Cumartesi, Aralık 6, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 327

Kriz varsa, çare de var…

0

   Hepimizi az yada çok etkileyerek, farklı farklı sıkıntıların içine çeken global kriz hem ulusal hem bireysel olarak birtakım çözüm önerilerini de geliştirme olanağı sağladı. Buna iyimser yönden baktığımızda aslında çare bulma, önlem alma konularında beyin jimnastiği yapmaya teşvik ettiğini görmekteyiz.

    Memleketimizde olup biten her iyi yada kötü gelişme yine bu nadide ülkemizin bir bireyi olarak, hepimizi yakından ilgilendirmekte ve çözüme katkıda bulunma noktasında üzerimize eşit oranda sorumluluklar yüklemektedir. Şüphesiz ülkemiz adına sevindirici bir gelişme olduğunda göğsümüzün kabardığını, umudumuzun güçlendiğini hissederiz. Aynı şekilde üzücü hadiseler de bir o kadar canımızı yakar, uykularımızı kaçırır ve kendi mutluluklarımızı dahi gözümüz görmez olur. Bu Türk insanının özünde var olan vatan, millet, bayrak, birlik, beraberlik gibi kutsal değerlerin yansımasıdır. Bu ifademi Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene”  sözü ile taçlandırmak isterim hazır yeri gelmişken.

    Geçtiğimiz günlerde TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşları olan TÜRK İŞ, HAK İŞ, TESK, TİSK, KAMU SEN, TÜSİAD, MÜSİAD ve TİM’in katılımlarıyla “Kriz varsa çare de var!” seferberliği başlattıklarını kamuoyuna duyurdu. Hisarcıklıoğlu bu kampanyanın 2. aşaması olarak da halkımızın eve kapanmayıp, alışveriş için sokağa çıkmasının çözüm sürecinde ne kadar önemli olduğu bilincini ön plana çıkarmaya çalıştıklarını ifade etmektedir. Bu kriz ortamında muhakkak ki toplumun her kesimi ne yapabilirim, çözüme ne kadar katkıda bulunabilirim sorusundan hareketle yetkileri ve imkanları ölçüsünde çaba sarf etmektedir. Yukarda saydığımız kuruluşların ortaya koyduğu bu ortak seferberlik genel olarak ülkemizin ve içinde yaşayan her bir vatandaşın krizden daha az etkilenerek güçlü bir şekilde üstesinden gelebilmesini amaçlamaktadır. Hatta daha da kararlılıkla krizin fırsata dönüştürülebilmesi yönünde başarılı çalışmalar yapılabileceğinin farkındalığını ön plana çıkarmayı hedeflemektedir. Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, başbakan yardımcımız, ana muhalefet partisi, muhalefet partisi genel başkanları bu seferberlik çağrısında desteklerini ortaya koymuşlardır. Üreten Türkiye platformu sağduyumuzla genişlemeye devam etmektedir. Krize çare seferberliği kapsamında, TÜRKONFED, Ankara Giyim Sanayicileri Derneği, Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği, Türkiye İş Kadınları Derneği gibi STK’ları da sorumluluk üstlenerek üzerine düşeni yapmaya kararlı olduğunu göstermektedir.

    Bütün bu çabaların, sarfedilen emeklerin asıl amacının içinde bulunduğumuz kriz döneminin zararsız atlatılması, krizin fırsatlara dönüştürülebilmesi ve kurum ve bireylerin ortak bir sağduyuyla yapılabilecek olanın en iyisini yapma bilinciyle tüketen değil üreten toplum olma çabasını ortaya koyduğunu görmekteyiz. Biz veya ben ne yapabiliriz sorusunu kendimize sorduğumuzda zaten çözüme ilk katkıyı sağlamış oluruz. Zira sorunu anlamak, sorun içindeki sorumluluğunun bilincine varmak çözüm üretmenin ilk basamağıdır. Ülkemiz yıllar boyu birçok kriz yaşamış, az ya da çok yıpranarak bu günlere gelmiş ama hiçbir zaman birlik, beraberlik, olgusundan bananecilik düşüncesine sapmamış, sabırlı olduğu kadar kararlı ve aldığı kararlarda da başarılı olduğunu göstermiştir. Buna güvenerek şimdiki kriz dalgasından da sahip olduğu erdemle, sağduyusuyla, çözüm çabalarına katkısıyla başarılı bir şekilde çıkacağını düşünüyorum ve ümidediyorum. 72 milyon nüfusumuzla iç pazarı en gelişmiş ülkelerden biriyiz.

    Krizin psikolojik etkilerinden sıyrılarak çarşıya pazara çıkıp, gündelik alışverişlerimizi yapmak, gelecek kaygısını bir yana bırakıp yastık altında emniyet olsun diye sakladığımız birikimlerimizi iç piyasaya kazandırmak, sıcak para dönüşümünü sağlamakla üzerimize düşeni en doğru şekilde yağmış olacağımızı düşünüyorum. Halk çekinip piyasaya para sunmadığında esnafın eline sıcak para geçmeyecek, dolayısıyla esnaf toptan alışverişlerini yapamayacağı için toptancıların üretimcilerden alımları duracak, üretimciler bu kısır döngünün etkisiyle üretimlerini durduracak ve nihayetinde buralarda çalışan insanımız işten çıkartılacak. Sonuca bakarsak, birey olarak yapmamız gerekeni yapmadığımız da en acı faturanın yine bize çıktığını, eninde sonunda zarar görenin bizler olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bananecilik felsefesiyle değil, bu kriz hepimizin sorunu ve hep birlikte çözüm üretmek zorundayız düşüncesiyle hareket etmek mecburiyetindeyiz.

Netice olarak işsiz kalan bizler, kapanan işyerleri bizim, ve kaybeden bizler olduğu kadar ülkemiz olacaktır. Yapacağımız her alışverişte ekonomiye sağladığımız katkının farkında olmalı, krize bir çelme de biz takalım, alışveriş yapalım mantığını çevremize yaymalı, bu güzel ülkemizin sorunlarında çözümü başkalarından beklemek yerine taşın altına elimizi koymalıyız. Hiçbir katkısı olmadan sadece şikayetlenmek, suçlu aramak, başkalarından çareler beklemek basiretsizlik ve vurdumduymazlıktan başka bir şey değildir.

    Damlaya damlaya göl olur sözünü hatırlarsak bu bile bireysel çabaların nasıl da büyük başarılara dönüşeceğini göstermektedir. Öyle ki, kazandığımız onca savaşın temelinde bu bilinç vardır. Kadın, çocuk, yaşlı, Türk, Kürt, Laz, Çerkez vs demeden sergilenen kurtuluş mücadelelerini hatırladığımızda bir bireyin kazanılan zaferlerde ne kadar önem taşıdığını en bariz şekliyle görüyoruz.  Savaşlar sadece güvenlik açısından askeri olarak değil, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak da daima hayatımızda önemini, varlığını sürdürmektedir.

   O halde bu ülke bizim, bu millet bizim, bu sorun bizim bilinciyle hareket edelim, alışveriş yapalım, sıcak para akışına katkıda bulunalım, çevremizi uyaralım. Vicdanları rahat bireyler olarak ülkesine faydalı olmanın gururunu yaşayalım. … ve asla unutmayalım;

      Kriz varsa çare de var!…

 

 

Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Avtandil Mikatsadze: Gürcistan-Türkiye iki dost ve komşu ülke

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
     Gürcistan-Türkiye ilişkilerine büyük önem verenve  “İki dost ve komşu ülke olan Gürcistan-Türkiye arasındaki mevcut ticari ilişkiler, dünya ülkelerinin örnek alacağı durumdadır.”diye söyleyenGürcistan Trabzon Başkonsolosu Avtandil Mikatsadze, Gürcistan-Türkiye ilişkileri konulu yaptığım röportajda şunları söyledi; 
Gürcistan-Türkiye arasındaki ekonomik ve turizm ilişkileri nasıl ve daha iyi bir seviyeye gelmesi için neler yapılmalıdır?
Yeni yatırımlar yapılması konusunda çalışmaları sürdürüyoruz
     “İki dost ve komşu ülke olan Gürcistan-Türkiye arasındaki mevcut ticari ilişkiler, dünya ülkelerinin örnek alacağı durumdadır. Bu ilişkilerimizin geliştirilmesi konusunda devlet ve hükümet büyüklerimizin büyük çabası vardır. Bunlar bölgede insanlar arasındaki ilişkiden ibarettir. İnsanların duası böyledir. Fazla olunca, daha fazlasını ister. Yeni yatırımlar yapılması konusunda çalışmaları sürdürüyoruz. Artık bu tür adımların kesin olması gerekir.
2008 yılı sonunda Serbest Ticaret Antlaşması faaliyete geçti
     Baku-Tiflis-Kars demiryolu projeleri dünya çapında önemli projelerdir. Bunun yanında diğer projelerin üretilmesi gerekir. 2008 yılı sonunda Serbest Ticaret Antlaşması faaliyete geçti. Bu nedenle Gürcü ve Türk malları herhangi bir vergisiz Gürcistan ve Türkiye’ye getiriliyor. İkili ilişkilerimiz hariç, Gürcistan’da transit geçişleri çok önemlidir. Bu geçişlerin % 80’nini Türk nakliye şirketleri yapıyor. Bu yol Orta-Asya ülkelerine kadar uzanıyor. Batum Havalimanı Türk şirketi tarafından inşa edildi. Batum Havalimanının ortak kullanımı konusunda antlaşma yapıldı. Bu havalimanını çok iyi değerlendirmemiz gerekir.
Sarp Sınır Kapısında yaya geçişi kaldırıldığında iki ülke
arasındaki ticari ilişkileri etkiler mi?
Sarp Sınır Kapısı iki kardeş ülke vatandaşlarını birbirleriyle buluşturuyor
    70 yıl kapalı kalan Sarp Sınır Kapısı, 1989 yılı 1 Eylül’ün de o zamanın Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz döneminde Gürcistan ve Rusya Dışişleri Bakanları görüşmesi sonucunda Sarp Sınır Kapısı açıldı. Halkın yoğun isteği karşısında sınır fazla kapalı kalmadı. Sovyet Rusya o dönemde bu kapının açık kalmasını istemiyordu. Senelerce bu kapı kapalı kaldı. Sarp Sınır Kapısı iki kardeş ülke vatandaşlarını birbirleriyle buluşturuyor. Bu nedenle iki ülke arasında çok geçişler oluyor.
Sarp Gümrük Kapısı diğer gümrüklerle bir tutulamaz
    Bizim için en yakın dost ülkeler Türkiye ve Azerbaycan’dır. O zamandan bu tarafa Sarp Gümrük Kapısı diğer gümrüklerle bir tutulamaz. Çünkü bu kapı farklı bir kapıdır. Yerleşim yerleri 20–30 km. uzak ama Sarp Sınır Kapısı bir köyün ortasında bulunmaktadır. Sınırdan karşı tarafa geçtiğinizde komşunun evine girmiş gibi oluyorsunuz. Sınır kapısında yaya geçişinin kaldırılması konusunda bir düşüncemiz yoktur.Yaya geçişleri kaldırıldığında arabayla mecbur geçmek zorunda kalacağız. Şu andaki mevcut durumun düzeltilmesi gerekiyor. İki ülke arasında sorunsuz yaya geçişlerinin yapılması gerekir. Bizim düşüncemiz yasaklamalarla ilişkilerimizi geliştiremeyiz. Yaya geçişinin yasaklanması kanunlar çerçevesinde, karşılıklı saygı içinde düzeltilmesi gerekir. 
İnsanlar karşılıklı olarak rahat gidip, gelmeleri gerekir
    İnsanlar karşılıklı olarak rahat gidip, gelmeleri gerekir. Sınır kapısında yaya geçişi yasaklanırsa insanlar arasında dargınlığa neden olacaktır. Ama biz ve devlet büyüklerimiz araçlarla gidip-gelindiği için yaya geçişinin kaldırılması bizi etkilemez.Yük taşınıyorsa otobüsle geçilmesi gerekir. Şayet elde taşınabilir bagajla geçilecekse bunda bir sakınca olduğunu düşünmüyoruz. Çok fazla bagajı olanlar genellikle otobüs kullanıyorlar veya uçakla gidip geliyorlar. İşadamları zaten transit olarak araçla gidiyorlar. İnsan bir acil durumu olduğunda yaya olarak geçebilir. Batum ve Trabzon havalimanı kullanıldığında zaten araca gerek kalmıyor. İş adamlarının çoğu havalimanını kullanıyor. İnsanlar akrabalarını ziyaret edip, uçağa binip gidiyor.
 
                          
                                  Gürcistan Trabzon Başkonsolosu 
                                             Avtandil Mikatsadze
 
Dünya ekonomik krizden dolayı bir çıkar yol arıyor
    Dünya ekonomik krizden dolayı bir çıkar yol arıyor. Bizim vatandaşlarımız Kemalpaşa’dan alışverişini yapıyor, geri ülkesine dönüyor. Bizim bilgimiz dahilinde istatistiklere göre bu alışveriş yapan kişi sayısı aylık 200.000 kişidir.
Her ay Kemalpaşa’ya 20 milyon dolar bırakmış oluyoruz
    Bu sayı fazlada olabilir. Bunu günlük iki yüz kişi düşünürsek kimisi günde 500 dolar, kimisi 1000 dolar harcarsa her ay Kemalpaşa’ya 20 milyon dolar bırakmış oluyoruz. Böylece Kemalpaşa’daki iş adamına destek olmuş oluyor. Kısa bir zaman önce Acara Hükümet Başkanı ve Artvin iş adamları ile bir toplantı yaptık. Artvinli işadamları yaya geçişi kaldırıldığında endişelerini ve ekonomik kayıbın çok olacağını ifade ettiler. Bu kayıbın çok olmaması için oradaki iş adamları ile bir toplantı yapılmasını söyledik. Bu toplantılar Sarp, Batum- Artvin olabilir. Serbest Bölge açarız. Kemalpaşa’daki insanlar mağazalarını karşı tarafa, o serbest bölgeye taşıyarak mağazalarını oraya açarlar. İnsanlar orada alışverişlerini yaparlar. Bu şekilde uygulandığında sınır ticaretinde büyük kayıp olacaktır. Bunun sonucu Kemalpaşa’daki iş adamları daha önce kazanmış oldukları paraları kaybetmiş olacaklardır.                           
Sarp Sınır Kapısı bu bölgenin ana damarıdır
    Ancak şunun bilinmesi gerekir ki Avrupa’dan, ABD’den insanlar gelerek Kemalpaşa’da alışveriş yapmaz. Gürcistan- Türkiye halkları arasındaki ilişkilerde ticari ilişkiler dışında arkadaşlık kuruluyor. Böylece karşılıklı gidip geliniyor. İki ülke arasındaki gümrük müsteşarlıkları sınır ticaretinin geliştirilmesi konusunda görüşmeler yaptılar. Sarp Sınır Kapısı bu bölgenin ana damarıdır. Gümrüklerde bir taraf kontrol ettiğinde karşı ülke kontrol etmeyecektir. Bunun görüşmeleri yapılıyor. Bu nedenle iki ülke birbirine çok güveniyor. Bu konuda çalışmalar başladı.
Gürcistan-Türkiye en samimi iki ülke olacaktır
    Bu şekilde Gürcistan-Türkiye en samimi iki ülke olacaktır. Sovyetler Birliği zamanında bize başka tarih, farklı öğretiliyordu. Artık Rusya’nın aracı dostluğuna ihtiyacımız yok, bize kendi dostluğumuz yeter. Biz aracı istemiyoruz, aracısız ilişkiler daha iyi olur. Abhazya, Osedya dostlarımızla birebir görüşsek, tüm sorunlarımızı hallederiz. Biz bu konuda çalışmaları sürdüreceğiz. İki tarafı sevindirecek bir karar alacağız.
Trabzon ve Türkiye’de görev yapmak gurur vericidir
    Benim için Trabzon ve Türkiye’de görev yapmak gurur vericidir. Dost ve kardeş ülkede görev yapmaktayım. Trabzon- Batum’la kardeş şehirdir. Kardeş şehirde görev yapmak mutluluk vericidir. Batum’da eğlence yerlerinin çokluğu insanlar arasındaki kaynaşmayı daha çok sağlıyor. Biz kanunsuzluğa karşı çeşitli değişiklikler yaptık.
Gürcistan’da kanunsuzluk yapan herkes cezasını çeker
    Gürcistan’da kanunsuzluk yapan herkes cezasını çeker. Kanun karşısında ister devlet başkanı olsun, ister hizmetli olsun herkes eşittir. Gürcistan’da çok sayıda dil ve dinde insanlar vardır. Kanun önünde ayrımcılık yoktur. Türkiye’de hizmet veren bir şirket, aynı hizmeti Batum’da da çok rahat verebilir. İki ülkenin Karadeniz kıyısında olması nedeniyle birçok ortak özellikler vardır. Adetlerimiz birbirine çok benziyor. Batum’a gidip, gelmek çok rahattır. Çünkü birbirimize çok benziyoruz.”
 

Makedonya Türkiye Büyükelçisi Melpomeni Korneti: “Türkiye ile dostluğu devamını istiyoruz Türkiye ile dostluğun devamını istiyoruz

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
      Makedonya Devleti bir balkan ülkesi olup; yüzölçümü 25.7 kilometrekare, nüfusu 2 milyon, dili Makedon, alfabesi kril, para birimi dinar, başkenti Skopje olup,nüfusu 500.000’dir.Parlamenter demokrasi ile yönetilmektedir.Makedonya Devleti Türkiye Büyükelçisi Melpomeni Korneti, Makedonya konulu yaptığımız röportajda şunları söyledi;
 Ekonomik ilişkilerimiz istediğimiz noktada değil
      “Ankara’da 13 aydır görev yapmaktayım.Göreve başlamadan önce Makedonya Kültür Bakanlığı yardımcılığı görevini yürütüyordum.Türk Makedonya ilişkilerini politik bakımdan ele aldığımız zaman ilişkilerimiz çok iyidir.AB yolu sürecindeki benzerliklerimiz ve NATO konusundaki ortaklığımız, Türkiye’nin verdiği politik destek nedeniyle çok iyidir.Türkiye -Makedonya ekonomik ilişkileri istediğimiz noktada değildir.Ankara Büyükelçiliği olarak bu ilişkileri geliştirmeğe çalışacağız.Bunları hedefliyoruz.Geçen yıl Mart ayında Makedonya devleti ekonomik anlamda yabancı iş adamlarını yatırım yapmaları için büyük kampanya başlattı.2007 yılında Türkiye-Makedonya ekonomik ilişkilerinde büyük gelişme bekliyoruz.
 Makedonya’da yatırım yapmak çok karlı
      Makedonya’da yatırım yapmak çok karlıdır.Bu konuda Türk iş adamlarının
yatırım yapmaları iyidir.Türkiye Makedonya’ya 150-160 milyon dolarlık satış yapıyor. Makedonya ise Türkiye’ye 50-60 milyon dolarlık satış yapıyor.Türkiye Makedonya’ya
sigara ve değişik tarım ürünleri satıyor.Makedonya ise Türkiye’ye yarı işlenmiş metal ürünleri, ferro silisyum ve özellikle prinç daha çok satıyor.Ferro silisyum gemi yapımında kullanılan saçlar önemli bir malzemedir.
Türklere turizm satmak istiyoruz
     Makedonya olarak Türklere turizm de satmak istiyoruz. Makedonya’da Kosova ile ilgili son iki yılda meydana gelen problemlerden dolayı, Makedonya turizm açısından inişli ve çıkışlı bir periyot oldu. Makedonya’yı turistik açısından değerlendirdiğimiz bunu artırmaya çalışıyoruz.Özellikle Makedonya eski Osmanlı uygarlığının kalıntılarını içermesi bakımından, burada Türk kökenli insanların bulunması bakımından önemli ve değere hayız bir ülkedir. Makedonya’nın diğer önemli bir tarafı da çok küçük bir ülke olduğundan dolayı, yaklaşık bir hafta içerisinde her tarafı gezilecek bir ülkedir.
Atatürk’ün evini restore edeceğiz
     Makedonya’ya önem katan en önemli konu, Mustafa Kemal Atatürk’ün  Makedonya’da okumuş olması ve bir evinin bulunmasıdır. Biz bu evi restore edeceğiz. Makedonya ile Türkiye arasında yiyeceklerimiz, kültürel varlığımız bakımından büyük bir ortaklık arz ediyor. Bunun Türkler için çok cazibe olduğunu düşünüyoruz.
 Üsküp’te Yahya Kemal okulu
     Bizim dilimizde Türkçe’den geçme birçok kelime vardır.Bunlar aramızdaki ortak paydalığı gösterir.İki ülke arasında kültürel merkezler açmak için protokol imzaladık.Bu merkezler İstanbul ve Üsküp’te olacaktır. İstanbul’da kültürel merkez için bir bina önerilmiştir. Kültür merkezleri turistik yönden ve insanları bilgilendirmek içinde kullanılacaktır.Türkiye’de Polis ve Askeri Akademilerde okuyan öğrencilerimiz vardır.Bunlar özel antlaşmalarla gerçekleşen irtibatlardır.Türkiye’de birçok Makedonya’lı öğrenci vardır.Makedonya’da 6 tane büyük Üniversite vardır.Üniversitelerin gelişmesine yönelik Polonya süreci vardır. Ankara Gazi Üniversitesi Rektörlüğü üniversitelerimizi ziyaret etmiştir.Türk işadamlarının desteklediği Üsküp’te Yahya Kemal okulu vardır.
 Makedonya’da Türkçe eğitim var
     Ayrıca Türk-Sosyal Üniversitesi vardır.Makedonya’da üniversite anlamında bir hareket var.Üniversite sayısının artacağını düşünüyoruz.Makedonya’da ortaokula kadar Türkçe eğitim mümkündür.Üniversite düzeyinde de Türkçe dersleri vardır. Türkçe radyo ve televizyon yayınları vardır. Türkçe kitaplarda basılmaktadır.Ayrıca Türkçe tiyatro grupları da vardır.Makedonya’daki Türkler Makedonya’cada biliyorlar.Türkler iyi vatandaşlardır. Entegrasyon problemi yoktur.Dil konusunda ortak paydayı temin ediyor gibiyiz.
 Nüfusun % 4’ü Türkler
     Makedonya nüfusunun ; % 70’ni Makedonya’lılar ,% 4’nü Türkler, % 23’ünü Arnavut, % 4’ünü çingeneler,geri kalanı Boşnaklar ve lahlar teşkil ediyor. Ana dil Makedonyacadır. İkinci dil olarak Arnavutlar ağırlıklı olduğu için Arnavutça konuşulur.
Avrupa Birliğine bizde 2005 yılından bu tarafa adayız.AB ile henüz görüşmeler başlamadı. 2008 yılından itibaren görüşmelerin başlayacağını tahmin ediyoruz.
 Yunanistan Makedonya Cumhuriyeti olarak kabul etmiyor
    Yunanistan AB konusunda bizi desteklediklerini söylüyorlar. Biz sosyalizmden serbest ekonomiye geçer geçmez, yatırımlar yapmaya başladılar. Fakat Yunanistan bize belli kuralları dikte ettirmeye çalışıyor. Bizi AB’ye üyelik konusunda destek anlamında paralellik arz etmiyor.Yunanistan  Makedonya ismini tanımıyor.Yunanistan bizi Makedonya Cumhuriyeti olarak kabul etmiyor.Biz tanıdığı taktirde kendi durumunun tehlikeye düşeceğinden korkuyor. Oda şu; Makedonya’nın güneyinde, Yunanistan’ın kuzeyinde yaşayan Makedonyalılar var.Yunanistan ülkesindeki etnik Makedonyalıları koparacağımızı zannediyor.1947’de ikinci dünya savaşından sonra, meydana gelen iç savaşta Yunanistan’daki 400.000 Makedonyalı dağıtıldı.Halen Yunanistan’da yaşayan Makedonyalılar var. Bu yüzden Yunanistan bize eski Yugoslavya Cumhuriyeti demeyi tercih ediyor.Aynı şekilde Türkiye-Yunanistan arasında da sıkıntı var Yunanistan batı Trakya’daki Türklere azınlık demiyor.Orada yaşayan Müslümanlar demeyi tercih  ediyor.
 Türkiye en çok ziyaret edilen ülkeler arasında
      İstanbul-Üsküp arası 1 saat 10 dakika çekiyor. Makedonya Hava yolları Mayıs ayına kadar 175 Euro’ya gidip geliyor.Mayıstan sonra 220 Euro’ya gidip geliyor.Türk Hava yolları pahalı ama daha düzenli uçuşları var. Bu yaz Antalya-Makedonya atlas jet uçuşları olacaktır. İstanbul’dan Makedonya’ya giden 13-14 saat süren birçok otobüs firmaları vardır.Bu otobüs yolculuklarında Bulgaristan sınırında çok beklemeler oluyor.Yugoslavya Cumhuriyeti bozulmadan önce ülkemiz vatandaşları ağırlıklı olarak Adriyatik denizine,Yunanistan’a giderlerdi. Türkiye şu an en çok ziyaret edilen ülkeler arasındadır.Türkiye’de biz kendimizi evimizde gibi hissediyoruz.Türk halkı aynı zamanda misafirperver,Türk sahilleri cazibeli ve ucuzdur.
 Türkiye ile dostluğun devamını istiyoruz
      Türkiye ile dostluğumuzun devamını istiyoruz. Türk-Makedon halkının tarihsel birlikteliğinin, dostluğunun devamını öncelikle istiyoruz. Bu dostluk gidip gelmek şeklinde turistik ziyaretler olur.Bu dostluğun devamı için bu şarttır.AB uyum çerçevesinde ekonomi ile ilgili yasalarımızı değiştirdik. Açık bir ekonomi politikası takip etmeye başladık. Ekonomik olarak ta ilişkilerimizin  devam etmesi gerekir.Bu ilişkilerimizi sadece alışveriş şeklinde değil,Türk iş adamlarının  orada bir firma açması, ortak firmaların açılması önemlidir. Bu işbirliği alanları, enerji, tarım ve diğer alanlar olabilir. Bunlar Türk-Makedon dostluğunu pekiştirici unsurlardır. Karşılıklı ilişki sayesinde Balkanlara hem barış, iyilik gelmesine katkıda bulunmuş olur.Balkanlardaki stabilite, halkın daha iyi konuma gelmesine katkıda bulunacaktır.19. yüzyılda kültürler arası mücadelede herkes kendi kültürünün mücadelesini vermiştir.Tarihe baktığımız zaman Büyük İskender Makedonya’dan çıkmış ve bütün dünyayı ele geçirmek için uğraşmıştır.”

İsveç İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson: Türkiye batı entegrasyonunun bir parçası

0
Haber: İlker ÇAKAN
     İsveç İstanbul Başkonsolosluğu-Demokratik Değişim Gönüllüleri(TESEV) ortaklaşa düzenlenen “Anayasal Gelişmeler Işığında Avrupa Yolunda İl İl Türkiye Seminerlerinden” olan  “Amasya Semineri” Amasya Barosu Başkanlığının organizesinde Amasya Atatürk Kültür Merkezinde yapıldı. Seminer toplantısına konuşmacı olarak; İsveç İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson, Prof. Dr. Ergun Özbudun(Bilkent Üniversitesi), Prof. Dr. Eser karakaş(Bahçeşehir Üniversitesi), Doç .Dr. Serap Yazıcı(İstanbul Bilgi Üniversitesi), Dr. Şahin Alpay(Bahçeşehir Üniversitesi) katıldı. Ayrıca toplantıya Amasya Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Aksu, Amasya Belediye Başkanı İsmet Özarslan, Amasya Barosu Başkanı Av. Adnan Hasip Yalçın, Amasya İl Emniyet Müdürü Mustafa Demirok katıldı. Toplantıda, AB- Türkiye konulu bir konuşma yapan İsveç İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlssson şunları söyledi;
Fransa, Avusturya Türkiye’nin AB üyeliğine engel çıkarmaya çalışıyor
      “Fransa eski Cumhurbaşkanı Charles Degol Britanya hakkında şunları söylüyor; “Bu ülke sadece Avrupa değil, Avrupa bütünleşmesine çok hevesli değildi. ABD ve NATO’nun baskısıyla birliğe katılmak istemektedir. Eğer katılacak olursa Avrupa birliği içinde uyumu bozacaktır. Tarım politikası, AB tarım politikasıyla hiçbir şekilde bağdaşmaz.” Bu konuşmadan bir yıl sonra AB Komisyon Başkanı,  Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır ve bir gün Avrupa birliğine, Avrupa entegrasyonuna katılacaktır dedi. Türkiye kuruluşundan itibaren Avrupa konseyinin sadece bir üyesi değildir, OECD dinin üyesidir. NATO’nun kuruluşundan itibaren kısa sürede üyesi olmuştur. Bu nedenle batı entegrasyonun bir parçasıdır. Türkiye 1999 yılında AB üyeliğine aday oldu ve 2005 yılında itibaren üyelik müzakerelerini yapıyor. Fakat bazı AB üyeleri, bu arada Fransa, Avusturya Türkiye’nin AB üyeliğine engel çıkarmaya çalışıyor. Bunlar AB değerlerinden bahsediyorlar. AB değerlerini Türkiye’nin paylaşmadığından bahsediyorlar. Fakat Avrupa Birliğinin en temel kaynaklarından biri, Roma hukuku ve Roma hukukunun getirdiği ahde vefa, yani antlaşmaya sadakat prensibidir. Batı entegrasyonunun en temel değerlerinden biri budur.
Türkiye’ye maalesef bazı kriterler getirilmek isteniyor
     Türkiye’ye maalesef bazı kriterler getirilmek isteniyor. Örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy ve ondan önceki Cumhurbaşkanı biz okulda okurken Türkiye’yi Avrupa’nın bir parçası olarak değil, küçük Asya olarak tanıdık diyor. Ancak Avrupa Birliğini kuran Roma Antlaşması, bir ülkenin AB üyesi olması için, topraklarının Avrupa’da olması diye bir şart diye ileri sürmüyor. Herhangi bir Avrupa ülkesinin üye olacağını söylüyor. Bu bağlamda şuna dikkat etmemiz gerekir. Türkiye’nin Avrupa’daki toprakları ve nüfusu bugün pek çok Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin topaklarından ve nüfusundan daha geniştir. Bu coğrafi ölçüye bakacak olursanız, Kıbrıs, 2004 yılında AB üyeliğine katıldı. Kıbrıs Rum kesimi Ankara’nın çok doğusundadır. Malta adası AB üyesidir. Bu da Tunus’un güneyindedir. Bu ülkeler coğrafi kritere uymadıkları halde üye oldular. Fransa Cumhurbaşkanı seçilirken Fransa’nın Avrupa dışındaki pek çok sömürgesinden aldığı oylarla seçildi.
Avrupa Birliğinin Hıristiyan değerlerine dayandığı itirazıdır
      Bunları da dikkate almak gerekiyor. Türkiye’nin AB üyeliğine bazılarının itiraz edilen gerekçelerden biride, Avrupa Birliğinin Hıristiyan değerlerine dayandığı itirazıdır. Hıristiyanlık değerlerinin ne olduğu konusunda bir sarahat olmadığı gibi, Avrupa tarihinde Hıristiyanlık fevkalade bölücü bir rol oynamış, çok uzun yıllar Protestanlarla, Katolikler arasında savaşlara neden olmuştur. Bizde 1961’de İsveç olarak Avrupa Ekonomik topluluğuna üye olmamız söz konusu olduğu zaman Katolik ülkelerin birliği olduğu için buna itiraz etmiştik.
Müslümanlık, İslam şimdiden Avrupa’nın kültür gerçeklerinden biri
      Fakat bugün artık Avrupa’da böyle bir din konusu, Avrupa Birliğinin temeli olarak Hıristiyanlık söz konusu değildir. Bambaşka kriterler Avrupa Birliği Kulübünün üyelik koşullarıdır. Öte yandan Avrupa’da en az 20 milyon Müslüman yaşıyor. Avrupa’da yaşayan Müslümanların sayısı, benimde mensubu olduğum İsveç İskandinav Protestanlarından sayıca daha fazladır. Bu sayı da giderek önümüzdeki yıllarda yükselecektir. Dolayısıyla Müslümanlık, İslam şimdiden Avrupa’nın kültür gerçeklerinden biridir. Ekoonmik ve laik değilde, dini değerler üzerinde durmak Avrupa içinde tehlikeli bir iştir. Bu da Avrupa’da yaşayan Müslümanlara siz birinci sınıf vatandaş,değil ikinci sınıf vatandaşsınız demek anlamına gelir.” 


İsveç İstanbul Başkonsolosu Büyükelçi Ingmar Karlsson: “Türkiye dışarıda bırakılamaz

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
     İsveç İstanbul Başkonsolosu-Büyükelçi Ingmar Karlsson, Türkiye- AB konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Türkiye ile AB ilişkilerini ve bazı AB ülkelerinin Türkiye için öne sürdükleri şartları nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Türkiye gerekli kriterleri yerine getirmişti
      ” Türkiye AB müzakerelerine başlamak için gerekli kriterleri yerine getirmiştir. Müzakerelere başlanmıştır. Türkiye için geçerli olan kriterler, daha önce aday olan ülkeler için de geçerliydi. Aynı şartlar Türkiye için de geçerlidir. Türkiye’ye daha önce var olmayan kriterleri ileri sürmek, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ileri sürdüğü gibi coğrafi, dini kriterleri ileri sürmek yanlıştır. Çünkü bu tür kriterler mevcut değildir.
AB, Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi konusunda ne istiyor?
İlgili sorunlar var
      Bu kriterlerin bazıları kâğıt üzerinde yerine getirilmiştir. Ama biz bunların uygulamada da yerine getirilmesini istiyoruz. Mesela; 301. maddenin uygulanması ve diğer bazı kanunların uygulanması ile ilgili sorunlar var.
Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği konusunda,
 AB Kıbrıs konusunda Türkiye’den ne istiyor?
 Kıbrıs Türk Yönetimi Annan Planını oyladı ve bunu kabul etti
     Yeni Kıbrıs Hükümetinin (Güney Kıbrıs Hükümetinin) bu konuda bir çözüm bulacağını ve müzakerelere bağlıyacağını umut ediyoruz. Türkiye ve Kıbrıs Türk Yönetimi Annan Planı hakkında iyi niyetini gösterdi. Kıbrıs Türk Yönetimi Annan Planını oyladı ve bunu kabul etti. Bu konudaki iyi niyetini göstermiş oldu. Şimdi süre Rum kesiminde ve Rum kesimi iyi niyetini göstermek zorunda. Artık roller değişti, top artık onlarda. Daha çok onların çaba göstermesi gerekiyor. 
Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğine girmesi konusunda,
İsveç Hükümetinin AB -Türkiye değerlendirmesini yaparmısınız?
Türkiye AB üyeliğinden mahrum edilemez
      Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme konusunda; bir önceki hükümetle, şu andaki hükümet Türkiye’nin en güçlü destekçileridir. Şu anda İsveç Parlamentosunda mevcut bir milletvekili dahi, Türkiye’nin üyeliğine karşı değildir. Bu nedenle ben bugün Amasya’dayım. Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesini desteklemek için buradayım. Biz bu konuda Türkiye’nin üye olduğunu görmek istiyoruz.
       Bizim için tek kriter Kopenhag kriterleridir. Türkiye’nin coğrafi olarak Avrupa da olmadığı, Türkiye’nin bir İslam ülkesi olduğu gibi kriterler, Avrupa kriterleri değildir. Bunlar ileri sürülerek Türkiye dışarıda bırakılamaz. Türkiye AB üyeliğinden mahrum edilemez.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin AB konusunda
 yaptığı çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Atatürk yaşasaydı, Cumhuriyet Halk Partisine oy vermezdi
       Bu hükümet büyük bir reform programı yaptı ve müzakerelere başlama sürecini aştı. Fakat bir süredir, bu reform süreci durmuş durumda. Umarım yeniden reform başlar ve yeni bir hamleyle devam eder. Bugün bazı Halk Partili üyelerin, bu Avrupa birliği sürecine nasıl saldırdıklarını, nasıl eleştirdiklerini, sert bir şekilde eleştirdiklerini gördüğümde çok şaşkına uğradım ve bunu Atatürk adına yapıyorlar. Ben inanıyorum ki eğer Atatürk yaşasaydı, Avrupa Birliğine başvurup, üye olmak isteyecekti. Zaten onun politikası da böyleydi. Bizim İsveçli Sosyal Demokratlar olarak da biz bu davranışı anlamakta zorluk çekiyoruz, anlayamıyoruz.
İnanıyorum ki eğer Atatürk yaşasaydı, Cumhuriyet Halk Partisine oy vermezdi.
Türkiye’de parti kapatma davaları, Türkiye’nin AB sürecini etkiler mi?
       Parti kapatılırsa bütün süreç durur. Süreç durmayacak, ama ertelenecek, bekleme süresine girecek.
Türkiye Avrupa Birliğine ne zaman üye olacak?
       Reform süreci devam ederse, gelecek 10 yılda Türkiye Avrupa Birliğine üye olur.”

Ünlü sinema sanatçısı Kadir İnanır: “İnsanlara inandırıcı olmak zorundasınız”

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
       
Türk sinemasının ünlü aktörü Kadir İnanır; yakışıklığıyla, bakışıyla, adam gibi adam duruşuyla, kısacası karizması ile halkımızın gönlüne taht kurdu. Bunu nasıl başardınız diye sorduğumda; ” İnsanlara inandırıcı olmak zorundasınız. Kişi söz söylediği zaman anlamlı, hayatına baktığınız zaman söylediği sözlerle uyuşmuyor. Böyle davranmak yanlıştır. Bu bir ömrün karşılığıdır, bunun bir bedeli vardır. Toplumda sayılır, sevilir kişi unvanını, güvenceyi aldığın zaman; yaşamını ona göre düzenlemek zorundasınız. Hayatınızda sapmalar asla olmayacak, olduğu zaman o seni terk eder. Bilir ki; o adam asla yalan söylemez, dürüsttür, o zaman seni kalbine sokar. Önemli olan bunu başarabilmektir.”Dedi. Ünlü aktör Kadir İnanır; hayatı, film, dizi, kültür ve sanat konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Önce toplumun değer yargılarına saygılı olmak gerekir
       “Önce toplumun değer yargılarına saygılı olmak gerekir. Bu toplumu var eden, diğerlerinden farklı kılan değerlerini, insan onurunu yücelten vasıflarını ön plana çıkarmaktır. Ben dünyanın her tarafını gezdim. Hem coğrafya olarak, hem insan ve ahlakı olarak farklı bir yanını net gördüm. Teknoloji ve Yeniçağın hızla gelişmesi, batılı toplumlarda birtakım değerleri, insan ilişkilerini, komşuluk ilişkilerini yok etti. Misafirperverlik diye bir kelime bilmiyorlar. Biz tek başına doğu ile batı arasında kendine özgü değerleriyle var olan bir devlet olarak varlığımızı sürdürürken, bizim bu değerlerimizi yok etmeye kalkıştılar. Bu şu anda yaşadığımız en büyük erozyondur. Bir toplumu topla, tüfekle işgal edebilirsiniz ama o toplum biraz sonra güçlenir ve sizi oradan atar. Kendi özgürlüğüne kavuşur. Ama kültürel değerleri yok ederseniz, ondan asla kurtulamaz. Paramparça olur ve dağılıp gider. Tam bu aşamada bu cennet vatanın tüm güzelliklerini, insanların gönüllerindeki insani duyguların yücelir ve bunun kavgasını yaparsanız saygı ile anılır bir kişi olursunuz. Benim yaptığım filmlerde bu yaptığım değerleri yıpratacak hiçbir şey yoktur.
Filmlerimin 30 yıl sonra kalıcı ve canlı 
      Filmlerimin 30 yıl sonra kalıcı ve canlı oluşunun ana sebebi budur. Kitlelere sıkıştıkları düzende bu güzelliklerini onlara sunarken gösterdiğimiz içtenlik, doğru hisler hep kalıcı olmuştur. Bunlar zor olmuyor ama bir sanatçı toplumun bütün girişiminde duyarlı olan insandır. Bunu kişiliğinize oturttuğunuz zaman söyleminiz, yaşam biçiminiz hep dublanslarla örtüşür olmalıdır. Size güvenen, sevgi ve saygı duyan insanları hiçbir zaman mahcup etmeyeceksiniz. Bu da müthiş özveri ve kavgadan geçmektir. Ben 39 yıldır kavgayı sürdürüyorum. Bu da bir ömür karşılığıdır. Bugün benim canım sıkıldı, istediğiniz gibi yaşama hakkınızyoktur.
Habersiz resmimi yarışmaya gönderiyor
      Sinema oyunculuğuna başlama hikâyem kısaca şöyledir; 1969 yılında Fatsa’da bir arkadaşım üniversiteye hazırlanırken benden habersiz resmimi yarışmaya gönderiyor. Okuma niyetiyle İstanbul’a gittiğimde, resim gönderme yüzünden ailemle aramda kavga oldu. Aileme resmimi yarışmaya ben göndermedim dedim ama inanmadılar. Aramızda gerginlik olunca, bende bu yarışmaya girdim ve kazandım. Doktor olmak isterken bugün buraya geldik.Kader bu, buna biraz inanmak gerekir. Hayat tesadüflerle doludur. Ben sinema oyuncusu olmasaydım, doktor olsaydım Türkiye’nin en başarılı doktorlarından birisi olurdum. Bakkal olsaydım, marketler zinciri olurdum. Avukat olsaydım, baro başkanı olurdum. Bunlar karakterle ilgilidir. Bunlar tamamen insanın hayata bakış açısı ile ilgilidir.
Karun gibi nice zenginler, acımasız insanlar gördüm
    Ben tevekkel, kendi kaderine inanmış küçük bir dünyada yaşayan bir insan olamam. Ben iyi bir inançlı insanım. Tanrı ile aramda müthiş bir diyalog vardır. Bu aşamada giderek bunun bir misyoneri olduğuna inanıyorum. İnsana sen bu dünyaya geleceksin, bu işleri yapacaksın ve geri geleceksin diyor. Yaşam denilen bu yolculukta güzel, kalıcı işler bırakırsan görevini yapmış olursun. Bunun dışında geri kalan hiçbir şey işe yaramaz. Bu dünyada kalıp gidiyor. Karun gibi nice zenginler, acımasız insanlar gördüm. Hayatın gerçeği yaşam denilen süreçte güzel eserler vereceksin. Bu gerçeği bilerek yaşayacaksın ve bu dünyadan göçüp, gideceksin. Bu gerçekleri bildiğim içinde çok büyük bunalımlar geçirmedim. İnsan olarak sıkıştığın, altından kalkamadığın zamanlar da yaşamaktasınız. Bunları da kolayca, çözüp atabiliyorum.
Hayatınızda sapmalar asla olmayacak
      İnsanlara inandırıcı olmak zorundasınız. Kişi söz söylediği zaman anlamlı, hayatına baktığınız zaman söylediği sözlerle uyuşmuyor. Böyle davranmak yanlıştır. Bu bir ömrün karşılığıdır, bunun bir bedeli vardır. Toplumda sayılır, sevilir kişi unvanını, güvenceyi aldığın zaman; yaşamını ona göre düzenlemek zorundasınız. Hayatınızda sapmalar asla olmayacak, olduğu zaman o seni terk eder. Bilir ki; o adam asla yalan söylemez, dürüsttür, o zaman seni kalbine sokar. Önemli olan bunu başarabilmektir.
Yaptığım dizi ve filmler hayatın içindendir
      Türkiye’de üretilen filmler birbirinden çok farklıdır. Herkesin yaptığı işi önemsiyorum. Çünkü insanlar emek verip, bir şeyler üretiyorlar. Bunların değerlendirilmesini halka bırakıyorum. Ona halk karar verir. Benim yaptığım dizi ve filmlerde kalabalıkların sorunları vardır ve hayatın içindendir. Bulutlar üzerinde dolaşan, hayal mahsulü işler yapmam. Başkaları anlamsız işler yapıyor diye onları eleştirmem, ona halk karar versin. Halk beğenmezse başka kanallara bakar, onları izler.
Yaptığımız sinema filmlerini alarak birebir dizi yapıyorlar
      Türkiye’de dizi fazla yapılıyor. Türkiye’de bu dizileri kaldıracak öyle alt yapı yoktur. Bu dizileri çekecek kadar yönetmen, oyuncu yok ve en önemlisi senarist yoktur. Bu diziler hep birbirinin tekrarı oluyor. Eskiden bizim yaptığımız sinema filmlerini alarak birebir dizi yapıyorlar. Bunun azalması gerekir. Halk dizileri bedava TV’lerden izlemektedir. Halk sosyal eğlencesini burada görmektedir. Bu nedenle doğru işler yapılarak, bu meslek yapılmalıdır. Halk seviyor, TV’de istiyor diye (Çünkü reklâmlar oraya, dizilere veriliyor. Bu arz ve talep meselesidir.) ne olursa olsun diye oraya sunmak yanlışlığı bence TV’lerden kaynaklanmaktadır. Dizilerin doğru ve yanlış olduğuna TV yöneticileri karar verecektir. Böylece bunların sayıları azalarak; az iş, güzel iş yapılacaktır.
İş disiplinim bilinen bir gerçektir
       Benim iş disiplinim bilinen bir gerçektir. Benim setlerimde öyle disiplin vardır ki nefes almak bile zordur. Çünkü çok sorumluluk taşıyan bir iş yapıyorum. Setlerde kaytarmak, işi ciddiye almamak, samimiyetli davranmamak, çalışmamak gibi unsurlar asla olmaz. Bizim setlerimiz çok ciddidir. Ben buna müsaade etmem. Ben kalp kırıcı oluyorum ama işin başarısı önemlidir. Dizide görev alan kişi ekmek kazanıyor, onu hak etmesi gerekir. Onu oraya getirdim diye kaypak davranmasına müsaade etmem.
184 sinema filmi yaptım, 9’da dizi filmi çektim
       Son olarak çekilen “Son cellât” filmi ile birlikte toplam 184 sinema filmi yaptım. Ayrıca 9’da dizi filmi çektim. İlk başladığım yıllarda senaryoyu müdahale etmem şansım yoktu. Toplam 184 filmin 25 tanesi hariç, hepsinin sorumluluğunu alırım. Son cellât filminde olduğu gibi onları ben yönlendirdim. Beğenmediğim ve beğenmeyeceğim senaryoyu bana getirmezler. Bilirler ki bu senaryoyu bu adam beğenmez, oynamaz. Hal böyle olunca kabul ettiğiniz bir işte sıralama yapmak doğru olmaz. Toplumun üzerinde öyle etki yapmış filmlerim var ki diyaloglar ezbere biliniyor. Ben bunu diğer filmlerden ayırmıyorum ama halk onları seçmiştir. Halk onu seçmiş ama benim o filmimden daha çok beğendiğim filmlerim vardır. Filmler arasında ayrımı halk yapıyor. Benim bu ayrımı yapmam dürüstçe bir davranış değildir.
Benim felsefemde zor işi başarmak vardır
       Filmlerde oynanan karakterler vardır. Filmlerde karakter olarak işçi, memur, bürokrat, polis vardır. O karakterlerin içerisinde “Son cellât filmindeki” bayram karakteri bir çeşitleme olarak girecektir. Son cellât filminde savcı rolünü oynamam istendi. Ben bu senaryoda; biraz sakat, dürüst, okuma-yazması yok, bir atı ile arabası var, onun ile hayatını kazanan, çok saf, temiz ‘Bayram’ karakterini oynadım. Sinemada daha farklı bir karakter olsun diye bunu seçtim. Bu çok zor bir roldür. Bir savcı rolünde normları verirsiniz, kolaylıkla yapabilirsiniz. Bayram rolündeki bir adamı oynamakta inandırıcı olmanın zorluğu vardır. Kolay işi herkes yapar. Benim felsefemde zor işi başarmak vardır.
Önümüzdeki dönemde film ve dizi projelerim var
       Son cellât filmindeki hikâye hapishanede geçiyor. Böyle bir hapishane Sinop ve Amasya’da var. Bu nedenle bu filmi Amasya’da çektik. Önümüzdeki dönemde film ve dizi projelerim var. Her işte birçok insan çalışıyor. Bu 60–70 kişinin çalıştığı bir sektördür. Bunlar işlerinin güzel olması için uğraşıyor. Yaşadığımız dünyada 50 çeşit iş vardır. Sanat ve kültür adına bir iş yapıyorsanız, müthiş bir işe soyunmuş oluyorsunuz. Bu işleri yapmak gerçekten zordur. Bir gün bir sette kalsanız, kendi işiniz için oturup bayram edersiniz. Bu nedenle bu sektörde çalışan insanlara geriye döndürücü ve moral bozucu şeyler söylememek gerekir. Ağabeyleri, büyükleri olarak onlara olumlu şeyler söylerim. Haziran ayında “Denizin dili” filminin çekimlerine başlayacağım. Bu filmin de ismi değişecektir.
İnandırıcı olmayan hiçbir işte ben yokum
      “Kuzey Rüzgârı” dizisi güzel bir diziydi. Önce iyi niyetle başladı. Daha sonra senaristler bu dizinin içeriğini değiştirmeye başladılar. Ben öyle oyunlara gelmem. Benim prensiplerime aykırı bir karakter çıkmaya başladı. Yapmayın, etmeyin diye ikaz etmeme rağmen devam edince benim bunu kabul etmem mümkün değildir. Zaten seyircisi de bu diziyi bıraktı. Bu diziyi de yayından kaldırdılar. İnandırıcı olmayan hiçbir işte ben yokum. Bundan böyle uçmaya başladılar. İki yüz tane adam ölüyor; burada ne polis, ne jandarma var. Böyle bir filmde oynarmısınız?  
Hiçbir siyasetçi benim yaptığım işi yapamaz
      Film sektöründe çalışmak önemli bir meslektir. Hiçbir siyasetçi benim yaptığım işi yapamaz. Bir tane film çekersin ülkenin çehresini değiştirirsin. Siyasetçi konuşur, palavrayı atar, elini koyar yemin eder. Ondan sonra o yeminin arkasında durmaz. Bunlar aslında siyasetçi değil, politikacıdır. Siyaset bir bilimdir. Politikacılar çok yüzlü, yalan söylemektedirler. Şu ülkenin gerçeklerini herkes biliyor. Bildiği halde hâlâ düzelteceğim diyor. Düzeltmenin yolu o değildir. Halkına dürüst davranacaksın. Senin 450 miyar dolar borcun var, bu borcu nasıl ödeyeceksin? Diyeceksin. Saklamayla bu olmaz. Ne oluyor? Tevekkül bir halk Allah’a bağışlıyor. Açlık, yoksulluk içerisinde günlerini geçirip, gidiyor. Oraya gidince ne yapacaksın? Bunlarla mı mücadele edeceksin? Her gün o mecliste kavga çıkar. Her gün gazetede görürsün ki birinin burnu patlamış, birinin bilmem neyi, ya da sen kendin dayak yersin. Bunun için siyaset yapılır mı? Bu ülkenin yönetimine soyunmuş insanlar önce dürüst olmalıdır.
Sanatı tanımazsanız, o ülkede huzur olmaz   
     Türkiye’de film sektörü kötüye gitmektedir. Türkiye’de iş kolları içerisinde en büyük zarara uğramış, ölümle çırpınan bir iş koludur. Bir ülke düşünün ki sanat ve kültürüne değer vermiyor. Ben de diyorum ki bana ne senin devletinden. Önce sanat ve kültüre değer vereceksin. Ekonomiyi herkes yapar. Herkes ticaret yapar. Yapsana sanat? Göreyim bakayım öyle kolaysa? Bunu tanımazsanız? O ülkede huzur olmaz. İleri toplumlar sanat ve kültüre çok önem vermişlerdir. Yabancı filmlerin Türkiye üzerinde olumlu etkileri vardır. Bir filmin maliyeti bir buçuk milyon dolardır. Bu işler bende film çektim diye olmuyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürü benim kadar bu ülkeyi tanıyamaz. Tanıyorum derse? Gelsin konuşalım.”
 
 
Guler Betul Aylinn
Guler Betul Aylinn
çok doğru kadir abi siz türkiyenin yakışıklı aktörlerindensiniz
06 Şubat 2009, 11:39
Muhammet Emron
Muhammet Emron
sizi siz olduğunuz için değil BİZDEN BİRİ OLDUĞUNUZ için çook seviyorumm….SİZ TÜM FATSALILARIN DEĞİŞMEZ TEK GURURUSUNUZ… FATSA 89/1
27 Mart 2009, 00:26
```````````-`Б```doukan Oktay ㋡ܓܓ
24 Nisan 2009, 12:51
Fatih Biltekin
Fatih Biltekin
baba büyüksün ya hep öyle kal seni çoooooooook seviyoruz hayranım sana karizmasın senin karizmanın yanında bizimkinin lafı olmaz
30 Nisan 2009, 01:36
Mine Tek
Mine Tek
sana bakınca içim titriyor ah genç olsam
30 Mayıs 2009, 15:23
Orkun Tangel
Orkun Tangel
SEN VE BİR KAÇ SANATÇI ADAM GİBİ ADAM SINIZ.BENDE FATSA LIYIM.SENİNDE FATSA LI OLMANDAN GURUR DUYUYORUM
08 Temmuz 2009, 08:14
Filiz Kandemir
Filiz Kandemir
süprsınız..sızı cok begenıyorum..
30 Ekim 2009, 08:37
Emine Gülcemal
Emine Gülcemal
ya türkiyenin degil dünyanın en karizmatik erkegi
12 Kasım 2009, 22:00
Sinan Gül
Sinan Gül
Haklısın Kadir abimiz..
21 Kasım 2009, 09:15
└► '-Sevda Köroğlu
└► ‘-Sevda Köroğlu
sen karizmasın yakışıklısın örnek bir adamsın yok senin gibisi
28 Kasım 2009, 14:54
Ali Balcı
Ali Balcı
SEVDA SENDE KARİZMASIN HABERIN OLSUN
06 Aralık 2009, 07:28
Gökhan Öner
Gökhan Öner
abi senden bi tane daha olamaz sen teksin saygılar
19 Aralık 2009, 01:41
Cafer Akkuş
Cafer Akkuş
slm kadir baba sen harbi karizmasun allahana kurban al yazmali filimun varya anam avradum olsun super filim abi bayılıyom o filime eyfidi eski günler 1974 model bemecemiz vardi hic unutmam
20 Aralık 2009, 12:27
Güzin Şeker
Güzin Şeker
tatar ramazan son cellat için tşk ler sen bitanesin demicem onu herkes diyordur ama gözümsün abi
23 Aralık 2009, 11:12
Ayşe Hancığaz
Ayşe Hancığaz
karizma ve adam gibi adamsın vesselam.
23 Aralık 2009, 13:02
Olcay Söğüt
Olcay Söğüt
Yorum yaz ..allh özene bezene yaratmış..
25 Aralık 2009, 09:25
Şerife Keskin
Şerife Keskin
hem dırlıği hemde birliği getirir
27 Aralık 2009, 18:21
Nil Cakir
Nil Cakir
kadir baba nesli tükenenlerden :):):))::)zorr gelir böyle sanattçıı
28 Aralık 2009, 00:22
Ercan Kucuk
Ercan Kucuk
it olur meydan kalir yigitler olur sanlariii kalirrr….
28 Aralık 2009, 23:39
Umut Aydin
Umut Aydin
EVET SIZIN FACE DE OLDUGNUZU BILSEYDIM INANIN COK ONCEDEN GIRERDIM SIZIN GIBI BIR HEMSERIM OLDUGU ICIN INANIN COK GRURLUYUM TURKIYEDE GELMIS GECMIS EN BUYUK SINEMA SANATCISI BENCE SIZSINZ HEMSERIM OLDUGNUZ ICIN SOYLEMIIYORUM GERCEKTEN COK IYI BIR OYUNCUSUNUZ HELE TATAR RAMAZAN DA KI PERFORMANSINIZ GERCEKTEN AYAKTA ALKISLANMASI GEREKEN BIR FILM BELKIDE 10 LARCA KEZ IZLEMISIMDIR O FILMINZI BENDE BIR ORDULU OLARAK SIZI YUREKTEN SEVGIYLE SELAMLIYORUM KADIR BEY SEVGIYLE KALIN
21 Ocak, 12:08
Ahmet İlldin
Ahmet İlldin
işte benim hemşerim buya karadenizlinin farkı burda işte
27 Ocak, 13:24
Serap Zelan
Serap Zelan
yıllar önce gökten kadir inanır yağdı şansıma ilyas salman düştü ama bugün sizi bulduğum için çok mutluyum…….
03 Şubat, 04:58
 

Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: büşranur , 10.03.2009 13:51:23:
kadir inanırı gerçektende flmlerini çokkkkkkkkk seviyorummmmmmmm

Ünlü film ve dizi aktörü İskender Bağcılar: Özveri ve inanmak başarı ile olur

1
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
       Türk sinema tarihinin ünlü ve emektar oyuncusu İskender Bağcılar; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosunda 33 yıldır sanatçı olarak görev yapıyor. Sinema filmi ve TV dizilerinin kültürümüzle ilgili olmasını belirterek; ” Bu dizilerde eşimize, dostumuza, kardeşimize nasıl değer veriyoruz? Müslümanlık nasıl gidiyor? Gayri Müslimlerle ilişkiler nasıl? Aynı mahallede yaşama nasıl? Kendi değerlerimizi, biz nerden gelmişiz? Nasıl gelmişiz? Niye biz Osmanlıyız? Niye biz dayıyız? İnsanlık nedir? Bunları göstermek gerekir. Böyle kendi kültürümüzle ilgili diziler yapalım ve bunlarla zevk, gurur duyalım. Bunları çocuklarımız öğrensin. Bizim çocuklarımıza, babalarımızın çocukluğu anlatılmıyor. Eskiden babalarımız bize dedelerimizi anlatıyordu. Şimdi bunlar geçti, zamanla ve teknoloji ile yarışıyoruz. Biz şahsi olarak geçmişi anlatamıyoruz. En azından geçmişimizi dizi olarak, insanlarımıza anlatalım. Bu nedenle öz kültürümüzle ilgili diziler yapalım. Böyle diziler yapıldığı taktirde izleme oranları artacaktır.” Diyor. Ünlü film ve dizi aktörü İskender Bağcılar, hayatı, film ve dizi konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
33 yıl sanatçı olarak görev yapıyorum
     Daha önceleri müzikle uğraşırken arkadaşımın tavsiyesi üzerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarına girdim. Şehir Tiyatromuzda 7 sahnemiz vardır. Bu tiyatroda 33 yıldır sanatçı olarak görev yapıyorum. Dublajlarda, seslendirmelerde, radyolarda görev yaptım. Oynadığım oyun sayısı çocuk oyunları dahil 90’ı geçti. Ağrı Dağı efsanesinde oynadım. En çok sevdiğim çocuk oyunu kendi kültürümüze ait Hacivat ile Karagöz’dür. Bu oyunda Karagöz’ü oynadım. İsmail Dümbüllü ile büyüdüm ve buna gönül vererek devam ediyorum. Bunun dışında yabancı oyunlarda da oynadım. “Katerine’nın çiğnenen onuru” filminde oynadım. Daha sonra iki müzikal oyunu oynadım.
30 dizide oynadım
     Yedi Kocalı Hürmüz ‘de kocalardan birisi olan hapishaneden kaçan Ömer’i oynadım. Taşanlı Ali Destanında Manyak Caferi oynadım. TRT’nin ilk TV dizisi Perihan Abla’da oynadım. Son olarak Show TV’de yayınlanan en uzun dizi olan Küçük İbo’da oynadım. Yapı ve Kredi Bankası, Halk Bank, Pamukbank’ın reklâm filmlerinde oynadım. Ayrıca özel şirket olan Cipso’nun reklâmında da oynadım. Beni topluma tanıtan, çocuklara yönelik, ailenin iyi yönlerini ortaya döken Star TV’de 100’e yakın bölüm olarak yayınlanan Yunus Bülbülle çektiğimiz Cebu dizisinde Zabıta rolünü oynadım. Bu rolüm milletin aklında kalmıştır. Tek olarak oynadıklarım hariç, toplam 30 dizide oynadım. En son oynadığım Sevda Çiçeği dizisi Show TV’de yayınlandı.
Oynadığım sosyal içerikli 10 filmden “Güneşe Yolculuk ve İz” ödül aldı
      Oynadığım sosyal içerikli 10 filmden “Güneşe Yolculuk ve İz” ödül aldı. Liseyi ve Üniversiteyi bitirdikten sonra uzun süre müzikle uğraştım. Tiyatroya girişim şöyle oldu; Şehir tiyatrosunda Kızılderili oyunu sahneye konacak, ancak ritim dersi verecek bir tiyatrocu yoktu. Arkadaşım dedi ki bizden müzikten anlayan yok, bizi gel çalıştır dedi. Bende bunun üzerine Şehir Tiyatrosunda Gencay Gürün zamanında oyunculara müzik öğretmeye başladım ve böylece tiyatroya girmiş oldum. Sahnede görev aldığımda ilk tepkiyi Cihan Ünal’dan aldım. Benim sergilediğim oyuna inanmamıştı.
Rolün küçüğü ve büyüğü yoktur
   Yönetmenler hangi oyuncunun, hangi rolde oynayacağına karar verirler. Rolün küçüğü ve büyüğü yoktur. Oyuncu olarak verilen rolü bir yıl içinde bir kere ret etme hakkınız vardır. Bu nedenle yönetmen tarafından her rolü oynamak zorundasınız. Son cellât rolündeki rolümün esas adı Marlon Dursun’ dur. Bu rol ismi sakıncalı görüldüğü için Çapar Dursun olarak değiştirildi. Çapar Dursun uzun yıllar cezaevinde kaldığı, güçlü, zengin olduğu için, kendisi koğuş ağasıdır. Cezaevinde 4–5 adamı var ve kendini koruyorlar. Burada insanları kendi istediği gibi çalıştırıyor. Teklif edilen bu rolü okuyunca, bu oyunda oynamayı kabul ettim. Son cellât filmi kaliteli bir filmdir. Film yapmanın tam zamanıdır. Bu film Türk halkının kesitler bulacağı bir filmdir. Hapishane olayı herkesin başına gelebilecek bir olaydır. Kimsenin ne olacağı belli olmaz. Burada oğlunun sevgisinden cezaevine düşmüş bir adam vardır. Bunun yanında keyfine cezaevine düşmüş ve bunların başına üşüşen adam vardır. Bu filmde aşk, sosyalizm, hüzün, kavga, gürültü, daha doğrusu her şey var.   
Son cellât filmi Türk halkını anlatan bir filmdir
     Kısaca Son cellât filmi Türk halkını anlatan bir filmdir. Türk insanına yakışır filmler yapılırsa, sinema sektörü iş yapacaktır. Çok TV dizisi yapılıyor. Nerde çokluk, orda b… var. Türk halkı bu işi bitiremiyor. Ekrana baktığınız zaman her kanalda üst üste 3 dizi var. Bu diziler sabah 8.30’da başlıyor, gece saat 1 ve 2 kadar devam ediyor. Bir insan oturup, üst üste dizi seyreder mi? Eskiden diziler kısa sürerdi, şimdi ise çok uzun sürüyor. Bu dizilerin içerikleri aynı olmakla beraber, herkes oturup seyrediyor. Hit yapmış 2–3 dizi var. İnanın yemin ediyorum, seyretmedim. Ama bu dizilerde oyna derlerse oynarım. İçinde olmak farklı, olan bir şeyi yüceltmek başka bir şeydir. Kurtlar Vadisi başını almış gidiyor. İzlendiği zaman, insanları uyutma politikası vardır. Bu dizide 24 dakikada, 8 adamı bir yerden getirip, bir yere soktular. Birde olayları göreceğiz. Bu tam 2 saat sürüyor. Dizilerde saat problemi sorununun çözülmesi gerekir. Bin bir Gece gibi birkaç dizinin dışında doğru-dürüst dizi izlemiyorum. Bunları izlemeye de vakit bulamıyorum. 
Ustura Kemal’de maç birinci, biz ikinciydik
     1996 yılında ATV’ ye Ustura Kemal (Üsküdarlı Kemal) adında 6 bölümlük dizi çektik. Bu dizide başrolde Arap Abdullah rolünü oynadım. O yıl TRT Avrupa Futbol Şampiyonasını naklen verirken, dizi aynı saatte ve aynı günde, Çarşamba günü yayınlanırdı. Maç birinci, biz ikinciydik. Daha sonra biz dizinin reyting kutlamasını yaparken, o dönemde ATV’ de üst düzey bir yönetici bu diziden kendisinin haberi olmadan yayına konulduğu gerekçesiyle bizim diziyi yayından kaldırdı. Bu dizilerde eşimize, dostumuza, kardeşimize nasıl değer veriyoruz? Müslümanlık nasıl gidiyor? Gayri Müslimlerle ilişkiler nasıl? Aynı mahallede yaşama nasıl?  Kendi değerlerimizi, biz nerden gelmişiz? Nasıl gelmişiz? Niye biz Osmanlıyız? Niye biz dayıyız? İnsanlık nedir? Bunları göstermek gerekir. Böyle kendi kültürümüzle ilgili diziler yapalım ve bunlarla zevk, gurur duyalım.
Bunları çocuklarımız öğrensin. Bizim çocuklarımıza, babalarımızın çocukluğu anlatılmıyor.
Geçmişimizi dizi olarak insanlarımıza anlatalım
     Eskiden babalarımız bize dedelerimizi anlatıyordu. Şimdi bunlar geçti, zamanla ve teknoloji ile yarışıyoruz. Biz şahsi olarak geçmişi anlatamıyoruz. En azından geçmişimizi dizi olarak insanlarımıza anlatalım. Bu nedenle öz kültürümüzle ilgili diziler yapalım. Böyle diziler yapıldığı taktirde izleme oranları artacaktır. TV dizileri çoğaldığı ve ekrandan izlediği için, insanlar ücretli sinemaya ve tiyatroya gitmiyor. Tiyatroda oynayan arkadaşlarımızın çoğu TV dizilerinde oynuyor. Özveri ve inanmak ile başarı olur. İnanarak yapılan güzel işi kimse durduramaz. Hakkıyla yapılan her şey hakkını alır. Türk milletinin haksızlığa tahammülü yoktur. Senin filmin iş yapmıyorsa, başaramamışsın demektir. Demek ki yaptığın filmde bir yanlışlık vardır. Her şeyin kaliteli olması gerekir. Senaryonuz iyi ise filminiz iyi olacaktır demektir. İyi bir senaryo ile kast, senaryo-yönetmen üçlüsü birbirine uyum sağlayan bir filmi nerede çekersen çek, başarılı olur. Yarım işlerle sinema olmaz. Sinema bu yarım işleri kabul etmez. Bu gibi palavra filmler, size bir şey vermediği için, kendinizi orada bulamadığınız için, insanlara bir şey vermediği için ilgi görmüyor. Halk seyretmiyor. Bende seyretmiyorum.”
      

Kemer Rose Hotel Genel Koordinatörü Yeliz Gül: “Turizmin geleceği parlak”

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
   Kemer, Antalya’nın ve Türkiye’nin en önemli turizm bölgelerinden birisidir. Kemer, turizmde marka şehir olmuştur. Kemer Rose Hotel Genel Koordinatörü-Otelciler ve İşletmeciler Yönetim Kurulu Üyesi-Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Üyesi-Profesyonel Otelciler Derneği Üyesi Yeliz Gül Kemer ve turizm konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;
Turizmi sahiplenen birileri yoktur.
Turizmin çok sahipli olduğunu düşünmüyorum
    “Otelciler ve İşletmeciler Birliğinin yönetim kurulu üyesiyim. Kültür ve Turizm Bakanlığının Kemer bölgesinde otellerin yıldızlama talepleri olduğunda sektör yetkilisi olarak, bakanlıktan gelen iki denetmen ve kontrolörle birlikte bu görevi yürütüyorum. Bu görevle birlikte sektördeki bulunduğumuz nokta itibariyle geliş paketi de kaydediyorsunuz. Ayrıca Antalya Ticaret ve Sanayi Odasında konaklama işletmeleri gurubunda görevli üç meclis üyesinden birisiyim. Ayrıca, Antalya Ticaret ve Sanayi Odasında iki kadın meclis üyesinden birisiyim. Sektörümle ilgili bir şeyler yapmak istiyorum. Sosyal yükü üzerime alarak almak gibi bir çabam yoktur. Turizmin çok sahipli olduğunu düşünmüyorum. Turizmi sahiplenen birileri yoktur. Şu anda bu işi yapmış ve bu işi yürütenlerden bu işi teslim almak istiyoruz. Profesyonel Otelciler Derneğinin üyesiyim. Bu işin eğitimini almış ama tecrübe anlamında işletme sahibinin kızı olarak, bu sektörün içinde büyümüş olarak ve aynı zamanda bu sektörün eğitimini aldım. Bu şekilde sosyal yaşam devam ediyor.
Kemer’de edilgen değil, etken durumdayız
   Kemer’de edilgen değil, etken durumdayız. Bu nedenle bulunduğum gruplarda, birlik ve derneklerde yöre turizmi için gerekli olabilecek her türlü çalışmaya katılıyorum. Eylül ve bayram ile birlikteliğinde gayet iyi doluluklar olacaktır. Yakalayamadığımız içpazar dinamiğini bayramda yakalayacağız. Tatilin geç açıklanması bizim için biraz sıkıntı oldu. Maddi açıdan kimse 9 gün tatil yapamıyor. Tatiller şu anda 5 gün şekilleniyor. Daha sonra Avrupalının, grup birlikteliğinin hakim olacağı bir durum vardır. Sezon sonunda üç tesisimizden ikisini kapatıp, denize sıfır olan 5 yıldızlı tesisimizi kışın açıyoruz. Bu tesis geçmiş yıllarda da açıktı.
Denizden uzak, irili ve ufaklı tesisler daha çok doldu
   Bu yıl bir futbol sahasını kiralayarak bu yıl futbol turizmi yapacağız. Ayrıca bu yıl kongre ve sağlık turizminde ön planda olacağız. Genellikle misafirlerimiz Avrupalı ve iç pazardan olacaktır. Genel anlamda misafirler Avrupalı olacaktır. Bu otel doluluklarında hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Her yıl Ağustos ayının 25’in her otelde genelde 25–30 yatak boş olur. Bu yazdan Sonbahara geçiş olduğu için böyle bir sıkıntı olur. Geçen yıla göre fiyatlara, uçak fiyatları hariç %25–30 zam yapıldığı için, gelen misafirler fiyat yönünden daha ucuz otelleri tercih etmiş oldu. Bu nedenle denizden uzak irili ve ufaklı tesisler daha çok doldu. Böylece bu yıl beklemediğimiz bir durum yaşadık. Bunun nedeni geçen yıl fiyatların çok artmasıdır.
Kemer’de otel yapılacak yer kalmadı
   Bölge olarak Kemer’de otel yapılacak yer kalmadı. Bu nedenle yeni yatırımlardan Kemer’in nasiplenmesi oldukça zordur. Bu nedenle eskiyen tesislerin bakanlık tarafından takibi yapılarak mutlaka yenilemeye tabi tutulması ve bununla ilgili teşviklerin olması gerekir. Bu tür teşvikler artarsa, insanlar yatırım teşviklerinden bu tür teşviklere yönelebilirler. Diğer bölgelerde yatırımlar devam ediyor. Hiçbir kimse karsız olan bir alana yatırım yapmaz. Böyle bir insan görmedim. Ne kadar darbeler aksakta, mutlaka İstanbul kaynaklı holdingler, büyük gruplar genellikle Belek bölgesinde yatırımlarına devam ediyorlar. Onun dışında fazla bir yatırım yoktur.2006 yılında çok fazla yatırım vardı. Yatırımın belli bir süre durdurulması lazımdır. Çünkü yatırımın artması doğrultusunda bir pazarlama politikasının olması gerekir. Bu yapılmadığı sürece elimizdeki var olan pazarların yerine, yeni pazarlar yaratmadan, aynı pazarlar üzerine yoğunlaşmakla bu otelleri dolduramayız.
 
Her şey dahil sistemi ile ilgili olarak esnafın söylemlerine katılmıyorum
   Her şey dahil sistemi ile ilgili olarak esnafın söylemlerine katılmıyorum. Önce çuvaldızı kendimize batırmamız gerekir. Öncelikle esnafın bulunduğu noktada yaptığı işlerin şekli itibariyle öncelikle kendilerine bakmaları gerekiyor. Kendinize bakmadan başkalarını suçlamak yanlış olur. Sonuçta her şey dahil veya yarım pansiyonla önemli olan misafiri buraya çekmektir. Herşey dahil sisteminin mantığında otelde misafir bedava yiyip-içiyor. Otelci zaten misafirin dışarı çıkmasını teşvik ediyor. Kemer’i gezsin, maliyetlerim düşsün diye teşvik ediyor. Hal böyle iken onların yakınması çok yanlıştır Çünkü iki tezat durum vardır ortada. Onların yakınışı genelde otelde animasyon var, gün boyu yemek bedava olduğu için misafir gün boyu otelden çıkmıyor şeklindedir. Bu bizim tercih ettiğimiz metot değildir. Bu yaklaşık 15 yıl önce ülkemize giren bir metottur. 
   Bu metodun ülkeye girişi kesinlikle acentelerin talebiyle oldu. Türkiye’ye gelecek olan misafir artık her şey dahil sistemini istedi. Bütün dünyada bu uygulanıyor. Türkiye’ye gittiğimizde artık cebimizde para taşımıyoruz diyorlar. Tur operatörleri bu teklifi bize getirdiler, dünya bunu uyguluyor, aksi takdirde bunu uygulamazsanız artık size misafir getirmeyeceğiz dediler. Biz bunun ardından bu sisteme geçtik. Bu sisteme geçmemizin ikinci nedeni ise şudur. Yeni bir otel yapılır ve hemen onun karşısına bir market açılır. Marketin yanına bir tost makinesi konulur. Tost makinesinin yanına bir döner takılır. Onun arkasına bir ızgara konur, köfte pişmeye başlar. Öğleyin siz misafire ekstre yaptırmayı beklerken, karşıda misafir derme çatma büfede oturur öğle yemeğini yer. Yaptığımız ekstre yok olur gider.
Her şey dahil sistemi olmazsa, şu anda otellerimiz boş olur
   Ondan sonra misafir otele gelir, karnım ağrıyor demeye başlar. Hasta oldum der. Ondan sonra rehbere telefon açılır, acenteye gidilir. Bundan sonra misafir Türkiye’de hastalandım diye evine geri döner. Üçüncüsü esnaftan ürün alır, çamaşır makinesinde dağılır. Bu nedenle artık Türkiye’den ürün almam der. Dolayısıyla insanlar artık, sokağa caddeye çıkmak istemedi. İnsan sokağa çıktığı zaman rahat etmek ister. Ordan çekiştirilip, buradan laf sokuşturulup, belki tartaklanıp, bunlar artık düzeliyor. İlçe kaymakamı  bu konuda çok duyarlıdır. Bu arada esnafımızı da koruyor ve onlara gerekli uyarıları da yapıyor. Onlara cezai müeyyideler uyguluyor. Ayrıca yeni uygulamaları da olacak. Her şey dahil sistemi olmazsa şu anda otellerimiz boş olur. Bunu deneyerek söylüyoruz. Talep neyi istiyorsa, siz ona göre hareket etmek zorundasınız. Şu anda talep her şey dahili istiyor. Yarım pansiyon olsa, ekstre yapsam, satsam, bende bunu isterim. Ama bu bizim elimizde olan bir şey değildir. Esnaf otellere yüklenmeyi bırakıp, otellere gelen misafiri kendimize nasıl çekeriz? onu düşünmesi gerekir. Kafayı o yönde yormaları lazımdır.
Kemer’de 12 ay turizm yapan yaklaşık 5 tesis vardır
   Üç(190 yataklı), dört(275 yataklı), beş yıldızlı(1080 yataklı) olmak üzere toplam üç tesisimiz vardır. Her konsepte hitap edebiliyoruz. Şu anda toplam 1600 yatağımız vardır. Kemer’de 12 ay turizm yapan yaklaşık 5 tesis vardır. Bu beş tesisten biri biziz. Beş yıldır kışın açığız. Ama tesisi 12 ay açık bulundurmak kolay değil, çabalıyoruz, zor bir kış geçiriyoruz. Acentelerden paranız geç gelir. Zorunlu harcamalarınızı dengelemeniz çok zorlaşır. Tesisi açıp, kapatmakta, bir maliyet unsurudur. Açık olan tesiste meydana gelebilecek teknik anlamdaki arızaları ve sıkıntıları bertaraf etmek daha kolaydır. Hemen müdahale ediyorsunuz. Kapalı olduğu zaman akan, kokan yerini bilmiyorsunuz. Biz çalışkan bir aileyiz. Biz kışın 50–60 kişiyi istihdam etmek zorundayız. Böylece tesisimizden 150 kişi doymaktadır. Bizde böylece istihdam yaratalım istiyoruz. Bu nedenle açıyoruz. Bu yıl futbol, sağlık, kongre turizmine ağırlık vereceğiz. Gelecek yılda ise kongre turizmine daha çok ağırlık vereceğiz Kışın tesis açmak karlı bir durum değildir. Kışın tesis açmak tesisin tercihidir.
Devlet hiçbir sektörü bizim kadar denetlemiyor
   Türkiye turizmden talep ve geceleme anlamında kesinlikle hak ettiği payı alıyor. Hatta fazlasını bile alıyor. İyi bir noktadadır. Gerek standartlaşmış hizmet yapımı, tesislerimizin fiziki donanımı, çalışanlarımızın eğitimi eksik durumdadır. Türkiye dünyada turizm yönünden iyi noktadadır. Türkiye’nin geceleme anlamında rakibi Mısır’dır. İspanya’yı geçmiş durumda değiliz ama Yunanistan’ı geçmiş durumdayız. Bizim doğal yapımız, kültürümüz, yerlerimiz, kavramlarımız, örf ve adetlerimiz var. Bu anlamda Türkiye’de turizmin geleceği çok parlaktır. Turizmin parlak olmadığı tek yön devletin yarattığı vergilerdir. Bu vergiler ve yaptığı denetimler sonucunda getirdiği birtakım yükümlülükler hiçbir sektörde yoktur. Devlet hiçbir sektörü bizim kadar denetlemiyor. Biz hizmeti insana veriyoruz ve insanla devamlı temas halindeyiz. Bu sebeple standartlar çok yüksektir. Bir işletmenin zorunlu harcaması diye bir kalem vardır. Bu anlamda sıkıntılıyız.
Hem ecri misil ödüyorum, hem 154. maddeden yargılanıyorum
   Özel tüketim vergisi bize ağır geliyor. Elektriğe bu ara sürekli zam gelmektedir. KDV oranı %8’e düşmeseydi, biz hiçbir şekilde rekabet edemezdik. SSK primlerinde artışlar oldu. Asgari geçim indirimi geldi. Asgari geçim indirimi işveren için iyi bir şeydir. Bu sebeple turizmin geleceği kötü olursa, bence sorumlusu devletin aldığı bu tür kararlardır. Biraz turizmi korumama politikasındandır. İskelede misafire güneşleme imkanı verirken, iskele yasak dendiği zaman olmaz. Dünyanın her yerinde turist iskeleden denize atlamak ister. Bu konuda ben her türlü hizmeti sunmam gerekir. Güneşleme hizmeti için kıyı bandına para ödüyorum. Üstelikte yargılanıyorum. Hem ecri misil ödüyorum, hem 154. maddeden yargılanıyorum. Şu anda bütün otel sahipleri bu maddeden yargılanıyor. bu çelişkiler bizi yoruyor. Geleceğe bakmamızı zorlaştırıyor. Geçmişi sorgulayarak nasıl ceza kesilecek diye endişe içinde bekliyoruz.
Onu yakalayamıyoruz ama turizmin yeri bellidir
   Köpük partisinde sorumlu olan her zaman oteldir. Ama köpük makinesini yapan merdiven altı şirket değildir neden? Havuz maddelerini gönderen şirket izinlerim var der ama bu yalandır. Bu izinleri bakanlık benim tesisimde kontrol ediyor. Firmanın yeri belli olduğu halde neden yerinde denetlenmiyor? Neden turistin içinde denetleniyor? Müzik eserleri ile anlaşma yaptık. Sokaklar hala korsan satıyor. Ben otelde korsanı dinletmiyorum. Bununla ilgili belirli paralar ödüyorum. Asıl sorun otel değildir? Asıl sorun İstanbul’daki, Antalya’da tezgah açan adamdadır. Onu yakalayamıyoruz ama turizmin yeri bellidir. Otelin numarası belli, baskın yapılıyor. Buralarda tutanak tutuluyor. 7–8–10 milyar cezalar kesiliyor.
Artık dayanak gücümüz kalmadı.
Bu vergi yükleri, denetim yükleri bize ağır geliyor
   Buna artık dayanak gücümüz kalmadı. Fındıkçılar, pamukçular gibi ayaklanıp, pankart açmak, bunlar yapmak istemediğimiz şeylerdir. Ama buraya doğru gidiyoruz. Devlet eski karlılık oranlarımızı yapıyoruz zannediyor. Bu verdiğimiz vergilerden bellidir. Bizim karlılıklarımız şu anda % 20’lerdedir.Artık bu vergi yükleri, denetim yükleri bize ağır geliyor. Devletin 12 ay sürdürülebilir turizm için teşvikler yaratması gerekir. Yaz aylarında 300 kişi çalıştıran bir otel kışın 100 kişi çalıştıracaktır. Geri kalan insanlar ya hırsızlık yapacak, ya dilenecek veya bir yerde pompacılık yapacaktır. Devlet bize teşvik verirse, bizde 12 ay çalışırız, elamanları daha iyi eğitiriz. Otelleri kapadığımda yazın yetişen elamanları kışın kaybediyorum. O yetişmiş elamanı başka birisi alıyor. Ben ise yazın kırık dökük insanı alıp, onu yetiştiriyorum.. Kışın ise tekrar kaybediyorum. Böyle bir döngü var. Onun sona ermesi için 12 açık olmamız gerekir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tanıtma konusunda güzel çalışıyor. Türkiye yavaş yavaş eskiden girdiği kimlikten sıyrılıyor. Daha Avrupai tanıtımlara önem veriliyor. Fuarlaradaki Türkiye stantlarına olan ilgi daha yüksektir. Bu anlamda yerel ve bölgesel turizm derneklerinin aktiviteleri de önem kazanıyor. Bizlerde bu anlamda tanıtımlar yapıyoruz. Bundan sonarda daha da güzel olacaktır.”

KEMİAD Ali Nail Kılıç:Turizm milli politika olarak algılanmalı

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
    Antalya-Kemer İş Adamları Derneği Başkanı ve turizmci iş adamı Ali Nail Kılıç ile Kemer  ve Türkiye turizm konulu yaptığımız röportajda Başkan Kılıç; turizmin önemli sorunlarını dile getirdi.Türkiye’nin bir turizm politikasının olmadığını, turizmin 1973 yılında çıkan kanunla idare edildiğini ve turizme ilgili yeni yasal düzenlemenin çıkarılması gerektiğini, turizm bakanlarının seçiminde konuya vakıf olanlarının üzerinde durulması ve turizmle ilgili yörelerde belediye başkanlarının seçiminde özel düzenlemeler yapılması,Türkiye’nin turizmi milli politika olarak algılaması gerekir diyor.Başkan Ali Nail Kılıç’ın Kemer ve Türkiye turizmi ile ilgili olarak şunları söyledi;
Türkiye’de turizm 1973 yılında çıkan kanunla idare ediliyor
   ” Kemer ekonomisi genellikle turizme dayanır.Bu bölgeye yılda 2 milyon turist geliyor.Kemer İş Adamları Derneği olarak toplam 90 üyemiz var.Dünya Bankası kredisi kurulan bir bölge.Çok hızlı gelişmiş,Türkiye turizminin şu anda gözde bir yeridir.Kemer Türkiye’deki turizmden ayrı soyutlanamaz.Türkiye’de turizm nasılsa Kemer’de de onun parçasıdır.Son dönemde turizmde yaşanan sıkıntılar belli.Türkiye turizm yönünden çok önemli bir ülke olmasına rağmen, turizmde yasal düzenlemeler yapılamadığı için hala bazı sıkıntılar çekiliyor.Türkiye’de turizm1973 yılında çıkan seyahat acenteleri yasası ile idare ediliyor.Bu yasada seyahat acentelerinin doğru-dürüst tarifi yapılamamış.Tur operatörlerinin tarifi bile yok.O günkü koşullarda yazılmış.Hala Türkiye’yi turizmde ileri seviyeye götürecek, yeni düzenlemeleri hiçbir hükümet yapmadı.Genel manada bu sıkıntılar devam ediyor.
Turizmle alakası olmayanlar bakan yapılıyor
   Turizm kurumsallaşmayı tamamlayamamış bir sektör.Türkiye’de dünya turizm rekabetine uygun yasal düzenlemeler yok.Sektörü tanzim edecek, herkesin yetki ve sorumluluğunu belirleyecek bir takım düzenlemeler yok.Hep değişen bakanlıklar, meslek olarak ilgisiz, alakasız kişilerin bakanlığa gelmesi, kısaca futboldan anlamayan bir adamı futbol takımının başına getirebilirimsiniz? Bu takımın sahaya çıktığını tasavvur edin.Her hükümet döneminde ilgisiz kişiler bakan yapılır.Turizmle ile ilgili hiç alakası olmayan kişiler, turizmle ilgili hiç projesi olmayan kişiler bakan yapılır.Bir futbol takımına teknik direktör getirirken adamın neyine bakarsınız.Onun kariyerine bakarsınız,ne gibi başarılar var.Çok iyi bir takımdan bahsediyorum.
Turizm milli politika olarak algılanmalı
   Turizmde temel politikalar önemli.Temel politikaları doğru koymak lazım.Temel politikalardan biriside Türkiye’nin artık turizmi milli politika olarak algılaması gerekir.Türkiye’de bakanlıklar tüm hükümet dönemlerinde paylaşılır.En son turizm bakanlığı düşünülür.Oda ilgisiz alakasız kişilere verilir.Halbuki turizm Türkiye için her manada önemli.Türkiye’nin geleceğini belirleyecek,40-50 sektörü direkt ilgilendirecek bir yapısı var.Türkiye’de hala hükümetlerin ve devletin turizm konusunda okullarda yerli malı kutlanması gibi angarya bir yaklaşım var.Bugün bakanımızın durumunu göz önüne aldığınız zaman bu gayet çarpıcıdır.Mısır’da turizm bakan var, adam turizmci aileden geliyor,.uluslararası turizm okumuş, uluslararası turizm konjektörünü yakından takip eden birisi, rekabeti ve rekabet koşullarını biliyor.Bu işler bu şekilde yürür.Sokma akılla, birtakım insanların yönlendirilmesi ile bakanlık turizmin önünü açamaz, strateji belirleyemez.Dünyada uluslararası ekonomi anlam değişikliğinden dolayı  ekonomi çok önemli hale geldi.
Ekonominiz güçlü değilse, siyasetinizde güçlü değildir
    Ekonominiz güçlü değilse,siyasetinizde güçlü değildir.Her şey ekonomiye bağlı.Ekonomimizi çok güçlendirmemiz lazım. Ekonomide turizmin yeri belli.Turizmi artık bir ekonomik değer olarak algılamamız lazım.Türkiye sahip olduğu coğrafya ve değerlerle dünyada eşi, benzeri olmayan tarihi ve doğal güzelliklere sahiptir.
    Türkiye’nin bölgesel manada tekrar yapılanması gerekir.Kemer’de 5 yılda bir seçim oluyor.Birileri seçiliyor.Turizmde koordinasyonu sağlayacak bir yapı oluşturulamıyor.Seçimle gelen 5 yıl bu işi sürdürmesi değil, buradaki sivil toplum örgütleri, otelcileri, seyahat acenteleri, tur operatörleri ile sürekli koordinasyon içinde olacak bir yapı oluşturması gerekir.Maalesef biz bunu kemerde göremiyoruz.
Kaymakam ve belediye başkanının  koordinatör görevi yapması gerekir
    Kaymakam ve belediye başkanlarının koordinatör görevi yapması gerekir.Belediye Başkanının görevi kaldırım yapmak, çöp toplamak değil, Kaymakamın görevi birtakım rutin işler değil.Burada ki bütün meslek sektör temsilcilerinin koordinasyonunu yapmak zorundadır.Bunlarla birlikte birtakım projeleri sürdürmek zorundadır.Maalesef bu böyle değil.Hala kutuplaşma var.Başarının sırrı koordineli çalışmak.Kemer’de bir kesimin meselesi değil, herkesin meselesidir.Bu aşağıdan değil,yukarıdan bir yapılanma. Buraya gelecek belediye başkanları insanların gönlüne hitap edecek.Bu insanları işin içine çekecek.Bunlarla koordinasyon içinde turizmi birlikte sürdürecek.
Kemer’de önemli bir yabancı nüfus sayısı ortaya çıktı
    Kemer’de son zamanlarda önemli bir yabancı nüfus sayısı ortaya çıktı.Özellikle Norveç’lilerin 300 apartman aldığı söyleniyor.Ayrıca; İngiltere ve Almanya vatandaşlarından mülk alanlar var.Bunların içinde yazlık kalanlarda var,devamlı kalanlarda var.Alanya’da çok miktarda Almanya vatandaşı var.Hatta bunların mezarlıkları da var.Geleceğe endişe taşıyacak konulardan arındırılarak mülk edinmede bir sakınca yok.Fransa bizim vatandaşlarımıza Fransa’da yer verirken belli yerlerden veriyor.Ülkenin her tarafına dağıtıyor.Kemer’de kural ve kaideler doğru dürüst takip edilmiyor.Ayda, yılda değil sürekli denetim gereklidir.Mesala trafik polisleri sürekli kontrol etsin.AB’de ve dünyanın her yerinde olduğu gibi devamlı denetim gerekir.Bütün kural ve kaideler herkese eşit şekilde uygulansın..”
            

Anatolia Turizm Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Aşıkoğlu: “Boğazkale turizmi 10’a kavuşamadı”

0
Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN
    Çorum iline bağlı Boğazkale ilçesi turizm zengini, Türkiye ve dünya çapında ünlü tarih hazinesi bir şehir.Boğazkale Sungurlu’ya 28 km. Çorum’a 83 km. Ankara’ya 209 km.Ankara Samsun karayolunda, Sungurlu’yu 5 km geçtikten sonra sağa sapan yol Boğazkale’ye gider.Tarihi Hattuşa burada, M.Ö. 13 yüzyılda Mısırlılar ile Hitit İmparatorluğu arasında yapılan ve Uluslar arası, dünyanın ilk yazılı antlaşması olan tarihi Kadeş Antlaşmasının yapıldığı Yazılıkaya burada.
    Kısaca tarihi misyonu ile ünlü olan bir ilçe. Çorum Anatolia Turizm Derneği Yönetim Kurulu üyesi ve Boğazkale Aşıkoğlu Turistik Tesisleri sahibi Cengiz Aşıkoğlu  Boğazkale turizmi ile ilgili olarak yaptığımız röportajda şunları söyledi;  
Boğazkale turizmi bu sene % 10 ‘a kavuşamadı
    “Boğakale turizmi bu sene  %10’a bile kavuşamadı.Şu anda her taraf boş.Turist geliyor, ama hiçbir esnaf bundan yararlanamıyor.Yerli turizm ise bir saat durup, gidiyor.Gelen rehberlerin çoğu lise mezunu, tarihten anladıkları yok.
Yazılıkaya’da 5000 yıllık tarih var, bekçi yok
     Hiçbir tarafta bekçi yok.Yazılıkaya da 5000 yıllık tarih var, bekleyen hiçbir bekçi yok.Gişe var, gişede görevli yok.Bir defa burada ilk önce alt yapı düzelmesi lazım.Yollar kötü, şu anda  16500 eser depolarda bekletiliyor.1967 yılında çıkan eser müzeye nasıl konduysa, hale öyle duruyor.Müze küçüktür, hiçbir kimse müzeye girmiyor.Gelen turistlerden Boğazkale faydalanamıyor. 
Her şey Çorum’daymış gibi bir tanıtım var
     Sanki her şey Çorum’daymış gibi bir tanıtım var.Biz burada Kültür ve Turizm Bakanlığı onaylı bir tesisiz.Bizim dışımızda burada birkaç tane pansiyon var.Ayrıca kamp yerleri var.1986’dan 1989’a kadar gelen turist sayısı 63-65 bindir.Ama şu an yetkililer bunu abartıyor.70-80 bin turist geldi diyorlar, ama ortada bir şey yok.
Kültürel turizm sevgisi bitiyor
      Dünyada kültürel turizm sevgisi bitiyor.Yeni gençlik deniz ve kum gibi şeylerden hoşlanıyor.Burada eğlence merkezinden çok, sit alanına yer verilmesi gerekir.Bur da bütün gün gezilebilecek bir yer olsa daha çok turist gelir.”

 

error: Content is protected !!