Ana Sayfa GENEL Ortadoğu’nun kaosu sona erer mi?

Ortadoğu’nun kaosu sona erer mi?

0

  Kaos kavramı günlük kullanımdaki anlamının aksine fizik, biyoloji ve son dönemde de sosyal bilimlerde “düzenli düzenliği” ifade eder. Düzensizliğin nedeni belirsiz bir karmaşa değildir, sonuçlar üzerinde etkileri olan değişkenlerin, sebep olabilecekleri etkinin boyutlarının önceden kestirilemezliğidir.  Kaosun içerisinde, başlangıç noktasına olan hassas bir bağımlılık söz konusudur. Gelişen her aşamada meydana gelen etkileşimlerin toplamı sonuçta bir kaos yaratır ve kimin neye ne derecede sebep olduğu anlaşılamaz.   

  Tunus’ta bir seyyar satıcının davranışına hassas bağımlı olan bir kaos süreci Ortadoğu’nun yapısal büyük kaosunun içerisinde kendine yaşam alanı açmış görünüyor. Ortadoğu’nun coğrafik, politik ve sosyolojik özellikleri, petrol üzerindeki kontrol stratejilerinin katalizör etkisiyle, yaşanmış olayların analiz edilmesini, gelecek olayların öngörülmesini neredeyse imkânsız hale getiriyor. Ancak hepimizin neler olduğuna dar bir anlayışı ve gelecek öngörümüz var. Önemli olan, bu anlayış ve öngörülerin ne kadarının gerçekle uyumlu olduğudur. Geçmişte olanları ne kadar doğru anlayabilirseniz bu doğruluk bugünü ve yarına yönelik anlayışınızı o kadar etkileyecektir.

  Arap baharının dinamiklerini özgürlük, adalet, demokrasi arayışına temellendirirseniz Libya’da ne olup bittiğini anlamlandırmak mümkün olmaz. Suriye’de neler olduğu ise biraz daha karmaşıktır. Halen nelerin neden dolayı olduğunu ve nereye gidildiğini anlamlandırmaya çalışıyoruz. Meydana gelmiş olaylardan yola çıkarak doğrunun ne olduğunu anlamak ve geleceği tahmin etmek muhtemelen sizi doğru yerde konumlandırmayacaktır. Yaşanan, elle tutulur olayları, delilleri bir araya getirmek sanılanın aksine resmi tamamlamaya bir türlü yetmez. Uluslararası alanda, çevrelerini etkileme gücü olan aktörlerin stratejileri bazen açık, çoğunlukla kapalı ve bilinmezdir. Aktörlerin karşılıklı etkileşim sürecinde bu stratejilerin ne kadar başarılı olduğu, kimin diğerine kendi isteklerini kabul ettirdiği çoğu zaman başka şekillerde görülür olur. Bazen duvarlar yıkılır, bazen renkli devrimler,  bazen türlü baharlar olur. Ancak genel olarak kabul edilebilecek bir konu, aktörlerin stratejilerinin kaosun sınırlarını belirlediğidir. Belirsizliğin belirli olduğu, düzensizlik içinde bir düzenin  anlaşılabildiği yer burasıdır. Sözün özü şudur: yaşanan günlük olayların peşinde sürüklenerek doğru bilgiye ulaşmak imkânsızdır, kaosun içinde kaybolursunuz, stratejileri anlarsanız (kaos kuramındaki garip çekiciler tanımına uyarlar) geçmişi, günü ve geleceği bir düzen içinde anlayabilirsiz.

  Ancak aktörlerin stratejileri hepimize açık olmadığından, bunları geçmişte yaşanmış tecrübelerimiz üzerine kurduğumuz zihni bir modele göre tahmin etmeye çalışırız. Dolayısıyla bu da şimdi aktaracaklarımızın tartışmaya açık yönüdür.

  Arap Baharının, alternatif enerjilerin önünü açmaya yardımcı olduğunu kabul etmek yanlış olmayacaktır. Böylece, petrole ulaşmanın maliyetinin yükselmesi alternatif enerjileri nispi olarak ucuzlatmıştır. Petrol ürünlerinin fiyatının artmasının aksine, Ortadoğu’nun kaosun içerisine atılmasının sebebi olan petrol, uzun vadede önemini kaybetmektedir. Kaosun kıyısında yaşanan düzensizlik değişim için gerekli ortamı sağlamaktadır.

  Petrolün enerji alanındaki son dönem getirilerinin İsrail ile bir savaş hazırlığına veya diktatör rejimlerin keyfi harcamalarına değil geniş halk kitlelerine yönelik yatırımlara aktarılması olasıdır. Ortadoğu’da öngörülen değişim birinci dünya savaşının bitiminde oluşmaya başlayan düzeni farklı bir konuma taşımaktadır. Değişim basit değil aksine ciddi bir düzeydedir. Yüz yıl öncesinin aksine istilacı ordular yoktur bu sefer. Libya’daki dış müdahale isyancıların yeterli güce ulaşamamasından kaynaklanıyordu. Suriye’de de isyancıların devlet güçlerine karşı bir denge durumuna ulaşmaları mümkün görünmüyor. Mücadeleyi devam ettirebilmek için kent ve kasabaları kullanmaları, konvansiyonel olarak daha güçlü olan devlet güçlerinden saklanmalarını sağlarken, sivil halkın zarar görmesi nedeniyle uzun vadede destek görmeleri ihtimalini gittikçe zayıflatıyor.

  Petrol tükendiğinde bölgede yaşanacak iktidar mücadeleleri şimdiden kontrollü bir biçimde gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Kimi aktörler işin harekete geçiricisi pozisyonunda kimi takipçi konumunda. Örneğin Çin bu olayların başlamasında bir etkiye sahip görünmemekle beraber, gelişen durumda uzun vadeli çıkarları korumaya çalışıyor. Gelişen olaylara yöne vermese de durumunu korumaya çalışıyor. Şimdilik bir takipçi olduğu söylenebilir. Belki de uzun vadeli niyetlerini çabuk belli etmesi şimdi takipçi olmasının nedeni sayılabilir. Muhtemelen bunun bedeli olarak, Çin tahmin ettiğinden daha fazla biçimde bölgeden ve Afrika’dan uzak kalacak ve bölgede Batı dünyasının alternatifi Çin değil Rusya olacaktır.

  Karşıtlıkları ile var olan her şey gibi bölgede de Rusya’nın karşıtı ABD değil, yumuşak gücüyle hazırlık yapan Türkiye’nin olması şaşırtıcı olmamalıdır. Nükleer güç dengesinde de ABD’nin Türkiye tarafında olması beklenmelidir. Suriye’deki olaylara bu gözlükle bakarsanız, yakında bir savaş değil karşılık bir kaplaşma görürsünüz. Arap Baharının son noktası muhtemelen bu olacaktır. Ortadoğu ve Afrika’da yakın dönemde başlayacak bir kaplaşma görebiliriz. Rusya ve İran merkezli bir bloğa karşı Türkiye tarafında ekonomik ilişkiler ve mezhepler ekseninde toplanan bir bloğun yükselişi görülebilir. Bu kaplaşma soğuk savaş dönemindeki biçimde gelişirse Ortadoğu’nun kaos’unun bittiğinin ve artık bir denge kurulduğunun işareti olabilir. Lübnan istihbarat şefinin öldürülmesi önemli bir olaydır. Lübnan’da bazı dinamikleri ve böylelikle Ortadoğu’yu beklenmedik bir şekilde harekete geçirmeye çalışılıyor olabilir.

HENÜZ YORUM YOK

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here

error: Content is protected !!