Cumartesi, Aralık 13, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 31

Küfür çok kötü bir frekanstır

0

Küfürlü konuşmak, alay etmek, birilerini arkasından kötülemek, özellikle dedikodu yapmak ve dinlemeyi bilmemek, boğaz çakrasını yani nefsi radiye makamını bloke eder.
Bu blokajda tiroid sorunları, bademcik iltihabı, faranjit, kulak enfeksiyonları, üst solunum rahatsızlıkları, ülser ve boyun ağrısı gibi fiziksel rahatsızlıklara yol açar.
Şöyle anlatayım küfür ağızdan çıktığı an frekans halinde odadaki herşeye isabat eder “fiwi” frekansı kadar kirli ve hasta edicidir. Konuyu daha da açayım küfür ortamdaki insanlara, sıvılara duvarlara isabet eder. Çocuğunuza Yemek yedirdiğiniz kaşığın içinde ki yemeğe, sofradaki suya kişiye geçer. Sofra da kavga etmek, âşağılayıcı sözler, tenkitler, dedikodu, negatif söylemler, hakaretler, kavga hali o masadaki her yiyeceği zehirler. Birlikte yemek yenen öyle bir sofradan kimse bereket ve şifa beklemesin. Bilakis hastalık yayar. Lâkin güzel sohbet edilmesi ferahlıktır ve şifa enerjisi yayar.
Küfürlü kelimeler kullanmak bastırılan kötü duyguların ifade edilmesini sağlar. Hatta duyguların “daha hızlı ve etkili bir şekilde iletilmesine yardımcı olur.
İnsanoğlu neden pozitif dururken negatifi seçer ki? Peki şunu biliyormuydunuz?
Birden fazla çalışma, küfür etmenin ağrıya toleransı artırabileceğini kanıtladı. Bir çalışma ellerini buz gibi suya koyan ve bu kelimeleri kullanan kişilerin, küfür kullanmayanlara göre daha az ağrı hissedebildiklerini ve ellerini suda daha uzun süre tutabildiklerini ileri sürüyor.
Küfür, aile hayatında da çocukları anne babasına asi olmasını sağlar. Duygusal şiddettir. Küfrün her ağızdan çıkışıyla iman kalpten çıkar. Küfrü benimseyene “fıtrî yeteneğini köreltip örten” anlamında kâfir denir. Yüce kitabımız da her şeye rağmen küfürde ısrarlı olanların amellerinin boşa çıkarılacağı (el-Mâide 5/5; el-A‘râf 7/147; ez-Zümer 39/65; Muhammed 47/8), kâfir olarak ölenlerin âhirette hiçbir şekilde kurtulamayıp acıklı bir azapla karşılaşacakları (Âl-i İmrân 3/91; el-Mâide 5/36; el-Meâric 70/11-18), cehennemde ebedî olarak kalacakları ve azaplarının hafifletilmeyeceği belirtilmiştir (el-Bakara 2/161-162).
Kişinin müslüman kardeşini haksız yere küfürle itham etmesinin kendisinin küfrüne sebep olacağı hususu farklı rivayetlerde dile getirilmiştir (Buhârî, “Edeb”, 73; Müslim, “Îmân”, 111; Tirmizî, “Îmân”, 16).
Şunu unutmayalım ki imân ile küfür aynı kalpte durmaz.

Beklentiler boşa çıktı

0

Rumlar, yıllardır arkalarını Hristiyan birliği olan batılı emperyalist güçlere dayayıp, BM’den Kıbrıs konusunda, insanlık dışı ve akıl almaz kararları çıkarttırmayı başarmışlardı. Bir başka Hristiyan kulübü olan Avrupa Birliğine de, birliğin kendi kurallarına aykırı bir şekilde, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ayaklar altına alınarak -1 Mayıs 2004 tarihinde- kabul edilmişti.
Her fırsatta insanların eşitliğinden, insan haklarından, adaletten bahseden Batı dünyası ve AB, iş Hristiyan bir toplum olan Kıbrıslı Rumların çıkarlarına gelince, 25-30 yıl evvel yaptıklarına gözünü kapatıp soykırım suçu ile yargılayıp cezalandıracağı yerde, gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayarak arka çıkmayı ve Kıbrıs Türk’ünü ezip Rumların boyunduruğu altına sokmak için elden gelen her adaletsizliği yapmayı tercih etmişti.
Ancak görünen o ki bazı şeyler değişecek zira 78. BM Genel Kurulunda Kıbrıslı Rumlar beklediklerinin hiç birini bulamadılar. Arkalarında artık güvendikleri, onlarca yıl sırtlarını dayadıkları, bu nedenle de kendilerini Kıbrıs adasının tek söz sahibi sanmalarını sağlayan güçlerin varlığını hissedemediler.
Kıbrıslı Rumların 78. BM Genel Kurulundan beklentileri olan; KKTC’nin tanınmasının önünün kesilmesi, BM Genel Kurulu sürecinde Rum liderin, Guterres ve Tatar ile ortak bir görüşme yapması, Müzakereleri başlatabilmek için BM Genel Sekreteri kanalı ile BM Güvenlik Konseyi’nin özel temsilci ataması, Federal çözüm için müzakere masasının kurulması,
AB’nin Türkiye’ye Kıbrıs Türk tarafını masaya oturmaya zorlaması için baskı yapması,
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın “KKTC’nin egemen, eşit ve uluslararası tanınmış bir devlet olarak masaya oturması” talebinden vazgeçirilip federasyon kurulması için masaya oturmasının sağlanması, Tarafların müzakere masasına oturtulması,
Kıbrıs Müzakerelerinin Crans Montana’da kaldığı yerden devamının sağlanması,
Müzakerelerin, koptuğu yer olan “Sıfır asker, sıfır garanti” başlığından başlaması,
Federal çözümün konuşularak “Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması” konularının gündeme getirilmesi hayallerinin tümü yıkıldı, beklentiler yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Kıbrıslı Rumların sırtlarını dayadıkları güçler, tatlı sözlerle, sıvazlamayla Rumların gönlünü hoş ederken, elle tutulabilecek herhangi bir karar almadılar. Daha doğrusu alamadılar.
Türkiye Cumhuriyetinin artık büyük bir devlet olması, Batılı Emperyalist güçlerin ve bir Hristiyan kulübü olan Avrupa Birliğinin Türkiye’ye dişlerini geçiremeyeceklerini anlaması, T.C. Cumhurbaşkanının ve T.C. Dışişleri Bakanlığının Türkiye’nin yenidünya stratejisi doğrultusunda mükemmelden de öte taktikleri/girişimleri uygulamaya koyması Rumların ve Yunanistan’ın 78. BM genel Kurulunda duvara toslamasına neden oldu.
Kıbrıslı Rum lider, Amerika’ya giderken -aklınca Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi kandırmak amaçlı- cebine “Kıbrıslı Türklere sağlanacak yeni imkanları içeren 15 maddelik öneriler” havucunu koydu ve gitti. Kıbrıs Türkleri ve Türkiye, isteklerini tümüyle kabul ederse, o da önerilerini açıklayacaktı güya. Esamesi bile okunmadı.
BM’den elleri boş dönen Kıbrıslı Rumlar, şimdi de “Şantaj” yolunu seçtiler. “Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmemesi halinde, AB-Türkiye ilişkilerine veto koyarız”ı dillendirmeye başladılar ayaklarının tozu ile. Ellerindeki son koz, AB’ye katıldıkları 2004 yılından beri kullandıkları bu “veto” hakları. Türkiye, AB ile katılım müzakerelerinden vazgeçtiği gün Rumların eli boş kalacak, sırtlarını dayadıkları duvarlar da yıkılmış olacak.
Ne diyelim; Rumların başına ne geldiyse hep Türkiye’yi yok saymak ve hayalleri doğrultusunda boylarından büyük kararlar almaktan geldi. Bu gidişle akıl koyana kadar da gelmeye devam edecek…
Not: “Akıl koymak”, Kıbrıs Türkçesinde “akıllanmak” manasındadır.

Türk Pop Müzik Sanatçısı Melis Bilen’in “İmajdır Her Şey” klibi

0

Yaşamını İngiltere’de sürdüren Türk Pop Müzik Sanatçısı ve Modelist Melis Bilen, sözleri ve müziği kendisine ait olan “İmajdır Her Şey” adını verdiği teklisi ve klibi müzikseverlerle İngiltere’de yaşayan ve aktif olarak müzik kariyerine bu ülkede sahne alarak devam eden Melis Bilen, yeni teklisi ile müzik kariyerinde bir basamak daha çıktı. Aynı zamanda Manchester’da modellik yapmakta olan sanatçı, Türkiye’nin parlayan genç yeteneklerinden biri olarak dikkatleri çekiyor.Melis Bilen, yeni teklisi “İmajdır Her Şey” ile müzikseverlerin karşısına çıkıyor. Bu yeni şarkı, günümüzün trend odaklı yaşam tarzlarını ve imajın, samimiyetin önündeki engelleri nasıl oluşturduğunu anlatarak, düşündürücü bir mesaj sunuyor.


“İmajdır Her Şey,” Melis Bilen’in enerjik pop-funk ve disco-dans esintilerini bir araya getirdiği bir şarkıdır. Şarkının sözleri ve müziği Melis Bilen’e aittir ve düzenlemesi Emrah Türken tarafından yapılmıştır. Klibi ise İngiltere’nin canlı şehri Manchester’da Luma Film tarafından çekildi. Albümün fotoğraflarında ise “Senem Peace” imzası var.
2018’den bu yana İngiltere’de yaşayan aktif olarak müzik kariyerine bu ülkede sahne alarak devam eden Bilen, aynı zamanda Manchester ve Cheshire’da modellik yapmaktadır.
Sanatçının “İmajdır Her Şey” şarkısının klibi, şarkının temalarını mükemmel bir şekilde yansıtan görsel bir hikaye sunar. Klipte Melis Bilen, iki farklı karakteri yan yana getirerek sembolik bir yolculuğa çıkarıyor.
Bir sahnede Ferrari’nin direksiyonunda, görüntüsüne fazlasıyla önem veren, gösterişli ve
Buna karşılık, başka bir sahnede Melis, golf arabasıyla keyifli anların tadını çıkararak, içten bir ruhla anın tadını çıkartan bir karakteri canlandırıyor. Sonunda, her iki sahnede de kendine özgü ve eğlenceli pozlar verir ve gerçek mutluluğun kendi olmak ve içten olmakla mümkün olduğunu vurgular. Klip aynı zamanda Melis Bilen’in maceracı ruhunu da gözler önüne seriyor. Parkta eski bir kaset bulan Melis, bu kasetteki şarkı ile birlikte Manchester sokaklarında dans ederken, renkli bir elbiseyle insanların arasına katılarak, kendine güven ve coşku dolu bir şekilde eğlencenin sadece samimi ve gerçek olmakla bulunduğunu gösteriyor.


“İmajdır Her Şey” yalnızca enfes bir müzik deneyimi sunmakla kalmaz, aynı zamanda derin bir mesaj taşır. Şarkı, toplumsal güzellik standartlarına ve imaja uyma baskısının insanlar üzerindeki etkilerini sorgularken, bireylerin kendilerine olan sadakatinin ne kadar değerli olduğunu vurgular.
“İmajdır Her Şey,” Melis Bilen’in özgün müzik tarzını ve yeteneğini bir kez daha kanıtlıyor. Dinamik dans ritimleri ve düşündürücü sözleriyle, şarkı geniş bir dinleyici kitlesine hitap etmeyi vaat ediyor.

Yetişkinler Artistik Buz Pateni 2023 Dünya Şampiyonu Naz Arıcı

0

2023 Uluslararası Yetişkinler Artistik Buz Pateni Şampiyonu Naz Arıcı
29 Temmuz 1982 tarihinde, Ankara’da doğdu. Asıl mesleği, elektrik-elektronik mühendisliğidir. 2011 yılında buz patenine başladı ve antrenörlerden dersler aldı. Timuçin Özbükücü ve Duygu Salur, ders aldığı antrenörler arasındadır. Başlamanın ve başarmanın yaşı olmadığına inandı. Bu inancını şu sözlerle ifade etti: “2015 yılından önce bana artistik buz pateninin öğrenme yaşını sorsaydınız belli bir yaşı olmalı derdim.
Vücut yapısından dolayı 4-5 yaşlarında başlanılması gereken bir spor diye düşünüyordum. Ama ben 29 yaşında bu spora başlamış biri olarak ve aynı yaşlarda esnekliğimi artırıp, spagat dediğimiz bacak açma olayını gerçekleştiren biri olarak ve 32 yaşımda ilk yetişkinler dünya şampiyonluğumu almış biri olarak önce çevremde sonra Türkiye’de bu inanışı yıktım. Dolayısıyla bu soruya yaşın önemi yok diye cevap vereceğim. Yeter ki çalışmaya ve kendinizi geliştirmeye istekli biri olun. Evet yetenek gerekli ama bir yüzde verecek olursak bence eğitim yüzde 90 daha fazla önemli.”
2015 yılında Uluslararası Buz Pateni Federasyonunun (ISU) Almanya’da düzenlediği dünya şampiyonası niteliğindeki ISU Uluslararası Yetişkinler Artistik Buz Pateni Yarışması’na; Amerika, Rusya, İngiltere, İtalya, Fransa, Almanya, Kanada, Norveç, Finlandiya, İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Avustralya, Meksika, Estonya’dan katılan 35 sporcu arasından şampiyon oldu. Türkiye’de yetişkinler kategorisinin açılmasını sağladı.
2016 yılında ISU’nun Almanya ve Kanada’da düzenlediği iki yarışmada da birincilik elde etti. 2017 yılında ISU’nun Almanya’da düzenlediği aynı yarışmada rekor puanla birinci oldu. 2018 yılında ISU’nun yine Kanada’da düzenlediği aynı şampiyonada ikincilik aldı. 2019 yılında Slovenya’da düzenlenen uluslararası yarışmada bir altın ve bir gümüş madalya sahibi oldu.
Naz Arıcı 2023 Uluslararası Yetişkinler Artistik Buz Pateni Şampiyonası’nda altın madalyanın sahibi oldu.Antrenörü Timuçin Özbükücü başta olmak üzere takım arkadaşları ve bu pateni camiasının tabiriyle “Altın Kuğu” olarak anıldı.

Dünya siyasetinde değişim başlıyor

0

New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) 78’inci Genel Kurulu görüşmeleri bu yıl geçmişlerden farklı ve yeni bir dönemin başlayacağının habercisi konumunda zira 2023 yılında dünya siyasetini ve güç dengesini derinden etkileyecek çok önemli gelişmeler oldu.
Mesela; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Parlamentosu’nun 2022 Türkiye raporu ile ilgili, “Avrupa Birliği Türkiye’den kopmanın gayreti içerisinde. Avrupa Birliği’yle gerekirse yolları ayırabiliriz.” açıklaması,
Rusya Federasyonu’nun Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile eskiden gelen din birliğine dayalı dostluğunun son bulması ve Rusya Federasyonu’nun KKTC’de Konsolosluk açmak kararı,
KKTC’nin ve Türkiye’nin, BM gözetiminde 1968 yılından beri Rumların her fırsatta açgözlülükle masadan kalkması nedeniyle kopa kopa süregelen Kıbrıs müzakerelerinde artık “Federasyon temelli çözümü” görüşmeyi reddetmesi ve “egemen eşitliğe dayalı, uluslararası tanınmış iki devletli çözüm” önerisinde ısrarlı olması,
Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde düzenlenen 15. BRICS Zirvesi’nde Suudi Arabistan, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Mısır ve Etiyopya’nın BRICS üyeliğine davet edilmesi kararının alınması,
BRICKS’in genişlemeden sonra dünya nüfusunun yüzde 46’sını oluşturacağı ve Küresel Ticaretteki payının yüzde 30 olacağı ve ABD’nin küresel siyasi ve finansal hegemonyasına darbe vuracağı tespiti,
ABD, AB ve Çin’de büyüme yerine ekonomik küçülme olacağı beklentisi, Ermenistan’ın Rusya Federasyonu ile bağını koparıp, ABD’ye yakınlaşarak ortak tatbikat yapması,
ABD’nin Suriye’de gücünü kaybetmeye başlaması, desteklediği terör örgütlerinin sürekli başarısız olması nedeni ile Türkiye’nin güney hudutları boyunca kurmak istediği kendi ve İsrail güdümündeki yapay devletin artık kurulamayacak olması,
Türkiye’nin, ABD ve AB’nin baskı ve ambargolarını saf dışı ederek bölgesel güç haline gelmesi, dünya silah üretiminde ilk beş içine girmeyi başarması ve Türk silahlı Kuvvetlerinin dünyanın sayılı askeri güçlerinden birisi haline gelmesi,
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın, ABD’nin güdümünden çıkıp Türkiye ile iyi ilişkiler içine girmek ve ekonomik işbirliği yapmak kararı alması gibi…
Artık Orta Doğu’daki ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin Türkiye’nin tutumuna bağlı olacağını, Türkiye’nin istemediği bir kararın alınmayacağını ve yürürlüğe konamayacağını öngörmek yanlış olmayacak.
Kıbrıs konusunda ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın havaalanında ve BM Genel Kurulunda yaptığı açıklamadan sonra konunun tamamen, Rumların ve Yunanların üyesi olduğu AB’nin müdahale ve söz sahibi olmak olasılığından çıktığını, Türk tezlerinin daha da güçlendiğini ve AB’nin Kıbrıs Rum Yönetimini 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye üye kabul ederken karşılıklı imzaladıkları “10. Protokol”ün artık çöp olduğu da şimdiden söylenebilir.
1945 yılından sonra emperyalist ülkelerin dünya üzerinde kurmayı başardıkları siyasi, askeri, ekonomik ve finansal gücün, 2024 yılı itibarı ile büyük bir kayba uğrayacağını, emperyalist ülkelerin uydusu olmayan ülkelerin birleşerek, siyasi, askeri, ekonomik ve finansal güç ortaklığı kuracaklarını söylemek niyet okuma veya tahmin değil, görünen köyün resmedilmesi.

Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat: “ABD’li yatırımcılar önemli bir ortak”

0

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) tarafından 13. Türkiye Yatırım Konferansı kapsamında düzenlenen yuvarlak masa toplantısında iş dünyası temsilcileriyle bir araya geldi. Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat burada yaptığı konuşmada şunları söyledi;
Rekabet gücü yüksek bir üretim ve ticaret üssü
“Türkiye’nin ticaret ve yatırımlarda temel vizyonunun, dijital ve yeşil dönüşümü tamamlayarak rekabet gücü yüksek bir üretim ve ticaret üssü haline gelmek olduğunu, bu doğrultuda ABD’li yatırımcıları önemli bir ortak olarak görüyoruz. Dünya ticaretinin neredeyse durma noktasına geldiği, Türkiye’nin yıkıcı ve ağır depremle mücadele ettiği mevcut dönemde bile ülkenin ilk çeyrekte yaklaşık yüzde 3,9, ikinci çeyrekte ise yüzde 3,8 büyüme katetti. Ekonomik büyümenin temelinde, üretim, yatırım ve ihracatı özendiren, tüm regülasyonlarını, kurumlarını bu iki öncelik üzerine oluşturan bir yönetim anlayışının ve güçlü liderlik vardır.
Türkiye bir üretim ve ihracat üssü
Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin sayısının 2002 yılında 6 bin civarındayken bugün 80 bini aştı. Bu noktada ABD’li şirketlerin ülkemize son 20 yılda göstermiş olduğu ilgi özellikle dikkat çekicidir. ABD’li yatırımcı firmalar, Türkiye’yi bir üretim ve ihracat üssü olarak konumlandırmış ve Türkiye’mize 14,5 milyar dolarlık yatırım yapmışlardır. Bu minvalde Hollanda’dan sonra en büyük dış yatırımcı ülke olan ABD’li firmalardan 2 bin firma Türkiye’de 110 bin kişilik istihdam sağlamıştır.
Türkiye’nin jeostratejik konumu, gelişmiş üretim kabiliyeti
Dijital ve yeşil dönüşüme dönük yatırım alanları dahil olmak üzere Türkiye’nin jeostratejik konumu, gelişmiş üretim kabiliyetleri, uluslararası serbest ticaret ağları, donanımlı ve vasıflı iş gücüyle, çok uluslu şirketler için tedarik zinciri ve tedarik kanallarını çeşitlendirme anlamında güçlü bir ortaktır. Türkiye’nin ticaret ve yatırımlarda temel vizyonu, dijital ve yeşil dönüşümü tamamlayarak rekabet gücü yüksek bir üretim ve ticaret üssü haline gelmektir. Bu anlamda ABD’li yatırımcıları da önemli bir ortak olarak görüyoruz.
“Türkiye Yüzyılı” vizyonu doğrultusunda
Türkiye-ABD ticari ve ekonomik ilişkilerinin daha da ileri seviyelere taşınması önemlidir. temel hedefin iki ülke arasındaki ticaretin 100 milyar dolara çıkarılması olduğunu anımsattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaya koyduğu “Türkiye Yüzyılı” vizyonu doğrultusunda dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına katılma hedefine, iş insanlarının da katkılarıyla kararlı ve istikrarlı şekilde yürüyeceğiz.
Yeni dönemde ticaretin ilişkilerimizde başrolü oynaması
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, Türkiye’de yatırım yapan, istihdam oluşturan, ekonomik kalkınmaya katkı sağlayan uluslararası şirketlere daima destek olduklarını ve olmaya devam ediyoruz. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin geçmişi ve ülkelerin potansiyeli dikkate alındığında içinde bulunulan dönemi, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri her alanda daha da geliştirmek için önemli bir fırsat olarak görmekteyiz.
Yeni dönemde ticaretin ilişkilerimizde başrolü oynaması gerektiğini düşünüyoruz.”
Dış Ekonomik İlişkiler Kururlu (DEİK) ve Türk-Amerikan İş Konseyi Başkanı (TAİK) Mehmet Ali Yalçındağ da yaptığı konuşmada şunları söyledi;
Girdiğimiz yeni süreçte 100 milyar dolarlık ticaret
“Son zamanlarda Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde yeni, olumlu bir iklimin belirdiği yolunda bir dizi mesaja tanıklık ettik ve iş dünyası olarak bu hareketliliği memnuniyetle karşılıyoruz. Ortaya çıkan bu ivmenin ilişkilerde iyimser beklentiler yarattı. Yeni dönemde ticaretin iki ülkenin ilişkilerinde başrolü oynaması gerektiğini düşünüyoruz. İş dünyası olarak girilen bu süreci hızlandırmak için üzerine düşeni yapmaya hazırız. Siyasi alanda hangi meseleler yaşanırsa yaşansın, görüyoruz ki karşılıklı ticaretimiz bunlardan etkilenmeden istikrarlı bir şekilde yükselmeye devam ediyor. Dolayısıyla ilişkilerin üzerine oturduğu bu sağlam sütunu daha da güçlendirmemiz şart. Girdiğimiz yeni süreçte 100 milyar dolarlık ticaret hedefi uzak bir hedef değil. Bütün proje ve çalışmalarımızla bu hedefe yönelmemiz gerektiğine inanıyoruz. Önümüzde bizleri çok verimli bir dönem bekliyor.”
Yapılan konuşmaların ardından ATBR (American-Turkish Business Roundtable) Başkanı General James Jones ile Türk-Amerikan İş Konseyi Başkanı (TAİK) Mehmet Ali Yalçındağ mutabakat protokolünü imzaladı.Toplantıda, Jones Group International, Citigroup, Goldman Sachs, Hillwood, Boeing Global, Pratt & Whitney, Ralph Lauren, Hellman & Friedman, Ford Motor, Epam Systems, Georgette Mosbacher Enterprises, Amazon, Mastercard, General Atlantic, Hill International, Teledyne Flir Defense, Cotton Council International ve Microsoft gibi şirketlerin üst düzey yöneticileri yer aldı. Bu toplantıya ABD’li şirketlerin temsilcileriyle birlikte Eczacıbaşı Holding, Kibar Holding, Koç Holding, Çolakoğlu Holding, Hepsiburada, Demirören Holding, Çalık Holding, Türk Hava Yolları, Borusan Holding, Sabancı Holding, TAV, Fiba Holding ve Türk Telekom gibi Türk şirketlerinin yöneticileri de katıldı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan: “Anayasal adaletin temel hedeflerine ulaşabilmesinin temel şartı”

0

Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, “Kazakistan Cumhuriyeti Anayasa Günü” münasebetiyle Kazakistan’ın başkenti Astana’da 7-8 Eylül 2023 tarihlerinde düzenlenen “Anayasa Yargısı: Herkes İçin Onur, Özgürlük ve Adalet” temalı uluslararası konferansa katıldı. Anayasa Mahkemesi Üyesi Rıdvan Güleç, Başraportör Şermin Birtane ve Raportör Onur Mercan konferansta Başkan Arslan’a eşlik etti.
Konferansta Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, “Etkili Bir Anayasa Yargısı İçin Şartlar: Türkiye Tecrübesinden Çıkarılan Dersler” başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasının başında insan topluluklarının ortaya çıkışından bu yana çözülmesi gereken temel sorunun yöneticilerin mutlak iktidarının nasıl etkin bir şekilde sınırlandırılacağı olduğunu vurgulayan Başkan Arslan, anayasacılığın ve anayasal adalet düşüncesinin bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla iktidarın sınırlandırılması sorununa verilen bir tepki olarak ortaya çıktığını dile getirdi.
“Etkili bir anayasa yargısının dâhilî şartı”
“Anayasa mahkemelerinin veya yüksek mahkemelerin varlığı tek başına temel hak ve özgürlüklerin korunması için yeterli değildir.” diyen Başkan Arslan etkili ve işlevsel bir anayasa yargısının haricî ve dâhilî şartların gerçekleşmesine bağlı olduğunun altını çizerek “Bu şartlar, anayasal düzenin kurumsal niteliğine ilişkindir. Haricî şart, anayasal sisteme kuvvetler ayrılığı ilkesinin hâkim olmasıdır. Bu ilke; yasama, yürütme ve yargı erklerinin farklı ellerde toplanmaması durumunda hak ve özgürlükleri korumanın imkânsız olacağı fikrine dayanmaktadır. Etkili bir anayasa yargısının dâhilî şartı ise anayasa mahkemelerinin hak eksenli paradigmayı benimsemeleridir. Anayasa yargısına hâkim olması gereken hak-eksenli paradigma anayasaların temel hak ve özgürlüklerin lehine, onlara diğer sosyal menfaatler karşısında öncelik verecek şekilde yorumlanmasını gerektirmektedir.” diyerek sözlerine devam etti.
“Anayasal ilkeleri hak-eksenli yaklaşımla yorumladığını ve uygulandığı”
Türkiye’de hak-eksenli yaklaşımın gelişim sürecine dikkat çeken Başkan Arslan, Anayasa Mahkemesinin başörtüsüne ilişkin kararlarından hareketle sürecin gelişim aşamalarına yönelik bilgiler verdi. Hak-eksenli yaklaşımın öncesi ve sonrasını netleştirmek adına Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlardan yola çıkan Başkan Arslan, Mahkemenin 1989 ve 2008 yıllarında başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakmaya yönelik kanun ve anayasa değişikliklerini Anayasa’daki laiklik ilkesine aykırı bularak iptal ettiğini belirtti. Arslan, bireysel başvuru mekanizmasının kabul edilmesiyle birlikte 2012 yılından itibaren Türk Anayasa Mahkemesinin laiklik dahil anayasal ilkeleri hak-eksenli yaklaşımla yorumladığını ve uyguladığını ifade etti.
Hak-eksenli yaklaşımı benimsedikten sonra Anayasa Mahkemesinin 2014 yılında bir avukatın başörtüsü taktığı ve bu durumun laiklik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle duruşma salonundan çıkarılmasını konu alan bir başvuruyu incelediğini hatırlatan Başkan Arslan, anılan başvuruda Mahkemenin başvurucunun din özgürlüğüne yapılan müdahalenin “kanunilik” şartını karşılamadığına karar verdiğini belirtti.
“Mahkemelerimizin tecrübelerinden çıkarılacak çok önemli dersler”
Somut örnekte, ayrıca başvurucunun dinî inançları gereği duruşmaya başörtülü olarak katılmasının engellenmesinin nesnel ve makul bir dayanağının bulunmadığı sonucuna varıldığını dile getiren Başkan Zühtü Arslan, bu bağlamda Mahkemenin başvurucunun başörtüsü takmayan avukatlara kıyasla dezavantajlı bir durumda bırakıldığını değerlendirerek ayrımcılık yasağının da ihlal edildiğine hükmettiğini ifade etti.
Bu örnek karar üzerinden Türk Anayasa Mahkemesinin hak-eksenli yaklaşımını somutlaştıran Başkan Arslan, sonuç olarak mahkemelerimizin tecrübelerinden çıkarılacak çok önemli dersler bulunduğunu ve bu derslerden en önemli olanın da anayasa mahkemeleri ve yüksek mahkemelerin önlerindeki davaları karara bağlarken hak-eksenli bir yaklaşımı benimsemelerinin gerekliliği olduğunu dile getirdi. Başkan Arslan bu gerekliliğin anayasal adaletin temel hedeflerine ulaşabilmesinin temel şartı olduğunu vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Kazakistan’daki temasları kapsamında 8 Eylül’de Kazakistan Anayasa Mahkemesi Başkanı Elvira Azimova ile bir araya gelerek iki ülke anayasa mahkemeleri arasındaki mevcut ikili iş birliği anlaşmasını yeniledi.

Sürdürülebilir tarım

0

Sürdürülebilir sanat, moda, turizm, ulaşım ve dünya. Bunların her birinin önemi şüphesiz tartışılamaz. Ancak içlerinden biri var ki her şey temelden ona bağlı. O da “Sürdürülebilir Tarım”. Yaşamı sürdürülebilir kılmanın, en temel, en insani şartlarından bir tanesi. Peki, tarımın ve gıdanın sürdürülebilirliği ne demek? Nasıl sağlanabilir?
Öncelikle Sürdürülebilir Tarımın teknik tanımına bakalım; gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden, toplumun gıda ihtiyaçlarını karşılamak için sürdürülebilir yollarla yapılan tarım uygulamalarıdır.
Bu bağlamda; çevre değişiyor, toprak değişiyor, iklim değişiyor, sürdürülebilir tarım gıda üretiminin değişen çevre koşullarına uyum sağlamasına yardımcı oluyor. Gün geçtikçe büyüyen bir nüfusun beslenmesine katkı sunmak için çözümler sunuyor. Bunun için toprak verimli hale gelmeli ve toprağın verimli hale gelmesine engel olacak unsurlar ortadan kaldırılmalı. Toprağın verimli hale gelmesine engellerden en önemli faktör erozyon. Erozyonu önlemek için alınması gereken önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
– Bitki örtüsü tahribini azaltmak
-Ağaçlandırmaya önem vermek
– Eğimli yamaçları basamaklar halinde düzenlemek
– Araziyi nadasa bırakmak yerine nöbetleşe ürün ekmek
Toprağın hazırlanmasının ardından su tüketimine dikkat etmek de çok önemli başka bir unsurdur. Burada önemli olan sürdürülebilir tarımda amaç, ekolojik dengeyi bozmamak hatta ekolojik dengeye fayda sağlamaktır. 1977 tarihli Amerikan Tarımsal Araştırma Yasasında sürdürülebilir tarımın uzun vade hedefleri şöyle özetlenmiştir:
– İnsan gıda ve lif ihtiyaçlarını karşılamak
-Çevresel kalitenin ve tarım ekonomisinin dayandığı doğal kaynakları geliştirmek
– Bir bütün olarak çiftçilerin ve toplumun yaşam kalitesini artırmak
-Kaynakları en verimli şekilde kullanmak
-Gerektiğinde doğal biyolojik döngüleri entegre etmek
Gezegenimiz bizi uzun yıllar daha sağlıklı bir şekilde besleyebilmek için iki şart sunuyor: onu koruma ve tüketimi daha saygılı bir şekilde yapmak. Kısaca dünyamıza daha iyi bakmak. Buda doğaya en az müdahale ile temel ihtiyacımız olan gıdaya ulaşıma sağlama yöntemlerini geliştirmekten geçmektedir. Unutulmaması gereken en önemli şey doğamıza dışardan ne kadar müdahale edersek bize dönüşü o ölçüde olumsuz olarak dönecektir.
Bununla beraber Sürdürülebilirlik, kamuoyunda genellikle yanlış anlaşılan bir kavramdır. Örneğin, sürdürülebilir tarım çoğunlukla “organik tarım” ile karıştırılır. Ancak sürdürülebilirlik, ilkel ve teknolojiden uzak yöntemlerin benimsenmesi değil, aksine teknolojik yöntemlerin doğaya uygun hâle getirilmesidir. Elbette, organik ürünler yetiştirmek de sürdürülebilir tarım kapsamında mümkün olabilir ancak kavramın tanımı kesinlikle bu da değildir. Nitekim organik tarımın sürdürülebilir olacağının hiçbir garantisi yoktur. Örneğin belli bir bölgede yanlış ekin ekildiğinde, bu ekinin yayılması hayvan ve bitki faunasını tehdit edebilir. Tarihte işgalci ot ve ekinlerden kaynaklı birçok hastalık görülmektedir. Dolayısıyla tarımın ilkel yöntemlerle yapılması ve organik ürünler elde edilmesi, sürdürülebilir olacağının garantisi değildir.
Sürdürülebilir tarımın faydaları: Sürdürülebilir tarım, küçük alanlardan maksimum verim alınmasını sağlayabilir. Bugün Hollanda’da geçerli olan sürdürülebilir tarım uygulamaları sayesinde, küçük sera alanlarında birden fazla ürün yetiştirmek mümkün olabilmektedir. Sürdürülebilirliğin uygulandığı bir çiftlik, çevredeki bitki ve hayvanlar için de yaşam alanı oluşturacak ve ekosistemi olumlu etkileyecektir. Verimli topraklar, hayvanlar için de bir yaşam alanı olacak, aynı zamanda tarımsal üretime de katkı sağlayacaktır. Toprağın verimli hâle getirilmesi, yıllar boyunca kullanılmasını sağlayabilir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla topraktaki verimi artırmak mümkündür. Sürdürülebilir tarım, bölgesel ve küresel çapta gıda ihtiyacının karşılanmasını sağlar. Bol ve sık hasat yapma olanağı olduğu için, gıdaya erişim sorununu tamamen ortadan kaldırabilir. İstihdam da sürdürülebilir tarımın faydaları arasındadır. Bu ilkeyle çalışan çiftlikler bölgede yoğun istihdam sağlayarak işsizlik seviyesinin azalmasına katkıda bulunur.
Sonuç olarak sürdürülebilir tarımın önemi: Gıdanın uygun maliyetle ve bol sayıda üretilmesi, bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri olan besin kaynaklarına ulaşma problemini azaltabilir, hatta tamamen ortadan kaldırabilir. Hayatını sürdürmek ve temel ihtiyaçlarını karşılamak, Birleşmiş Milletler tarafından dünyada yaşayan herkesin temel hakkı olarak görülmektedir. Sürdürülebilir tarım, bugün besin erişimi zorluğu olan birçok yerde faydalı olacaktır.
Diğer yandan, günümüzde çevreye büyük zararlar veren endüstriyel tarım kuruluşları bulunuyor. Sürdürülebilir tarım, olumsuz çevre koşullarının önüne geçmeyi ilke hâline getirmiş bir yöntem. Üretim yaparken ve kâr elde ederken ekosisteme katkı sağlamak sürdürülebilir tarım ile mümkün olabilir.

Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zourabichvili hakkında azil süreci

0

Gürcistan Anayasa Mahkemesinden yapılan yazılı açıklamada, Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zourabichvili hakkında azil sürecini başlatmak için milletvekillerinin mahkemeye başvuru yaptığı belirtildi. Gürcü Hayali Partisi Genel Başkanı ve Milletvekilli Irakli Kobakhidze ile Gürcistan Parlamentosu Başkanı Shalva Papuashvili başta olmak üzere toplam 80 milletvekillinin imzaladığı dilekçenin, Anayasa Mahkemesi tarafından inceleneceği kaydedilen açıklama şöyledir;
“Dava, Anayasa Mahkemesi Genel Kuruluna devredildi. O da konuyu değerlendirecek ve sonucunu bir ay içinde parlamentoya sunacak.” Cumhurbaşkanı hakkında azil sürecinin başlatılması. Gürcü Hayali Partisi Başkanı Irakli Kobakhidze, 1 Eylül’de yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Salome Zourabichvili’nin Ağustos ayının sonunda Avrupa ülkelerine başlattığı ziyaret programına tepki göstermişti.
Ülkede parlamenter sistemin olduğuna dikkati çeken Irakli Kobakhidze, anayasaya göre Cumhurbaşkanı’nın hükümetle koordineli çalışmadan dış politika yürütme hakkına sahip bulunmadığını belirtmişti.
Cumhurbaşkanı Salome Zourabichvili’nin sadece kendi kararına göre Avrupa’da görüşmeler yapmaya gittiğini savunan Kobakhidze, anayasayı ihlal ettiği gerekçesiyle cumhurbaşkanına yönelik azil süreci için harekete geçtiklerini bildirmişti. Anayasaya göre Gürcistan Cumhurbaşkanı’na yönelik azil sürecinin başlatılması için 150 kişilik parlamentoda 50 milletvekilinin imzası, sürecin tamamlanması için de 100 milletvekilinin desteği gerekiyor.
Buna göre, parlamentoda sadece 84 koltuğa sahip iktidar partisi Gürcü Hayali’nin muhalefet partilerinden destek alması gerekecek.
Cumhurbaşkanı Salome Zourabichvili ise 7 Eylül’de, kendisi hakkında azil sürecini başlatmak üzere harekete geçen hükümete tepki göstererek,”Hiçbir yere gitmiyorum. Herkesin, benim istifa etmem hayalini unutması gerektiğini düşünüyorum.” demişti.

error: Content is protected !!