Cuma, Aralık 19, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 40

BM’nin işi zor

0

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, Kıbrıs adasındaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetleri ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonunun faaliyetleri ile ilgili yılda 2 kez BM Güvenlik Konseyine rapor sunmakta.
Son 59 yıldır, gelmiş geçmiş tüm BM Genel Sekreterleri, BM Güvenlik Konseyine gerçekleri içeren bir rapor sunmak yerine, kendilerini göreve atayan BM Güvenlik Konseyi’nin duymak istediklerini içeren raporlar sundular bu güne değin.
Gerçekte bu raporlar, adada yaşanılanları açık ve net bir şekilde BM Güvenlik Konseyine aktarmamakta, çiğnenen insan haklarından ise hiç bahsetmemekte.
BM’nin insanlığın yüz karası olan 18 Kasım 1983 tarihli “541/1983” no’lu Kıbrıslı Türklere nefes almanın dışında her tür kısıtlamayı ve izolasyonları içeren karara hiç değinmemekte, Kıbrıslı Türklerin BM’nin yüz karası 550 no’lu kararı nedeni çektiği sıkıntılardan da hiç bahsetmemekte. Bütün yapılan, bilinen danışıklı bir dövüşün gereğini yerine getirmek ve yasak savmak.
Üstelik bu yıla değin senede 2 kez gündeme getirilmiş olan ve Kıbrıslı Türklerin “ne düşündükleri” dahi sorulmamış olan BM Barış Gücü’nün görev süresinin yenilenmesi bile olmayacak bu seferki raporda. BM Güvenlik Konseyi el çabukluğu ile tarafların rızasını bile almaya gerek duymadan, geçen sene aldığı bir kararla, BM Barış Gücü’nün görev süresinin yenilenmesi konusu artık yılda bir kez tartışmaya açılacak.
Nezaketimden tartışmaya açılacak diyorum. Esasen BM Güvenlik Konseyinin bu konuyu tartışmaya açtığı da açacağı da yok. Artık tartışılmaya başlanmış olan Güvenlik Konseyini oluşturan “Beş büyükler!” kendileri ne isterlerse o doğrultuda karar alıyorlar, insan haklarının yerle bir edilmesine bakmaksızın.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsat ve ortamda “Dünya Beş’ten büyüktür” diyerek işaret ettiği BM Güvenlik Konseyinin “Daimi Üyeleri”, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucuna etki edebileceklerine inandıklarından, “Kıbrıs sorununu görüşmek üzere Kıbrıs’a yeni bir BM resmi misyonunun planlanmasını” Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına ertelediler. Sebep, Kıbrıs konusunda olmasını istediklerini, kendilerinin desteklediği ve seçimi kazanacağından emin oldukları adaya empoze edeceklerine inanmalarıydı. Tabi, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşmediğinden, Kıbrıs konusu, Adalar Denizi sorunu ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon ürünlerinin kontrolü, kendi düşünceleri ve planlamaları açısından hayli zora girmiş durumda.
Şimdi ne mi olacak? Önümüzdeki haftalar içinde BM Genel Sekreteri BM’nin neredeyse yarım asır önce almış olduğu kararına göre Güvenlik Konseyi’ne “Kıbrıs iyi niyet misyonu” hakkında bilgi içeren yeni bir rapor sunacak. Bu raporun içinde de Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in Kıbrıs sorununun geleceği hakkında görüş ve düşünceleri yer alacak.
Sayın Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar’ın söyleyeceklerini şimdiden duyar gibiyim; “Eşit, egemen ve uluslararası tanınmış iki devlet arasında mutabakata varılacak bir çözümün dışındaki bir içerik ve gündemle müzakere masasına oturmam…”
Durum böyleyken, yani Türkiye ve KKTC yönetimi iki devletli çözümün dışında bir şey görüşülmeyeceği noktasında dik duruş sergilerken BM ve BM’nin beyni Güvenlik Konseyini, hayli zorlu bir dönemin beklediği kesin.
Bekleyip göreceğiz…

Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat

0

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Ticaret Bakanı olarak atanan Prof. Dr. Ömer Bolat 30 Ağustos 1963 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlk-orta-ticaret lisesi tahsilini İstanbul’da bitirdi. Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, uluslararası ekonomik ilişkiler bölümünden 1984 yılında mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini Avrupa entegrasyonu alanında Hollanda-Amsterdam Üniversitesi, Avrupa Enstitüsü’nde tamamladı. Ayrıca Almanya-Kiel Üniversitesi, Dünya EkonomisiEnstitüsü’nün yüksek lisans düzeyindeki uluslararası ekonomi ve işletme programından mezun oldu.
Yurda dönüşünde Marmara Üniversitesi, Avrupa Topluluğu Enstitüsü’nden “Avrupa Para Sistemi” konusundaki teziyle doktora diplomasını 30 Ocak 1989’da aldı. Askerlik görevini 1989 yılı içinde Gölcük’te yaptı.
2547 sayılı YÖK Kanunu’nun ilgili maddeleri ve Doçentlik hükümleri uyarınca girdiği Doçentlik imtihanını başararak, Uluslararası İktisat alanında, Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanlığı tarafından, Şubat 2014’ten itibaren Doçent unvan ve yetkisi verilmiştir.
Eylül 2015 tarihinden itibaren İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde uluslararası ekonomi, yönetim, işletme ve girişimcilik alanında Yüksek Lisans dersleri vermektedir.
İktisadi Kalkınma Vakfı’nda (İKV) 1981-1993 yılları arasında uzman-araştırmacı olarak çalışmasını müteakiben, 1993 yılında Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Sekreterliği görevine başladı. MÜSİAD Yönetim Kurulu’ndaki 15 yıllık görev süresi içinde 7 yıl Genel Sekreter, 4 yıl
Genel Başkan yardımcısı ve Nisan 2004-2008 yılları arasında 4 yıl da MÜSİAD Genel Başkanı olarak görev yaptı. 19 Nisan 2008 tarihinde yapılan Genel Kurul’da MÜSİAD Genel Başkanlık görevini devretti. Bunun yanında, 2006-2008 yılları arasında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (TOBB-DEİK)
Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu üyesi olarak görev yaptı.
Yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda seminer, kurs ve sempozyumlara katıldı. 30 kadar rapor, kitap ve 110 civarında makalesi yayınlandı. Nisan 2007’de Küre Yayınları tarafından “Medeniyet İdeali” isimli, Ağustos 2009’da Hayat Yayınları tarafından “Liderlik Gönül İşidir” isimli iki kitabı yayınlandı. İngilizce ve Almanca biliyor. Evli ve iki çocuğu var.
Özel sektörde, personel taşımacılığı, inşaat, traktör üretimi, tekstil üretimi, liman işletmeciliği ve yazılı ve görsel medya sektörlerinde iştigal eden Albayrak Holding A.Ş.’de, Genel Koordinatör (CEO) olarak Mayıs 2000’den bu yana iş hayatını sürdürmektedir.
AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nda (MKYK) 3 yıl süreyle (Eylül 2012-Eylül 2015) üye ve Ekonomik İşler Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. Kasım 2015’den buyana AK Parti “Siyasi Erdem ve Etik Kurulu” Asıl Üyesi olarak görev yapmaktadır.
Halen birçok gönüllü teşekküllerde gönüllü hizmet yapmaktadır.
Ticaret Bakanı olarak atanan eski Albayrak Grubu CEO’su Prof. Dr. Ömer Bolat Türkiye’de 35 bin kişinin oyuyla belirlenen 2021 yılının en beğenilen 50 CEO’su arasında Altın Lider Ödülünü almıştı

-AK Parti MKYK(Merkez Karar ve Yönetim Kurulu) eski Üyesi, Albayraklar Şirketler Grubu Genel Koordinatörü, Yunus Emre Vakfı (Enstitüsü) Mütevelli Heyeti Üyesi, İstanbul Şehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi, Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) Kurucular Kurulu Üyesi, İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği (İGİAD) Yüksek İstişare Kurulu Üyesi, Sabahattin Zaim Araştırma Merkezi (SEZAM) İstişare Kurulu Üyesi olan ve 2004 2008 yılları arasında da 4 yıl MÜSİAD Genel Başkanı olarak görev yapan, 30 kadar rapor, kitap ve 110 civarında makalesi yayınlanan Prof.. Dr. Ömer Bolat “Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi” konulu 30 Mayıs 2014 tarihli Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetemizde yayınlanan özel röportajımızda gazetemizle ilgili şunları söyledi;
Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi iki ülkenin dostluk köprüsü”
“ Türkiye- Gürcistan Haberci Gazetesi, Türkiye ve Gürcistan arasındaki ekonomik, kültürel, sosyal alanlardaki gelişmelerin daha iyi bir seviyeye gelmesine katkısı olmaktadır. Haberci Gazetesinin Türkçe ve Gürcüce olarak iki dilde yayınlanması önemlidir. Bu nedenle iki ülke vatandaşları iki ülkede olan gelişmeleri takip etme imkanına sahip oluyorlar. Türkiye-Gürcistan Haberci Gazetesi böylece Türkiye-Gürcistan arasında dostluk köprüsü görevi yapmaktadır. Bunun için tüm gazete çalışanlarını tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.”

Önce insan, sonra başkan

Habergünebakış  İnternet Haber Sitesi  Editörü: İlker Çakan’ın  köşe yazısı
5 Haziran 2009  https://habergunebakis.com/?p=2485   
İnsanlar hangi makam ve rütbede olurlarsa olsunlar önce insan olduklarını unutmamaları gerekir.Dünyadan nice insanlar gelip gitmişlerdir.Kimileri iyilikleri, kimileri kötülükleriyle anılır.İyi insan her yerde hatırlanır ve iyilikle anılır.Kötü insanlar  ise kötülükleriyle anılır.Tarihe ve günümüze baktığımız zaman iyi insanlar tarihte ve günümüzde bir iz bırakmışlardır.
İnsan ilişkilerinde sosyal ilişki, iletişim ve sosyal diyalog çok önemlidir. Bu da halk tipi insan tipidir. Halk; tepeden bakan ister siyasi olsun, ister bürokrat olsun hep sinesinden silmiştir. Liderin özelliklerinden biriside halkla iyi bir diyalog ve halkla bütünleşmektir.Siyasi tarihimize baktığımız halkla bütünleşen, halkın içinden gelen liderleri hep bağrına basmıştır. Bu tip liderler ülkemizde ender yetişmişti r. Bu nedenle önce insan olmak, sonra önder olmak gerekir.İnsan sevgisi olmayan bir liderlik anlayışı başarılı olamaz ve güdük kalır.Sessiz çoğunluklar hem dürüst ve hem de mütevazı insanları başlarının üstüne koymuşlardır .
Bu yazıya neden böyle başladınız derseniz, geçen gün röportaj yapmak için MÜSİAD Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat’ın yanına gittim.Ömer Bolat ekonomik anlamda dünya ve AB ekonomisini iyi bilen kendini yetiştirmiş mütevazı kişiliği ile de halkın sevgisini kazanmış ender lider konumundaki kişiliklerden birisidir .İnsan ilişkilerine o kadar önem veriyor ki tüm gelen misafirleri en iyi derecede karşılamaya çalışıyor.İletişimde en ufak ayrıntıyı kaçırmıyor.İlişkilerinde onların gönlünü fethediyor.Hatta herkesin telefonunu ve ne zaman ziyaret ettiğini kendisi not alıyor. Bu kişiliği ile Dr. Ömer Bolat halkın takdir ve sevgisini kazanmıştır.Anadolu’da 35 ili gezdim ve her yerde Ömer Bolat ismi anılınca hangi görüşten olursa olursa olsun saygı  duyuyor. Demek ki önce insan olmak gerekir. bence Ömer Bolat misyon itibariyle örnek alınacak bir kişiliktir.Önce insan, sonra başkan olmak gerekir.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu

0

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına atanan Abdulkadir Uraloğlu, 1966 yılında Trabzon’da doğdu. Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden 1988 yılında mezun olan Uraloğlu, aynı yıl özel sektörde Saha Mühendisi olarak görev yaptı.
Karayolları Genel Müdürlüğündeki çalışma hayatına 1989 yılında Karayolları Erzurum 12. Bölge Müdürlüğünde Etüt Ekip Mühendisi olarak başlayan Abdulkadir Uraloğlu , 1990-1998 yılları arasında Karayolları Ankara 4. Bölge Müdürlüğünde Etüt Ekip Mühendisi, Kontrol Mühendisi ve Kontrol Şefliği görevlerinde bulunduktan sonra 1998 yılında Erzurum Bölge Müdürlüğ ü Yapım Başmühendisliği görevine getirildi.
2003 yılında Trabzon 10. Bölge Müdür Yardımcısı olan Abdulkadir Uraloğlu, 2005 yılında Kayseri 6. Bölge Müdürü, 2006 yılında da Samsun 7. Bölge Müdürü olarak atandı.
2009 yılında kısa bir süre Karayolları Bursa 14. Bölge Müdürü olarak görevlendirilen Uraloğlu, tekrar Samsun’a dönerek, toplam 6,5 yıl Samsun’da Bölge Müdürlüğü görevini yürüttü. 2012 yılında İzmir 2. Bölge Müdürlüğü görevine getirilen Uraloğlu, 23 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Karayolları Genel Müdürü olarak atandı.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, 2003 yılında başlatılan Acil Eylem Planı kapsamında yoğunluk kazanan Bölünmüş Yollar, Bitümlü Sıcak Karışım kaplamalı yollar, tek platformlu yolların iyileştirilmesi ve Yap-İşlet-Devret Otoyol projelerinin hayata geçirilmesine katkı sağlamıştır.
Ülkemizin karayolu ağına önemli kazanımlar sağlayacak yeni otoyol, bölünmüş yol, köprü, tünel projelerinin yapım, plan ve projelendirme çalışmalarını yürüten Uraloğlu, aynı zamanda Karayolları Makine Parkının yenilenmesi, yerli ve milli araç kullanım oranının artırılması için araştırma geliştirme faaliyetlerine de özel önem vermektedir.Karayolları Genel Müdürü iken Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı olarak atandı.

AB’nin gündeminde Kıbrıs sorunu yok

0

Avrupa Birliği’nin dertleri başından aşkın.Kendi içlerindeki sorunlara ilaveten şimdi bir de “Türkiye ile nasıl baş ederim” düşüncesi var kafalarında.
“Türkiye ile düşman mı olayım, dost mu, yoksa ne şiş yansın, ne de kebap misali mi ilişkilerimi sürdüreyim” açmazı içinde.
Aslında kararını çoktan vermiş ama kendine bile itiraf etmeye çekiniyor.
Tek yolun, tek çözümün Türkiye ile dostane ilişkiler kurmak olduğunun daha Almanya Şansölyesi (Başbakan) Merkel döneminde farkına varmışlardı esasen. Özellikle de 15 Temmuz 2016 kalkışması sonrasında Türkiye’de taşların yerine oturması, FETÖ’nün dağıtılarak ABD’nin Türkiye’yi karıştıran elinin koparılması, PKK Terör örgütünün Türkiye sınırları içinde çökertilerek ABD’nin Türkiye’yi karıştırmak için görevlendirdiği diğer elinin kopartılması, sınır ötesinde terör örgütü elebaşları ile üyelerinin tek tek yok edilmesi, AB’nin “Türkiye ile dost olmak bizim çıkarımızadır” kararını almasına neden oldu.
Tabi Batı’nın geri adım atmasının esas sebebi Türkiye’nin savunma sanayindeki hızlı yükselişi. Batı dünyasının Türkiye’yi parçalamak için 1980’li yıllardan başlamak üzere içte ve dışta Türkiye’yi sıkıntıya sokması, terör eylemlerini finanse ederek halkın devlete olan inancını yitirmesi için elden geleni yapması, ekonomik ambargolar uygulaması, teknoloji transferini durdurarak savunma sanayiinde kullanılan silahların önemli parçalarının satışını durdurması, uzun vadede “Kötü komşu ev sahibi yapar” atasözümüze uygun olarak bu tür baskılardan ve terörden yılmayan Türk halkında ters etki yarattı ve savunma sanayisi ile nano teknolojinin Türkiye’de çağ atlamasına ve dünyanın en iyileri arasına girmesine neden oldu.
Batı dünyasının “Türkiye önce güçsüzleşecek, sonra dağılacak, ardından da parçalanacak” beklentilerinin aksine günümüzde, Batı dünyasının başına sardığı belaların tümünden kurtulmuş ve savunma sanayisi kendine yeterli güçlü ve dev gibi bir Türkiye var artık. Bir adım ötede ise ABD’nin kayıtsız, koşulsuz sömürgesi olan, yer altı zenginliklerini tüketmiş, sanayisini Asya’ya kaptırmış, sömürgelerden akan haraçları kesilmiş, tırnakları sökülmüş zavallı bir aslan görünümündeki AB…
Gelelim esas konumuza; Çiçeği burnunda Rum lider Nikos Hristodulidis, Kıbrıs konusunda AB içinde taraftar bulmak ve Kıbrıs sorununu AB’nin gündemine sokabilmek için bıkmadan usanmadan girişimler yapıyor. Seçildiği Şubat ayından beridir neredeyse üç geceden birini yurt dışında, Batı dünyasının liderleri ile görüşmek ve yalvarmakta geçirdi. Seçimlerden sonra geçen üç ay içinde tamı tamına 29 ülke lideri ile sulu gözlerle ve ağlamaklı bir sesle görüştü ve Kıbrıs sorununa müdahil olmaları, 2017 yılında Crans Montana’da masayı terk ettikleri yerden “Federasyon görüşmelerinin tekrardan başlatılması adına” baskı yapmaları için yalvardı.
Bundan 5 gün önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşen Hristodulidis, Fransa’dan “Kıbrıs konusuna müdahil olmaya hayır” yanıtı alınca soluğu Almanya’da aldı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da üç aşağı beş yukarı aynı tavırla ipe un serdi ve “hayır” anlamına gelen cevaplar verdi.
Sadece AB değil Rumların tüm yalvarmalarına kulak tıkayan. Rusya da, AB’nin ambargo çağırısına uyduğu için Kıbrıs Rum tarafına kırgın. Bu nedenle de her ikisi de Hristiyan Ortodoks olmalarına rağmen, Rusya Rumların yanında durmuyor. Evvelki gün Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, nihai çözümü bizzat adadaki sakinlerin bulması
gerektiğini ve kendilerinin takvim veya hazır tarif dayatmalarına gerek olmadığını ifade
ederek Kıbrıs konusuna karışmayacaklarını net bir dille izah etti.
ABD, BM, AB ve Rusya’nın Kıbrıslı Rumların hatırına Türkiye’yi karşılarına almak istemedikleri ve güçlü Türkiye sayesinde, Kıbrıs sorunu “Eşit egemen, tanınmış iki devletli” bir çözüme doğru yol almaya başladığı belirginleşmeye başladı…
Özetle, ne AB’nin ne de Rusya’nın gündeminde Kıbrıs sorunu yok.

Aura önemli

0

Bedenimiz sadece etten ve kemikten yaratılmamıştır. Vücudumuzu çevreleyen elektromanyetik bir alan vardır. Bu alana “Aura”‘ denir.
“Aura” bedenimizi kaplayan renkli bir enerji Işık kütlesidir. Aura’nın temel işlevi, ruh ve zihin arasında bağlantıyı sağlamaktır. Ayrıca enerji merkezlerimiz yani çakralarımız aura katmanında bulunur.
Eğer sağlam bir aura’ya sahipseniz dışarıdan gelecek negatif enerjilere karşı korunmuş olursunuz ama aura’nız zayıflamış ve yırtılmışsa, negatif enerjileri ve hastalıklara yakalanma olasılığınız fazladır. O yüzden Aura’nın güçlü olması fiziksel ve ruhsal sağlığımız için çok önemlidir. Ayrıca aurası güçlü insan zırh giymiş gibidir. Nazardan ve büyüdende korunmuş olur.
1-Eterik beden
Fiziksel bedeninizin hemen üstünde bulunan şekil olarak fiziksel bedenimize benzeyen eterik bedenimiz, fiziksel bedenimiz gibi maddeden oluşur fakat madde bedenimizden daha hızlı bir frekansta titreşir. Yaşamımızı idame ettiren enerji merkezimiz yani çakralar bu alanda bulunur ve çakralar üst katmanlardan gelen enerjileri bedene alma işlevi yaparlar. Eterik beden aynı zamanda fiziksel bedenin sağlıklı kalmasını sağlar.
2-Duygusal beden
Eterik bedenin hemen üstünde yer alır ve sıvımsı bir yapıya sahiptir. Kişinin yaşadığı öfke, mutluluk istek gibi duygulardan oluşan “duygusal bedenin renkleri” insan psikolojisine göre her an değişiklik gösterebilir. Duygusal bedenimiz farkında olmadan bilinç altınıza kayıt ettiğimiz olumlu ya da olumsuz duyguların saklandığı yerdir. Kısaca duygusal beden duygularınızı ve davranışlarınızı biçimlendiren katmandır.
3-Zihinsel beden
Sarı renkte olan ve duygusal bedenin bitiminde başlayan zihinsel bedenimiz, ruhsal bedene kadar ulaşarak hem eterik bedene hem fiziksel bedene etki eder. Aynı zamanda bizim düşünce merkezimiz olan zihinsel bedenimiz, eterik bedenle birlikte bireysel ruh denen şeyi oluşturur. Zihinsel bedenimiz şifa ve enerji çalışmalarında oldukça önemlidir. Bizler zihinsel
4-Ruhsal beden
Bütüne tezahür eden ve ruhsal katta yer alan titreşimi en yüksek olan ruhsal bedenimiz evrenden gelen yüksek titreşimli enerjiyi daha aşağıdaki katmanlarda kullanabilmesi için titreşim değiştirerek enerjiyi diğer katmanlara gönderir. Ruhsal bedenimizi, zihinsel eterik ya da fiziksel beden olarak ayrı düşünemeyiz. O bütünün direkt bir tezahürüdür. Ruhsal şeylere İtimat ettiğimizde fiziksel bedenin şifaya karşılık vermesi daha hızlı olacaktır.
Beden tüm katmanlarıyla şifalanmalıdır. Bu konuda yardım için şifa çalışmaları yapan Bioenerjist’ lerden yardım alabilirsiniz.

Batum Sanayi Bölgesinde alt yapı çalışmaları devam ediyor

0

Gürcistan- Acara Özerk Cumhuriyeti Hükümet Başkanı Tornike Rijvadze Batum Sanayi Bölgesinin alt yapı çalışmaları ile ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi;
“Batum sanayi bölgesinin gelişimi ve büyük ölçekli altyapı çalışmaları aktif olarak devam etmektedir.Ana görevimiz, uzun vadede istikrarlı işler yaratacak sürdürülebilir işletmeler oluşturmaktır. Ekonomik büyümenin yanı sıra özel sektörde de elimizden geldiğince desteklediğimiz büyük bir hareketlilik var.
Gonio ve Kakhabri yönünde, Batum sanayi bölgesinde, toplam maliyeti 25 milyon GEL olan yolların inşası ve ortak altyapının düzenlenmesi aktif olarak yürütülmektedir.
Sanayi bölgesinde 39 milyon GEL değerinde 25 yatırım projesi devam ediyor.
Maho Köprüsü ile Gonio Köprüsü’nü birbirine bağlayan yolun inşaatı devam ediyor, Chorokhi (Çoruh) Nehri yakınında dolgu çalışmaları yapılıyor.
Sanayi bölgesi bitişiğinde hem sanayi bölgesine hem de “Hayal Şehir”e hizmet edecek terfi istasyonu inşaatı tamamlanmış olup, ilkinin tamamlanmasıyla birlikte halk kesintisiz su temini ve drenaj hizmetlerinden yararlanabilecektir.”
ბათუმის სამრეწველო ზონის განვითარება და მასშტაბური ინფრასტრუქტურული სამუშაოები აქტიურად მიმდინარეობს.
ჩვენი მთავარი ამოცანაა შევქმნათ მდგრადი საწარმოები, რაც გრძელვადიანად შექმნის სტაბილურ სამუშაო ადგილებს. ეკონომიკურ ზრდასთან ერთად, დიდია კერძო სექტორის აქტიურობა, რასაც ჩვენ მაქსიმალურად ხელს ვუწყობთ.
გონიოს და კახაბრის მიმართულებით, ბათუმის სამრეწველო ზონაში, აქტიურად ხორციელდება გზების მშენებლობა და კომუნალური ინფრასტრუქტურის მოწყობა, რომელთა ჯამური ღირებულება 25 მილიონ ლარს შეადგენს.
სამრეწველო ზონაში 39 მილიონი ლარის ღირებულების 25 საინვესტიციო პროექტი მიმდინარეობს.
ხორციელდება მახოს ხიდისა და გონიოს ხიდის დამაკავშირებელი გზის მოწყობა, მიმდინარეობს ნაპირსამაგრი სამუშაოები მდინარე ჭოროხთან.
სამრეწველო ზონის მიმდებარედ, დასრულდა სატუმბი სადგურის მშენებლობა, რომელიც მოემსახურება როგორც ინდუსტრიულ ზონას, ასევე “ოცნების ქალაქს” და მოსახლეობა პირველი ფაზის დასრულებასთან ერთად შეძლებს უწყვეტი წყალმომარაგება-წყალარინების სერვისებით სარგებლობას.

Turizmde her şey dahil sistemi

0

Her şey dâhil sistemi nedeni ile bölgemiz yeme içme ve güneşlenme turizminden öteye çok fazla gidememektedir. Kitle turizmi dediğimiz; ülkelerinden alınıp, havalimanına indirilen turistler doğruca konaklayacakları otellere götürülmektedir. Bir haftalık kamp sürecinden sonra da yine otellerinden alınıp havalimanına, oradan da doğruca geldikleri ülkelerine yolcu edilmektedirler.
Rehberler tur firmasının getirdiği turistlere bir haftalık tatil sürecinde birkaç farklı aktiviteler içeren paket turlar satabiliyorsa, turist konakladığı otelin dışında birkaç yer görebiliyor. Satamıyorsa konakladığı otelden başka bir yer görmeden dönüyordur ülkesine muhtemelen.
Turizmde talepten çok arz var bence. Yani turist potansiyelinden fazla yatak sayısı var. Yatak sayısının fazlalığını fırsata çeviren tur firmaları, oteller arası rekabeti tetiklemekte. Bu yüzden birkaç ayın dışında çok ucuza konaklama satılmaktadır. Üstelik her şey dâhil… Sunulan hizmet maliyet fiyatlarını aşıp karlılığı getiremediği için bu defa hizmet kalitesinden ödün verme başlıyor. Ne yediğiniz yemekler, ne de içtiğiniz içecekler olması gereken düzeyde ve kalitede olmuyor. Bu kısır döngüde yaptığınız işten para kazanamıyorsanız kaynaklarınızı boşuna tüketiyorsunuz demektir.
Her şey dâhil sistemi kapalı devre turizm sistemidir. Konakladığı tesisten başka hiçbir turizm paydaşına katkısı olmayan bir sistemdir. Tur firmaları turisti ülkeye ben getiriyorum, onu istediğim gibi yönlendirip parasını almak benim hakkım diyebilir. Haklı da olabilirler kendilerince. Otelci turistin kahrını ben çekiyorum ekstra para harcayacaksa bu benim hakkım da diyebilir. Haklı da olabilirler belki.
Ama unutulmamalı ki, bu ülkenin sosyal ve ekonomik yapısının yükünü sadece tur firmaları ve otelciler taşımıyor. Bu yapılanma içersinde esnafında payı çok büyük. Üstelik daha geniş bir tabana hitap etmekteler sorumlulukları ve görevleri açısından.
Her şey dâhil sisteminin mucidi ve ilk uygulayıcısı olan ülkeler çoktan bu sistemi bıraktılar. Gördüler ki kaynakları cömertçe harcamak akıllıca bir davranış şekli değil, turizmden para kazanmayı seçtiler.
Hiçbir Avrupa ülkesinde her şey dâhil diye bir uygulama bulamazsınız. Bütün konaklamalar oda kahvaltıdır. Talep ederseniz yarım pansiyon dediğimiz, oda kahvaltı ve akşam yemeği dâhil edilir fiyatın içersine. Kahvaltı sözde açık büfedir ama kahvaltılık almaya standa gittiğinizde çok az çeşit ile karşılaşırsınız. Yok, öyle bizim açık büfeler gibi elli, yüz çeşit. Akşam yemekleri açık büfe değil mesela. Tabldot usulü, bir yudum su bile vermezler bedava.
Oteller bizim otellerimiz ile kıyaslanamaz bile. Onların beş yıldız otelleri, bizim üç yıldız otellerimize eş değerdir anca. Ülkemizden yurt dışına turist götüren tur firmalarının Avrupa da uyguladıkları turizm uygulaması farklı, ülkemize turist getiren tur firmalarının uyguladığı turizm yöntemi farklılık içermektedir.
Siz turist olarak yurt dışına çıktığınız zaman, rehber tur otobüsü ile sizi havalimanından alır ilk önce şehir turu yaptırır. Sonra serbest zaman geçirebileceğiniz alış veriş yapabileceğiniz belirli bir süre verir ve sizi serbest bırakır. Siz verilen süre sonunda, daha önceden bildirilen toplanma noktasında toplanır daha sonra konaklayacağınız otele gidersiniz. Her vardığınız şehirde bu uygulama yapılır ki gittiğiniz şehir hakkında fikir sahibi olabilesiniz diye. Yolculuğun dışındaki boş günlerde rehberiniz sizi her gün için bir tura yönlendirir. Bu paket turlarda bile gezdiğiniz yerlerde rahat hareket etme olanağına sahipsinizdir. Bizim buradaki gibi yönlendirmeler var mı elbette var. İki örnek vereyim isterseniz.
Bir gün Prag dayız. Rehber şehir turunu yaptırdıktan sonra; “Arkadaşlar beni dinleyin lütfen. Ben şimdi sizi bir alışveriş merkezine götüreceğim. Tur programı gereği oraya gitmek zorundayız. Ama oraya gittik diye hiçbir ürün alma zorunluluğunuz yok. Çaylarınızı kahvelerinizi için size yapılan ikramlardan yararlanın ve dinlenin endişe etmeyin. Döviz bozdurmak isterseniz gönül rahatlığı ile bozdurabilirsiniz çünkü dışarıdaki döviz bürolarından ve bankalardan daha yüksek kur ile bozarlar. Dışarıya göre daha karlı olursunuz. Gideceğimiz mağazada hoşunuza giden bir ürün olur, fiyatı da aklınıza yatar almak istersiniz ona bir şey diyemem. Yalnız oraya gidiyoruz diye hiçbir şey alma zorunluluğunuz yok, kendinizi borçlu hissetmeyin.” Ülkemizde de şubeleri olan bilinen bir markanın Prag şubesi söz konusu mağaza. Bu işler Avrupa’nın da göbeğinde böyle yürüyorsa sözün bittiği yer.
Makedonya’nın Ohrid diye bir şehri var. Sokaklarında gezerken Anadolu da geçmişin izlerini taşıyan, mimarisinin bozulmadığı kültür yozlaşmasının yaşanmadığı bir ilçede zannedersiniz kendinizi. Rehber şehri gezdirdi. İsteyenler Ohrid gölünde tekne turu yaptı. Daha sonra alış veriş için serbest zaman verdi. Serbest zaman vermeden önce de, Ohrid incilerinin dünyaca ünlü olduğunu falan anlattı. İnci almak isteyenlere bir dükkân önerdi. Bu dükkândan alınacak ürünlerin garantili olduğunu, ilerde bir sorun yaşanması halinde kendisinin devreye girebileceğini, şikâyet edilen ürünlerin değişimini sağlayabileceğini de anlattı. Rehber sözünü bitirdi ve alışveriş süresi verdi. On sekiz kişilik arkadaş gurubunun on beş tanesi daldı dükkânın kapısından içeriye.
Ben son anda iki arkadaşımın birer kolundan zor yakalayabildim. “Nereye gidiyorsunuz? Etrafta bunca dükkân var, gelin buraya.” Bir başka dükkâna girdik. İnci takılara bakarken tezgâhtar kız kendi aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyunca; “Hoş geldiniz” dedi. Türkçeyi nasıl bu kadar mükemmel konuştuğunu sorunca ben Türk’üm diye cevap verdi. Burada ne işin var deyince, Ohridli biri ile tanıştığını, sonra evlenip Ohrid’e yerleştiğini anlattı. Bir taraftan sohbet ediyor bir taraftan da alacaklarımızı seçiyorduk. Sohbet anında bizim kız arada bir “Rehberiniz kim?” diye soruyor, her defasında da ben araya bir konu sıkıştırıp kızın sorusunu cevapsız bırakıyordum. Bu karşılıklı köşe kapmaca alış verişin hesap ödeme aşamasına kadar geldi ama ben rehberin adını vermedim. Kasaya geldiğimde; “Rehberin adını sorup duruyorsun. Rehberin adını sana söylemeyeceğim. Sen şimdi rehbere vereceğin komisyonu bizim aldığımız ürünlere indirim olarak yansıtacaksın.” deyince, “Siz bu işleri nereden biliyorsunuz?” diye sordu. Biz turizmin içersinden geliyoruz, ancak bu alışveriş sisteminin burada da bu şekilde dönmesi beni çok şaşırttı dedim. Daha sonra akşam yemeği öncesi, gölün kaynağının çıktığı pınarın buz gibi suları üzerinde gezintimizi yapıp, göletin üzerine kurulmuş tahta köşklerde akşam yemeğimiz yedik sonarasında otel odamızda dinlenebildik.
Her ne kadar tur uygulamaları benzer gibi görünse de, temelde farklılıklar var.
Biz kültürümüzü ve coğrafyamızı tanıtmıyoruz. Ülkemize şehrimize gelen turistin bizi tanımasına fırsat vermiyoruz. Bir de bunun yanına rehberlerin turisti istediği gibi yönlendirmek için çarşı esnafını kötülemesini eklerseniz tablonun ne kadar kötü bir durumda olduğunu anlarsınız. Burada biz esnaflara düşen en büyük görevse, rehberlerin eline malzeme vermemektir. Rehberler biz esnafları kötüleyecek malzeme bulamazlarsa, bizi kötüleyemezler
Onlar, yani rakiplerimiz bu işi daha bilinçli yapıyorlar üstelik çok fazla sıkboğaz etmeden. Uyguladıkları turizm anlayışı ile hem coğrafyalarını, kültürlerini, şehirlerini tanıtıyorlar hem de turizmden bütün paydaşların faydalanmasını sağlıyorlar.
Kültürel değerlerimizin tanıtımı, coğrafi ve tarihi değerlerimizin tanıtımı daha ön plana çıkarılmalı, turistin topluma karışmasını sağlayarak, Küçük Esnaf ve Sanatkârın turizmden daha da pay alması sağlanmalıdır. Her şey dâhil sistemi konaklama sektörünün işine yarıyormuş gibi görünse de aslında buz dağının altı farklıdır. Görünürdeki değerleri pazarlama telaşından kurtulup, binlerce yıllık kültürü gövdesinde saklayan bu coğrafyanın kıymetini bilmeliyiz ve anlamalıyız ki, turizmi bu rota doğrultusunda şekillendirmeliyiz.

Kampanyanın çürük elmaları

0

Polis-Halk ilişkilerini geliştirerek, halkla bir bütün olmak ve sorunları birlikte çözmek amacıyla, 1999 yılının son aylarında Elazığ Emniyet Müdürlüğü olarak “2000’li Yıllarda Polis-Vatandaş Elele, Elazığ’da Daha Huzurlu Günlere” isimli bir kampanya başlattık. Bu kampanya çerçevesinde vatandaşlarımızı kendi evlerinde ziyaret ederek, onlara Polis-Halk ilişkileri konusunda hazırladığımız anket sorularını verdik ve vatandaşlarımızın bu konudaki görüşlerini anket formuna aktarmasını isteyerek, bu anketten çıkacak sonuca göre de çalışmalarımıza yön vermeyi hedefledik. Kampanyamızın tanıtımı amacıyla yerel basın-yayın kuruluşlarına kampanya ile ilgili bilgi verdim ve vatandaşlarımıza kampanya çerçevesinde kendilerini evlerinde ziyaret edeceğimizi, bu ziyaret esnasında Polis-Halk ilişkileri konusunda sorunlarını dinleyeceğimizi belirterek, ailelerin bizim için herhangi özel bir hazırlık yapmamaları konusunu da özellikle ifade ettim.
Gidilen evler telefon rehberinden tesadüfen tespit edildi ve ev sahiplerine daha önce haber verilerek kendi evlerini ziyaret edeceğimiz bildirildi. Yine bu şekilde tespit edilen evlerden birisine gitmek için hazırlık yapan bir amir, biri bayan iki polis memuru arkadaşımız, evin adresini daha iyi bildikleri için mıntıka karakoluna giderek oradan da yanlarına bir polis memuru daha alırlar. Karakoldan alınan polis memuru, öğle saati olması dolayısıyla yemek ısmarlamıştır ve henüz yemeği gelmeden karakoldan ayrılarak ziyarete gitmek zorunda kalmıştır.
Ziyaret edilen evde yaşayan yaşlı amca, polisleri güler yüzle karşılayarak içeri buyur eder. İçeriye giren 4 görevli, bir müddet ev sahibi ile konuşarak ona kampanya konusunda bilgi verirler. Aradan 5-10 dakika geçtikten sonra, karakoldan alınan polis memuru, ev sahibi yaşlı amcaya hitaben “Amca, karnımız aç. Yemeğin yok mu, getir de yiyelim.” der. Benim televizyonda daha önce yapmış olduğum bir konuşmayı izlemiş olan yaşlı amca ise “Müdürünüz televizyonda konuştu ama yemek falan vereceksiniz demedi.” diye karşılık verir. Bu cevap bile kampanyanın amacını anlamayan polis memurunun akıllanmasına yeterli olmaz.
Yine kampanya çerçevesinde yapılan bir çalışmada; Elazığ’da ikamet eden yaklaşık 10 bin adres, telefon fihristi kayıtlarından tespit edilerek bu adreslere kampanya hakkında bilgi veren ve polisin her zaman vatandaşın yanında ve yardımcısı olduğu mesajlarını içeren mektuplar gönderildi. Bu mektuplar adreslerine ulaştıktan bir süre sonra, Fatma Y. isimli dul bir bayan sekreterimi arayarak benimle görüşmek istediğini bildirmiş. Sekreterim bu bayana hangi konuda görüşmek istediğini sorduğunda bayan, kendisine bir mektup gönderildiğini ve bu konuda konuşmak istediğini söylemiş. Bunun üzerine sekreterim beni arayarak, bir bayanın kampanya ile ilgili gönderilen mektup hakkında görüşmek istediğini söyledi. Ben de bağla dedim ve karşıma çıkan bayan, neden kendisine mektup gönderdiğimi sorarak oturduğu sokaktaki komşularının yanlış anladıklarını söyledi. Ben de bayana Emniyet Müdürlüğü’ne gelmesini söyleyerek bu konuyu yüz yüze görüşme teklifinde bulundum.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra Fatma Y. isimli bu bayan yanıma geldi ve bana gönderdiğimiz mektubun oturduğu sokakta sadece kendisine geldiğini, bu yüzden komşularının “Sen polisleri nereden tanıyorsun? Neden sadece sana mektup geldi?” diyerek dul olduğu için kendisi hakkında dedikodu çıkardıklarını söyledi ve kendi adresinin nereden bulunduğunu sordu. Bense bu mektupların sadece kendisine değil, Elazığ’da 10 bine yakın kişiye daha gönderildiğini söyledim ve kampanya hakkında ayrıntılı bilgi vererek, kendisine ve diğer vatandaşlarımıza her zaman yardımcı olacağımızı söyledikten sonra bayanı gönderdim. Aradan bir hafta kadar geçtikten sonra aynı bayan tekrar yanıma geldi ve her konuda yardımcı olacağız sözümü hatırlatarak, bir komşusunun polis olmak istediğini, bu konuda kendilerine yardımcı olmamı istedi. Sonraki günlerde de bayanın bu tür yardım talepleri sürüp gitti.

Kılıçdaroğlu: Gitmemek için bütün yolları deniyorlar

0

Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, “Korktular, yasak getirdiler” dedi.Seçim döneminde başta AKP’den vekil adayı olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere birçok cumhur ittifakı adayı, yurttaşlara SMS göndererek propaganda yaptı. Kılıçdaroğlu da dün yurttaşlara gönderdiği mesajda “Kredi kartı borcunuzun faizi tamamen silinecek ve anapara 36 ay taksitlendirilecek” demişti.
BTK, bugün tüm GSM operatörlerine yazı göndermiş, mesaj yoluyla propagandanın yasak olduğunu ‘hatırlamıştı.’ Kılıçdaroğlu, bu SMS’in emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili olduğunu söylemişti.
Kılıçdaroğlu, programa çıkmadan önce bir video yayınlayarak “Telekominikasyon şirketleri gazetecilere SMS atmamı engelliyor” demişti.
‘İktidardan gitmemek için bütün yolları deniyorlar’
Kılıçdaroğlu : *(Program öncesi yayınladığı video) Devlet dediğiniz kurum ayrıdır. Parti ayrıdır. Bunlar devleti parti devletine dönüştürdüler. YSK tamamen devre dışı bırakılıp BTK başkanının kendi felsefesine uygun bir şekilde yasak getiriyorsa bu demokrasiye aykırıdır. İşin Türkçesi: Korkuyorlar. İktidardan gitmemek için bütün yolları deniyorlar.
*(Çalışanlara) Hakkınızı almak istiyorsanız millet ittifakına oy vereceksiniz. “Yok ben 17 yıl beklerim” diyorsanız cumhur ittifakına verin ama ağlamayın.
‘Kredi kartı faizi affı için Meclis kararına gerek yok’
*Kredi kartı faizi affı için Meclis kararına gerek yok. Düzenlemeleri Meclis’e sunduğumda cumhur ittifakı “Hayır” diyemez. Onlar devleti tanıyamamışlar. Bürokrasiyi perişan ettiler. 27,5 yıl devlette çalıştım, karşıma gelse de öğretsem.
*Türkiye Cumhuriyeti devletinin başkanı başka bir ülkeye gidip para dilenmez. Hakaret ettiği bir adamın ayağına gidip kapısında beklemez. Biz onurlu ve saygın bir devletiz. Parayı nereden bulacaksın sözü aslında devleti iflas ettirdiklerinin itirafıdır.

EastMed battı

0

İtalyan Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nde konuşan ENI CEO’su Claudio Descalzi’nin, Türkiye’nin katılımı olmadan ve Türkiye’siz, EastMed boru hattı için yapılacak herhangi bir anlaşmanın, planlamanın ve inşasının imkânsız olduğunu resmi olarak belirtti. Bu konuşma, bizim beklediğimiz bir konuşma. Türkiye-Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanları Anlaşmasını ortaya koyması ve sözlerini “İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan’ın, Türkiye’nin katılımı olmadan bir anlaşmaya varabileceklerini hayal edemeyiz” bitirmesi konu ile ilgili gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Tüm bu açıklamalara karşın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Enerji Bakanlarının yıllardır, hayallerinde inşa ettikleri EastMed boru hattı ile Doğu Akdeniz’de hem kendilerinin çıkaracaklarına inandıklarını, hem de İsrail’in halen çıkartmakta olduğu doğal gazı, Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya taşınacağını ve bu boru hattının bölgedeki tüm siyasi dengeleri değiştireceğini ısrarla söylemeleri ne denli hayal içinde olduklarını ortaya koyuyordu.
1960-1974 yılları arasında Kıbrıs adasında, yönetim gücünü silah zoru ile ele geçirip, kendilerinden sayıca az olan Kıbrıslı Türklere soykırım uyguladıkları, katlettikleri, Türk köylerini ve evlerini yağmaladıkları, BM’nin Ortega Komisyonu tarafından 577 sayfalık bir raporla ortaya konulmasına rağmen, konu Hristiyan Kıbrıslı Rumlar olunca, adına Batı dünyası denilen emperyalist (yayılmacı) ülkelerin kıllarını kıpırdatmadıklarını gördük. Rumlar da yaptıklarının üstünün bir şekilde örtüleceğini bildikleri için Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etmeye ve istediklerini yaptırmaya devam edebilceklerini, Batı Dünyasının Türkiye’ye istediğini yaptıracağını zannediyorlardı.
Kendilerinin artık eskiden yaptıkları gibi soykırım uygulayamayacaklarını, Türkleri katledemeyeceklerini, “Bölgenin en güçlü ülkesi olan Türkiye’ye” ve Kıbrıslı Türklere, tek başlarına karşı koyamayacaklarını ve arkalarında Batı dünyası olsa da artık söz geçiremeyecekleri yönünde pek yol kat edemeseler de Doğu Akdeniz’de (anavatanları) Yunanistan, İsrail ve Mısır ile Türkiye’ye karşı bir ittifak kurma yoluna gitmeleri tedirginliklerini ele veriyor.
Hatırlayınız; Bundan birkaç yıl önce ile arkalarında her zaman olduğu gibi AB’nin olacağını, Yunanistan, İsrail ve Mısır ile birlikte bir cephe yaratarak bölgeden Türkiye’yi dışlayıp Doğu Akdeniz’in deniz dibindeki Petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olacaklarını hayal etmişler, çalışmalar başlatmışlardı. EastMed boru hattı ile Türkiye-Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanları Anlaşmasını, “nasıl olsa AB’nin ve bölgedeki dostların yardımı ile Türkiye’ye baskı yapar kabul ettiririz” düşüncesiyle girişimlerini devam ettirdiler.
Önce ABD hükümeti, Türkiye’yi karşısına alamayacağını bildiği için, EastMed boru hattının teknik olarak inşa edilmesinin olanaksız olduğunu açıkladı, sonra da AB.
Son noktayı da, Rumların -sırf Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge haklarını çiğnemek hedefli- arama, sondaj ve çıkarma hakkı verdikleri ENİ şirketinin CEO’su Claudio Descalzi “Türkiye olmadan bu boru hattı yapılamaz” diyerek koydu.
Özetle, Rumların yıllardır çığırtkanlığını yaptıkları ve herkesi inandırmaya çalıştıkları “EastMed boru hattı kurup, Afrodit parselinden çıkaracağımız doğalgazla birlikte İsrail’in ve Mısır’ın doğal gazını Avrupa’ya taşıyacağız” hayalleri ve kandırmacası resmi olarak son buldu, proje çöplüğe atıldı.
Gerçi şimdi de “Limasol’da doğalgaz sıvılaştırma tesisi kurup, kendi çıkartacağımız, İsrail’in ve Mısır’ın doğalgazını Avrupa’ya gemilerle göndereceğiz” hayalini ortaya attılar. Sanki İsrail ve Mısır, böylesi stratejik bir uygulamayı Rumları adam sayıp ellerine bırakacak kadar aptal!.
Neyse, Rumların bu pembe rüya ve hayallerine gülsek mi, ağlasak mı bilemedim.

error: Content is protected !!