Ana Sayfa KÖŞE YAZISI Sevgililer Günü

Sevgililer Günü

0

İsterseniz önce bir göz atalım, adına günler düzenlenen ve bir bayram kıvamında kutlanan, adından da anlaşılacağı gibi içeriği sevgi dolu ya da sevilenlere armağan edilen bu güzel günün sahiplerinin tanımlaması neymiş.
Sevgili: Sevgi duyulandır. Sevilen. Âşık olunan. Sevilen kimse. Sizin başka tanımınız var mı? Bilemem ama böyle diyor bütün sözlükler sevgili için.
Elbette her insanın yüreğindeki sevginin boyutu farklı, beynindeki sevgilinin tanımı farklıdır.
Dediğim gibi; Sizin, sevgi ya da sevgiliye dair veya sevgililer gününe dair tanımlamanız ne olabilir bilemiyorum ama on dört şubat deyince benim aklıma çok ama çok şey gelir o güzel gün için.
Bir gün sokağımızdaki badem ağacının dallarında açmış iki çiçek gördüm. Yeşili beyazında saklı, kararan dallar arasında, rengini kardan almış kar beyazı iki çiçek. Hayata merhaba der gibi güneşe gülümseyen. İlkbaharı müjdeleyen, küçücük dallara yan yana tutunmuş iki çiçek. Sanki el ele, kol kola birbirleriyle bütünleşmiş yeni bir yolculuğa çıkan iki sevgiliye benzeyen iki çiçek.
Antalya körfezi baharı ilk karşılayan coğrafya belki de Akdeniz kıyılarında. Her yıl şubat ayının ikinci haftası; gövdesini, okul yolu üstündeki taş duvarın arkasına saklamış, gökyüzüne doğru uzanan, dalları ile sokağımızın üstüne yayılmış, yoldan gelen geçenleri mahallemizin sakinlerinden birisinin samimiyeti ile selamlayan, çiçeklerini ve yapraklarını konfetiler gibi yolumuza serpiştiren badem ağacının dallarından anlarım bu kente baharın gelmekte olduğunu.
Belki de karlı Beydağlarını ve elleri cebinde üşüyerek sokaktan okula geçen çocukları seyrettikçe, uzaklarda falezlerde yankılanan dalgaların sesini dinleyen dallar; Coşup doğanın tüm beyazını ve yeşilini sunuvermiştir minicik titreyen dallara. Tüm soğuklara rağmen bir cemre sıcaklığında yayılmıştır özünden çiçeklerine ve yapraklarına.
Yeniden doğuştur her bahar; yüreğimin sonsuz uçurumlarında tutunan nazlı bir gelinciğe. Yeniden doğuştur her bahar umutlar açan akasyalara. Yeniden doğuştur her bahar yüreğinin derinliklerinde sevgiyi aşkı özleyene.
Ne zaman on dört şubat’ı gösterse takvimler bu kentte, sokağımızdaki badem ağacı gelir aklıma. Badem ağacındaki dal gelir aklıma, daldaki iki çiçek gelir aklıma yüreğimin diğer yarısı daldaki çiçekler gelir aklıma. Yan yana duruşuyla iki sevgiliyi andıran iki çiçek gelir aklıma.
Çocukluğumuzda, ağaç dallarına patlamış mısırlar dizer, baharın geldiğini anlatmaya çalışırdık, öğretmenimizin verdiği ev ödevlerinde. Genellikle de bu dallar dikenli olurdu ki patlamış mısırları o dikenlere tutturabilelim diye. Bu yapay çiçekli dalı da hep badem ağacının çiçekli dalına benzetirdik. Çünkü hep badem ağacı müjdelerdi baharın o rengârenk güzelliğini. Çünkü hep badem ağacı müjdelerdi baharın kanımıza işleyen sıcaklığını.
Oysa yeşil yaprakların, beyaz çiçeklerin tutunduğu dallarda diken olmazdı hiç. Bir badem ağacı dalı kadar bile olamadığımıza üzülmüşümdür zaman zaman. Hayatımıza o kadar çok dikenleri dâhil ettik ki kendi ellerimizle büyüttüğümüz halde.
Ne baharın güzelliğini görebildik ne de bu güzelliğin hazzını yaşayabildik biz insanlar çoğu zaman. O kadar gereksiz kısır çekişmeler benlik ve gurur savaşını sürdürdük ki aramızda, bitmeyen bu kavga bir gün bizi kendimizle baş başa bırakıverdi en sonunda.
Akdeniz’in mavisi düştüğünde ürkek bakışlarına; sonsuz bir çöle döner bahara benzeyen körpe yüreğin. Bir sürgünü yaşarsın can evinde. Zaman takılır kalır yıkık mekânlara. Sense umutlarını beklersin sabah akşam sılada özgürce.
Hasret yağmur olur düşer damla damla saçlarına, saçların ıslanır, kirpiklerin ıslanır, yanağın ıslanır gün gelir yastığın ıslanır ta ki uzanıncaya kadar dost elinden sevgi denen bir şemsiye.
Bir tutkudur başlar yüreğinde. Bir bekleyiştir başlar uzun gecelerden sonra. Sabahları ve her sabahtan sonraki günbatımlarını, ilmek ilmek işlersin yüreğine. İlmek ilmek işlersin uzaktan seyrine doyamadığın o muhteşem yüzü.
Tüm dünyayı boyarsın sevgilinin gözlerindeki renge. Ne yana baksan ondan bir parça bulursun ağaçlarda, çiçeklerde, gökyüzünde, geçtiğin sokaklarda, duvarlarda ve her şey ondan geriye kalan bir parçadır sanki.
Bu güne kadar duyduğun en güzel melodidir sevgilinin sesi. Kuşların cıvıltısı gibi okşar ruhunu, rüzgârın sesi gibi çınlar kulaklarında. Esareti yaşarsın kendi özgürlüğünde bir ömür boyu. Kapıldığın bir girdaptır o yâr, seni senden alıp giden kendi derinliklerine. Ya da bir kasırgadır, hortumdur ayaklarını yerden kesen. Aşk’ın ocağından alıp seni, bir avuç kül gibi savuran gökyüzüne o sestir dinlemekten hiç bıkmadığın.
Bilinmez kaç bahar geçer. Kaç yaprak döker dallar. Kaç kış gelir. Dökülür bardaktan boşanırcasına yağmur. Anılara yolculuk başlar her yağmurda. Yerlerde biriken göletler üstüdeki minicik beyaz titreyen yapraklar eşliğinde. Kimi zaman iliklerinde hissedersin o korkunç yalnızlığı. Alışırsın zamanla. Sevgilisiz de seversin yaşamayı bir gün, biraz buruk da olsa gönlün.
Üşürsün, titrersin, bir dalda unutulmuş serçe bedeninle. Kimi zaman kırlara vurursun kendini. Tüm renklerini gözlemlersin doğanın, şarkılar söylersin bir saka kuşu hüznü ile çiçeklere, için de fırtına sonrası sessizlik hüküm sürer.
Dünya sevgililer gününü kutluyor bugün. Kim bilir kaç âşık, sevgilisi için, kimilerinin hayal bile edemeyeceği hediyeler alacak.
Kim bilir, nice anahtarlar bırakılacak ellerde tutulan avuçlara. Kim bilir nice kurdeleli paketler hazırlanacak, içeriğinin değeri, açanın gözlerinden anlaşılacak olan.
Kim bilir kaç kuyumcu vitrinini kaç çift göz dolaşacak. Nice pırlantalar ya da birbirinden değerli takıları sevgisini anlatmaya, aşkını ifade etmeye tercüman kılacak tuzu kuru insanlarımız.
Kim bilir kaç postacı, kaç kurye koşuşturacak, bu hediyeleri sahiplerine ulaştırabilmek için. Kim bilir dalından, kaç gül koparılacak vakitsiz. Ya da çiçekçi raflarında gözü sevgilisinden başka hiçbir şeyi görmeyen âşıkları bekleyecek sayısız kurbanlık tomurcuklar.
Sevgilisinin gönlünden biraz daha yer fethedebilmek için kim bilir kaç buket çiçek taşınacak; her hangi bir sevgiliye, her hangi bir sevenin, duygularını anlatabilsin diye.
Tasarımcılar, akla hayale gelmez ne tür hediyeler sunacaklar vitrinlerden sevenlere bu güne dair. Her şey değer verilen o insanın, yani sevgilinin mutluluğu, gözlerinin gülmesi, aşkım, canım, bir tanem v.s. sözlerini duyabilmek, bir çift kolun sıcaklığını boynunda, dudaklarını dudaklarında hissedebilmek için.
Kim bilir kaç sevdalı boynunu bükecek, hediye alacak parası olmadığı için. Beklide bir parkın herhangi bir köşesinden bir gül koparacak. Belki boynunu bükmüş masum masum duran bir menekşeyi sunacak sevgilisine, “Sevgililer günün kutlu olsun sevgilim.” diyerek. Kim bilir kaç yürek Sızlayacak. “Benimde sevgilim olsa, bu günü kutlayabilseydim.” Diyen dudakların titremesini sanırım hiç biriniz görmek istemezdiniz.
Belki milyonlarca göz, son bulan birliktelikleri anımsadıkça, hüzün bulutlarından iki damla yaş dökecek anılarının boşluğuna. Beklide saatler boyunca sürüklenecek hatıralarının peşinden. Güzel günlerin büyüsü saracak ruhunu bir ömür boyunca. Ya da efsane aşkları aratmayacak kadar büyük aşkların farkına varamadan; duyulan sevgiyi fark edemeden sevgi zannettiği değerin peşi sıra sürüklenecek kaç kişi kim bilir. Daha yüzlerce, binlerce olay anlatılabilir aşka dair.
Nice tanımlamalar yapılır, şiirler yazılabilir, romanlar öyküler yazılabilir. Besteler yapılabilir adını duymadığımız duysak da telaffuz edemeyeceğimiz çalgılarla. Konunun kahramanları sevgiliye dair, çok sözcükler kurulabilir.
Tüm sevgililer gözünüz aydın. Bütün bu çılgınlıklar sizin için. Hatta yetmedi savaşlar yapıldı geçmişte ve günümüzde uğrunuza. Ülkeler serildi ayaklarınızın altına. Cinayetler işlendi. Dağlar delindi, denizler aşıldı. Olağan üstü işler başardı yüreğini istila ettiğiniz her beden.
Bu gün sizin bayramınız, bu gün sizin gününüz. Kutlayın kutlayabildiğiniz kadar. Bu gün, fethettiğiniz gönüllerin burçlarına sancağınızı diktiğiniz gündür. Yaşayın doyasıya bu zaferi, ama sarhoşluk komasına girmeden.
Asla unutmayın ki, bu zaferi sizlere armağan edenler size değer veren, sizi ömrünce taşıyabilen gönüllerdir. Sevenlerin gözlerindeki ışık aydınlatıyor dünyanızı. Sevenlerin yüreğindeki aşk ısıtıyor, sizi tutan eller ısıtıyor titreyen bedeninizi. Sevenlerin yüreğindeki volkan kaynadıkça sürer sizin varlığınız. Sevenlerin gözlerindeki düşler bitmedikçe yaşar sizin saltanatınız.
Tüm sevgililer! Siz akla mantığa sığmayan o kocaman ihtişamınızı, küçücük yüreklere borçlusunuz… Umarım bu tutkuyu iyi anlar, hak ettiği değeri verirsiniz.
Bu günü elbette muhteşem bir hazla kutlayacaksınız sevgililer. Umarım her günü bu gün kıymetinde görür, geri kalan üç yüz altmış dört günü üzmezsiniz. Yüreğinizden bu günün coşkusunu eksik etmezsiniz.
Sevginizin kıymetini bilirsiniz. Basit menfaatlere aşkınızı satmazsınız. Yolunuza çıkan engelleri aşmayı başarırısınız. Umarım el ele sürer yaşam, yolunuz bizim sokağımızdan geçer.
Sokağımızdaki badem ağacı beyaz yapraklarından konfetiler serpiştirir üstünüze. Hep o minicik beyaz yaprakların hassasiyetindeki aşkınıza sahip çıkar aynı beyazlıkta korursunuz.
Sevgililer günü veya diğer özel günler, aslında toplum bağlarını güçlendirmenin farklı bir yöntemi. Bir başka amacı da farkındalık yaratmak. Bu tür günlerin kutlanmasının ayrıca ekonomik döngüsünün küçümsenemeyecek bir değeri var. Hangi açıdan bakarsak bakalım insan yaşamına artı değer kattığı bir gerçek.
Yüreğinizden sevgi eksik olmasın. Sevginizin büyüklüğü sınır tanımasın. Sevin sevebildiğiniz kadar; doğayı, yaşamayı, insanları, hayvanları sevin sevebildiğiniz kadar. Sevgilerin sürekli, aşkların efsane, tutkuların vuslat olması temennisiyle…

HENÜZ YORUM YOK

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

error: Content is protected !!