Ana Sayfa GENEL Darbeye darbe yaptık…

Darbeye darbe yaptık…

0
  Milletimiz tarih yazıyor! Demokrasi için! Milli irade için! İstiklal ve istikbalimiz için meydanlardayız! Demeden önce o 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan vahim geceyi kısaca hatırlayalım… 15 Temmuz akşamı saat 21:45 civarında, İstanbul’dan bir arkadaşım aradı, köprüyü askerlerin kestiğini söyledi. Televizyonu açıp haberlere baktığımda gayet herşeyin normal bütün kanallar yayın akışına devam ediyorlardı. İçim içime sığmıyor acaba arkadaşım bana şakamı yapıyor.
  Böyle çirkin bir şaka olmaz. Herşey normal iken bu nereden çıktı? Çok sürmedi kanallar arasında zapping yapar iken İki kamyon jandarma köprüyü sadece tek taraflı trafiğe kapatmışlardı.Haberlerde başkaca bir gelişme de yoktu. “Herhalde büyük bir terör saldırısı ihbarı var, köprüyü koruma görevi olan jandarma da görevini yapıyor” diye düşündüm. O sırada darbe endişesiyle arayan bir arkadaşıma da böyle söyledim ve ekledim: “Böyle bir şeye kalkışırlarsa sonları idam olur”.
  Kendimi dışarı atmışım o heyacanla sokaklarda herşey normaldi. Evime yakın jandarma bölge komutanlığın önüne gittiğimde o an aklıma ilk gelen arabamı önüne çektim. İndim nöbet tutan asker arabamı çekmemi istedi ama ben de çekmeyeceğimi ne oluyor? Diye sorduğumda garibim askerin birşeyden haberi olmadığını gördüm. Bana gülümseyerek beyefendi ayağınıza bakarmısınız dediğinde ayağımda şortla sokağa çıktığımı o an fark ettim. Eşimi aradım sağ olsun eşofmanımı getirdi. Bu arada gelenlerin sayısı bayağı artmıştı. Artık cep telefonunlarımızdan nete girerek;
  Başbakan’ımızın “bir kalkışma girişimi” beyanı geldi. Bir süre sonra da Cumhurbaşkanı’mız , CNN’e görüntülü telefonla bağlanarak olayı teyit etti ve halkı meydanlara ve havaalanlarına çağırdı. Başkomutanımızın çağrısına rağmen kimsecikler yoktu. Radyoda ise açık bir darbe girişiminin acı haberleri arka arkaya verilmeye başlanmıştı. Bir süre sonra bir sürü insan birikmişti ve sadece iki slogan atıyorlardı: “Recep Tayyip Erdoğan” ve “Ya Allah Bismillah, Allah’u Ekber”. Kimsenin yüzünde maskeler, elinde taşlar, sopalar, sapanlar, molotoflar yoktu. Sadece Türk bayrakları vardı. Kimse ne cam çerçeve indiriyor, ne bankamatiklere, mağazalara saldırıyor, araçları ters çevirip yakıyor, ne de duvarlara küfürlü sloganlar yazıyordu. On binler sadece “Allahu Ekber” nidalarıyla ve liderlerinin ismini haykırarak, büyük bir inanç ve kararlılıkla, ellerinde Bayrağımızla darbeye karşı yürüyordu. Başörtülü teyzeler, cübbeli sarıklı dedeler, mahallelerden bildiğimiz sıradan abiler, ablalar, genç kızlar, delikanlılar; bakkal, manav, kasap, dar gelirli işçi…
  Kısaca yıllardır makarna-kömür edebiyatıyla aşağılanan AK Parti tabanıydı sokaktaki kalabalık.Bozkurt işareti yapan epeyce ülkücü genç de vardı ama kahir çoğunluk Rabia işareti yapan, Erdoğan diye feryat eden bu tabandı. Gezi ayaklanmasında gördüğümüz profili ise tanklar sokağa inip halka ateş açarken ortada göremedik. Güya özgürlük için ve “otoriterleşmeye karşı” sokakları yakıp yıkan kitleden, otoriterliğin şahı tepemizde savaş jetlerini uçururken ses çıkmadı. Cumhurbaşkanı kaldığı otelde bordo berelilerce öldürülmek istendi, kamu binalarına, belediyelere, sivil halka helikopterlerden ateş açıldı.
 Tanklar insanları ezdi, sivillere top atışı yaptı, darbeci askerler halkı taradı. Meclis bombalandı, meclis! Ama başkanlık sistemine karşı parlamenter sistemi savunanlar buna bile ses etmedi. Oysa işgal yıllarında düşman orduları bile bunu yapmamıştı. Sinema salonu kapanıyor diye ortalığı ayağa kaldıran sanatçılar bir tweet bile atmadı darbeye karşı. Kurşunlanan halka otel kapılarını açan olmadı. Ücretsiz wi-fi şifreleri, ihtiyaç listeleri sosyal medyadan yayınlanmadı, “Yeryüzü Sofraları” kurulmadı. BBC, CNN International filan gelip darbeye direnen halkı öven tek bir yayın yapmadı.
  Gezi’deki gibi 7-8 değil, birkaç saat içinde 161 kişi katledildi, 1.500 kişi yaralandı da bir baş sağlığı bile dilenmedi. Oysa tarihimizdeki en kanlı darbe girişimiydi bu. 12 Eylül’ün vahşetinde bile, darbe anında bu yapılanlar yapılmamıştı.(İronik olansa bu kadar kan döken cuntanın kendisine Yurtta Sulh Konseyi ismini vermesi). Kimse kusura bakmasın, darbeye karşı “Türkiye tek yürek” falan olmadı. Kuaförlü saçlarıyla “Cumhuriyet kadınları”, tiyatrocular, mankenler, afili isimler uydurup birleşen sol gruplar, yılların güya insan hakları aktivistleri filan yoktu sokakta. Oysa insanların birçoğu hangi taraf baskın gelecek veya camlarından bakıp hangi taraf hakim olur ise onların bayraklarını alıp taraflarını belli etmek için beklediler.
  Asgari ücretliler bu vatana birkez daha sahip çıkmışlardı. Dahada acısı şenzloglarında yatıp ara ara haberlere bakıp veya eş dostlarını arayarak son durum Nasıl olacak? Duruma göre vazife almaya çalışan guruplarıda unutmamak lazım. Yine demokrasi meydanların da bol bol poz vererek saf belli etmek ve birşeyleri ispat etmeye çalışanları da unutmayacağız. Aksine, evlerinde oturup bunun Erdoğan’ın mizanseni bir tiyatro olduğunu yayıyorlardı sosyal medyadan. Hatta (inanılır gibi değil ama) ömrünü “T.C. ordusu darbecidir, Kürdistan’da işgalcidir” söylemiyle geçiren insan hakları aktivisti Eren Keskin, “mağdur olan” darbeci askerleri İHD’ye başvurmaya davet etti!
  Sol örgütler darbeye karşı sokağa çağrı yapmadı. Kılıçdaroğlu meclisteki olağanüstü toplantıda karşı çıktı ama darbenin püskürtülmesini (ne alakaysa) parlamenter demokrasinin zaferi ilan etti. CHP tabanını darbeye kitlesel bir karşı koyuşa çağırmadı. Demirtaş ve Yüksekdağ meclise bile gitmedi. Yerlerine konuşan İdris Baluken, yine yalan söyleyerek, darbe girişimini “Hükümetin 7 Haziran sonrası Kürtlere karşı başlattığı savaşa” bağladı. En ufak olayda Kürtleri sokağa dökülmeye çağıran HDP, aynı Kürtlere “darbeye direnin” bile demedi.
  Şimdi hepsi bir olmuş yok Erdoğan’ın mizanseni, yok tiyatro diyerek, çıplak elleriyle tankları durduran halkın direnişini itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Hasan Cemal gibiler de “askeri darbe durduruldu ama şimdi Erdoğan darbesi geliyor” yazıları döşenmeye başladı bile. Apaçık darbeye direnmedikleri gibi arsızca, yüzsüzce homurdanıp mızıldanmaktan başka bir işe yaramadılar.
  Türkiye’nin siyasi tarihinde hepsi birer utanç vesikası olacaklar.
Oysa; beğenmedikleri makarnacılar daha ilk anda, 81 vilayette yüzbinlerle, sabahlara kadar sokaklara dökülüp onların da, demokrasinin de geleceğini kurtardı.Bir başka değişle, söz konusu vatan olunca milyonlar meydanları doldurdu. Sağı solu bir olduk.Şucu bucu Türk’ü Arab’ı kürdü lazı tek yürek olduk. Bir ve diriyiz. Darbeye hayır!!! Diye haykırdık canlarımızı ortaya koyduk…Ben ise 15 Temmuz Devrimi’nde darbeye karşı yürüyen bu yüzbinlerin arasında bir damla olmaktan onur duyuyorum. Ve darbeyi ilk duyduğunda “Bizim askerlerimiz mi yapmış baba?”diye ağlayan oğluma, makarna (askeri ücretlilerin, eli nasırlı, gerçek vatan sever, milliyetçi) devrimcileriyle o gece kazandığımız zaferi ömrüm boyunca anlatacağım.
   Artık Türkiye her onbeş yirmi yılda darbe yapılacak bir ülke değil. Artık Türkiye eski Türkiye değil! Tek bayrak! Tek vatan! Tek devlet! Tek millet!!!! Şehitlerimize Allah’tan rahmet Gazi yaralılarımıza acil şifalar. Yüce Türk milletimiz inşallah böylesine vahim ve elim bir olay tekerrür etmez. Malazgirt’ten, İstanbul’un fethinden, Çanakkale geçilmez derken!!! Dış güçler ise karşıların da Türk milletinin gücünü bir kez daha görmüş oldu. Akılların başlarına alırlar umarım…Darbeye darbe yaptık…
  Kalınız sağlıcakla…

HENÜZ YORUM YOK

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

error: Content is protected !!