Çarşamba, Aralık 17, 2025
tr
Ana Sayfa Blog Sayfa 294

Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Selim Yenel: “Türkiye’de özgüven ihtiyacı var”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Selim Yenel, Amasya Üniversitesi-Eğitim Fakültesi Kongre ve Kültür Merkezinde “Dış Siyasetimiz ve Kamuoyu Yansımaları” konulu Amasya Üniversitesi öğrencileri ile yaptığı sohbet toplantısı yaptı ve sohbet sonunda üniversite öğrencilerinin Türkiye’nin dış siyaseti konusunda sorularını şöyle cevapladı; 

Türkiye bazen gereksiz korkulara kapılıyor

  Toprak satın almayla bir ülke toprak kaybetmez. Sonuçta Türkiye’de satın alınan binalar, toprak yine bize aittir. Bu nedenle gereksiz korkulara kapılmamak lazımdır. Türkiye bazen gereksiz korkulara kapılıyor. Türkiye’de özgüven ihtiyacı var. Şunu unutmayın?  Özellikle gençlere şunu söylemek lazımdır.1918 yılında 10 yıllık bir savaştan sonra Osmanlı Devleti yıkılırken, Türkiye işgal edilmişken, en zayıf olduğumuz noktadan bugün şu an çok güçlü durumdayken, neden korkuyoruz?

Hiçbir şeyden çekinmeye ihtiyacımız yoktur

  Çekingemiz nedir? Hiçbir şeyden çekinmeye ihtiyacımız yoktur. Çekingeniz, o özgüvene ihtiyacınızdandır. Yabancı bir ülkenin vatandaşı Türkiye’de emlak almak istiyorsa, Türk vatandaşı gibi emlak almak hakkına sahip olması gerekir. Bu konuda devletin sınırlamaları vardır. Neden bizim Türkler ABD, İngiltere, Fransa’da emlak alıyorlar.

Her ülkenin kendini koruyacak yasaları vardır

  Bunu bir sorun olarak görmemek lazımdır. Her ülkenin tabii ki kendini koruyacak yasaları vardır. O bakımdan endişeye mahal yok demektir Ortadoğu’da İran, Suriye, Lübnan gibi ülkelerle Avrupa Birliği dışında ikinci birlik kurulamaz. Bunun için zaten alt yapı yoktur. Bizim Ortadoğu’daki ülkelerle ticari ilişkiler dışında bir ilişki kuramayız. Çünkü alt yapı, düşünce yapısı olarak çok farklıyız. Bizim için en uygun yer hep batı olmuştur. Avrupa Birliğine üye oluruz veya olmayız o ayrı bir konudur.

Rusya ile bu çerçevede ilişkiye girmek pek doğru olmaz

  Avrupa Birliği ile ilişkimiz olacaktır. Bölgesel bir oluşumun ortaya çıkması mümkün değildir. Zaten Rusya ile bu çerçevede ilişkiye girmek pek doğru olmaz. Ortadoğu’da bildiğiniz gibi Arap Birliği vardır. Arap Birliğini gördüğünüz zaman birlikte olmuyorlar. Türkiye’nin; yapısı, demokrasisi, sahip olduğu bakış açısı var. Ona sahip olan tek Avrupa Birliği vardır. O konudan bizimle birlikte olacağını düşünebileceğimiz Ortadoğu’da bir büyük bir ülke yoktur.

 
                                              
                                        Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
                                                      Büyükelçi Selim Yenel
 
Aranan teröristlerin Türkiye’ye getirilmesini istiyoruz

  Terörizm konusunda ise en büyük sıkıntımız yurt dışında çeşitli terörist yuvaların bir şeklide bulunması ve ona müsamaha gösterilmesi, aranan teröristlerin ardından Türkiye’ye getirilmesini istiyoruz. Ne yazık ki bazı Avrupa ülkeleri buna aynı sıcaklıkta bakmıyor. Sorumluluk onlarda değişmeye başladı. Özellikle şimdiye kadar teröristleri barındıran, PKK teröristlerini barındıran Belçika ve Danimarka farklı tutum değiştirmeye başladı. Bunun neticesini almaya başladık. Buna en büyük etken ABD’dir. Terörizmden en çok etkilenen ülkelerden birisi ABD’dir. Ne yazık ki terörizmden etkilenen İspanya, İngiltere olsun, bunlardan etkilenmek istemeyen ülkeler bir bakıma teröristlere müsamaha gösteriyorlar.

Belirli sınır yönetimi olmadığı için orada da bazı sıkıntılar oluyor

  Sınırlarımız açıldı, kapıda vizeler kalktı ama tabii ki sorunların hepsi bitmedi. Birtakım insanların yanlış faaliyetleri vardır. Karar alıyorsunuz, fakat bunu uygulamak çok önemlidir. O uygulamada belirli aksaklıklar varsa onların üstüne gitmek gerekiyor. Sınır geçişlerinde ne yazık ki belirli sınır yönetimi olmadığı için orada da bazı sıkıntılar oluyor. Şikayetler geldikçe bu sıkıntıları önlemeye çalışıyoruz. Bunların üzerine gitmek gerekir. Üzerine gittikçe bu sıkıntılar azalır.”

  

Of Kaymakamı Tuncay Sonel’den mavi altın likarpa dağıtımı

0

Haber: İlker ÇAKAN 

  Trabzon-Of Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından gelir getirici proje kapsamında beş çifçiye mavi altın olarak bilinen 2.700 adet Likarpa fidesi dağıtımı gerçekleştirildi. Of ilçesinde çay’a alternatif ürün olarak düşünülen ve uzman mühendisler tarafından yapılan toprak analizleri sonucu yurtdışından getirilen likarpa fideleri ile damlama sulama sistemleri, kafes teller ve demir direkler 10 dönümlük bir araziye dikimlerinin gerçekleştirilmesi için İlçe Tarım Müdürlüğü bahçesinde düzenlenen bir program ile çiftçilere teslim edildi.

Of Kayamakamı Tuncay Sonel:

“Devletimizin sunmuş olduğu imkanları çiftçilerimize sunmak istiyoruz”

  Maliyeti yetmişbeş bin TL olan ve en küçüğü iki yaşında olan likarpa fideleri ile malzemeleri dağıtım törenine katılan Of Kaymakamı Tuncay Sonel,  SYDV bünyesinde gerçekleştirdiğimiz gelir getirici projeler kapsamında özellikle bayanlarımıza yönelik yöresel yemek yeri, ceviz yeri, lokanta gibi birçok işyeri açtık. Buralardan şu an bayanlarımız ailelerimiz para kazanıyor. Yöremiz çay yöresi. Çay bizim olmazsa olmazlarımızdandır. Çayla ilgili ailelerimiz, yöre ekonomimiz ve ülkemiz önemli kazançlar sağlıyor. Tabi bunun yanında biz istedik ki yöremiz de likarpa gibi, Trabzon hurması gibi çeşitli ürünlerinde desteklenmesi, sahip çıkılması. Pazarlama sorunu olmayan likarpa ürününe çok sayıda talep var ve çok karlı bir iş. Başta kanser olmak üzere her derde deva olan likarpanın yöremizin iklimine çok uygun. Bizlerde devletimizin sunmuş olduğu bu çiftçilerimize sunmak istiyoruz. İnşallah bu proje çiftçilerimizin aile ekonomisine katkısı sağlayacak. Ben bu projede emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum dedi.

 
                                  
                               Trabzon-Of Kaymakamı Tuncay Sonel beş çiftçiye
                                            mavi altın likarpa dağtımında
 
  Ürün teminini gerçekleştiren Ömer Fazlıoğlu, ürünümüz doğal ortamda yetişen ve daha sonra farkında olduğumuz bir hazine değerinde. Mavi altın diye bilinen ürünümüzde dikkat etmemiz gereken dikme, gübreleme ve sulama. Bu işlemler kontrollü bir şekilde yapılmalı ve devamlı gözlem altında tutulmalı dedi.

  Ağaçseven Köyünden Çitçi Yusuf Demircan, yetkililer köyümüze geldiler ve ürün tanıtımını yaptılar. Daha değişik ürünler tanıttılar ama bizim aklımıza likarpa yattı. Araziyi gösterdik analiz ettiler ve baktılar. Likarpa yetişmesine uygun olduğuna karar verdiler. Şu anda bizde ilk adımı atıyoruz. Kaymakamımıza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum dedi.

  Likarpa olarak bilinen ve birçok sağlık sorunlarına deva olan Yaban Mersini, ılıman iklim kuşağına adapta olmuş bir meyve türü. Doğu Karadeniz Bölgesinde ki yüksek dağ ve yaylalarda yabani olarak bulunmakta ve yöre halkı tarafından taze olarak, reçel ve pekmez yapılarak tüketilmektedir.

 

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu: “Güçlü bir ekonomi, kaliteli bir demokrasi ve zengin bir Türkiye”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu TOBB 65. Genel Kurulunda yaptığı konuşmada şunları söyledi;
  “Sayın Genel Kurul Başkanım ve Konsey Başkanlarım, Sayın Başbakanım, Milliyetçi Hareket Partisi’nin Sayın Genel Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sayın temsilcisi, Kıymetli Bakanlar, Milletvekillerimiz ve Bürokratlarımız, Genel Kurulumuzu şereflendiren iş âlemimizin saygıdeğer temsilcileri, muhterem hanımefendiler, beyefendiler, sevgili gençler, kıymetli çalışma arkadaşlarım, basınımızın güzide temsilcileri,
  Birliğimizin 65. genel kuruluna hoş geldiniz. Şahsım ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu adına, gönül dolusu muhabbetle, sizleri selamlıyorum. Bir önceki genel kurulumuzdan bugüne, ahirete uğurladığımız dostlarımıza, Allah’tan rahmet diliyorum. Zonguldak’daki maden kazasında hayatlarını kaybeden emekçi kardeşlerimize, Cenabı Hak’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.
Kıymetli Delegeler,
  Geçtiğimiz dönemdeki faaliyetlerimizi, filmde izlediniz. Tüm bu faaliyet ve çalışmalarımızda, Sayın Başbakanımız ve Bakanlarımız bizlerle birlikte oldular, ekonomiyi ilgilendiren her konuda dertlerimizi paylaştılar, çözümler aradılar ve bunların pek çoğunu hayata geçirdiler. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, CHP eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ve yönetimleri de, bu dönemde camiamıza yakın ilgi ve desteklerini gösterdiler. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
 
                                    
                                   TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu Başbakan
                                       Recep Tayyip Erdoğan’ı kapıda karşılarken
Değerli dostlarım,
2009 yılında dünya ekonomileri ortalama, yüzde 5 küçüldü
  Çok zor bir yılı geride bıraktık. 2009 yılında dünya ekonomileri ortalama, yüzde 5 küçüldü. Dünyada üretilen mal ve hizmetlerin toplam değeri 3,3 trilyon dolar azaldı. 182 ülkeden 133’ünde ekonomik daralma yaşandı. Küresel ticaret hacmi 3,6 trilyon dolar, yani yüzde 25 geriledi. 27 milyon kişi, işini kaybetti.
  Ekonomideki küçülmeyi sınırlandırmak üzere kamu harcamaları hızla artırıldı. Bütçe açıklarının milli gelire oranı 2007’de yüzde 1 iken, 2009’da yüzde 6’yı geçti. Gelişmiş ülkeler finansal piyasalarını ayakta tutabilmek amacıyla 1,1 trilyon dolar harcadılar. Bunun sonucunda bu ülkelerde kamu borcunun milli gelire oranı 2007 sonunda yüzde 75 iken, 2010 yılında yüzde 100’e ulaştı.
2010 yılında dünya ekonomilerinin ortalama yüzde 4,2 büyümesi bekleniyor
   2010 yılında dünya ekonomilerinin ortalama yüzde 4,2 büyümesi bekleniyor. Büyüme’nin ABD’de yüzde 3,  Avrupa’da yüzde 1, gelişen ülkelerdeyse yüzde 6 civarında olacağı tahmin ediliyor. Ama kaybedilen üretim seviyesinin, istihdamın geri kazanılması yıllar alacak. Kısacası küresel kriz, arkasında büyük bir iktisadi ve sosyal yıkım bıraktı.
  Umuyorum ki tüm bu yaşananlar, üretmek yerine paradan para kazanma anlayışının nelere yol açtığını dünyaya gösterir ve herkese ders olur. Tüm bu yaşananlar, kazandığı her kuruşa alın terini akıtan sizlerin, cefakâr müteşebbislerin, hangi şartlar altında ayakta kalmaya çalıştığının da kanıtıdır.
Sadece paradan para kazanan küçük bir grubun durumu iyi
  Bir dünya düşünün ki, sadece paradan para kazanan küçük bir grubun durumu iyi. Böyle adaletsiz bir yapı ayakta kalabilir mi? Kriz öncesinde küresel bazda günlük mal ticareti hacmi 40 milyar dolardı. Finansal piyasaların günlük işlem hacmiyse bunun 100 katına, 4 trilyon dolara ulaşmıştı. Ve sonunda bu balon patladı. Rüyadan sarsılarak uyandık.
  O yüzden şimdi, kontrolsüz küreselleşme sonucu ortaya çıkan olumsuz etkileri giderme, kurallı ve adil rekabete dayalı bir piyasa ekonomisine geçme dönemidir. Ürettiklerinden fazlasını kazanan finans kesimi dizginlenmelidir. Çalışanların ve üreticilerin adil bir şekilde paylarını alabildikleri yeni bir dönem başlamalıdır. Ve artık herkes şu gerçeği görmelidir; para ticareti yoksulluk ve yolsuzluk, mal ticaretiyse refah ve zenginlik getirir.
Kıymetli misafirler,
  Dünya ekonomisine entegre olan ülkemiz de, doğal olarak bu krizden etkilendi. Ekonomimiz 125 milyar dolar kayba uğradı. İşsiz sayısı 1,1 milyon kişi arttı. Sanayimiz yüzde 7,2, Ticaretimiz yüzde 10,4, İnşaat sektörümüz yüzde 16,3 geriledi.
 
                             
                                              TOBB 65. Genel Kurul Toplantısı
 
Çaresizliğe, ümitsizliğe, karamsarlığa kapılmayalım
  Biz 2009 yılının başından itibaren hep şunu vurguladık. Çaresizliğe, ümitsizliğe, karamsarlığa kapılmayalım. Türkiye ekonomisinin dinamizmi, üretim ve tüketim gücünden gelir. Milli gelirin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan yurtiçi tüketimi canlı tutulursa, krizin etkileri hafifler. İşte, bu hedefle çalıştık. Hükümetimiz, çeşitli sektörlerdeki tüketim vergilerini azaltarak, bu yönde önemli bir adım attı.
“Evini Yenile Türkiye” kampanyası
  Meclis’teki iktidar ile muhalefet partilerimizin ve yerel yönetimlerin destekleriyle ve önde gelen meslek ve sivil toplum örgütleri ile işçi sendikalarıyla birlikte 81 il’de “kriz varsa çare de var” kampanyasını hayata geçirdik. Bir ve beraber olarak, krize meydan okuduk. “Evini Yenile Türkiye” kampanyasıyla, bankaları, reel sektörü ve tüketicileri buluşturduk. Böylece, krizin getirdiği kısır döngüyü elbirliğiyle kırdık. Üreticiye ve tüketiciye moral verdik.
  Tüm bu çabalar sonuç verdi. Krizden çıkışın ve toparlanmanın itici gücü, iç tüketim oldu. 2009 yılının son çeyreğinde ekonomi, iç tüketime dayalı olarak, yüzde 6 büyüdü. 2010 yılının ilk çeyreğinde, sanayi üretimini yüzde 17 artırdık.
Ekonomide başlayan toparlanma sürecini, kuvvetlendirmeliyiz
  Kısacası, karanlık bir tüneli, yine el birliğiyle geride bırakıyoruz. Ancak, zaman, rehavete kapılma zamanı değil. Yunanistan’da başlayan ve bütün AB bölgesini etkileyen, yeni bir kriz dalgası ile karşı karşıyayız. Dışarıdan gelen dev dalgaları, ne önleyebiliriz, ne de etkisinden kurtulabiliriz. Ama gemiyi sağlamlaştırabiliriz. Ekonomide başlayan toparlanma sürecini, kuvvetlendirmeliyiz. Yapısal reformlar, işte bu vazifeyi görecektir.
Kobilerimiz, finansmana erişmekte güçlük yaşıyorlar
  Küresel kriz öncesinde yarıda bırakmak zorunda kaldığımız mikro reformlara geri dönerek, şirketlerimizin yüklerini azaltmalı, ekonomimizin rekabet gücünü artırmalıyız. Zira müteşebbisimizin dayanma gücü her geçen gün yeni bir imtihana tabi tutuluyor. Kobilerimiz, finansmana erişmekte güçlük yaşıyorlar. Bankaların insafına kalmış durumdalar.
  Neyse ki vergi ve prim yükleri düşürüldü. Hükümetimizin müteşebbisimizi rahatlatan bu yaklaşımını unutmadık ve teşekkür ediyoruz. Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan’la birlikte ekonomi yönetimi yeni bir ivme kazandı. Mali Kural’ın açıklanması da, ülkemiz için yeni bir dönüm noktası. Özellikle de yaklaşan seçim döneminde sağlam bir çıpa vazifesi görür ve güven hissi verir. Mali kural, hastalığa karşı aşı olmak gibidir. Mali Kural uygulaması, ciddi bir şekilde ele alınır ve şeffaf olarak uygulanırsa, kamu mali yönetiminde önemli bir güven unsuru olacaktır.
Sevgili dostlar,
Her işletmenin, potansiyel olarak vergi kaçıran, kötü niyetli bir mükellef gibi algılanması, iş yapmayı imkânsız hale getiriyor
  Anadolu’da giderek artan bir sıkıntıyı da, paylaşmak isterim.  Bürokratlar tarafından,  her işletmenin, potansiyel olarak vergi kaçıran, kötü niyetli bir mükellef gibi algılanması, iş yapmayı imkânsız hale getiriyor. Bir kısım denetim elemanları “biz raporumuzu yazalım, sonra siz yargıya gidip çözün” şeklinde, umursamaz bir tavır içindeler. Bu haksız muameleye maruz bırakılan müteşebbisimiz, üzerine yapışan damgadan kurtulmak için mahkeme kapılarında yıllarca uğraşıyor.
Kaybedilen itibar geri gelmiyor
  Evet,vergi cezalarının neredeyse yüzde 90’ı, mahkemeden geri dönüyor olabilir. Ama kaybedilen itibar geri gelmiyor. Elbette biz, denetime karşı değiliz. Karşı olduğumuz, haksız ithamlarla damgalanmaktır. Denetimi yapan memura da sorumluluk yüklenmeli. Yazdığı rapor yanlış çıktığında, bunun hukuki bir sonucu olmalıdır.
Ecdadım, dünya’ya adaletiyle nam saldı
  Diğer taraftan, yargının işleyişindeki problemler, hızlı ve sağlıklı sonuç almayı neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Oysa benim ecdadım, dünya’ya adaletiyle nam saldı. Şimdi yeniden, herkesin adaletinden emin olduğu bir yargı sistemini inşa etmek zorundayız.
Yüce Allah’tan sonra, sığınacağım bir yargı istiyorum
  Haksızlığa uğradığımda, çaresiz kaldığımda, bütün kapılar yüzüme kapandığında, gönül rahatlığıyla başvuracağım bir yargı istiyorum. Mülkün temeli olan, devleti ayakta tutan, mağduru ve haklıyı koruyan bir yargı istiyorum. Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü gerçekleştiren, oligarşinin değil demokrasinin teminatı olan bir yargı istiyorum. Ben, yüce Allah’tan sonra, sığınacağım bir yargı istiyorum.
Sayın Başbakanım,
Toplumsal barışı ve sosyal yapıyı tehlikeye sokmaktadır
  Hepimiz biliyoruz ki, işsizlik Türkiye’nin en büyük sorunu. İş dünyası olarak bu sorunun, Türkiye’nin geleceğini tehdit ettiğinin farkındayız. Bu sadece iktisadi değil, aynı zamanda sosyal bir meseledir. Toplumsal barışı ve sosyal yapıyı tehlikeye sokmaktadır. Türkiye’nin geleceğine ortak olan bizler, sorunlara da, çözümlere de ortağız.
Ne aldatan olduk, ne de aldanan olduk
  Ancak bir noktanın da altını çizmek istiyoruz. Bizler, Sizin de her zaman belirttiğiniz gibi, ne aldatan olduk, ne de aldanan olduk. Birileri gibi “aslı yok yaylasında binbeşyüz koyunumuz var” iddiasında bulunmadık. Masa başında hesap yapıp, yüzbinlerce yeni istihdam sağlayacağız, havası vermeye çalışmadık.
  Yanlış anlaşılsak da, gözümüzün gördüğünü konuştuk. Özel sektörün tek çatı örgütü olarak, firmalarımızla ve diğer iş dünyası örgütleriyle beraber, istihdam sorununun çözümü için arayış içinde olduk. Ve başardık
Devletten para-pul istemiyoruz
  2002-2008 arasında, özel sektörümüz, 3 milyon kişiye yeni istihdam sağladı. Üstelik kayıtdışı ekonomiyi de azalttık. Nereden anlıyoruz? Çünkü yine aynı dönemde sigortalı istihdamı 3,6 milyon kişi büyüdü. Yani hem istihdamı, hem de kayıtlı çalışan sayısını artırmışız. Peki, bunu nasıl başardık? Bunun cevabı, istikrar ve reform sürecidir. Ekonominin büyümesidir. Devletten para-pul istemiyoruz. Rakiplerimizle eşit şartlarda mücadele edebilelim, bu bize yeter.
  Bakın istihdamdaki son rakamlara. Şubat itibariyle son 1 yılda, sanayimizdeki istihdam artışı, 292 bin kişi, inşaatta 110 bin kişi, hizmet sektörlerinde, 423 bin kişi. Yani özel sektörün istihdamı, yaklaşık 825 bin kişi artmıştır.
   İşte, ülkemizin iş ve yatırım ortamı düzeldikçe, ekonomi büyüdükçe, bizim de istihdamı artırdığımız ortada. Hiç şüphe yok ki istihdam meselesinde kesin çözüm, çarkların daha hızlı dönmesi, üretim ve rekabet gücümüzün artmasıdır. Çarkların dönmeye devam etmesi için, itici güce ihtiyaç vardır. Böyle bir rüzgârı tekrar estirirsek, bu camia bu sorunu yine çözer!
İstihdam seferberliğini başlatalım
  O zaman hep beraber, kamu ve özel sektörün el birliğiyle, istihdam seferberliğini başlatalım. 1,3 milyon değil, daha fazla istihdamı bu camia yapar. Dün yaptık. Daha da iyisini yapacağız. Herkes emin olsun, önümüzdeki dönemde istihdamın hızla arttığını göreceğiz.
Sayın Başbakanım, Kıymetli Bakanlarım,
  Daha güçlü bir Türkiye için, önce yatırım ortamımızı, rakiplerimizle aynı kaliteye yükseltmeliyiz. Bu çerçevede, Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu,  Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Vergi sistemi reformu ve Perakende sektörünün düzenlenmesi gibi, yatırım ortamını iyileştirecek yasal düzenlemeleri, hızla tamamlamalıyız.
Şirketlerimizin finansmana erişimini kolaylaştırmalıyız
  Şirketlerimizin finansmana erişimini kolaylaştırmalıyız. Hükümetimizin Kredi Garanti Fonu’na ilave teminat sağlaması, Eximbank’ın kaynaklarını artırması, Kobilerimize önemli bir destek olmuştur. Avrupa Birliği piyasalarında büyüyen sorunları dikkate alarak, yurtdışında alternatif pazarlara açılmayı kolaylaştırmak üzere, ihracat sigortası sistemini daha etkin çalıştırılmalıyız. Sanayicilerimizin yurtdışı taşımacılık maliyetlerine Hazine desteği sağlamalıyız.
  Birikmiş vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarının yeniden yapılandırılmasında büyük fayda görüyoruz. Hükümetimiz benzer bir adımı 2004 yılında atarak, 7,5 milyar lira gelir elde etmiş ve çok sayıda müteşebbisin iş hayatına tutunmasını sağlamıştı. Özellikle küresel kriz sonrasında ihtiyaç duyulan böyle bir adım, hem kamu bütçesini rahatlatacak, hem de daha fazla firmanın ayakta kalarak üretmesini ve istihdam sağlamasını mümkün kılacaktır.
  Kamu alacaklarına uygulanan yüzde 30 civarındaki yıllık faizler son derece yüksektir.  Daha makul ve ödenebilir seviyelere çekmeliyiz. Akaryakıt üzerindeki ağır vergi yükleri, hem rekabet gücümüzü azaltmakta, hem de kayıtdışılığı teşvik etmektedir. Enerjiyle ilgili tüm yüksek vergileri belli bir vade içinde azaltmalıyız.
  Piyasada adil rekabetin ve kural hâkimiyetinin yerleşmesi için, Rekabet Kurumu’nu önemsiyor ve çalışmalarını memnuniyetle izliyoruz. Bu çalışmalara iş dünyası olarak destek veriyoruz. Adil rekabet ortamının daha güçlü şekilde sağlanması amacıyla, kamu kurumlarının da rekabet mevzuatı kapsamına alınmasını gerekli görüyoruz.
  Bölgesel kalkınma ajansları, yeni bürokratik kurumlara dönüştürülmemeli, bunlar vasıtasıyla, il il, bölge bölge, Türkiye’nin geleceği tasarlanmalı. Buralarda yerel fırsatları, küresel avantaja çevirecek projeler üzerine odaklanmalıyız.
  Tübitak ile Kosgeb’in, özel sektörle daha yakın işbirliği yapan, destek veren kurumlar haline gelmesi memnuniyet verici. Ar-Ge teşviklerinin son yıllarda artırılması ve genişletilmesi de olumlu sonuçlar verdi. Özel sektör olarak bu desteklerin hakkını verdik. Kurulan 37 teknoloji geliştirme bölgesinde, 1,200 firmamız faaliyet gösteriyor, 12 bin kişiye istihdam sağlıyor ve 600 milyon dolara ulaşan ihracat yapıyor.
   Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Nihat Ergün’ün, sanayimizi ve ar-ge kapasitemizi güçlendirme yönünde gösterdiği gayreti ve diyalog içinde attığı adımları da büyük takdirle karşılıyoruz. Ar-Ge teşviklerinden Kobilerimizin daha fazla faydalanabilmesini sağlamak üzere, mevzuatın yenilenmesinde de fayda görüyoruz.
  Küresel ekonomide rekabet gücümüzü yükseltecek, ileri teknoloji kullanan girişimcilerimizin payını arttıracak bir sanayi stratejisini hayata geçirmeliyiz. Zira teknoloji üretemeyen bir ülkenin 21. asırda yeri yok. Ürettiğimiz her üründe, değer zincirinin bir üst aşamasına yükselmeliyiz. O sektör iyi, bu sektör kötü demeden, her sektörden firmalarımızı sağlıklı biçimde büyütebilmeliyiz.  
  Mevcut yatırım teşvik sisteminin süresi bu yılın sonunda bitiyor. Sistemin yenileme çalışmalarında teşvik unsurları çeşitlendirilerek, iller ve hatta ilçeler arasındaki dengenin daha fazla gözetilmesi ve komşu ülkelerin piyasa özelliklerinin de dikkate alınmasında büyük fayda olduğuna inanıyoruz.
Eğitim sistemindeki sorunlara çare bulmalıyız
  Eğitim sistemindeki sorunlara çare bulmalıyız. Ülkemizin mesleki eğitim altyapısını komple elden geçirmeliyiz. Kısır tartışmaları bir yana bırakıp, mesleki eğitim sistemimizi piyasanın taleplerine duyarlı hale getirmeliyiz. Yerel iktisadi faaliyetleri en iyi takip edebilecek konumdaki ticaret ve sanayi odalarımıza, mesleki eğitim konusunda, yeni bir misyon, yeni bir işlev yüklemeliyiz.
Kadınlarımızın ekonomiye katkılarını artırmalıyız
  Eğitim sisteminden son dönemde çıkmış, ama eskinin hataları yüzünden bugünkü ortamda iş bulamayan gençlerimize, daha pratik, daha güncel, daha yeni beceriler kazandırmalıyız. Mevcut mesleki eğitim politikalarımızın kapsamını, on binlerden, milyonlara çıkarmalı, bunu yaparken de nitelikli eğitime öncelik vermeliyiz. Bu kapsamda orta yaşlı işsizlerimizin giderek kronikleşen istihdam sorununu çözmeliyiz. Kadınlarımızın ekonomiye katkılarını artırmalıyız. Bunun için kızlarımızın eğitimine öncelik vermeli, kadın girişimcilerimizi desteklemeliyiz.
  TOBB olarak, Çalışma-Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığımızla birlikte, Türkiye çapında, mesleki eğitime yeni bir ivme kazandıracak önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz. 81 ildeki Oda ve Borsalarımızla birlikte, yerel ve ulusal çapta, elimizi taşın altına koyuyoruz.
Mazrufu bırakıp zarfa bakma alışkanlığımızdan vazgeçemiyoruz
  Eğitim sistemi reformu üzerinde odaklanmamız gerekirken, ne yazık ki, işin aslına değil, ambalajına yönelik adımlardan da üzüntü duyuyoruz. İlk ve orta öğretimde, giyim serbestîsi tanınması, ilk bakışta güzel gözükebilir. Peki, daha o yaştaki çocuklara, kıyafetleri üzerinden zengin-fakir ayrımı yaşatmayı, hangimizin vicdanı kaldırır? Daha o yaşta adalet duygusu zedelenen, rencide olan çocuk, ilerde ne hale gelir? Bir iş yapıyoruz. Ama mazrufu bırakıp zarfa bakma alışkanlığımızdan vazgeçemiyoruz.
Değerli Arkadaşlarım,
  Elbette sadece kamu idaresinin değil, özel sektör olarak bizlerin de yapması gerekenler var. TOBB olarak, yıllardır, kayıtdışılığa en fazla sesi çıkan kurumuz. Ve özellikle şunu vurguluyoruz ki, kayıtdışı kalan, küçük kalmaya mahkûmdur. Küçük kalansa, ancak taşeron olur.  Kayıtlı çalışmanın teşviki için, son dönemde, SPK, IMKB ve TSPAKB ile birlikte halka arz seferberliğini başlattık.
“Küçük olsun, benim olsun” anlayışını bırakalım
  Yine devamlı vurguluyoruz. “küçük olsun, benim olsun” anlayışını bırakalım. Artık, Kobilerimiz arasında, küresel ölçekte iş yapan şirketleri görmek istiyoruz. Bunun için de, kurumsallaşmayı, ortaklık kültürünü öğrenmeliyiz. Komşunun yaptığını taklit etmek yerine, ben nasıl yeni bir değer üretirim diye hareket etmeliyiz.
Şirketleri kar eden ülke zenginleşir
  Yine, hem iş camiamıza, hem de kamuoyuna sesleniyorum. Şirketleri kar eden ülke zenginleşir. Zarardaki şirketse ülkeye zarardır. Dürüst ve kanuna uygun çalıştıktan sonra kar etmek, para kazanmak ayıp değildir. Bilakis takdir edilmelidir. Kamuoyundan da bu takdiri bekliyoruz.Değerli Başkanlarım, Kıymetli Genel Kurul Delegelerim,
Vizesiz seyahat imkânları müthiş bir fırsat alanı
  Türkiye’nin dış politikadaki dinamizmi, sorunlara yaklaşım tarzı ve ortaya koyduğu yeni vizyon gerçekten heyecan vericidir. Balkanlardan Orta Doğu’ya, düne kadar adeta kilitlenmiş kabul edilen sorun alanları, bugünlerde yeni hareket alanlarına dönüşmüştür. Vize konusunda yaşanan ve ezberleri bozar nitelikteki ilerlemeleri de memnuniyetle takip ediyoruz. Türkiye’nin müteşebbis insanları olarak, getirilen vizesiz seyahat imkânlarının müthiş bir fırsat alanı olduğunun farkındayız. Küresel coğrafyada iş yapmanın ön koşulu
  Mevlana ne diyor? “Pergel gibi bir ayağını merkeze koyacak, diğer ayağınla 72 milleti dolaşacaksın”. TOBB olarak diplomaside sağlanan bu gelişmelere destek olmak ve böylece ülkemiz müteşebbisine yeni iş imkânları sağlamak üzere sürekli hareket halindeyiz. Küresel piyasalardaki iş örgütlerinde söz sahibi olmaya çalışmamız da bu yüzdendir. TOBB, dünya çapında, özel sektörün temsil edildiği tüm kurumların yönetiminde yer almıştır. Zira küresel coğrafyada iş yapmanın ön koşulu, yabancı ülkelerin, size kapılarını açıyor olmasıdır.
Türkiye’nin gücünü ve vizyonunu hisseden bir müteşebbisimiz
  Arkasında, Türkiye’nin gücünü ve vizyonunu hisseden bir müteşebbisimiz için, tüm dünya cazip bir pazara dönüşmektedir. İş dünyamız, Türkiye’nin küresel arenada yükselen gücünü devamlı kılacaktır. Ve şuna tüm yüreğimizle inanıyoruz ki, Türkiye önümüzdeki 10 yılda, sadece “bölgesel güç” olmakla kalmayacak, “küresel güç” konumuna yükselecektir.
Türkiye’nin, bir çekim merkezi haline gelmesi
  AB reformları süreci de, Türkiye’nin, bir çekim merkezi haline gelmesine yardımcı olacaktır. Zira AB; demokrasi, katılımcı yönetim, adil rekabet, daha iyi hayat standartları gibi alanlarda, dünyadaki en güncel referans kaynağı olmaya devam etmektedir. Biz de bu nedenle, AB’ye tam üye olma hedefimizi koruyor ve bu yolda çalışmaya devam ediyoruz.
Sevgili Dostlar,
Zihinler dar olursa ufkumuz da dar olur
  Unutmayalım ki, refah dolu yarınlar, akıl dolu bugünlerle başlar. Bunun için, önce, zihinlerin değişmesi lazım.  Zihinler dar olursa ufkumuz da dar olur. Ufkumuz dar olursa, dünyayı yakalayamayız. Geride kalırız. Ortak hedefimiz; zengin, özgür ve mutlu bir Türkiye’dir.  
   İşte teşebbüs hürriyetinin temeli buradadır. Ve işte, demokrasi, bunun için şarttır. İstikrar, daha fazla demokrasidir. Sadece demokrasinin olduğu bir yapı, hiçbirimizin vazgeçemeyeceği üç temel hürriyetin; ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ile teşebbüs hürriyetinin garantisidir.
Demokrasi olmalı ki, huzur ve istikrar olsun
  Demokrasi olmalı ki, huzur ve istikrar olsun. Keyfilik değil, kural hâkimiyeti olsun. İlişkiler değil, kurallar belirleyici olsun, rekabet eşit şartlarda yapılsın. Bizim vergilerimizle maaşlarını alanlar, milletin amiri değil, hizmetkârı olsun. Siyaset, siyasi platformlarda yapılsın, kimse kendine durumdan vazife çıkartmasın. Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir Türkiye olsun.
Değerli Dostlarım,
Demokrasiyi sloganlaştırmak yerine, kurumsallaştırmak zorundayız
  Demokrasiyi sloganlaştırmak yerine, kurumsallaştırmak zorundayız. Yoksa hakkın ve vicdanın değil, gücü elinde bulunduranın dediğinin olduğu, zayıf ve adaletsiz bir sistem doğar. Böylelikle zayıflayan bir bünyeye, her türlü bela musallat olur. Ülke, yasadışı yapılanmalara ve yolsuzluklara karşı zayıf düşer.
  İşte bu nedenle, TOBB camiası olarak, Türkiye’yi daha demokratik ve zamanın ruhuna uygun bir ülke yapma yönünde atılacak adımları destekledik, desteklemeye devam edeceğiz.
  Demokrasi konusunda, hep siyasilerden bir şeyler beklemeyelim. Buradan herkese seslenmek istiyorum. Daha iyi bir gelecek, daha güçlü bir Türkiye için, önce vicdanımızın sesine kulak verelim.
  Zaman, mekân ve konu sınırı olmaksızın vicdan, bu ülkenin temel harcı olmalı. Vicdanınız sizi itham etmezse, başkalarının ithamının değeri yoktur. İradenize hâkim olacak, ama vicdanınızın esiri olacaksınız.
Bu memleketin hasreti kardeşliktir
  Unutmayın ki, yüzümüzün ve gözlerimizin rengi ne olursa olsun, gözyaşlarımızın rengi aynıdır. Bu memleketin hasreti kardeşliktir, çözümü kardeşliktir, geleceği kardeşliktir. “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe” yaşayabileceğimizi, herkese gösterelim. İşte bu anlayışla, ülkemizde huzursuzluk, mutsuzluk ve umutsuzluk olmayacaktır.
  Nasıl ekonomide dünya ile rekabet için, dünya standartlarını benimsediysek, demokrasi’de, dünya standardına ulaşmalıyız. Bu anlamda sadece siyaseten değil, ekonomik ve toplumsal olarak da yeni ve çağdaş bir Anayasa’ya ihtiyaç duyuyoruz.
Katılımcı bir yönetim anlayışı
  Çünkü bu Cumhuriyet, bürokrasinin hâkimiyeti için değil, hâkimiyeti milliye için kuruldu. Bu Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi olmak için kuruldu. Katılımcı bir yönetim anlayışı getiren, hak ve özgürlükleri koruyan, çağdaş bir Anayasamız ve herkesin güvendiği bir yargı sistemimiz olmadan, 2023 yılındaki hedeflerimize ulaşamayız.
  Toplumun, daha çağdaş ve refah içinde yaşamasına hizmet etmeyen yasal düzenlemeler, bir türlü sona ermeyen bürokratik, şekilci anlayış, artık sona ermelidir. Ve bütün bu demokratikleşme süreci, demokratik sabır ve olgunlukla yönetilmelidir. Değişimi kalıcı hale getirmenin ve sonuçlarıyla birlikte insanları mutlu kılmanın başka bir yolu da yoktur.
Kıymetli Siyasetçiler,
Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları, mutlaka yenilenmelidir
Dünya standardında demokrasi istiyorsak, siyasal sistemimiz, daha demokratik ve daha katılımcı olmalıdır. Kaliteli demokrasinin yolu, demokratik siyasetten geçer. Milletle vekili arasındaki ilişki güçlendirilmelidir. Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları, bu çerçevede mutlaka yenilenmelidir.  Demokrasi demek, müzakere demektir
  Demokrasi demek, müzakere demektir. Bakın TOBB olarak sosyal haritamıza; her toplumsal kesimin, her farklı düşüncenin, her farklı anlayışın, kendisini temsil etme imkânı bulduğu, en geniş tabanlı yapı buradadır. Her meseleyi, müzakereyle ele aldık, istişare ettik. Birbirimizi dinledik, birbirimizi anladık, öteki diye bakmadık. Kimseye ayrım yapmadık. Sonuçta ayrılık değil, beraberlik hâkim oldu. Bir olduk, Birlik olduk. Dirlik olduk.
  Eğer biz burada, bu diyalog ortamını, bu birliği ve bu ortak gelecek arayışını inşa edebiliyorsak, bunu Türkiye de yapabilir, yapmaktadır ve kuşkunuz olmasın, daha iyisini yapacaktır. Türkiye, kendisini oluşturan tüm unsurları ile kaynaşmak, farklılıklar içinde bütünleşmek ve hukuk içinde uzlaşmak zorundadır. Türkiye’nin birliği, ortak bir gelecek ideali etrafında sağlanacaktır.
  İşte böyle bir gelecek hayalini, müzakereyle inşa etmeyi hedefleyen sağduyulu bir siyaset tarzı, bizi daha güçlü, refah içinde bir Türkiye’ye götürecektir. Kimse unutmasın! Güçlü bir Ekonomi, Kaliteli bir Demokrasi ve Zengin bir Türkiye, ancak birlikte olur! 
Değerli Başkanlarım, Kıymetli Genel Kurul Delegelerim,
  Biz bir taraftan, ülkemizin ekonomisi için çalışırken, diğer taraftan da sosyal sorumluluğumuzu ihmal etmedik. Gün oldu; 81 il’de muhtaç çocuklara okul olduk, kitap olduk. Fakir-fukaraya destek olduk. Hatay’da, Mersin’de, Samsun’da, afet mağdurlarının yanında olduk. Gün oldu; Bingöl’de, Elazığ’da Sakarya’da, depremzedelere ev olduk. Yeri geldi ambulans olduk. Polisimize, Emniyet güçlerimize destek olduk. Yeşil Türbe’de, Selimiye’de, Hacı Bektaş’da, ecdadın mirasına bakar olduk. Balkanlar’da, Kafkasya’da soydaşlarımızın dertlerine derman olduk. 
Hep birlikte çalıştık, hep birlikte başardık
  Hep birlikte çalıştık, hep birlikte başardık. Bu camia sizlerle büyük.  Bu ülke sizlerle güçlü. İşte, 81 il’in ticaret ve sanayi erbabı burada. Çile çekmeyi, sabırla çalışmayı bilenler burada. İşte, geleceğimizin teminatı genç girişimcilerimiz burada. Türkiye, onların omuzlarında yükselecek. Ve işte, gözleri başarma azmiyle parlayan kadın girişimcilerimiz burada. Bizleri büyüten elleri, yarın Türkiye’yi de büyütecek.
Sizler, toplumun kanaat önderlerisiniz
  Sizler, toplumun kanaat önderlerisiniz. Şanlı bayrağımızı dünyanın dört bucağında dalgalandıran, cefakâr Türk müteşebbislerisiniz! Sizler emek verensiniz, üretensiniz, ülkeniz için fedakârlık yapmaktan çekinmezsiniz. Sizlerin meydana getirdiği bu büyük camia, güçlü ekonomi ve güçlü Türkiye’nin teminatıdır. Sözlüğünüzde umutsuzluk yok, korku yok, hedeften sapmak yok!
  Ahmet Arif’in dediği gibi; Umut ile, sevda ile, düş ile, Türkiye’nin büyük hayallerinin peşinden koşacağız. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yerini almış, Milli geliri 2 trilyon doların üzerine çıkmış bir Türkiye, Dünyanın 100 büyük şirketi içinde küresel milli şirketleriyle yer alan, En az üç sektörde dünya lideri olan, 500 milyar dolar ihracat yapan bir Türkiye, Taklit etmeyen, icat çıkaran, bilim üreten, teknoloji ihraç eden, Kaliteli demokrasisi ve güçlü ekonomisiyle, bütün dünyanın örnek aldığı bir Türkiye, Bize bu yolu açan, Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği yönde, diğer milletlere de öncülük eden, dünyadaki yeri, tarihteki yerine yaraşan bir Türkiye’ye için, hep birlikte çalışmak nasip olsun.
  Biz, bu ülkeye hizmet için varız. Biz, bu ülkenin sevdalısıyız. Allah, bu ülkeye ve sizlere, daha büyük hayaller kurma ve bunu gerçekleştirme gücü versin. Yolumuz açık olsun. Şansımız bol olsun. Allah hepimizin yardımcısı olsun.”

Of Kaymakamı Tuncay Sonel’den bayanlara hanımevi

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon-Of Kaymakamı Tuncay Sonel tarafından   gerçekleştirilen proje ile köylerden ilçe merkezine gelen yöre kadınlarının yağmurlu ve soğuk kış günlerinde köy minibüslerini bekleyeceği, dinlenebileceği, çay içebileceği, yemek yiyebileceği ,annelerin bebekleri ile ilgili ihtiyaçlarını giderebileceği Hanımevi düzenlenen törenle hizmete açıldı.

  Özellikle Perşembe günleri açılan semt pazarına bahçesinde ürettiklerini satmaya, yine hastane, resmi daireler gibi çeşitli işleri dolayısıyla gelen başta nineler olmak üzere, yöre kadınlarının ihtiyaçları düşünerek açılan Hanımevi, haftanın yedi günü açık olacak ve Kaymakamlıkça belirlenen iki kişi burada devamlı hizmet verecek. Bayanlara Hanımevi projesi ile ilgili olarak görüşlerini açıklayan Of Kaymakamı Tuncay Sonel şunları söyledi;

 
                                   
                                      Of Kaymakamı Tuncay Sonel’in yaptırdığı
                                      Hanımevinde Oflu kadınlar çay içerken
                                  
  Tüm anneler başımızın tacıdır. Bizler pazarı gezdiğimiz zaman bazı ninelerimiz ellerinde poşetler yağmur altında dolmuş bekliyor. Bazıları bebeğini bakımını yapamıyor, lavabo ihtiyacını gideremiyordu. Hanımevi’nin açılmasıyla birlikte artık burada hanım teyzelerimiz çaylar içip, yemeklerini yiyip, dinlenecekler. Bebeği olan anneler ihtiyacını gidermesi için bebek bakım odası ve namaz için de ayrı bir bölüm oluşturularak bayanlarımızın güzel vakit geçirmeleri için tasarlandı. Yer tahsisinin Belediyece yapılmasından dolayı da Belediye Başkanı Oktay Saral’a teşekkür ederim.”
 
                                          
                               Of Kaymakamı Soneli’in yaptırdığı Hanımevinde
                                              Oflu kadınlar sohbet ederken
 

  Böyle bir yere ihtiyaçlarının olduğunu belirten mahalle sakini Arzu Saral, anneler köyden çocukları ile birlikte hastaneye geldikleri zaman çocuklar kucaklarında sanki böyle emanetmiş gibi duruyordular. Elimden geldiğince evime davet ediyordum onları. Burası bu yönde anneler için çok güzel oldu. Biz de bir nevi vicdanen rahatladık. Onları öyle görünce artık o kadar üzülmeyiz. Dinlenebilecekleri, çocuklarını uyutabilecekleri bir yer oldu. Kaymakamımıza çok teşekkür ediyorum dedi. Namazımızı kılıyoruz, sade o bize yeter diyen 77 yaşında ki Fadime nine, Allah Kaymakam evladımdan razı olsun dedi.

 
                                    
                                   Of Kaymakamı Tuncay Sonel’in yaptırdığı Hanımevi

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar: “İşsiz kalan 662 bin kişi tarıma sığındı”

0

Haber: İlker ÇAKAN

  TÜİK tarafından açıklanan Hanehalkı İşgücü Araştırması 2010 Şubat Dönemi Sonuçlarını değerlendiren Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, insanların tarım sektörünü güvenli bir sektör olarak gördüğünü belirterek, şunları dile getirdi:

Tarım sektöründe çalışan sayısı 662 bin kişi

  “Son açıklanan TÜİK verilerine göre 2010 Şubat döneminde tarım sektöründe çalışan sayısı 662 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 826 bin kişi artmıştır. Şubat 2009 döneminde tarım sektöründe 4 milyon 378 bin kişi istihdam edilirken, Şubat 2010 döneminde 1,6 puanlık artışla 5 milyon 40 bin kişi istihdam edilmektedir.

  Şubat 2010 döneminde istihdam edilenlerin % 23,7’si tarım, % 20,3’ü sanayi, % 5,3’ü inşaat, % 50,7’si ise hizmetler sektöründe olduğu görülmektedir. Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında, tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payının 1,6 puan, inşaat sektörünün payının 0,1 puan arttığı buna karşılık hizmetler sektörünün payının 1,7 puan azaldığı, sanayi sektörünün payının ise değişmediği görülmüştür.

Tarımda çalışan nüfusun önemli bir bölümü gizli işsiz durumundadır

  Görüldüğü gibi sanayi istihdam edemiyor. Hizmet sektörü çözülüyor. Tüm işsizleri tarım absorbe ediyor. Bu durum, insanlarımızın tarımı daha güvenli bir sektör olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Şehirlerde işsiz ve gelirsiz kalan bir kısım insanımız, tarımdaki şartlar iyi olmasa da tarıma sığınmaktadır. Tarımda çalışan nüfusun önemli bir bölümü gizli işsiz durumundadır. Tarım sektörü, işsizliğin artmasını önleyerek, sosyal riski azaltan kilit konum durumunu korumaktadır. Ancak tarım sektörüne yeteri kadar destek olunmadığı taktirde, tarımın bu yükü taşımayacağı aşikardır. Tarımın bu yükü taşıyabilmesi için üretim ve yatırımın teşviki ile kırsal kalkınma politikalarına daha fazla önem verilmelidir

  Tarım sektörü, gerek ekonominin gerekse istihdamın lokomotifi olmaya devam etmektedir. Bu nedenle sektörün yapısal sorunlarının bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir.”

 

Oflu ressam öğrenciler

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Trabzon-Of Kaymakamı Tuncay Sonel tarafından gerçekleştirilen “Ressam  Cemal Akyıldız’lar Yetişiyor Projesi” kapsamında merkez, kasaba ve köylerinde görsel sanatlara yetenekli 36 öğrenciye ulaşılarak özel kurs açıldı.

 
                                     
                                     Oflu ressam öğrenciler resim yaparken
 
  Hafta sonu kursu ziyaret eden ve öğrenciler tarafından yapılan çalışmaları inceleyen Of Kaymakamı Tuncay  Sonel, bu kurs sayesinde Of’un yetiştirdiği ve gravür sanatında ülkemize mal olmuş ünlü ressam Cemal Akyıldız’lar yetiştirmeyi amaç edindiklerini belirterek,  İlçe Merkez kasaba ve köylerinde bulunan okullarda resim öğretmenlerimiz tarafından yapılan taramalar sonrası güzel sanatlara yetenekli 36 öğrencimize özel kurs açtıklarını ve kendilerine her türlü desteği verdiklerini ifade etti. Kaymakam Sonel,  yavrularımız yeter ki başarılı olsunlar. İleride güzel sanatlar lisesi ve Eğitim fakültelerinin resim bölümlerine giderek vatanına milletine başarılı bir şekilde hizmet edeceklerine inancının tam olduğunu söyledi.
 
                                        
                               Of Kaymakamı Tuncay Sonel  ressam öğrenci
                                velileriyle birlikte yapılan resimleri incelerken   
     

  Güzel sanatlar kursuna kızıyla birlikte gelen Selman Çelik, bu yaşıma kadar isteyip de yapamadığım bir şeydi. Bu yüzden kızımı resim yapması için destekliyorum. Bende akşama kadar çay bahçesinde çalışıyorum ve saat beş olunca buraya gelip resim yapmaya çalışıyorum. Bizlere bu imkanı sağlayan Sayın Kaymakamımıza çok teşekkür ederim diyerek duygularını dile getirdi.

İHH Amasya Gönüllüsü Av. Nuri Eken: “Rotamız Filistin, yükümüz özgürlük”

0
Haber: İlker ÇAKAN
  İHH Amasya Gönüllüsü Av. Nuri Eken İHH’nın çalışmalarıyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi;
  “İnsan Hak ve Özgürlükleri İnsani Yardım Vakfı Genel Merkez yetkilileri Mehmet Kara ve Reşad Başer ” Rotamız Filistin Yükümüz Özgürlük ” isimli çalışmanın bilgilerini Amasyalı gönüldaşları ile paylaştılar.16 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye’den çıkan 2 gemi ile Avrupa ve diğer kıtalardan gelecek 5 geminin buluşarak denizyolu ile Gazze açıklarında Filistin topraklarına yardım ulaştıracağını söyleyen İHH Genel Merkez  yetkilisi Mehmet Kara sözlerine şöyle devam etti;
Hristiyanlarda zulüm görüyor
  “Tarihte görülmemiş acımasızlıkta bir öldürücü ambargo uygulanıyor, Amasya büyüklüğünde ki bir kara parçasına günlerce bomba yağdırıldı , geçen yıl yaşanan saldırılarda çoğu kadın ve çocuk 1500 kişi öldürüldü .Burası bizim için tarihi ve inançsal önem taşıyor . Burada Mescid-i Aksa gibi Müslümanların en önemli mekanlarından biri yer alıyor . Kaldı ki burada sadece Müslümanlar değil Hristiyanlarda zulüm görüyor . O yüzden bizimle beraber hareket eden yalnızca müslümanlar değil , zulüm gören Hristiyanlar için destek verenler ve yanı sıra zulme karşı olan Yahudiler de var .
Şu anda 2 gemimiz hazır. Üçüncü gemimizi de almak üzereyiz
  Şu anda 2 gemimiz hazır . Üçüncü gemimizi de almak üzereyiz . Gemilerden birisi 5000 ton yük alacak . Bu yükler ağırlıklı olarak inşaat malzemesi ,  tıbbi cihaz ve ilaç malzemesi ile çocuklara oyuncaklar olacak . Diğer gemimiz ise 1050 kişilik yolcu gemisi olup biz 450-500 gönüllüyü bu gemi ile beraber Gazzeye götüreceğiz . Bunlar arasında yazarlar  , siyasiler , sanatçılar ve aktivistler olacak . Gemi de her din , dil ve ırktan insanlar olacak . Bu gemi yükten ziyade amansız ambargoyu kaldıracak ve özgürlüğe gidecek bir süreci başlatmak amacıyla yola çıkıyor. Ambargoyu ortadan kaldırmayı başarmış olacağız
   Almanya , Fransa , İngiltere , Malezya , Endonezya gibi ülkelerden geleceklerle 10 civarın da gemi filo halinde Filistin Gazze Karasularından yardımı ulaştırmak için durmadan yol alacağız . Eğer oraya engelleme olmaksızın ulaşırsak hedefimizi yani ambargoyu ortadan kaldırmayı başarmış olacağız . Eğer taciz ateşi açılırsa yada  saldırı olursa , biz dünya kamuoyunun dikkatini İsrail tarafından her türlü insani yardımın hukuk tanımaksızın engelleme girişimlerine odaklamış olacağız ki bu da bizim için başarıdır . Her halükarda biz yola çıkarak amacımıza ulaşmış olacağız diye inanıyoruz . Bütün planlarımızı kesinlikle  , muhakkak ama bir şekilde Gazze’ye   ulaşmak üzere yapıyoruz inşallah.
  Siz Amasyalı kardeşlerimizin de bu gemi de bir yardımı olursa,yükümüzü ve sorumluluğumuzu paylaşmış olacağınıza inanıyoruz.”

Kaç öğrenci üniversiteyi okuyacak düzeydedir?

0

Üniversiteye geçişte baraj getirilmeli,

soruların yarısının yanıtlanması şartı aranmalıdır 
  Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) sonuçları açıklandı. Sınava giren yaklaşık 1.5 milyon öğrenciden 1.233.000 bin kişi barajı aşarak sınavdan başarı ile çıkmıştır. ÖSYM tarafından verilen değerlere bakıldığında üniversiteye geçişte eleme sistemi başarısızlığı örtmektedir. Sınav sonuçları ülkemizde üniversitede okumak için asgari alınması gereken puanı göstermiyor. 160 sorudan birkaçını yapan programlara kayıt yaptırabilmektedir sorusu ortaya çıkmaktadır. Gerek sınav sonuçlarını, gerekse geçiş şartını çok iyi okumak gerekiyor.
Kaç öğrenci üniversiteyi okuyacak düzeydedir?
  Uzun zamandır ülkemizde liseye ve üniversiteye giriş sınav sonuçlarını izliyorum. Bilindiği gibi geçmişte üniversiteye giriş sınavı için öğrenciler lise son sınıfta veya kazanamayanlar bir yıl daha evde veya dershaneye giderek sınava hazırlanırlardı. Şimdi sınavlar ilköğretim 6. sınıfa kadar inmiş, her yıl bir seviye belirleme sınavı, buradan liselere geçiş ve oradan da üniversiteye hazırlanılmaktadır. Sınav sonuçlarından izlediğim en önemli konu öğrencilerin sorulan sorulardan kaç tanesini cevaplayabildiği üzerinedir. Görebildiğimiz kadarı ile ülkemizde uzun zamandır bir eğitim faciası yaşanıyor. Öğrencilerin çoğunluğunun ortaöğretimde temel bilgiden yoksun olduğu sınav sonuçlarına da açıkça yansıyor. 2010 yılı birinci YGS’ de adaylara Türkçe, Sosyal Bilimler, Matematik ve Fen Bilimleri’nde 40’ar soru soruldu. Sınava giren öğrencilerin yarısı hiç fen sorularına dokunmamış. Fen Bilimleri’nde soruların sadece yüzde 10’nun öğrenciler tarafından doğru cevaplandırıldığı belirtildi. Bir soru cevabı doğru kabul edildi.
Lise birinci sınıf düzeyi bilimlerden sınıfta kaldık
  Bilindiği üzere, ilk sınavda lise bir düzeyi bilgiler soruldu. Buna rağmen sonuçlar düşündürücü. Türkçede sorulan soruların yüzde 50’yi aşan oranda cevaplandırıldığı görülüyor. 2010 yılı YGS sonuçlarına göre sorulan 40 soru üzerinde Türkiye ortalamaları: Türkçe: 21.5, Sosyal: 12.4, Temel Matematik: 11.4, Fen: 4.6. Kaldı ki sosyal bilimler ve matematik bilgisi de son derece düşük bulunuyor. Bir başka anlamı da öğrencilerin yarısının 12 yıllık eğitim sonrasında doğu bilimlerinden tümden cahil bir şekilde mezun olduğu gerçeğidir.
Fen bilimlerini liselerde öğretemiyoruz
Doğal olarak YGS genel bir sınav olduğu için derinlemesine fen ve matematik soruları ikincide sorulacaktır. İkinci sınavda daha az sorunun cevaplanacağını bekliyorum. Sınav sonuçları ülkemizin fen bilimleri başta olmak üzere her alanda yetersiz bir eğitime sahip olduğunu gösteriyor ve bu durum uzun zamandır da böyle devam ediyor. Bunun anlamı bu toplum BU HALİ İLE HİÇ BİR ŞEKİLDE BİLİM VE TEKNOLOJ ÜRETEMEZ ancak taklit ve teknoloji satın alarak kullanabilir.
  ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağam ülkemiz ortaöğretiminin fen bilgisi öğretmede yetersiz kaldığını gösteriyor ifadesini kulandı. Bunun dışında hiçbir yetkiliden hiçbir bilgi ve alınması gereken önlem hakkında bir şeyler duyulmadı.
  Sınav sonuçlarına göre bir ülkede öğrencilerin neredeyse tamamı fizik sorularına cevap vermiyorsa bunun nedenlerinin araştırılması gerekir. Ülkemizin bu anlamdaki en ciddi sorunu sorunlarını çözmede sistematik düşünme ve analitik yaklaşımdan uzak olması gösterilebilir.

Ne tür politikalar sonucunda buraya geldik?
  Nasıl bir eğitim veriliyor da öğrencilerimiz fen, sosyal bilim ve matematik sorularını çözemiyor? Bu durumun değiştirilmesi için ne yapılabilir? Bu konuda kim yetkin, kimden danışmanlık desteği alınır?
Bu soruların sorulması gerekir 

  Sanırım Milli Eğitim Bakanlığı artık fen, sosyal bilim ve matematik eğitimini tepeden tırnağa yeniden ele alacaktır. Dil bilgisi, kompozisyon, felsefe, mantık derslerini yeniden müfredata ekleyecektir. Öğrencilerimizin aşırı sınav nedeniyle ifade etme sorunu yaşanmakta olduğu görülüyor.
  Sınav sonuçları çarpık hali ile birçok mesaj veriyor. İlgililerin her şeyden önce bu tablolara bakması gerekiyor. Ülkenin bir numaralı sorunu bence sınav sonuçlarının verdiği mesajdır.
Birbirimizi oyalamak, Türkün Türk’e propagandasını bırakalım bu ülkede insanların temel bilgi ile nasıl donatılıp yetişkin bir birey eğitimine kavuşturulur, onun araştırılması gerekir.
Sınav sonuçları sıraya göre değil belirli bir puan üzerinden hesaplansın
  Bugüne kadarki üniversite sınavlarında katılan öğrencilerin ancak yüzde 10’a varan oranda bir başarı sağladığı tahmin edilmektedir.
Eğer bir eşik koyulsa, sorulan soruların % 50’sini başaranlar üniversiteyi okur dense acaba kaç öğrenci üniversiteye girebilir?
  100 üzerinden 50 puan alanların başarılı sayılacağı bir sınav yapılsa eminim ki öğrencinin yüzde 90-95’i üniversiteye kayıt yaptıramayacaktır. Bu bağlamda üniversitelerin yeniden alacağı öğrencide ne tür özellikler istediği ortaya çıkacaktır ki bu ciddi bir dönüşüm olacaktır. Bu durum üniversite özerkliğinin önemli bir göstergesidir de.
  Mevcut hali ile sınav sonuçları yukarıdan aşağıya sıralanmakta ve öğrenci tercihlerine göre en yüksek puan alan öğrencinin tercihi ölçüsünde belirlenmektedir. Ancak bu öğrencilerden kaç tanesi üniversiteyi okuyacak düzeyde diye sorulduğunda cevap yok. 
  Benim yıllar itibarı ile edindiğim izlenim sınırlı sayıda öğrencinin ancak üniversiteyi okuyacak düzeyde olduğu, diğerlerinin üniversiteyi okuyamayacak düzeyde olduğudur.
Mevcut hali ile üniversitelerin eğitim öğretim kalitesine bakıldığında öğrencilerin yetersizliği kendisini göstermektedir. Bu durumda soru şu,
ALT YAPISI, YETERLİ NİTELİKTEKİ ÖĞRETİM ÜYESİ  SAĞLANMADAN BU KADAR ÜNİVERSİTE NEDEN AÇILIYOR? 
  Sonuç olarak belki birçoğumuzun hoşuna gitmeyecek ancak ülkemiz bu eğitim modeli ile ciddi bir tehlike ile karşı kaşıya bulunmaktadır. Tez elden bu sınavlardan vazgeçip ciddi bir eğitim ve öğretim müfredatı hazırlanmalı. Dershanelerin her biri birer okul durumuna geldikleri için artık kapatılıp okula dönüştürülebilir. Genel bir sınav ile üniversiteye belirli bir puanın üzerinden (asgari soruların yarısını yapması şartı ile) not alan öğrenci alınabilir. Ancak üniversite birinci sınıfta ciddi bir eleme ile üniversite okuyamayacakların meslek okullarına kaydırılması sağlanabilir. Şimdilik bu eğitim faciasından ülkenin kurtarılması gerekiyor.
Bugün bu faciada her birimizin sorumluluğu var. Dolayısıyla elbirliği ile önce ülkemizin eğitimini düzeltmemiz gerekir. Yeni bir bilim ve eğitim reformuna acil ihtiyaç duyulmaktadır. 
 

Gümüşhacıköy Kaymakamı Yasın Özcan: “Gümüşhacıköy tarım toplumu”

0

Haber-Röportaj: İlker ÇAKAN

  Amasya iline bağlı Gümüşhacıköy ilçesi ilin tarım yönünden en önemli ilçelerinden birisidir. İlçenin ekonomisi genelde tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. İstanbul’u Karadeniz Bölgesine bağlayan uluslararası devlet karayolu ilçe merkezinden geçmektedir. Daha önceki dönemlerde ilçede faaliyet gösteren Tekel Yaprak Tütün İşletme Fabrikasının özelleştirme kapsamında kapanmasıyla birlikte ilçedeki ekonomik durumdaki canlılık zamanla kaybolmuştur. Ayrıca işsizlik nedeniyle de  genç nüfusun ilçe dışına göç  etmesiyle birlikte ilçedeki tarım ürünleri üretiminde geçmişe bakıldığında düşüş görülmektedir.

  Gümüşhacıköy Kaymakamı Yasin Özcan; daha önce görev yaptığı Erzincan-Kemaliye Kaymakamlığı görevi sırasında, sosyal içerikli projelerde elde ettiği başarılardan dolayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den yılın idarecisi ödülünü almıştır. Yılın idarecisi ödülünü alan başarılı Gümüşhacıköy Kaymakamı Yasin Özcan ilçenin ekonomik ve sosyal yönden gelişmesi için büyük uğraş vererek bu konudaki projelerini hayata geçirmeye başlamıştır. Çalışkan, devlet-vatandaş işbirliğini en iyi seviyeye getiren ve devlet adamı vasfıyla Gümüşhacıköy halkının takdirini kazanan Gümüşhacıköy Kaymakamı Yasin Özcan, “Gümüşhacıköy ve başarılı idareci olmak “konulu yaptığım röportajda şunları söyledi;

 
                                              
                                                  Gümüşhacıköy Kaymakamı
                                                              Yasin Özcan
 
Türkiye’nin en büyük sosyal sorunlarından birisi göçtür

  “Gümüşhacıköy Kaymakamlığına Erzincan Kemaliye ilçesinden atandım. Yılın idarecisi ödülünü Kemaliye ilçesinde yaptığım çalışmalardan dolayı Cumhurbaşkanı takdir ederek aldım. Kemaliye ilçesinde yaptığım işler devlet-vatandaş işbirliği ile yaptığımız işler olduğu için yılın idarecisi ödülü sosyal alanda almış olduğum bir ödüldür. Türkiye’nin en büyük sosyal sorunlarından birisi göçtür. Anadolu’daki küçük şehirlerden İstanbul ve Ankara gibi sanayi bölgelerine göç vardır. Bu nedenle topraklarını ve baba ocaklarını terk edip, gidenlerden oralarda büyük paralar kazananlar daha sonra büyük bir kadirşinaslık göstererek kendi memleketlerine yeni yatırımlar yapıyorlar. Erzincan-Kemaliye ilçesinde bunun en güzel örneklerini yaşadık. Bu nedenle Kemaliye’de görev yaparken; Ankara, İstanbul, yurt dışında gezilerimiz oldu. Bunun neticesinde devlete yük getirmeden, Kemaliye’de çok büyük işler yaptık. Bunun neticesini alarak, vatandaşımızda bu durumdan memnun oldu. Ayrıca memleketlerine maddi ve manevi yönden destek olan Kemaliyeli iş adamları da mesut oldular. Bizde bu durumdan mutluluk duyduk.

 
                                 
                                      Gümüşhacıköy Kaymakamı Yasin Özcan
                                            Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den
                                                   Yılın İdarecisi ödülünü aldı
 
Gümüşhacıköy tarım toplumudur ve sanayi adına hiçbir tesisimiz yoktur

  Kemaliye’de yaptığım sosyal alandaki çalışmayı Gümüşhacıköy’de de yapmak istiyorum. Bu nedenle yurt içi ve yurt dışında yaşayan özelikle İstanbul ve Almanya’da ağırlıklı olarak yaşayan Gümüşhacıköylü nüfus vardır. Bu nedenle ilçenin ihtiyacı olan birçok hizmetleri çözmeyi ümit ediyoruz. Gümüşhacıköy’ün ekonomik ve toplumsal yapısına baktığımızda şu an itibariyle Gümüşhacıköy tarım toplumudur. Gümüşhacıköy’de sanayi adına hiçbir tesisimiz yoktur. Son zamanlarda depo ve ambalaj anlamında büyük bir sanayi şirketimiz kuruldu. Ancak Gümüşhacıköy’ün geçmişine baktığımızda Tekel Fabrikası ve Yaprak Tütün İşletmesi Fabrikası olarak iki adet işletmemiz var. Bu fabrikalar geçmişte ilçeye büyük bir ekonomik girdi sağlamıştır. Ayrıca bundan önce ilçemizde bulunan Kendir Fabrikası da ilçeye büyük bir ekonomik girdi sağlamıştır. Bundan başka ilçemizde taş ocakları ve Gümüş Beldemizde bulunan Gümüş madeni varmış.

Göç nedeniyle ve TEKEL özelleştirildikten sonra ekonomide bir gerileme yaşanmıştır

  Bunun için ilçemizin geçmişine baktığımızda büyük bir ekonomik güce sahip bir ilçe iken ne yazık ki göç nedeniyle ve TEKEL özelleştirildikten sonra ekonomide bir gerileme yaşanmıştır. Bunun sonucu iş bulamayan gençlerimiz başka yerlere gitmişlerdir. Şu an itibariyle de ilçe merkezi ve köylerimizi tarım toplumu olarak geçimini sağlamaktadır. Tarım ürünlerinden en çok daha önce TEKEL kapanmadan önce tütün yetiştirilirken, bugün ise en çok soğan yetiştirilmektedir.

Tarımda tersine dönen yapıyı düzeltmek için çeşitli projelerimiz var

  Ayıca tarım ürünlerinden haşhaş ekimi de ağırlık kazanmıştır. Gümüşhacıköy Kaymakamlığı olarak tarımda tersine dönen yapıyı düzeltmek için çeşitli projelerimiz vardır. Bu projelerden birisi meyvecilik projesidir. Tarım toplumu olan bir topluma artık sanayiyi getirmek çok zordur. Nüfus yaşlandığı için artık büyük alanlardaki tarımı yapacak iş gücü ve emek kalmamıştır. Bunun için 80–100 dönümlük büyük ölçekli tarım yerine, 2–3 kişinin becereceği meyve bahçeleri, fidan projeleri üretiyoruz. Bu nedenle SYD Vakfı ve Anadolu Havzalarını Geliştirme Birliği ile ortaklaşa ve Özel İdare ile yaptığımız projelerle çalışmalar yapıyoruz.

 
                                             
                                                 Gümüşhacıköy Kaymakamı
                                                              Yasin Özcan
 
Organik tarım üzerinde çalışıyoruz

  Bunun sonucu olarak elma, kiraz ve ceviz üzerine müthiş bahçeler kurduk. Şu an itibariyle de organik tarım üzerinde çalışıyoruz. İlçemizde şu an organik tarım yapan 5 tane firmamız vardır. Ayrıca bir tanede soğuk hava depomuz vardır. Bu depo sayesinde şu an elmayı yeni dalından toplamış gibi getirebiliyoruz. Çiftçiye meyveciliği teşvik ederken, kendilerini meyveciliğe yöneltmek, büyük ölçekli tarımdan, küçük ölçekli tarıma yöneltmek amacıyla ücretsiz meyve fidanı dağıttık. Ancak vatandaşın ürettiği ürünü de satabilmesi gerekir. Bunun için organize depoların yaygınlaştırılması lazımdır.

Gümüşhacıköy’e bir meyve suyu fabrikası yapmakla ilgili bir projemiz var

  Meyveciliği daha ileri seviyelere götürmek istiyoruz. Gümüşhacıköy’e bir meyve suyu fabrikası yapmakla ilgili bir projemiz vardır. İlçemizin ikinci büyük sektörü hayvancılıktır. Amasya’da Suluova ilçesi bu işin merkezi durumundadır. Ancak Gümüşhacıköy’ün bu konuda Suluova’dan geri kalan bir tarafı yoktur. Özellikle büyükbaş hayvan konusunda devletimizin verdiği teşviklerle, kaymakamlığımızın yaptığı ücretsiz hayvan projeleri ile vatandaşlarımıza ücretsiz büyük baş hayvanları vatandaşlarımıza teslim ediyoruz ve ahırlarını biz yapıyoruz, hayvanların yemlerini biz veriyoruz. Bunun geri ödemesini vatandaştan ileriki yıllarda cüzi miktarlarla geri alıyoruz.

Sosyal riski azaltacak ve girişimciliği artırıcı projelerimiz var

  Burada amaç; et sıkıntısını asgariye indirmek, hayvancılık sektörünü geliştirmek, toplumuzun ekonomik ve refah seviyesin yükseltmektir. Bunun dışında SYD Vakfından sosyal riski azaltacak ve girişimciliği artırıcı projelerimiz vardır. Bununla ilgili şu an 46 projemiz yürürlüğe geçti. Bu projelerle iş yeri açma teşebbüsü olup, müteşebbis ekonomik gücü olmayanlara verdiğimiz girişimcilik desteğidir. Bunu SYD Vakfından ve Genel Müdürlüğümüzden aldığımız kredilerle ilk dükkânların açıyoruz. Bununla yufka, berber, kilit parke, mobilyacı, kadın kuaförü, cep telefonu tamir dükkânı açtık. Bunların kredileri 8 yıl vadeli, ilk iki yıl geri ödemesiz ve sıfır faizlidir. Bu projenin tamamı kişi bazında 46 kişidir. Bu vatandaşlarımızın iş yerleri açıldıktan sonra, iş yerlerini büyüttüler. Bedesten çarşımızda çok güzel bir lokantamız vardır. Bununla ilgili bir proje yaptık. Bu lokantanın bütün masasını, sandalyesini, buzdolabını her şeyini aldık ve dükkân kirasını da biz verdik. Bu lokantada şu an 3–4 kişi çalışıyor. Böylece ilçemizdeki iş istihdamına katkı yapıyoruz. Halkımıza bir geçim kapısı sağlıyoruz. İlçemiz adına da olsa ülkemizdeki işsizlikle mücadeleye bir nevi katkımız oluyor. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor.

 
                                    
                                       Gümüşhacıköy Kaymakamı Yasin Özcan
                                                   yaşlı vatandaş ziyaretinde
 
Amasya ilinde projenin en başarılı ilçesi Gümüşhacıköy

  Eğitim olarak vali beyin başlattığı 65 bin dev öğrenci projemiz vardır. Amasya ilinde bu projenin en başarılı ilçesi vali beyin kendi ifadesiyle Gümüşhacıköy’dür. İlçemizde; Anadolu Lisesi, Sağlık Meslek Lisesi, Endüstri meslek Lisesi, Gümüşhacıköy Lisesi, İmam-Hatip Lisesi, Çok Programlı Lise, Kız Meslek Lisesi vardır. Türkiye’de okul öncesi eğitimde Amasya Türkiye birincisidir. Köylerdeki çocuklarımız dahil, 4–5 yaşındaki çocuklarımız Amasya’da ve ilçemizde okul öncesi ana okulunda hepsi kayıtlıdır. Okullarımızdaki anaokullarımız açıktır. Taşımalı olarak faaliyet gösteren tüm anaokullarımız tam kapasitelidir. Okul öncesi eğitimde başarı oranımız % 99’dur.Dört ve beş yaşına giren her çocuğumuz anaokulunda eğitim almaya başlıyor.

                                         
                                               
                                                      Gümüşhacıköy Kaymakamı
                                                  Yasin Özcan öğrencilerle birlikte
 
İlk defa içme suyu ve yol yapımı yanında sulama suyu yapımına başlandı

  KÖYDES projelerimiz tüm Türkiye’de olduğu gibi ilçemizde de devam ediyor. İlçemizdeki tarım ve hayvancılığı bir taraftan projelerle desteklerken KÖYDES’ten gelen para ile daha önce sadece yol ve su yapılırken YPK kararı ile ilk defa içme suyu ve yol yapımı yanında sulama suyu yapımına başlandı. Bu nedenle bizde bu yıl yol ve içme suyu yapımı yanına sulama suyu ekledik. Bizde YPK’nın bu kararını beklediğimiz fırsat bilerek, KÖYDES projelerimizin büyük bir çoğunluğunu sulama barajları yapımına ayırdık. Çünkü tarım ve hayvancılıkla geçinen bir ilçede, toprakları verimli olan bir ilçede tek sorun sudur. İlçemizin her tarafında sulama kanalları ve sulama göletleri vardır. Ne kadar gölet ve sulama kanalı yaparsak o kadar araziyi sulu tarıma açmış oluyoruz.

Gümüş Sulama Barajının ihalesi yapılacak

  Bu nedenle vatandaşımızda özellikle meyvecilikte verdiğimiz teşvikleri hayata geçirmek şansları oluyor. Bu sene itibariyle sadece Gümüş ve Çetmi Köylerine su sağlayacak olan maliyeti 1.8 trilyon olan Gümüş Sulama Barajının ihalesi yapılacaktır. Bunun gibi irili ve ufaklı 3–4 tane göletimiz vardır. Bu göletlerimizde KÖYDES projesi kapsamında Kaymakamlığımız Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından ihalesi yapılacaktır. İkinci bir projemiz de gelişen teknolojilere ayak uyduracak olan damlama sulama sistemidir.

Damlama sulama sistemi kuracağız

  Böylece ilçemizde damlama sulama sistemi kuracağız. Türkiye’nin doğusunu batısına bağlayan uluslararası yol ilçemizden geçmektedir. Bu yolun ilçemizden geçmesi ilçemizin büyümesi için büyük bir şanstır. İlçemiz ne yazık ki bu güzergâhtan şimdiye kadar yararlanamamıştır.

Karayolunun iki tarafına satış stantları kurulması projesi

  Projelerimizin birisi de bu ürettiğimiz organik ürünlerin yolun iki tarafına kurulacak satış stantlarında satılmasıdır. Belediyemizin de bununla ilgili büyük bir projesi var ve onunda ihalesi yapılacaktır. Bu nedenle yolun iki tarafına dinlenme tesisi ve 40’ar tane bunglow ağaç tipinde satış yerleri yapılacaktır. Yapılan bu yerler ücretsiz olarak vatandaşımıza dağılacaktır. Vatandaşımızın organik olarak ürettiği meyvesini, yaptığı kuşburnu marmelatını burada satarak, ülkemiz ekonomisinin canlanmasına katkı yapacaktır.Şu anda yol kenarında 2-3 tane küçük tesis yapılmıştır.Buralarda kurulan stantlarda elma ve kuru soğan satışı yapılmaya başlanmıştır.Meyvenin her türlüsü üretiyor ama organik meyve üretmek daha önemlidir. İlçemizde 5 tane firma şu anda organik tarım başarı ile yapmaktadır. Bu firmaların ürettiği mallar İstanbul’daki organik pazara gidiyor. Bunu gören diğer vatandaşlarımızda organik tarıma yönelmektedir.

 
                                               
                                                    Gümüşhacıköy Kaymakamı
                                                   Yasin Özcan gazilerle birlikte
                                               
Tüm yapılan çalışmaları yerinde görüyoruz

  Kaymakamlık mesleği; Türkiye’ye has bir özellik olup, Türkiye’nin geçmişinden gelen, Osmanlı’dan devir alınmış, Cumhuriyet tarihimizde ve Atatürk’ün emriyle de mülki amirlik sistemi devam etmiştir. Farklı ilçelerde görev yapmamıza rağmen gittiğimiz ilçede başarılı olmanın birinci sebebi idarecilerin, mülki amirlerin yetiştirilme tarzıdır. Koltuğumuza oturmadan 3,5–4 aldığımız bir eğitim vardır. Bunun neticesinde de tecrübe, Türk vatandaşını ve Türk halkını anlamadır. Gittiğimiz ilçelerde ilçenin sosyo ekonomik, kültürel yapısını çözmek ve ilçe vatandaşını tanımaktır. Bu durum altı aylık süreyi alıyor. Ondan sonra hiç vakit kaybetmeden, o ilçenin sorunlarını onarmak, ilçenin yapısını çözmektir. Sorunları masa başında çözmek ve Ankara’dan gelen emirleri uygulamak yapılan iş değildir. Artık bizler sahaya indik ve köylerimizi geziyoruz. Tüm yapılan çalışmaları yerinde görüyoruz. Yardıma muhtaç vatandaşlarımızın durumlarını yerinde görüyoruz. Yardıma vatandaşlarımıza gerekli yardımları yapıyoruz.

 
                                              
                                         Gümüşhacıköy Kaymakamı Yasin Özcan     
                                                                  şehit mezarı ziyaretinde 
 
Sevgi ve hoşgörü içerisinde vatandaşa hizmet

  Memurlarımızı çalışma arkadaşımızı olduğumuzu, onlarla ortak hareket ettiğimizi ve aynı zamanda amirleri olduğumuz söylüyoruz. Sevgi ve hoşgörü içerisinde vatandaşa hizmet odaklı anlayış felsefesinde hizmet ettiğimiz zaman ve vatandaşta bunu gördüğü zaman bütün işler ve sorunlar otomatikman kendiliğinden çözülüyor. Böylece vatandaşımız devletin sıcak yüzünü ve güler yüzlü hizmetini görüyor ve onların duasını alıyor. Biz hizmet olarak devletimizden maaş olarak karşılığını alıyoruz ama vatandaşın hayır duası, onların bize gönülden teşekkür etmesi bizim için her şeyden önemlidir. Anadolu’nun tozlu taşra yollarında kendi gençliğimizi heba ediyoruz. Vatandaşlarımızın hayır duasını almak için bu mesleği seçtik. Bu meslekteki başarının sırrı;  Türk halkını, Türkiye’yi sevmek, Türk halkına hizmet etmenin vazife olduğunun farkına varmaktır.”

 

Çorum Valisi Nurullah Çakır

0

Haber: İlker ÇAKAN

  Bakanlar Kurulu Kararı ile Karabük Valisi Nurullah Çakır Çorum Valiliğine atandı. Vali Nurullah Çakır daha öncede Kastamonu Valisi olarak da görev yapmıştı. Kastamonu’da görev yaptığı sırada kendisiyle ilgili olarak “Habergünebakış”ta  “Kastamonu Valisi Nurullah Çakır: Tarihi eserlerimiz turizmin hizmetinde”  başlıklı röportajımızda kendisiyle ilgili şu görüşlere yer vermiştik.

  “Kastamonu’yu turizm yönünden layık olduğu yere getirmek için mesai mefhumu tanımadan çalışıyor. Bu konuda çeşitli projeleri var. Kastamonu Valisi Nurullah Çakır; görevine son derece bağlı, çalışkan, ülkemize ve milletimize hizmet etmekten zevk alan valilerimizden birisidir.” Daha sonra ise tekrar kendisiyle ilgili olarak “Habergünebakış”ta; “Kastamonu Valisi Nurullah Çakır halkın içinde” başlık haber ile “Halkın valisi” başlıklı köşe yazısı yayınlanmıştı.

error: Content is protected !!