alimlerinin onlara deli ve sapık deme hakları yoktur, sapık ve deli denilecek yer, onların örgütlenmesine yani ikinci bir otorite kurmasına karşı çıkmamaktır.
  Ülkemizde de ikinci bir otoriteye karşı duracak gücü sırf cemaatçi diye kendinde bulamayanlar bugün akılsızlıkla elindeki devleti kaybetme tehlikesiyle bütün dünyaya rezil olmuşlardır.
Sıradan insanların Müslümanlığını küçümseye küçümseye, tek tek kalbi temiz inançlı Müslümanları aşağılaya aşağılaya, tüm İslam coğrafyası büyük bir cemaatleşme yangınının ortasında nefessiz kaldı. Bir yangın çıktığında bütün cemaat yanıyor işte, 15 Temmuz gecesi ülkemizde bir buçuk milyon müslüman yandı, hiçbir Haçlı Seferi’nde birkaç gün içinde milyonlarca müslüman bir günde ölmedi, biz, kendimiz devlet sen ben hepimiz cemaatlere sessiz kalarak öldürdük. Ve hatta, İslam alimleri, cemaatlerde gördükleri sapıklık ve yolsuzluklar üzerine, ahlak aşılarını, sadece lider-şeyhlerine yaptılar. Şeyh aşı olunca cemaat de aşı olmuş olmuyor. Şeyh hasta olursa bütün cemaat hasta oluyor. Şeyh hain olunca bütün cemaat vatan haini oluyor. O halde İslam alimleri, ahlak aşılarını tek tek müridlere yapmalıydı, Fetö’yle laf yarıştırarak değil. Bu süreç içinde gördük ki İslam alimlerinin otoriteyi cemaatlerden alıp tekrar mümin müslümana verecek güçleri hiç yok.
  Mümin temiz müslümanları rahatsız etmeden zorlamadan avcının tuzaklarına hilelerine düşürmeden koruyacak bir devlet ve hukukumuz ve uyarıcı İslam düşüncemiz hiç olmamış.
Evet, masaya koyalım, İslam dünyasında cemaat cemaat büyüyen bir büyük yangın vardır. Ve yangın bütün dünyayı tehdit etmektedir. Cemaat cemaat büyüyen bu yangından dehşete kapılan sadece batılılar değil, asıl endişe eden kaos içinde arada derede kalmış müslüman dünyanın milyonlarca müslümanıdır.
  Bu büyük yangının hem müslüman ülke devletlerini hem dini hem toprak-sınır-otorite bırakmayacak kadar yaygın ve tehlikeli geliştiği ve müslüman dünyayı büyük bir kaosun içinde çaresiz bıraktığı, günümüzün gerçeğidir. Bugüne kadar bu yangının önüne geçmek için dinin revizyondan geçmesi ya da zuhur eden müceddidlerin (yenilikçi kurtarıcı) ortaya çıkması hiçbir fayda sağlamamış, aksine, yangına körükle gidip, her revizyon fikri, hastalığı daha da vahim hale getirmiştir.
Bu çocuklar kimseyi korumak zorunda değiller
  Cemaatçilik bir sosyoloji sorunudur, dinin tekrar tek tek Müslümanların eline geçmesinin büyük zorluğu, dini otoritenin hemen her müslüman ülkede ‘cemaatçi’ örgütlerin eline geçmesidir.
İslam ülkelerinde Allah’la aracısız konuşabilen tek başına mümin müslüman ve tek başına İslam alimi, nerdeyse kalmamıştır. Sırf kendi cemaatinden sırf ‘kendi müridi’ müslüman diye, ‘yanlışlarını’ ‘ahlaksızlıklarını’ asla söyleyemeyen milyonlarca müslümanın kalbi beyni dini imanı zehir olmakta, dinden imandan çıkmakta, utanmakta, bu büyük çaresizlik yangını içinde kül olmakta ya da birbirlerini öldürmekteler.
  Bu büyük yangını dindirmek için bütün İslam düşünürleri ve alimlerinin aklına ise hep Papalık gibi bir halife yerine geçen bir örgüt kurmak geldi, ve onlarca çeşidi denendi ve başarısızlıkla aynı hastalık mikrobuyla ölüverdi ya da ölü sessizliğinde yaşamlarını sürdürüyor. Çünkü her cemaat kendi içinde önce bu büyük otoriteyi kuruyor, hastalık zaten burada, aksine, her müslümanın önce kendi ailesine, sonra ülkesi ve devletine bireysel sorumluluklarıyla gücü ve aklı ve ahlakıyla mücadele etmeliydi, yardımlaşma örgütlerinde olduğu gibi, ki, bu yardım örgütlerinin de cemaatlerin varlığına hizmet ettiğine şahidiz. İslam toplumlarının çöküşe geçtiği son iki yüzyıl içinde İslam alimlerinin aklına cemaatleşmeden başka bir fikir nedense gelmedi!
  Cemaatleşme yani bir otorite etrafında çoğalmakla inancın imanın ne alakası var, soran olmadı!
Mesela bu ülkede bir yazar olarak yüzlerce çok zeki kültürlü müslüman genç aydınlar tanıdım, bu seçkin zekalı çocuklar, geliyor geliyor geliyor ve bir yerde, cemaatlerini koruma refleksiyle akla hayale sığmaz çiğlikler ve yolsuzluklar ve sapıklıklar ve zorbalıklar karşısında sessiz kalmak zorunda kalıyorlar.
  Oysa bu çocuklar kimseyi korumak zorunda değiller. Yolsuzluk yapan müslümanı korumak bizatihi ahlakı ve temsil ettikleri inancı korumanın kendisi oluveriyor. Oysa yolsuzluk yapanı korumak bir inanç değil onların cemaatçi kimliği. Peki neden cemaatçi kimlikleri inanç ve vicdanlarının önüne geçiyor. Çünkü iş geliyor, oy ve sandık hesabına kilitleniyor.Birbirimizi eleştirirsek azalırız dağılırız düşüncesi imanın inancın düşüncesi değil cemaatçi kimliğin refleksidir. Ve,cemaat ve tarikatlar mürid çoğaltmak için bir çok teşvik ve gazlayıcı vaatler sunuyor, bu vaatler, bir, ötede dünyada şefaat garantisi, iki, bu dünyada iş garantisi.
  Bu iki teşvik türü de İslam inancında çok sorunludur, bugünkü cemaatçilik gerçeğinin önüne açan yegane şeydir, inançla imanla ilgisi yoktur. Bir vaat varsa bu vaat kitabın kendisindedir, bu vaatleri toptancı tüccar şeyhden-liderden almak istiyorsan ciddi bir inanç krizi yaşıyorsun, ve bu cemaatçi kimliğinle dinden imandan merhametten vicdandan çıkıyorsun demektir. Üstelik, şeyhlerin-cemaatlerin ‘yanılmazlığı’ ve ‘dokunulmazlığı’ çoktandır dinin kitabın ahlakın üstüne çıkıverdi.
Bir genç müslümanın kalkıp bu yanılmaz dokunulmaz ilahi kutsallara laf edebilmesi, zordur.
Bu genç çocuklara ve milyonlarca müslümana, Allah’dan başka hesap verecek kimseniz yoktur, diyebilmeyi öğretmek, İslam alimleri yazarları için neden bu kadar zordur.
  Bu genç çocukları ve milyonlarca müslümanı, cemaatçi örgütlere kurban olmamaları için, bu çocukları özgür iradeli ve eleştiriye açık yetiştirmek, İslam alimleri ve yazarları tarafından neden imkansızdır. Bir müslüman pekala herkes gibi hepimiz gibi, herkesi her şekilde eleştirebilmeli, ve kendi içinde yaşattığı vicdanı ve inancı dışında kimseye, hesap vermemeli.
  Hop bir saniye, İslamcı alim beyler, bu cemaat nerden geldi inancın önüne geçti, nerden hangi zaruretten geldi ve bu genç çocukların temiz inançlarından daha önemli hale geldi? Cemaatçiliği dinin en zorunlu emri gibi şart koşmaktan yorulmadınız, milyonlarca müslüman genci bu cemaatlerin sapıklık ve yolsuzluk ve vatan hainliğiyle öldürmekten bıkmadınız.
  Neden, çünkü bu genç Müslümanların kendine güvenlerini büyütürsek şüphesiz biraz oy kaybı olur şüphesiz cemaatçi yapılanmalar eskisi kadar çok mürid toplayamaz. Ama kendine güvenen milyonlarca müslüman, dokunulmaz yanılmaz kutsal lider ve şeyhler ve otoriteler karşısında, kalbi vicdanı çok daha temiz bir ahlakı savunabilirler ve bu yangını bu milyonların tertemiz vicdanının sağanak yağmurlarıyla söndürebilir.
  Kalbini ahlakını vicdanını cemaatler yüzünden savunamayan, dokunulmaz ve yanılmaz ilan edilmiş otoritelere karşı direnemeyen milyonlarca müslüman, İslam aydınlarının kurumlarının ve hükümetlerinin gözleri önünde, çürüyor, helak oluyor! Bu büyük yangını durdurabilmenin tek yolu, çocuklarımızı tek tek bu yangın yerinden kaçırmaktır, onlara, tek başına yaşayabilecekleri güvenli bir dünya, sunabilmektir.
  Çocuklarımızı sonsuzluk çaresizlik yalnızlıkla yüzleştirmek ve Allah karşısında çırılçıplak oldukları gerçeğini, bir iman ve ahlak ve inanç dersi olarak öğretebilmektir. Çocuklarımıza öğreteceğimiz bu kutsal öğreti için, önce, İslam alim ve yazarlarının, Allah karşısında çırılçıplak kalıp yalnızlık imtihanından önce kendileri geçmeleri gerekiyor. Bu yazarların hepsi, bugünkü İslamcılığın her türünün ‘cemaatçilik’ içinde büyüdüğünü bliliyor, cemaatçiliği yaşatmasalar kendilerinin de servetleri ve makamlarından olacağını biliyorlar.
  Olan cemaatçilik dışında vicdanlarında kalplerinde inançlarında bir çıkış bulamayıp kendilerine güven inşa edemeyen milyonlarca gence ve bu güvensiz gençler bataklığı içinde çırpınan ülkemize namusumuza ahlakımıza devletimize dinimize ve toplum hayatımıza oluyor.
  Sonuç olarak Haçlıların, siyonistlerin açık kimlikleriyle yapamadıklarını içimize soktukları ajanları alim gibi tanıtıp Müslümanı müslümana kırdırıyorlar. Parçala böl yok et mantığını faaliyete geçirerek en büyük zararı yani İslamı yok etme yolunda hedeflerine ulaşmaktadırlar. Oysa ki vahhabilik mezhebini İngiliz’ler yazmamışmıydı? Daha neler neler. Müslüman coğrafyasında Rabbim müslümanlara neler nasip etmemiş ki? Müslüman Müslüman gibi yaşamadığı sürece de Müslüman coğrafyasın da acı ve göz yaşı dinmiyor vede dinmiyecekte. Ne zaman ki Kur’anı Kerim’i biz okur ve ona göre yaşar isek herşey nihayete erer.
  Kalınız sağlıcakla…

Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesinin 49. sayısı

0
Haber: İlker ÇAKAN
   Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da 2011 tarihinden itibaren yayın hayatına başlayan ve yayın hayatının altıncı yılına giren, Türkiye temsilciliğini de Habergünebakış Sitesinin yaptığı(www.habergünebakis.com) Karadeniz Bölgesinin Türkçe-Gürcüce dilinde onbeş günlük olarak yayınlanan tek gazetesi olan ve Gürcistan-Batum, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun’un Ordu, Samsun illerinde dağıtımı yapılan uluslararası “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi”nin 49. sayısı çıktı. Kuşe kağıda baskılı, onbeşgünlük tirajı 4.000 ve 8-4 sayfa renkli olarak yayınlanmaktadır.
 
                        
                                    1- http://i.hizliresim.com/3AVDbM.jpg
                           2- http://i.hizliresim.com/PQVqX5.jpg
                           3- http://i.hizliresim.com/9G74kN.jpg
                           4- http://i.hizliresim.com/lED7Mr.jpg
 
 
                             
                               Haberci Gazetesi 1.sayfa     Haberci Gazetesi 2.sayfa
 
                           
                              Haberci Gazetesi 3.sayfa        Haberci Gazetesi 4.sayfa

Batum Tarım Fuarı açıldı

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da Batum Tarım Fuarı 2016 açıldı. Fuarın açılışına; Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Yüksek Şura Başkanı Avtandil Beridze, Acara Özerk Cumhuriyeti Hükümeti Bakanları,Türkiye Batum Başkonsolosu Yasin Temizkan, Batum Belediye Başkanı Giorgi Ermakov, Batum İran Başkonsolosu davetliler katıldı. Fuarda tarım makineleri ile yöresel tarım ürünleri sergilendi.
 
 
       
 
      
 
                
 
                                          

Hazar ve Karadeniz Uluslararası Taşımacılık Koridoru Konferansı

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Uluslararası 3. Argus Hazar ve Karadeniz Taşımacılık Koridoru Konferansı; Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da Hilton Hotelde 15-16 Eylül tarihleri arasında yapıldı. Konferansı merkezi Londra’da bulunan ve tüm dünyada özellikle önemli merkezlerde toplam 21 ofisi bulunan Argus Media Limited Şirketi adında Uluslararası medya kuruluşu tarafından düzenlendi Konferans’ta; Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Hükümet Başkanı Zurab Pataradze ve Batum Belediye Başkanı Giorgi Ermakov birer konuşma yaptılar.
  Uluslararası taşımacılık konferansında ele alınan bazı konu başlıkları şöyledir; Karadeniz taşımacılığının ekonomik yönden daha iyi bir konuma gelmesi, Poti-Samsun-Poti İpekyolu koridoru, Karadeniz Uluslararası taşımacılık koridorunun Avrupayla entegresi, Batum Limanı, Derin Anaklia Limanı ve Serbest Bölge, Türkmenistan ve Kazakistan Petrolünün Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması, Çok amaçlı nakliye projesinin Avrupa, Kafkasya ve Asya uzantısı, Demiryolu projesi. Uluslararası 3. Hazar ve Karadeniz Taşımacılık Koridoru Konferansı katılan ülkeler şöyledir; Gürcistan, Azerbayacan, Kazakistan,Türkmenistan, Kıbrıs, Rusya, Ukrayna, Belarus, Romanya, Almanya, Afganistan, İsviçre, Yunanistan, İran, Hong Kong, Ermenistan, Birleşik Krallık, Estonya, Özbekistan, Letonya, Birleşik Arap Emirlikleri.
 
 
    
 
                                    
 

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolakın Gürcistan ziyareti

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, Gürcistan’a resmi bir ziyaret için Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e geldi. Ziyaret kapsamında; Gürcistan Savunma Bakanı Levan Izoria ve Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Vakhtang Kapanadze ile görüşen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zeki Çolak, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığa vurgu yaparak, askeri alandaki işbirliğimizi daha da geliştirmeye hazır ve istekliyiz dedi.
  Gürcistan Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı da, Türkiye ile Gürcistan arasında son 25 yılda askeri işbirliğinin mükemmel bir drüzeye ulaştığını, bu dönemde 2.000’e yakın Gürcistan askeri personelinin Türkiye’de eğitim aldığını ve Gürcistan’ın NATO standartlarına uyumunda Türkiye’nin önemli bir rol oynadığını belirterek, önümüzdeki dönemde başta savunma sanayi olmak üzere her konuda yeni işbirliği projelerini hayata geçirmeyi istediklerini söyledi.

Batum Uluslararası Karadeniz Aile Herkimliği Kongresi

0
Haber: İlker ÇAKAN
  5.Batum Uluslararası Karadeniz Aile Hekimliği Kongresi Kahekon 22-25 Eylül tarihleri arasında Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti başkenti Batum’da Sheraton Hotelde yapıldı.Toplantıya Türkiye’den aile hekimleri ile Gürcistan’daki hekimler katıldı. Kongrenin açılışına; Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Avtandil Beridze, Batum Başkonsolosu Yasin Temizkan, Sağlık Bakanlığı-Türkiye Halk Sağlığı 1.Hukuk Müşaviri Av. Halil Şen, Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyeti Meclisi Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı, Trabzon Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Hakan Uzun, BAU Batum Uluslararası Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Leila Akhvlediani, Gürcistan Tabipler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gia Lobzhanidze, KTÜ Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı katıldı.
  Yapılan kongrede Türkiye-Gürcistan Sağlık Hizmetleri Çalıştayı da düzenlendi.Çalıştayda; Türkiye ile Gürcistan hekimleri arasındaki karşılıklı işbirliği konuları ile aile hekimlerinin hukuksal sorunları konuşuldu. Kongrede işlenen ana konular ise şöyledir; Aile hekimliğinde periyodik sağlık muayeneleri, Acara Özerk Cumhuriyeti bölgesinde Enfeksiyon Hastalıkları İnsidansı, alkol ve ve sigara bağımlılığı yönetimi, ağrı tedavisinde algorirma, eken tanı için aile hekimlerinden neler beklenir, aile hekimliğinde; obezite takibi ve obezite cerrahisi-hipertansiyon yönetimi-dermatolojinin ipuçları-tiroid tedavisine yaklaşım, Türkiye-Gürcistan aşı uygulamalarının karşılaştırılması, aile hekimliğinde kötü haber verme teknikleri, akılcı ilaç kullanımı. Kongrede; Aile hekimliğinde tiroid yaklaşım konusunu kendi bilim dalında Türkiye’nin ünlü doktorlarından Bakırköy Dr. Sadık Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi -Endokrinoloji ve Metabolizma Bölüm Başkanı Doç.Dr. Meral Mert sundu. İnsan sağlığında ana gündem konusu olan akılcı ilaç kullanımı sunumunu ise KTÜ Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr. Turan Set yaptı.
 
 
        
 
              
 
             
 
            

Serdar Ortaçın Batum konseri

0
Haber: İlker ÇAKAN
  Türkiye’nin ünlü ve sevilen sanatçılarından, usta yorumcu ve besteci Serdar Ortaç geçtiğimiz günlerde Gürcistan-Acara Özerk Cumhuriyetinin başkenti Batum’da Hilton Hotelde-International Casinoda konser verdi. Konserde Ünlü Sanatçı Serdar Ortaç hayranları istedikleri kadar eğlendiler ve anılarını fotoğraflaştırdılar.
 
                     
 
                    
 
                            
 
                 
 
                    
 
                    
 
                       
 
                       
 
                        
               
                     
 
                              
error: Content is protected !!